HABER MERKEZİ
Güneş yavaş yavaş çekilmeye, nöbeti devretmeye hazırlandığı sırada biz devrim türküleriyle köye yol alıyorduk. Bir anneyi ziyaret edecektik. Eve yaklaştığımızda, belini duvara yaslayıp, sigarasını her içine çektiğinde başka zamanlara dalan anneyle karşılaştık. Zamanın tüm ağırlığını omuzlarında hisseden analar gibi bu ananın da gözlerinde hüzün baskındı. Ancak her şeye rağmen gülümsemeyi de eksik etmiyordu. Elindeki sigarayı ve kahveyi bırakarak bizi kucaklayınca ‘‘Keyfin yerinde ana’’ dedim. Ana tüm bildik ezberleri bozan bilgece duruşuyla ‘‘Çima keyfa min nebe dem dema mine” dedi. Bu söz yaşanan hakikati özetler gibiydi. Evet, bizim zamanımızda, kadınların zamanındaydık…
Kadın özgürlükçü toplumsallık çağındaydık. Kadın şahsında toplum binlerce yıldır egemen erkek iktidarının tekçi zihniyeti ve sistemiyle kıyımdan geçti. Tekçi zihniyetle boğulan yaşam, yeniden renk, dil, kimlik, duygu, düşünce çeşitliliğine ulaşıyor, kendi anlamına ve tanımına kavuşuyordu. Kölelik tarihinde kaybeden, kaybettirilen kadınlar bin yıllara varan, emek, çaba ve mücadele birikimini ve bunu büyük bir mücadele aşkı ile güncelleyerek kendi zamanlarını oluşturuyorlar. Ne ilginçtir ki kadın hakikatini arayıp, özgür varoluşunu yeniden yaratırken toprak da dile geliyor. Adeta geçmişin sır olan hakikatlerini çocuklarına armağan ediyor. Tel Xelef yeniden yaşam buluyor, şimdiki zamanda yakalanan özgürlük imkanı ile tarihin sırlı kapıları aralanıyor. Kadim zamanlar kadınlara ses vermiş, tarih adeta dirilişe geçmiş gibi. Dirilişi gerçekleştiren kadınlar kurtuluşa yönelmişler. İşte bu muhteşem bir özgürlük zamanı anlamına geliyor. Tarihsel diyalektiğin kadın özgürlükçü toplumsallık çağına evirildiği zamana…
21. yüzyılın kadın yüzyılı olması ancak kadın devrimiyle mümkündür. Bu nedenle zihinsel aydınlanma, politik yetkinlik ve sistemleşme önem kazanmaktadır. Günümüzde toplumsal sorunların çözümünün sınıfa karşı sınıf, devlete karşı devlet, iktidara karşı iktidar kurarak gelişmediği, çelişkiyi bu temelde tanımlamanın bir egemen erkek paradigması olduğu açığa çıkmıştır. Çözüm, sorunların kaynağında yer alan temel çelişki olan kadın köleleştirilmesine dayanan toplumun köleliğini geliştiren zihniyet ve yapılanmaların aşılmasıdır. Sorun bu kadar tarihsel ve sistemsel olmasaydı, kadın özgürlük hareketi bir kazanım olarak kendini yeniden inşa etmeseydi güçlü bir çıkış da olmayabilirdi. Abdullah Öcalan’ın dediği gibi “Kadın kölelik tarihi elbette Ortadoğu tarihinde gizlidir, çıkışı da bu nedenle bu topraklarda olacaktır. Ama erkek tarzında olmayacağı açıktır.”
Bu tespit özgürleşmenin yol ve yöntemlerinin nasıl olacağını da göstermektedir. Bu bağlamda demokratik modernite öznelliği, kadın karakterle oluşacaktır ve öncelikle zihniyet ve duygu dünyasında yaşanan köklü değişiklikle gelişecektir. Kadın aklı ile düşünce, felsefe, zihin ve duygu yeniden oluşuyor. İşte kadınlar bu topraklarda büyük özgürlük birikimi, deneyimi ve tecrübesi temelinde yeniden var olmanın, kendini özgür kılmanın bu anlamda kendi zamanını oluşturmanın büyük çaba ve mücadelesini veriyorlar. Kendi toplumsallıklarını zihinsel alanda başlatarak yaşamın diğer tüm alanlarında geliştiriyorlar. Ne kadar zihinsel inşa o kadar özgürlük alanı, ne kadar komün, meclis, örgüt varsa o kadar toplumsallık, ne kadar inşa o kadar sistemleşme geliştiriyor. “Zihinsel inşa, sistemleşme ve tarihselleşme” bu üç temel konuda kadınlar kendi toplumsallıklarını oluşturuyorlar.
Kadın özgürlük mücadelesi, büyük bedeller ödeyerek, büyük emek yoğunlaşması, tecrübesi, birikimi ve bunun oluşturduğu kadın kimliği ile bugüne gelmiştir. Arkasına kadın tarihinin mirasını alarak kırk yıllık özgürlük mücadelesiyle Kürt kadını, kadın devriminin temellerini atmıştır. Öz bilinç, öz örgütlülük temelinde büyük mücadele eden bu anlamda irade kazanan, başkaldıran, egemen erkek sisteminin dayattığı iradesiz, zayıf, mal-mülk haline getirilmek istenen köle kadın olmayı kabul etmeyen, zorlu ve çelişkili bir yaşamın kadınlarından, bir direniş çizgisi haline gelen özgür kadın arayışına yol almıştır. Bu arayış giderek özgünlüğü, özsavunma temelinde bağımsızlığı geliştirmiş, kadın partileşmesi ve kadın konfederalizmi biçiminde kadının demokratik toplum örgütlenmesinin yapılarını oluşturmuştur. Bu deneyimin somutlaştığı alanlardan biri olan Rojava kadın deneyimi, bu anlamda tarihsel dayanağı güçlü olan bir kadın devrimidir. Abdullah Öcalan’ın bu zeminde binlerce kadınla yürüttüğü yoldaşlık, kadınları özgürlük ve öncülük çizgisine çekti, güç kazandırdı. Kadınla yaşamı, mücadeleyi, emeği yeniden anlamlandırdı. Kadın ve aile sorunundan tutalım, sayısız kadın çözümlemeleri, diyalogları ve perspektifleri ile kadın hareketini güçlendirdi, ilerletti. Kadın devrimi bu değerler üzerinden kendini inşa ederek, toplumsallaşmasını gerçekleştiriyor.
Kuzey Suriye’de sayısız kadın komün-meclisleri, kadın akademileri, jineoloji merkezleri, vakıf-dernek, çocuk kreşleri, çocuk yetiştirme yuvaları, doğal tıp merkezleri, kadın kooperatifleri, atölyeler, kadınlar için yeni ve özgür bir yaşam alanı olan Jinwar (kadın köyü), öz savunma, sağlık, kültür, diplomasi, ekonomik yapılanmalar, kadın belediyeciliği, eş başkanlık sistemi ve ona dayalı gelişen eşit temsiliyetle güçlü bir örgütlülük yaratılıyor. Çok önemli toplumsal sonuçlara yol açan bu örgütlenmelerin demokratik ulus bilinci ve yöntemi temelinde derinleştirilmesi esas alınıyor. Toplumu değiştirip dönüştüren, temel dinamik ve öncü güç olarak kimlik ve kişilik kazanmış özgür kadın duruşu büyük heyecan ve coşku yaratıyor. Kürt kadını öncülüğünde Suriye’deki tüm kadınların iradesi, gücü ve örgütlülüğü açığa çıkmaya başlıyor. Arap, Asuri, Ermeni, Türkmen, Çerkez vb. halklardan kadınların hareketlenmesi, buluşması, birlikteliği de her geçen gün daha fazla gelişerek, güçleniyor.
Yediden yetmişe her kesimden kadının ülkesini ve geleceğini savunması, devrim kazanımlarının korunmasında öncülük etmesi, kendisini sorumlu görmesi tarihi öneme sahiptir. Kadın, kendisini savunabildiği oranda özgürlük değerlerini de savunabilir. Tarih boyunca olduğu gibi, özellikle en son Şengal soykırımıyla bir kez daha gündeme gelen trajediler, kadınların öz güçleri temelinde savunma geliştirmelerini zorunlu kılıyordu. Öz savunma ekmek ve su gibi olmazsa olmazlarındandı. Bu açıdan kadınlar savunma alanında güçlü örgütlendiler. Kadının savunma alanında bu kadar geniş ve güçlü örgütlenmesi toplumsal cinsiyetçiliğin ciddi sorgulanmasına ve mücadelesine yol açtı.
Kadınlar trafikte de yer aldılar. İlk yol kontrolü yaptıklarında, kontrol noktalarında nöbet tuttuklarında erkekler arabalarını hızla sürerek geçiyor, bir kadının karşısında durmayı feodal gururlarına yediremiyorlardı. Kadınlar tüm baskılara rağmen nöbet noktalarını terk etmediler ve bu alandaki kimliklerini kabul ettirdiler. Daha duyarlı ve sorumlu davrandılar, bu alanda yeni bir model oluşturdular. Tüm yoğunluğa, yorgunluğa rağmen tüm yolcuları tebessümle karşıladılar, güvenlik konularında daha duyarlı oldular. Kadın kanunlarının uygulanmasında ciddi bir mücadele duruşu gösterdiler. Kadının toplumsal alanda yaşadığı sorunlara müdahil olarak kadına savunma bilinci, örgütlülüğü kazandırmada büyük bir çaba ve mücadele içinde oldular.
Kadının özsavunma birlikleri, kadın devrimine karşı geliştirilen saldırılar karşısında büyük direniş, cesaret, irade ve kararlılık göstermiş, bu iradeyle tarihsel direnişe tanıklık edilmiş ve yüzyılın direniş rengi açığa çıkarılmıştır.
Bu destansı direniş kadınlarda büyük özgürlük çıkışına yol açmıştır. Kadın savunmasıyla gelişen direniş sadece DAİŞ’e karşı geliştirilmedi, özünde bin yıllık egemen zihniyete, cinsiyetçi geleneğe karşı geliştirilmiştir. Bu nedenle kadın direnişinin ve örgütlü kadın kimliğinin toplum üzerinde etkisi büyük oldu. Toplumsal zihniyetin değişmesi açısından tarihi bir zemin sundu. Kadın direnişi, kadının toplumsal yaşamdaki temel güç olma gerçeğini açığa çıkarmıştır. Kuzey Suriye’de yaşayan Asuri, Arap ve Türkmen kadınlar da savunmaya katıldı, bu katılım kadını ortaklaşarak savunma haline kavuşturduğu gibi, ortak örgütlülüğünün gelişmesine de zemin sundu. Erkek egemen zihniyetinin ve sisteminin baskısına ve sömürüsüne maruz kalan Arap kadınları, bu özgürlük anını fark ettikleri gibi mücadeleye akmaya başladılar.
Feodal, dinci, milliyetçi ve cinsiyetçi tüm yasalara, kalıplara, yargılara karşı güçlü bir mücadele duruşu geliştirdiler. Bu çıkış başlı başlına bir devrimsel çıkıştı. Membic, Tabka, Rakka ve en son Der-a Zor’da tanık olduğumuz kara çarşafları yakma eylemi bunun göstergesiydi. Bu, kadınların özgürlük haykırışı, isyanıdır. Mal-mülk olmanın ötesine geçmeyen, çok eşlilikle daha fazla kimliksizleştirilen, hiçleştirilen, susturulan, aile kafesinde mahkum edilen kadınlar o çokça bekledikleri, özledikleri özgürlüğü haykırıyorlardı. Egemen tarihin hep ötekileri olan, soykırımlara maruz kalan, küçülmüş, tüketilmiş olsa da yine bu toprakların özüne sarılan Asuri, Ermeni, Türkmen ve Çerkez kadınları açısından da benzer bir durum söz konusuydu. Sadece savunurken değil, tüm toplumsal alanlarda Kürt kadını öncülüğünde gelişen özgür yaşam ve demokratik toplum modelini esas alıyor, yaşamın her alanında örgütlenmeye çalışıyorlar. Gelişen sekiz yıllık savaş sürecinde kadınlar mücadeleyi bırakmayarak, büyük bir direniş geliştirdiler. Bu direnişle bu topraklarda yenilgiye uğrattılar. Bu toprakların güzel ve direnişçi kadınları çirkinliği yendi ama daha işin başındaydılar. DAİŞ’i yaratan zihniyet ve yapılanmalar aşılmadan tümden devrimden bahsedilemezdi. Bu anlamda cins mücadelesinin geliştirilmesine ve toplumsallaştırılmasına ihtiyaç vardı.
Topyekûn bir halk direnişi, halkların ve kadınların demokratik hattının geliştirilmesine yol açmış ve demokratik siyaset temelinde gelişen çözüm yaklaşımları, Rojava’da, Ortadoğu’ da yaşanan toplumsal sorunlara gerçek ve kalıcı çözüm adresi haline gelmiştir.
Fidan Can