HABER MERKEZİ
Bir çok kez insanlığımızdan utandığımız katliamlar, devletlerin tarihinde etnik temizlik olarak geçiyor. Etnik temizliğe getirilen tanım; bir etnik gruba mensup insanların zorla yerinden edilmesini amaçlayan değişik siyasal politikaları ifade eder. Resmi olarak getirilen bu tanım bile tüyler ürpertirken, gerçek yüzü daha fazla acı sonuçlar doğurmaktadır.
Kılıçlardan geçirilen, bebekler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve erkekler… Katliamın en acı yüzüdür. Savaşlar, sömürge ve iktidar kavgasıdır. Dünya tarihinde kanla beslenen bu savaşlara karşı direnen halklar ise katliamlara maruz kalmış ama kanları toprağa atılan tohum misali, aktıkça daha da filizlenmiş, büyümüş ve destanlara tarihte iz bırakmış.
Bu savaşların kadınlar üzerindeki önceki ve sonraki etkiler ise çok daha fazladır. Kadınlar doğaları gereği itaat etmezler, sömürgeci sistem en çok kadınları köleleştirmek için uğraşırlar. Bu yüzden savaşlarda iradesi her anlamda kırılması gereken, ilk teslim alınması gereken kadınlar olarak ele alınır.
Kadınlara yönelik bedenleri metalaştırıp, aşağılamak amacıyla geliştirilen fiziki tecavüz ise en çok savaş zamanlarında artış kazanır. Bu tecavüz sadece fiziki değil savaştan sonrada kültürel ve manevi olarak devam eder. Kadınları, öldürüp işkence etmek, bedenleriyle dalga geçerek onları aşağılayıcı hareketlerde bulunmak kuşkusuz iktidarcı erkek egemen sistemi ile yöneltilen devletlerin en çok başvurduğu yöntemdir. Özellikler savaş dönemlerinde kadınlar ait oldukları, etnik ve dini inançlarından kaynaklı tecavüze uğruyor, her anlamda teslim alınmak isteniyor. 80 ve 90 darbesindeki işkencecilerin ilk başvurduğu işkence yöntemlerinden biriydi tecavüz. O zaman toplumsal olarak yapılmasının tepki uyandıracağını bildiklerinde bu daha gizli kapaklı yapmayı tercih eden devlet, şu an tavuk-horoz benzetmeleri, kadının bedenine ve fikirlerine yönelik her türlü aşağılayıcı söylemlerde bulunarak, tecavüzü meşrulaştırıyor hatta teşvik ediyor.
Bahsettiğimiz bu tecavüz kadın bedeni üzerinden başlayıp her anlamda kadının beyin kıvrımlarının derinliklerine işleyene kadar durmazlar. Bu yüzden Kurdistan’da kız meslek liseleri ve yatılı okullarında bu kadar artış sağlandı, bu yüzden bu kadınlar o okullardan çıktıklarında devletin bir numaralı memuru olarak halka karşı çalışmaya yürütmeye başladılar. Kadınları, kirli ve aciz olduklarına inandırdılar.
Yatılı okullara giden kız çocuklarına ilk iş olarak saçlarını kazıttılar, avluda elbiselerini yaktılar. Bu ilk aşağılama ile başladı her şey. Kadına ilk burada kirli olduğunu inandırdılar. O zamanlar adına, ‘Bir halkı eğitmek, cahillikten kurtarmak dediler’, sonra 2012-2013 yıllarında ‘Haydi Kızlar’ okula dediler.Şimdi ise özgürlük, maddi olarak bağımsız olmak diyorlar. Dertleri tabii kadının ekonomik bağımsızlığını elde etmesi, kadının eğitim görmesi değil. Bağımsızlık adı altında kendilerine bağlama çabaları gözle görülür bir halde.
Kadını bağlamak adına, en başta yumuşak yaklaşıp kadın oralı olmayınca da zindanlara atmak, aşağılamak, yaftalar yapıştırmak hiç kuşkusuz erkek aklı ile yönetilen devletlerin işi. Kadınlar bu erkek aklına gelmedikçe, ötekileştirmekte üstlerine yok.
Tecavüz, kadının bedenine, fikrine, yaşamına. Tecavüz kadının bütün hücrelerine. Buna karşın bir kez daha söylemek gerek kadınlar susmuyor, şimdi her türlü tecavüze karşı harekete geçmenin zamanı.
NC//Axin Mahir Dicle
#KadınlarSusmuyor #HareketeGeç