HABER MERKEZİ
Dünyanın bilinen ilk şairi, ilk yazarı Sümer Ay Rahibesi, İnanna’nın baş rahibesi Enheduanna günümüzden 4400 yıl önce “benim sözüm henüz bitmedi…” diye sesleniyor. Enheduanna, yazının bulunduğu Sümerler’de, erkek şamanların yazı üzerindeki tekelinin o kadar da kesin olmadığının timsali. Belki istisna bir kadındır diyebiliriz ama yüzümüzü yazılmayan tarihe çevirdiğimiz zaman, Enheduanna’nın ve başka kadınların da edebiyatla, bilimle, felsefeyle uğraşmasının hiç de istisnai olmadığını anlayabiliyoruz. Gönül İlhan’ın haklı olarak sorduğu gibi “Böyle önemli bir başlangıçtan sonra şair kadınlardan gelenek oluşturabilecek şiirler gelmiyor günü- müze. Yazmamış olmaları mümkün mü?”1 Yazdıkları, konuştukları halde egemen tarihin kesintilerine maruz kaldıkları, izlerinin kayıtlara geçirilmediğini sadece tahmin etmiyoruz bugün, biliyoruz. Ancak her kadın kuşağının yeniden hatırlaması gerekiyor bu bildiklerimizi.
Dolayısıyla kadın tarihi açısından hatırlamak politik bir eylemdir aynı zamanda. Kadınların politik bir varlık olarak tarih yapıcı konumlarını yeniden kazanmaları ancak hafızanın süreklileşerek bilince dönüşmesi ile mümkün olmuştur. İşte eğitim, bu bilincin oluşmasında, kolektifleşmesinde ve süreklileşmesindeki rolüyle politik bir konu olarak kadınların özgürlük mücadelesi gündeminde yerini koruyor.
Kadınlar “yurttaş kadın” olma mücadelesinden önce “insan kadın” olma mücadelesi yürütmüştür. Yurttaş kadın oldukları andan itibaren de yurttaşlık haklarını kullanabilmeleri ve eğitim düzeyi arasında bir paralellik olagelmiştir. Bu nedenle kadınlar dün olduğu gibi bugün de eğitime, okur-yazar olmanın öte- sinde “hayatını kurtarmanın” bir aracı olarak anlam biçiyorlar. Ekmeğini yazarak kazanan yani bilinen ilk profesyonel yazar Christine De Pizan (1364-1431), 1405 yılında yazdığı Kadınlar Kenti’nde kadınların kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durmasını tembihlerken kendi kaderlerini belirlemesinde eğitimin ne kadar önemli olduğunu yazmıştı.
Bugün hala anneler kızlarına “oku, kendini kurtar”, “okuyan insan kendini ezdirmez” gibi öğütler verirler. Bu kolektif hafızanın nasıl politikleştiğinin izi, kadın tarihinde sürülebilir. Bu hafızanın karşısına ise “ne gerek var kız çocuğunun okumasına”, “kadının aklı yetmez” dikilmiştir hep. Bu nedenledir ki kadınlar, eğitim hakkını tartışmaya geçmeden önce kadınların da eğitilme kapasite- sine sahip olduklarını, kadınların da düşünebileceğini, yorumlayabileceğini, analiz edebileceğini ispatlamak zorunda kalmışlardı.3 Aslında kadın, insan olduğunu is- patlama mücadelesi yürütmüştür. Kadın da insan sayıldığı andan itibaren kadının eğitim, siyaset gibi hakları konuşulabilir ancak.
Zilan Narin