HABER MERKEZİ –
Diyabakır zindan direnişçileri yeni dönemi görkemli bir direnişle açmış bulunuyorlar. Tutarlı sorumlu devrimcilik, en zor koşullarda da yaşansa zafer kazanmasını biliyor. Bu direnişin ispatladığı temel hakikatlerden birisi budur.
Cezaevindeki yoldaşlar, tarihin kaydettiği en amansız koşullarda ve en uzun süreli bir direnişi önemli bir başarıyla kilometre taşı döşeyerek dönülmez bir noktaya getirmişlerdir. Bu, kendiliğinden veya bazı hapishane koşullarını düzeltmek için geliştirilen bir direniş değildir. Tam tersine, şanlı halk savaşımımızın önümümüzdeki dönemini güçlü karşılamak, buna kendi şanlı direnişleriyle yaraşır bir katkıda bulunmak için, bilinçli ve planlı bir şekilde geliştirilmiş ve böylelikle en zor koşulların devrimciliğinin nelere kadir olabileceğini ortaya çıkarmışlardır. Bunu çok şanlı bir direniş olarak görmek gerekiyor. Çünkü bu direniş, aynı zamanda bir de ister lehte ve isterse aleyhte olsun, koşullara devrimci iradenin nasıl mücadelede bulunabileceğini bir kez daha en görkemli biçimde ortaya koymuştur. Devrimci olmanın bu temel kıstasının en güçlü karşılığını vermiştir ve aynı zamanda da bu dönemin bir sonucu olmuştur.
Onların gerçekleştirdikleri kısa vadeli son direnişleriyle ulusal kimliği resmi düzeyde düşmana itiraf ettirmeleri en üst düzeyde bizzat faşist askeri rejimin başı Evren ve Özal’ ın bunu kabul etmeleri, Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklaması ve yine muhalefet Partilerinin de en azından bunları kabul etmeleri, bütün resmi siyasi düzenin adeta başka çaresinin olmadığını bilerek kabul etmek zorunda kalması, ulusal direniş tarihinin önemli bir aşaması, onun bir sonucu ve yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bundan öğrenilecek epey ders var. Bu, özellikle insanlığın ulusal kurtuluş için ve her türlü köleliğe karşı direnmede izlenmesi gereken yolu bunda iddialı olanların nasıl yaşaması ve neleri, nasıl yaratmaları gerektiğini ortaya koyuyor. Bu elbette buna yol açan Partinin ideolojik siyasi çizgisi kadar, onu doğru uygulamanın ne demek olduğunu da çok açık ortaya çıkarıyor.
Burada süreklilik denilen bir olay var. Şüphesiz ki onlar sekiz yılı aşkın sürekli bir direnmeyi salt kendi başlarına yürütmüyorlar. Her düzeyde faaliyetlerimizin birleşik etkisi bunda önemli rol oynuyor. Ama her şeye rağmen, yine de onlar kendi mevzilerinden sökülmüyor, o mevzileri sürekli savunuyor ve bunu giderek önemli bir başarı noktasına kadar götürebilmiş bulunuyorlar.
Şüphesiz bu direnişin tarihi uzundur. Onu burada aşama aşama değerlendirecek değiliz, ama düşmanın onlara dayattığı koşullar ve muntazam güç dengesizliği içinde onların insanlık onuru ve düşüncülerini, sadece ve sadece yüreklerine dayanarak savunma gibi bir durumları var ki, daha çok bunun anlamı üzerinde durmak istiyoruz. Onlar bu direnişleriyle tarihin tanıdığı en barbar bir rejime karşı ve Partimizin önderlik ettiği mücadelenin bu aşamasının sağlam bir cephesi olarak, adeta daha sonra sağlanacak bir çok gelişmeyi, daha şimdiden belirlemişlerdir. Düşmanın tavizler politikasının nasıl ortaya çıkabileceğini kanıtlamış ve orada resmen bir taraf olarak kendilerini temsil etmişlerdir. Bunu Partinin direnişçi sloganıyla dünyaya ilan etmişlerdir.
Daha yakın bir süre önce, sömürgecilik yirmi yoldaşa idam cezası verdiğinde, cezaevindeki yoldaşlarımız yeri göğü çınlatan sloganlarıyla sömürgeciliği kahrettiler, Partiyi ve Parti Önderliği’ni yüceltmeyi başardılar. Bunlar çok önemli direnme örnekleridir. Daha o sloganlarının yankısı kulaklardan silinmeden, hemen ardından gelişen bu direnmeler var. Bununla Türkiye ortamını ve düşmanı bir kez daha kendi gerçeklerine eğilmelerine sağladılar. Doğru ve insani olanı, insan hakları ve demokrasinin gereklerine dikkat etmeyi dayattılar. Diyarbakır gibi, sömürgeciliğin en yoğunlaştığı, özel sömürge valisinin karargâhı olan bir alanda, bütün dikkatlerin bir kez daha direniş üzerine çekildiği geniş bir kamuoyunun yaratılması, Partimizin en önemli bir hamlesinin gerçekleştirildiğini ve düşmanın o muazzam provokasyonlarının boşa çıkarıldığını gösteriyor.
Direnişe Diyarbakır’da bizzat yığınların katılımı, hemen hemen bütün kesimleri çekmesi ve hatta iktidarından muhalefetine kadar, bütün düzen Partilerinin bile buna ılımlı yaklaşma gereği duymaları, ne kadar bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkarıyor.
Tabii ki yoldaşlarımızın amacı sadece böylesine basit kazanımlar sağlamak değil, gerilla mücadelemize bir katkı sunmak ve şanlı bir dönemin öncülüğünü yapmaktır. Diğer gelişmeler kesinlikle bunu gösteriyor. Partimizin gelişmeleri sıcağı sıcağına onlara ulaşıyor ve böylelikle onlar bir görevi yerine getiriyorlar. Demek ki, devrimciler koşullar ne kadar zor ve edinilen bilgiler ne ölçüde az olursa olsun, ona gereken karşılığı verebiliyor, iradi gücü dayatabiliyor ve sonuç alabiliyorlar.
Başta Diyarbakır zindan direnişçiliği olmak üzere, bu cephedeki direnişler Partimizi epey beslemiştir. Biz, 1982 ve sonrasında ülkeye henüz fazla yönelmemişken bile, onlar en büyük direnişi gerçekleştirmişlerdir. Onların o dönemdeki direnişleri ,öncülük düzeyinde bir direnme ve çağrıdır. Dolayısıyla bizim daha sonraki atılımımız bunu tamamlar niteliktedir. İkisi de özlü ve birbirini güçlendiren direnmedir. Tüm yönleriyle doğru kavranıp uygulanması gereken bu direniş hareketlerimizi tamamen doğru kavramak ve gereken devrimci sonuçları çıkarmasını iyi bilmek gerekiyor.
Çok iyi biliyoruz ki, onlara da dayatılan provokasyonlar vardı. Bu direnmelerin mirasını tersyüz etmek için bir yandan düşman elinden gelen her şeyi yaptı, diğer yandan içerde de reformizm yönetimle her türlü işbirliğini geliştirerek, onu çarpıtmaya, ulusal kurtuluşu özünden boşaltmaya ve böylelikle etkisini alabildiğine zayıflatmaya çaba gösterdi. Ama sorumlu Parti devrimciliği her şeye rağmen bunlara iyi karşı koydu. Bizler de benzeri gelişmeleri dışarda yaşadık. Unutmayalım ki onların okuyacak bir kitapları, yazacak bir defterleri, seyredecekleri bir televizyon, dinleyecekleri bir radyoları yoktur. Ama o koşullarda doğru tahlilleri ve doğru devrimci görevleri ortaya koyabilirler. Bunun sonuçları ve belgeler elimize ulaşabilmiştir. Görüyoruz ki Partinin yaşadığı gerçek ne ise, orada da aynı muhtevada geliştirilebilmiştir. Bu PKK’nin tarihi çıkışı ve çizgisinin özelliklerine tutarlı bağlılığın bir sonucudur. Burada gerçekler budur.
Daha sonraki 19841985 atılımları vardır. Onların bu atılımımıza da destek oldukları, hem güç alıp, hem de güç verdikleri biliniyor. Bu hamlemize dayatılan provokasyona, işbirlikçilerin oyunlarına, özden boşaltma çabalarına karşı, tutarlı direnişimize, onlar da birliklerini koruyarak leke getirmemiş, en ufacık bir talepte bile bulunmadan başı dik ve en onurlu karşılığı verdiler. Bu noktada onlardan öğreneceğimiz önemli dersler vardır. Bu derslerden en başta geleni ortaya koydukları tutarlı particiliktir. Kesinlikle en ufacık bir talepleri olmadığı gibi, tam tersine yapmak istediğimize büyük bir katkıdır. “Partinin yürüttüğü mücadeleye biz de elimizden geldiğince, böyle bir çabayla karşılık vermek istiyoruz” demeleri, işte bu gerçeğin somut bir örneğidir. İstedikleri tek şey gelişmelerden daha fazla bilgilendirilmeleridir. Nitekim okuduğunuz raporları ve mektupları bu çerçevededir.
Son direniş katkılarını daha da geliştirmiştir. Hatta halk savaşımımızın yönlendirmesi doğrultusunda bir adım olduğu için, stratejik bir düzeye kadar getirmiştir. Nitekim direnişe geniş halk güçlerini katan bir gelişme olmuştur. Tabii ki bir de kısa vadeli bir kazancı vardır. Bu ulusal kimliği resmi düzeyde itiraf ettirmesi, Türkiye içinde demokrasi mücadelesine çok güçlü bir ivme kazandırması, önderinin her türlü feryadına rağmen, bir SHP’yi bile doğru demokratik bir konuma zorlaması, adeta buna mecbur etmesi, hatta ANAP’ta dahil, düzen Partilerinin kendilerine daha anlayışlı davranılması gereğini duyma noktasına getirilmesidir. Bu direnişin büyüklüğünün Türkiye demokrasisi üzerindeki etkileridir.
Direnişe katılanların sayısı iki bin olarak veriliyor. Bu sayı daha da kabarabilir. Altı yüze yakın yoldaşın ölüm orucu gibi bir direnişi göze almaları söz konusudur. Bu onları ürkütüyor. İsteklerinin yerine getirilmesi kararlığıyla altı yüz kişinin ölüm orucuna devam etmesi, Çankaya merkezi de dahil olmak üzere, bütün bir rejimi sarsıyor ve onları çok erkenden böylesine beklenmedik tavizlere zorluyor. Bu kadar kişinin büyük bir çoğunlukla kararlılık içinde ölüm orucunu sürdürmesini TC kaldıramaz. TC açısından burada dünya çapında büyük bir yenilgiye uğrama tehlikesi vardır. İşte onları geri adıma zorlayan da bu gerçektir. Yoksa ılımlı olduklarından, ya da âlicenaplıklarından kaynaklanmamaktadır. Kaldı ki en azgın bir şoven olarak Evren’in son konuşması vardır. Kars’ta, ‘1988 Kış Askeri Tatbikatı’ günlerindeki konuşmasında, Sarıkamış’ı hatırlatarak “cesedimizi çiğneyip geçmeden onlara bu vatanı böldürtmeyiz” demiştir. Bunun anlamı şudur; böyle bir kimliği kabul etmeyeceğiz. Ama o bu gerçeği bizzat itiraf etmek zorunda kalmıştır. Uzun barbarlık tarihinde, şoven karakterine ve faşist rejim belli bir yetkinleşmeye ulaşmış olmasına rağmen, onun böyle bir itirafta bulunması direnişin büyüklüğünü göstermektedir. Burada hayatlarını sonuna kadar ortaya koyan devrimcilerin kararlılıklarını kanıtlamaları vardır. Bu itiraf, bunun üzerinden sağlanmıştır.
Ciddi bir dönem yaşanmaktadır. Kürdistan alabildiğine korkular çemberi içine alınmış, provakasyon yöntemleri alabildiğine uygulanmakta, tavizler, satın alma ve bilinen birçok yöntem devrededir. Böyle bir ortamda ve her türlü yozluğun, suiistimalin, toplum dışılığın yaşandığı Diyarbakır gibi bir zeminde gerçekleştirilmiş olması, bu direnişin değerini daha da büyütmektedir. En zor dönemde, en hayati konularda, en çok cesaret ve fedakârlık isteyen bir eylemin gerçekleştirilmesi her türlü değerlendirmenin üstündedir. Ebetteki böyle bir direnişin etkileri de aynı biçimde büyük olacaktır.
Demek ki tutarlı devrimcilik direniyor ve kazanıyor. Bu gelişmelerin altında kesinlikle bu gerçek vardır. Bizim de yoğun bir biçimde üzerinde durduğumuz alanlar, koşullar ve zaman lehimize, ya da aleyhimize nasıl olursa olsun, her zaman gelişme kaydetmek mümkündür. Ulusal Kurtuluş ve devrimci demokrasinin artık yaşamının zorunlu bir aşaması olduğu yerde, bunun gerçeği mutlaka yapılır, sorumlu devrimcilik bunda başarı kaydeder. Eksiklik ve olumsuzlukları mesele yapamaz.
Bugün halen içte ve dışta Partiye dayatılan her türlü tasfiyeci, bozguncu birlikten uzak çabaları hatırlayalım. Savaşa gönülsüz, ikircikli yaklaşma, hatta bunun üzerinde sayısız kişisel yaşam hesapları içinde olma, bireyselliğin bir eğilim haline getirilmesi, bu gelişmelerle tamamen çelişmektedir. Bunların kabul edilemeyeceği çok açıktır. Direnişçilerin neyi nasıl söyleyip, neyi nasıl yapacakları ortadayken, esas alınması gereken ölçüler başka ne olabilir? Öyle adamlar var ki, son derece elverişli alan ve koşullarda bile doğru dürüst bir Parti çalışmasını yürütmüyorlar, kendilerine sevdalanarak rahat koşulların etkisi altında yozlaşıyorlar. Biz buna PKK faaliyeti ve yoldaşlık diyebilir miyiz? Bu örneklerin PKK’deki yoldaşlığın gereklerine son derecede uzak oldukları çok açıktır. Bunlar direnişin gelişim özellikleri ve amaçlarının ne olduğunu bilerek kendilerine çekidüzen vermek zorundadırlar. Ve açık ki bu durumlar teorik izahlarla bazı gerçekler ileri sürülerek geçiştirilemez. Bütün bu gelişmeleri bu tiplere tek bir söz hakkı dahi vermemek için ortaya koyuyoruz.
Bu direnişte bir yoldaşın şehit düştüğü haberini aldığımız M.Emin Yavuz yoldaşı iyi tanırım. Bizim ilk grup faaliyetlerimize ilkokul düzeyindeki bir eğitim seviyesine sahip olduğu halde, ama tam bir emekçi olarak en canlı biçimde katılan biriydi. Hilvan’daki çalışmaların en önünde yer aldı. Taşocaklarında ve diğer en zor işlerde çalışıyordu. Fakat çok canlıydı. Toplantılarımıza gelirken hiçbir şey esirgemezdi. Çok fedakâr ve cesurdu. Ağalığa karşı çok büyük bir kini vardı. Kesinlikle anti feodal, demokratik bir çıkışla mücadeleye gelmişti. Nefret ettiği ağalığa ve faşist güçlere karşı halk kişiliğini dayatmak ve halkın özgürlüğünü temsil etmek için, çok azimli ve kararlıydı. Tüm toplantılara çok yüksek bir ilgiyle katılıyordu. Oysa geniş aile sorunları vardı, bakmakla mükellef olduğu çocukları vardı, yoksuldu. Sürekli feodal baskılarla yüz yüzeydi. Buna rağmen katılımını esirgemezdi.
En az donanımla zindana girdiğinde uzun süre direnebildi. Bu direniş bugün dokuz yılı geride bırakıyor. M. Emin Yavuz yoldaş, PKK’nın ilk kitleselleştiği dönemden başlayarak kavgalı yumruklu direnişlerden silahlı gösterilere kadar ve her türlü zorluk altında bütün direnişlere katılmış en son olarak da TC egemenliğine karşı böylesine bir direnişte sonuna kadar direnebilmiştir. Bu bir gerçeği kanıtlamaktadır ki, o da şudur; baştan itibaren PKK’nın direnişinde bu kişiliklerin imzası vardır.
Bazıları bugün PKK adına çok şey söyleyip kendilerini çok şeye sahip görebilirler, ama bunlar önemli yanılgılarla doludur. Özellikle bu dış zeminlerde bu tip yanılgıları yaşayanlar az değildir. Oysa PKK’yi PKK yapan en baştan günümüze kadar bu tip çalışmalar ve bunların sahipleridirler. Büyük Parti yüreği, Partinin büyük direnişçi, tutkulu kişiliği, bu kahramanların omzunda yükseliyor. Belki çok laf yapmasını bilmemişlerdir, ama bütün önemli direnişlere de vardırlar. Bu kahramanların birleşik etkisi kazanan PKK’dir.
Biz, her zaman yaşayan özü görmek gerektiğinden söz ettik. Esas alacağımız budur. Adeta insanlar yanlarından bile geçemiyor. Tek kelimeyle bunlar terbiyesizlik yapıyorlar. PKK’nın çıkış ve gelişiminin ana esaslarını kavramak ve bağlı olmak gerekir. Tekrar belirtmek gerekirse, bizim direnişçi değerlerimizi her yönüyle anlamak gerekir. Biz, bu insanlara direneceğimize dair söz verdik. Onlar da söz vermiş ve şereflice direnmişlerdir. Birçoğunun çocukları vardı, ekmek bulamayacak kadar yoksullardı, donanımları çok zayıftı, çok vahşi koşullarda yaşıyorlardı, ama bu noktaya kadar gelebildiler.
Demek ki, Emin yoldaşın yaşamı Partimizin şanlı doğuşuna ve direnişçi tarihine denk gelen bir yaşamdır. Baştan sona kadar, Partimizin ana atardamarlarından birisidir. Onun yaşamı ve kişiliği kendi önderlerinin şahsında bir halkın özgürlüğe nasıl kalkışacağının kanıtlanması, halk kişiliğinin nasıl yaşayıp ortaya çıkarılacağının gösterilmesidir. Aynı zamanda bizimle sağlam yoldaşlık içinde kalmak isteyenlerin nasıl bağlı kalmaları gerektiğinin ortaya konulmasıdır.
Onlar donanımsızlardır, ama Partiye bağlılık kesin, direnişe bağlılık kesindir. Madem ki onlar bunu gerçekleştirebilmektedirler, o halde bunca donanım ve en geniş özgür direnme olanaklarında kimse başka dayatmalarda bulunmamalıdır, başka önderlik sevdaları içine girmemelidir. Zindan direnişçilerinin anılarıyla uyumlu yaşamak, her türlü soysuz yaşamı Parti yaşamının yerine koymak mıdır? Yine her türlü mücadele ve gelişme imkanı olmasına rağmen, iki insanla doğrudürüst ilgilenmeme ve birde en popüler önderlik sıfatlarını, kişinin kendisine yakıştırması mıdır? PKK’nin militan kişiliğiyle bunlar arasında hangi bağlardan bahsedilebilir?
Partimizin gerçek militan kişiliğini şahsında temsil eden M.Emin Yavuz yoldaşın, bunu çok güçlü bir direniş içinde şehitlere kadar ulaştırmasıyla Partimiz fiziksel olarak büyük bir evladını kaybetmekle birlikte, tarihi bir halk kişiliğini önderliğini de kazanmış olmaktadır. Rus devriminde tüm dünya halklarının tanıdığı Babuşkin vardı. Bizde bu yoldaşı böyle değerlendirdik. O kendisine verilen böyle bir isme layık olduğunu ortaya koymuştur. Partimiz ve halkımız için de böyle kişilikler vardır ve daha da çıkacaktır. Bu Partimizin şanındandır.
Partiye ve şehitlerin anısına kesin bağlılık, bugün yüzlerce ve binlercesini ortaya çıkarmıştır. Böyle yüzlerce şehit vardır. Adsız bir Parti emekçisi, bir direniş kahramanı olarak gösterişsiz, ama derinden bir katılımla ilk günden son nefes anına kadar Parti ve halkın çıkarlarını esas alan M. Emin Yoldaş, en eski bir yoldaş olması itibarıyla da bu gerçeği en güçlü bir anı olarak bize hatırlatırken, boş yaşamadığını, önemli direnişlerde büyük etkisinin olabileceğini ortaya koyuyor. Onu ve onun şahsında bütün direniş şehitleri ve direniş kahramanlarını bu temelde selamlıyoruz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/Şubat 1988