HABER MERKEZİ
ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI OLMAK KOLAY DEĞİLDİR
Örgüt nedir, ne kadar gereklidir? Bunun uygulama esasları, bizim için su içmek gibidir. Sizin için ise, adeta zehir içmek gibidir. Sizinle aramızdaki büyük fark buradadır. Mesela, ben çok açığım, nereye gitsem on binleri rahatlıkla ayağa kaldırırım. Yani düşmanım bile olsa, karşımda büyük heyecan duyar ve kendi arasında birleşir. Her gün karşımızdaki düşman “Birlik, birlik” diyor. Bu dönem, böyle inanılmaz sözcükleri en fazla kullandıkları bir dönemdir. Düşmanımızı birleştiriyoruz, bu açıktır. Bütün güçler, bize karşı düşmanlık anlamında birleşiyor. Tabi ki biz de kendi çapımızda birleşiyoruz. En zorda olan, halkımız olmasına rağmen, her yürüyüşümüz bir birleştirmedir. Peki, bu kişilik nasıl oluştu? Siz henüz kendinizi bile birleştiremiyorsunuz. Birleşin dediğimizde ise, aklınıza gelen tiril tiril titreyip kendini dağıtmak oluyor.
Sizin bu kölelik düzeyinize hayret ediyorum. Düşman, bir insanı sınırsız bir örgütsüzlüğe mahkum ettiğinde, onu köleleştirir ve köle olarak kullanır. Bu çok nettir. Köle insan kendiliğinden köleliği kabul etmiş değildir. Bir insan, en ilkel haliyle bile özgür ortama bırakılsa, kendini mutlaka örgütler. Köle ise, en sıkı baskı altına alınmış ve örgütsüz bırakılmıştır. Sizdeki köleliğiniz ise daha da tehlikeli. Sadece baskı değil, kaba anlamda aç bırakılarak da değil, duyguları paramparça edilmiş, beyinsiz bırakılmıştır. Böyle bir köle Roma döneminde bile yoktu. Şu anda dünyada bizim köle gerçekliğimizi yaşayan hiç bir halk, ilkel topluluk yoktur. Fakat siz ne kadar bu gerçekliğin farkındasınız bilemiyorum, ama ben bu gerçekliğin dehşetiyle partileşmeye adım atmıştım. İnsanlarla ilişkileniyordum, değerler savaşı veriyordum. Bir de kendinize bakın, her hareketiniz bir örgütsüzleştirme hareketidir, yani bir kölenin kendini bedbahtsızlığa, güçsüzlüğe, örgütsüzlüğe bırakmasıdır. Bu örgüt içinde, Parti içinde örgütlenemiyoruz. Örgütsel yanımız zayıf derken, siz ne kadar köle olduğunuzun ister farkında olun, ister olmayın, düşmanın çok tehlikeli bir biçimde bana göre kölelikten de öteye bir provokatör kölesisiniz, yani tahrik eden, örgütü bozan bir kölesiniz. İstediğiniz kadar bu durumunuza kılıf ayarlayın, “Benim anlayışım, benim heveslerim” deyin, ama yine de sen, örgütü genelde zorladığın için köle provokatörsün, yani buna objektif ajan denilebilir. Bunun başka izahı olamaz. “Aslında ben iyi niyetliyim, görüyorsunuz hamalca çalışıyorum” gibi laflarla hiç kimseyi kandıramazsınız. Çünkü özgürlük savaşçısı böyle konuşmaz, böyle yaşamaz. O açıdan özgürlük savaşçısı olmak kolay değildir.
Birlikte Yol Almak İstiyorsanız Gerçekler Böyledir
Eğer gerçekten özgürlükle bir ilişkiniz varsa, bunu kanıtlamanız gerekiyor. Bunun da ilk adımı, ancak ‘nasıl partileştik’ biçiminde kendini gösterebilir. Partileşme derken, onun propagandacılığından tutalım, örgüt yönetiminin ustalığına kadar birçok özelliği vardır. Diliniz iki kelimeyi sağlam bir araya getiremiyor. Bir; dil gücünüzü belki yüzde bir bile kullanamıyorsunuz. İki; örgütsel ustalığa gelemiyorsunuz. Bu konuda beceriniz; örgüt yönetimi, yetkisiyle insanları sadece ya Parti’den uzaklaştırma ya da Partileşmekten alıkoymaktır. Kolektif esaslar, herkesi örgüt ölçülerinde tutma, yönetimin en temel göreviyken siz, bireyciliği derinleştirerek, işleyişi durdurarak bunun tersini yapıyorsunuz. Bütün bunlar sizin için çok normalmiş gibi geliyor, en kötüsü de ne kadar Parti dışı olduğunuz, birer provokatör olmaktan, tepki kişiliği, basit duygu kişiliği olmaktan öteye bir değerinizin olmadığı ortaya çıkıyor. Bunları ben icat etmiyorum. Yıllardır ‘Bunu önleyin, yanlıştır sonuçlarına katlanamazsınız, çarpılırsınız’ diyorum. Ama siz; ‘canım da çıksa ben böyle kalacağım ve şimdi de sizi Parti’yle karşı karşıya getiririm’ diyorsunuz.
O zaman cevap verin, ağlamaktan başka elinizden ne gelir. Hem anlaşılmaz sesler çıkarıyorsunuz, hem de “Yapamadım, oyuna geldim, uzlaştım” diyorsunuz. En temel örgüt kararı, en temel örgüt yetkisini tanınmaz hale getirmekten başka bir şey yapmamışsınız ama bahaneniz de boldur. “Partiyle bir sorunum yok, şu kişi bilmem ne yaptı” gibi, en kocakarı laflarından öteye ne maharetiniz var? Sizi adam gibi karşıma almayı çok isterdim ama kendinizi doğru dürüst adam gibi bir söze sahip kılamamışsınız. Merkez olabilmeyi, yetkinin anlam ve önemi, görevin gereklerinin yerine getirilişi, karar ve uygulama esasları, bütün örgüt güçlerini doğru değerlendirmek bu işin başlangıcıdır, en önemlisi de tüm gücü çalıştırmadır. Bu gibi kavramlarla sizin ne ilişkiniz var, bütün bunları kafanız almıyor. Sizin yaptığınız; “PKK’nin imkânları var, onları nasıl kullanayım” diyerek, son derece kaba, ölçüsüz ve çoğunlukla da kaybettiren bir pratiğe girişmenizdir.
Bunun dışında bir işleviniz var mı? Size göre yaşam ancak böyle olur, bunun dışında farklı bir Parti yaklaşımı da olamaz! Siz bana, ‘istediğiniz kadar partileşmeyi anlatın, ama biz partileşmeyi böyle anlayacağız’ diyorsunuz. Ben de size; ‘bununla ancak düşmanınıza hizmet eder veya kendinizi kısa sürede tasfiye edersiniz’ diyorum. Her gün tasfiye olan güçlerimizin durumuna bakın ve en önemlisi de, Merkez üyelerimiz, önde gelen militanlarımız çok rahatlıkla büyük gelişme sağlanabilecek bir ortamı ne hale getirmiş. Bunun hesabını elbette soracağız. Eğer “Ben PKK’liyim” diyorsanız, ufak bir soru sormaya çalışıyorum, düşünün ki, en tecrübeli arkadaşlarımızın verdiği cevap ağlamaktır, gücü yok, bir zavallıdır. Sizin cevabınız ise, nasıl ucuz kaybettirdiğinize dairdir. ‘Bana örgütün adını bile sorma’ diyorsunuz. Bu hangi kuralla, hangi ölçüyle, hangi uygulamayla bağdaşır? Bu da partileşmeyen kişiliğin, daha da ötesi, çok çarpık -belki de kendinin bile farkında olmadığı- kişiliğinin göstergeleridir. Biz bunun, anadan doğma böyle olduğunu kabul ederek kendimizi kandıramayız. Bu düşmanın işidir, köleliği çok yönlü yaşamanın bir sonucudur. Bu kişiliği bana başka türlü izah edemezsiniz.
Partileşmek istiyorsunuz ama bütün bu hazırlıklarımıza rağmen yaklaşımlarınız fazla iddialı değil. Eğer anlamak istiyorsanız, size zaman da verdik, gerçekten imkanlar da el veriyor. Fakat bakıyorum ki, bundan rahatsızlık duyuyorsunuz. Anlayışlarınız, Parti kişiliği nasıl olunur değil de, Parti’nin imkanlarıyla Parti’nin başına bela olan kişilik nasıl olabilir biçimindedir. Benim için bütün bunlar tek kelimeyle değersizdir. Kendimi size dayatmak istemiyorum, buna tenezzül de etmem ama benimle birlikte yol almak istiyorsanız gerçekler böyledir. Hatta bunlar gerçekliğin ipuçlarıdır, gerçekliğin kendisi çok daha yakıcıdır. Biraz daha kendinizi örtbas ederseniz, bu defa daha farklı yöntemler kullanmak zorunda kalırım ve ne mal olduğunuz ortaya çıkar. ‘Heval neyi örtbas ediyorsun’, diyeceğim. Çünkü ben hayatla biraz uğraşan adamım. Benim için yaşam, sizinki gibi uykuda geçmiyor. Bu konuda da size bir şeyler anlatıyorum ama anlamazlıktan geliyorsunuz. Ben daha çocuk yaşlarında bile, en vurulmaması gerekeni vurdum ve en savaşılmaması gerekenlerle savaştım. Böyle bir özelliğim var. ‘Bizi dövmez’ diyebilirsiniz. Dövmenin nasıl olduğunu anlamaya çalışmalısınız. Belki sizin dövmekten anladığınız gibi kaba bir tokat yemiyorsunuz, ama bundan bin bir kat daha etkili olan yöntemlerimiz var. ‘Biz arsız, duyarsız insanlarız’ diyeceksiniz, bunun farkındayız ve onu da göz önüne getirerek bir plan uyguluyoruz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan