Kalkan: 15 Ağustos yenme cesaretidir

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “15 Ağustos Gerilla Atılımı köktür” diyerek, Kürdistan’da düşmanı yenme cesaretini ortaya çıkardığını ve yeni yaşam ölçüleri geliştirdiğini söyledi.

BEHDİNAN – Varlık ve özgürlük adına her şeyin 15 Ağustos Atılımı ve bu atılım temelinde son 35 yıldır yürütülen gerilla öncülüğündeki özgürlük mücadelesiyle kazanıldığını belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “Kuzey Kürdistan’daki Ulusal Diriliş Devrimi’nin başarısı, Kadın Özgürlük Devrimi’nin başlatılması, demokratik uluslaşmanın geliştirilmesi; Güney Kürdistan’daki mevcut statünün ortaya çıkması; Rojava Özgürlük Devrimi’nin dünyayı aydınlatan bir özgürlük yıldızı gibi parlayarak gelişmesinin sağlanması; Doğu Kürdistan’da İran ile savaş içerisinde bitirilmek istenen Kürtlüğün özgürlük umutlarıyla canlı kılınır ve yaşar konumda tutulması; dünyanın dört bir yanına savrulmuş Kürtlerin böyle bir ulusal demokratik bilinç ve özgürlük arayışıyla dolu olup ülkesine ve özgür yaşamaya bu denli bağlılığının sürmesi… 35 yılda varlık ve özgürlük adına kazanılmış olan hiçbir değer yoktur ki 15 Ağustos Atılımı’yla bağlı olmasın” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan Eylem, 15 Ağustos’un 35. yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.

15 Ağustos Atılımı’na neden ihtiyaç duyuldu, Kürdistan tarihindeki yeri nedir?

35 yıl gibi uzun bir süre kesintisiz bir biçimde neredeyse dünyanın tüm gericiliğinden destek alan bir faşist sömürgeci-soykırımcı rejime karşı kendi öz gücüyle ve ağır bedeller ödeyerek direnmek, kuşkusuz bir halk açısından en büyük tarihi duruş oluyor. Kürt halkı, geçen 35 yıllık süre içesinde Önder Apo öncülüğünde, partimizin komutasında, kendi öz gücünü harekete geçirerek, Kürt gençlerini ve kadınlarını bilinçlendirip devrimci eyleme çekerek, böyle büyük bir olayı gerçekleştirmiş bulunuyor. Bu anlamda da Kürt’ün makus talihini yenmiş oluyor.

O makus talih neydi?

1. Dünya Savaşı’nda dörde bölünmesi, küresel hegemonik kapitalist sistem tarafından inkâr edilip yok edilmek istenmesiydi. Bu temelde 100 yıldır bu halk üzerinde tarihte eşi görülmemiş bir sömürgeci-soykırımcı baskı ve katliam yürütüyor. Dünya siyaseti, egemen zihniyet, Kürt’ün bir halk olarak varlığını tanımıyor, yaşama hakkını kabul etmiyor, yok edilmesine destek veriyor, göz yumuyor ya da ortak oluyor. Böyle bir durumun yaşanmış başka bir örneği, ne tarih içerisinde ne de günümüz dünyasında var. Bu bakımdan kuşkusuz 35 yıllık tarihi 15 Ağustos Atılımı’nın Kürtler açısından, Kürt sorununun çözümü bakımından ve bu temelde başta Türkiye ve Ortadoğu olmak üzere dünyada özgürlüğün ve demokrasinin gelişmesi açısından çok belirleyici bir önemi var. Öncelikle bunu belirtmemiz gerekiyor.

15 Ağustos 1984 Atılımı olmasaydı Kürt halkının ve Kürdistan’ın durumu şimdi ne olurdu?

35 yıllık gerilla atılımına, gerilla öncülüğünde bir halkın her türlü bedeli göze alarak direnmesine ve çok büyük bir mücadele vermiş olmasına rağmen işte AKP-MHP faşizminde dile gelen faşist sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin durumu ortadadır. “Fitnedir” diyorlar, “terörizmdir” diyorlar, “bizi yok etmek istiyor” diyorlar… Buna karşı nasıl bir tutum geliştiriyorlar, “yok edeceğiz”, “inlerine gireceğiz”, “toprağa gömeceğiz”, “paramparça edeceğiz.” Yani ‘bu dünyada Kürt’e asla yaşam hakkı tanımayacağız’ demek istemektedirler. 35 yıllık gerilla ve halk direnişine ve bu direnişin gerçekleri bu kadar açığa çıkartıp faşist sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete bu denli darbe vurmuş olmasına rağmen Kürt’ü inkar ve imha eden sistemin, o sistemi oluşturan zihniyet ve siyasetin kararı sürüyor. Kalkan devamla şunları dile getirdi;

Böyle bir durumda da şunu düşünmek lazım: Peki ya 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı olmasaydı, 35 yıldır Kürt halkının gerilla öncülüğünde bu büyük kahramanca direnişi yaşanmasaydı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset Kürt’e ne yapardı? Acaba Kürdistan’daki durum şimdi ne olurdu? Kürtlükten, Kürt halk varlığından, Kürdistan’dan geriye ortada bir şey kalır mıydı? Dünyada Kürt kimliği, varlığı, özgürlük arayışı, yaşamı diye bir şey artık bulunur muydu? Kürt halkının direnişi, günümüzde DAİŞ faşizmi karşısında bütün insanlığa heyecan veren, özgürlük umudu aşılayan büyük bir öncülüğü açığa çıkardı. Böyle bir Kürtlük ve insanlığa umut veren bir öncülük olur muydu? Kuşkusuz hiçbirisi olmazdı.

Eğer 15 Ağustos Gerilla Atılımı olmasaydı TC egemenliği altındaki Kuzey Kürdistan’da Kürtlük adına hiçbir şey kalmazdı. TC yönetimi kültürel soykırımı bu düzeyde geliştiriyordu. Katliam ve soykırımlarla Kürt insanını ezmiş, boyun eğdirmiş, bu gerçeği büyük ölçüde kabul ettirmişti. Dolayısıyla Kuzey Kürdistan’da Kürtlük adına hiçbir şey kalmazdı. Tam bir Türkleşme, erime, Türk ulusu içerisinde yok olma durumu ortaya çıkardı. Kuşkusuz Kuzey Kürdistan’da böyle bir sonucun ortaya çıktığı durumda, Kürdistan’ın diğer parçalarında da Kürtlük adına hiçbir şey kalmazdı. Çünkü Kuzey, Kürdistan’ın en büyük parçasıdır. Dolayısıyla Kürdistan’ın yarısı kültürel soykırımı yaşayarak yok olduktan sonra diğer Kürdistan parçalarında, dünyanın dört bir yanına savrulmuş olan Kürtlerde Kürtlük, Kürt kimliği ve özgürlüğü adına kuşkusuz hiçbir şey kalmazdı. Ne Başûr’da ne Rojava’da bugünkü gelişmeler olurdu, ne Rojhilat bu düzeyde özgürlük umudunu taşıyabilirdi ne de yurt dışındaki Kürtlük böyle bir özgürlük bilinci, örgütlülüğü içerisinde yaşayabilir ve mücadele edebiliri. Hepsi yok olurdu.

Kürt halkına ve Kürdistan’a yok oluşu dayatan zihniyete karşı 15 Ağustos Atılımı başladı. 15 Ağustos Atılımı’na bu yok oluşu durdurmak, var olmak ve özgür yaşamak için ihtiyaç duyuldu. Böyle bir gerilla hamlesine bunun için girişildi.

Peki, başka türlü mücadele edilemez miydi?

Kuşkusuz Önder Apo ve PKK, bunu da düşündü. Dikkat edilirse Önderliksel doğuş 1973 Newrozu’nda oldu. PKK resmi parti olarak 27 Kasım 1978’de kuruldu. 15 Ağustos 1984’e kadar 10 yıldan fazla bir süre boyunca Önder Apo ve PKK ideolojik, örgütsel, siyasi faaliyetler yürüttü. Sorunları ideolojik-siyasi mücadeleyle ortaya çıkartmak ve çözmek istedi. PKK’nin bu arayışı ve çabasına, TC sistemi 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesiyle karşılık verdi. Darbe, Kürt soykırımını çok daha ağır ve katı, katliamcı saldırılarla yürütmek istedi. Öyle ki, Kürtler ve Kürdistan’dan söz etmeyi idamla cezalandırdı. Herhangi ideolojik-siyasi çalışma imkanı tanımadı.

Kürt’ün kendi kimliğini yaşaması, varlığını ifade etmesi ve özgürlük araması için hiçbir yol bırakılmadı. Tek yol kalmıştı: O da gerilla direnişiydi. Bunu da Önder Apo gördü, PKK kararlaştırdı ve ölümsüz komutan Mahsum Korkmaz yoldaş öncülüğünde 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli eylemleriyle bir gerilla direnişine başlandı.

Geçen 35 yıl, bu kararın doğruluğunu teyit etti mi?

Geçen 35 yıllık süreç böyle bir kararın ve bu temelde yürütülen mücadelenin ne kadar doğru ve anlamlı olduğunu ortaya çıkardı. Sadece Kürtler açısından da değil, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi açısından, hatta özgür insanlık yürüyüşü açısından Kürdistan’da böyle bir varlık ve özgürlük mücadelesinin ne kadar önemli, gerekli ve anlamlı olduğu net biçimde ortaya çıktı.

PKK, çok az imkanla mücadeleye başladı ve gelinen aşamada 40 yılını geride bıraktı ve bugün de büyüyerek mücadelesini sürdürüyor. PKK’yi var eden ve bugünlere getiren şeyler nedir?

Kuşkusuz her şeyden önce çok haklı, çok insani, demokratik zihniyete sahip hiç kimsenin reddetmeyeceği ve karşı çıkamayacağı varlık ve özgürlük gibi bir mücadeleyi yürütüyor olmasıdır. Kürdistan’daki gerilla direnişinin, onun amacı olan varlık ve özgürlüğün haklılığı kadar hiçbir haklı mücadele bu dünyada her halde yoktur. Ne tarih içerisinde ne de günümüzde…

Neden?

Çünkü bir güç “Sen yok olacaksın! Senin yokluğun üzerinde ben var olacağım” diyor. Böyle bir zihniyet ve siyaset olabilir mi! Bu durum vampirlikten öteye bir durumu ifade ediyor. ‘Sen yok ol, senin yok oluşun beni var etsin!’ Bu kadar haksızlık olabilir mi? Kürdistan Özgürlük Mücadelesi böyle bir zihniyet ve siyasete karşı yürütülüyor. TC yönetimine, onu temsil eden aydınlara, siyasetçilere hakim olan zihniyet ve siyasetin bu olduğu çok açıktır. Burada Kürtler, sadece kendi varlıklarını ve özgürlükleri için mücadele ediyorlar. Hiç kimsenin varlıklarında gözü yoktur. Kimseye “sen gerile de ben ilerleyeyim” demiyorlar. Hayır, “Ben var ve özgür olayım, birlikte kardeşçe demokratik bir sistem içerisinde yaşayıp yürüyelim” diyorlar. Bundan daha adil, demokratik, kardeşçe bir tutum söz konusu olamaz.

Öncelikle bu haklı davayı, amacı görmek gerekir. Bu çok haklı davanın temsilcileri, somutlaştığı gerçeklikler var. PKK’yi bu güne getiren gerçeklikler ise Önderlik ve Şehitler gerçeğidir. Kürt halkının özgürlük arzusudur. Kürtlerin tarihin en kadim halklarından birisi olmasıdır. Yani Kürt toplumsallığının, insanlık tarihi içerisinde çok önemli bir yerinin ve anlamının bulunmasıdır. Kuşkusuz PKK’yi PKK yapan ve bugüne getiren tarihsel ve güncel gerçekliğin, Kürt halkına dayatılan soykırım zihniyet ve siyasetinin Kürtler, tüm halklar ve ezilenler açısından ne kadar olumsuz bir anlam taşıdığını derinden görüp anlayan, bunun için insanlığın özgürce var olabilmesi, kardeşçe bir paylaşım içinde yaşam gösterebilmesi için varlık ve özgürlük mücadelesinin başarılı bir biçimde mutlaka verilmesi gerektiğini gören, anlayan, bunun bilincine varan, böyle bir dava ve mücadele ne kadar zor ve bedel istese de o zorluğu yenme ve gerekli bedeli ödeme cesaret ve fedakârlığını gösteren bir Önderlik gerçeğine sahip olmasıdır.

Dolayısıyla PKK bir Önderlik hareketidir. PKK’nin bu kadar katliam ve saldırıya karşın ayakta kalmasının, her zaman çıkış yolu bularak gelişimini sürdürmesinin doğru ve başarılı bir Önderlik gerçeğine sahip olmasıyla kopmaz bağı var. Böyle bir Önderlik gerçeğinin örgüte, eyleme dönüşmesi gerilladır, cesarettir, fedakârlıktır. Kürt gençliğinde, kadınlarında, Kürt insanında ortaya çıkartılan ve özgür yaşam tutkusunun derinden var ettiği fedailik duruşudur. Bütün bunların hepsi yaratılmıştır ve bu temelde ağır bedeller ödeyerek bugüne gelinmiştir.

PKK’yi var eden ve bugüne getiren öyle rahat bir ortamda kolay bir mücadele değildir. En zor ortamlarda, en ağır faşist sömürgeci-soykırımcı baskı altında zorluk içerisinde kendi öz gücüyle kahramanlık çizgisinde yürüttüğü mücadele ile PKK bugüne gelmiştir. Bu mücadele bedelsiz olmamıştır, on binlerce şehit vermiştir. PKK, 40 yıldır bu kahramanlık mücadelesini yürütüyor, en az 40 bin şehit vermiştir, bunun kat kat fazlası yaralısı vardır. Yüz binlerce tutuklu vermiş, milyonlarca Kürt insanı baskı ve işkence altına alınmıştır. Önderlik gerçeği, 21 yıldır İmralı işkence ve tecrit sistemi altında rehine olarak tutuluyor. Buna karşı insan üstü bir direniş gösteriyor. Tam bir fedai duruş Önder Apo öncülüğünde zindanlarda, gerillada, tüm partide ve halkta yaşanıyor.

Böyle büyük bir direniş, fedai ruhu, kahramanlık çizgisi yaratmış olmasıdır. PKK, bir Önderlik ve Şehitler partisidir. PKK davası, kendisini Önderlik ve Şehitler gerçeğinde yenilmez kılmıştır. Davanın başarı kazanacağının on binlerce şahidi, şehitler gerçeğiyle ortaya çıkmıştır. O şehitler ki, doğrunun, haklının, özgürlüğün, demokrasisinin abidesidirler. Dolayısıyla her zaman ve her yerde özgürlük isteyen Kürde bilinç veren, ruh veren, yol gösteren, ihtiyaç duyduğu gücü kazandıran, onları eğitip birleştiren bir gerçekliği ifade etmişlerdir. PKK’yi PKK yapan, yenilmez kılan, onun zaferini garantileyen ifade ettiğimiz bu temel gerçeklikler olmaktadır.

15 Ağustos Atılımı, kendisiyle beraber ne getirdi, kazanımları Kürt halkı için ne oldu?

Kendisiyle birlikte varlık ve özgürlük için kahramanlık çizgisinde bir direniş içine girme ve yürütme gerçeğini yarattı ve Partiyi direnme çizgisine çekti. Özgürlük ve demokrasi amaçlarının nasıl bir strateji ve taktiklerle hayata geçirilip zafere taşınacağını gösterdi. Dolayısıyla partiyi taktiğine kavuşturdu. 1982 Diyarbakır Zindanı’nda verilen özgür yaşam kararını dağa taşıyarak, gerilla direnişi temelinde sürdürülür hale getirdi.

15 Ağustos Atılımı, öz savunmanın önemini ortaya çıkardı. Var olmak ve özgür yaşamak için bilinçlenmek, örgütlenmek ve direnmek gerektiğini gösterdi. Öyle bilinçsiz, örgütsüz, direnişsiz kalarak, başkalarından bir şeyler umut ederek, bekleyerek var ve özgür olunamayacağını, özgürlüğün örgütlü bir mücadeleyle ancak kazanılabileceğini net bir biçimde gösterdi. PKK’yi PKK yaptığı gibi Kürt halkını da böyle bir bilinçlenme içine çekti. Doğrularla yanlışları bir kere daha net biçimde ortaya koydu. Teslimiyetin, boyun eğmenin, işbirlikçiliğin başarı getirmediğini, kurtuluş olmadığını, Kürt halkını var ve özgür yapmadığını; tersine, zor da olsa, bedel de istese onurun, şerefin, insanca yaşamın, özgürlük umudunun daha fazla olursa özgür yaşama ulaşmanın ancak faşist sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı direniş temelinde kendi öz savunma bilincini, örgütlülüğünü ve duruşunu geliştirerek kazanılabileceğini net biçimde ortaya çıkardı. Böylece Kürt toplumunda yeni bir bilinç, irade, yeni bir duruş ve yeni bir yaşam tarzı yarattı. Böylece yeni bir kültür, ahlak ortaya çıkardı. Yeni yaşam ölçüleri geliştirdi. Yeni özgürlük değerleriyle toplumsal ahlakı ve kültürü donattı.

Kuzey Kürdistan’daki Ulusal Diriliş Devrimi’nin başarısı, Kadın Özgürlük Devrimi’nin başlatılması, demokratik uluslaşmanın geliştirilmesi; Güney Kürdistan’daki mevcut statünün ortaya çıkması; Rojava Özgürlük Devrimi’nin dünyayı aydınlatan bir özgürlük yıldızı gibi parlayarak gelişmesinin sağlanması; Doğu Kürdistan’da İran ile savaş içerisinde bitirilmek istenen Kürtlüğün özgürlük umutlarıyla canlı kılınır ve yaşar konumda tutulması; dünyanın dört bir yanına savrulmuş Kürtlerin böyle bir ulusal demokratik bilinç ve özgürlük arayışıyla dolu olup ülkesine ve özgür yaşamaya bu denli bağlılığının sürmesi… Kısaca, varlık ve özgürlük adına her şey 15 Ağustos Atılımı ve bu atılım temelinde son 35 yıldır yürütülen gerilla öncülüğündeki özgürlük mücadelesiyle kazanıldı. Dört parça Kürdistan ve yurt dışında son 35 yılda varlık ve özgürlük adına kazanılmış olan hiçbir değer yoktur ki 15 Ağustos Atılımı’yla bağlı olmasın.

15 Ağustos’un Kürt Özgürlük Hareketi’ne etkisini de anlatabilir misiniz?

15 Ağustos, Kürt halkına her şeyi verdi. Onun için Kürtler kendi dirilişlerini orada gördü. Varlık ve özgürlüklerini bu mücadeleyle kazanacaklarını anladı. 15 Ağustos 1984’ü milat olarak tanımladılar. En büyük bayram olarak gördüler ve bedeli ne olursa olsun o çizgide yürüyerek bu bayramı her zaman büyük bir coşkuyla, heyecanla kutladılar. Kendilerini yeni direniş ve atılım yılına bu temelde hazırladılar. Bütün bunları temsil eden Önderlik gerçeği, büyük bir halk önderliği, ulusal önderlik haline geldi. Böyle bir mücadelenin örgütlü öncülüğü PKK; bir halk hareketi, halk öncülüğü konumu kazandı. Nitekim PKK’de Kürtler kendi varlıklarını, kimliklerini gördü. Sokaklarda “PKK halktır, halk burada” diyerek PKK’yi kendi özgür varlıkları ve kimlikleri olarak tanımladılar. PKK, böyle bir öncülük konumu kazandı. Hiçbir hareketin sahip olmadığı kadar güçlü ve derin toplumsal desteğe sahip bir devrimci öncülük haline geldi.”

15 Ağustos’un öncü komutanlarından Egîd’i ayrı kılan, ona komutanlık vasfını veren özellikleri nelerdi?

Mahsum Korkmaz yoldaş her şeyden önce kelimenin gerçek anlamıyla büyük bir devrimci ve yurtseverdi. Kürt toplumunun, tarihin derinliklerinden gelen özgür yaşam bilincini, ruhunu, iradesini kendi benliğinde derinden yaşayan bir kişilikti. Sömürgeci-soykırımcı baskı, katliam, saldırıları çocuk yaştan itibaren görmüş ve bunlara karşı büyük bir öfkeyle, tepkiyle dolu hale gelmişti. Haksızlığı, adaletsizliği, baskıyı, terörü, zulmü küçük yaştan itibaren görüp anlayarak bunları kabul etmeyen, bunlara karşı mücadele azmiyle, isteğiyle dolu bir kişilik haline gelmişti.

Böyle bir kişilik gerçeği, Önder Apo’nun geliştirdiği ve PKK’de somutlaşan varlık ve özgürlük bilinciyle birleşince ortaya gerçekten de son derece tutarlı, dürüst, samimi bir devrimci kişilik çıktı. Egîd yoldaş, Önder Apo gerçeğini, bu temelde Kürdistan’ın tarihsel ve güncel durumunu ve bu noktada varlık ve özgürlük mücadelesinin Kürtler ve insanlık açısından ne kadar büyük anlam ve önem taşıdığını; olmazsa olmaz kabilinden bir insanlık mücadelesi olduğunu erken gören kişiliklerden birisi oldu. Hakiler ve Mazlumlar’ın izinden yürümeyi bildi. Böylece Önder Apo gerçeğini derinden anlayarak onları özümsedi, o gerçeklere ve hakikate bağlandı. Kendi varlığını Önderlik hakikati temelindi somutlaştırdı. Böylece bir dava insanı oldu. Özgür yaşam tutkunu haline geldi. Öncelikle bu gerçekleri görmek lazım.

Küçük yaştan itibaren hayatın içerisinde pişmişti, dolayısıyla yaşamın büyük bir mücadele istediğini, mücadelenin de ancak cesaret ve fedakarlıkla yürütülebileceğini en erkenden görüp anlayan ve kendisini yine bu özelliklerle donatan bir kişilik ortaya çıkarmıştı. Zayıflıklarını bilip aşmaya, anlamadıklarını bilip gidermeye, güçlü, bilinçli ve mücadeleci, kazanımcı yanlarını her zaman geliştirmeyi esas aldı. Dolayısıyla yaşama anlama durumu somuttu, gerçekçiydi. Özgür yaşam tutkusu, yenilmezdi. Özgürlük arayışı çok güçlüydü. Bu temelde kendini eğitip örgütlemeyi, içinde bulunulan dönemin özelliklerini doğru anlamayı, bu özelliklerin devrimci yurtsever insanlara yüklediği görev ve sorumlulukların bilincine varmayı ve onları başarıyla yerine getirme sorumluluğunu üstlenmeyi bildi. Böylece öne geçti, öncü oldu.

Sürekli yoğunlaşan, sorunları bilince çıkartan ve onların pratik çözümünü arayan bir duruşun sahibi oldu. Hiçbir zaman sorunları görmeyen, dar ya da hayalci yaklaşım içerisinde olan, çözümü başkasında bekleyen olmadı. Bu onu son derece bilinçli yaptı, çözümleyici kıldı, pratikçi hale getirdi. Bu temelde de hep anlayan ve yapan oldu. Olduğu yerde hep yaşamı çalışarak, mücadele ederek yaratmak gerektiğini öğrendi ve böyle bir çizginin yaşam felsefesinin, ideolojik duruşun sahibi oldu. Gerçekten de son derece cesur, fedakar, mütevazi, saygılı, gereksiz yere karıncayı bile incitmeyecek kadar nazik ve kibar bir insandı. Fakat haksızlık karşısında, faşist sömürgeci-soykırımcı baskı karşısında da sonuna kadar öfke, tepkiyle dolu, cesur, fedakar, her türlü zorluğu yenme iradesini en çok geliştirmeyi bilen bir öncü devrimci komutan olarak da ortaya çıktı. Öyle insan üstü olmadığı gibi, rastgele hareket eden de değildi. Varlık ve özgür yaşam gerçeği neyi istiyorsa onu anlayan ve yapan oldu. Toplumun özgürce var olup yaşaması için kendisini katık etti. Dolayısıyla Önder Apo “Egîd yoldaş şirin, Egîd yoldaş cesur, fedakar insan” dedi. Gerçekten de toplumsal özgürlük için kendi yaşamını katık etmeyi bildi.

Düşünceyle pratiği dengeli götüren, birleştiren, yaptığını söyleyen, söylediklerini yapan, sözüyle pratiği bir olan bir kişilikti. Hem bilinciyle hem de pratiğiyle her zaman içinde bulunduğu çevreden öğrenen ve sürekli onları eğiten oldu. Komutanlığı, öncülüğü böyle gelişti. Zor ortamlarda, yeni gelişmelerin olduğu süreçlerde dar kalan, geriye çekilen, zayıf olan topluluk içerisinde yüksek bir Apocu sorumlulukla ileri atıldı, görevlere sahip çıktı. Gerillacılığın bu halkı kurtuluşa götüreceğine, özgür yaşamı yaratacağına herkesten çok inandı. Dolayısıyla buna sahip çıktı, öne atıldı, öncü oldu ve komutan oldu. Kürdistan’da gerilla ve onun komuta çizgisini ortaya çıkardı. Gerilla ordusu, Egîd yoldaş ruhuyla, çizgisiyle eğitildi, onun komutasında yürüdü. Büyük bir ordu kurma ve onu en zor savaşlarda yürütme gücüne, iradesine sahip olduğu 35 yıllık savaş sonucunda net bir biçimde ortaya çıktı. Böylece kendisini ölümsüz bir özgürlük savaşçısı, özgürlük komutanı olarak tarihe geçirdi.

12 Eylül zihniyeti ile 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi ve 15 Ağustos’a baktığınızda zihniyet ve direniş açısından nasıl bir değerlendirme yapmanız mümkün?

15 Ağustos Büyük Atılım ve zafer ruhu, her zamankinden çok daha güçlü ve canlı bir biçimde yaşıyor. 14 Temmuz direniş çizgisinde de Hareket ve halk olarak tarihi eylemler geliştiriyoruz. 15 Ağustos Gerilla Atılım çizgisinde de her gün düşmana darbe üstünü darbe vuran kahraman gerilla eylemleri yapıyoruz. Bu çok açık bir gerçektir. Bu bakımdan aynı ruh, aynı irade, aynı cesaret ve fedakârlık gelişerek ve derinleşerek devam ediyor.

Her şeyden önce aynı zihniyet ve siyasete karşı mücadele ediyoruz. Evet, Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen faşist soykırımcı-soykırımcı sömürgeci zihniyet ve siyaset, önemli bir darbe yemiş ve teşhir edilmiş durumda ama hala soykırımı başarma iddiasını sürdürüyor. Uluslararası Komployu güncellemeye çalışarak komplocu güçlerden de destek alma temelinde bu saldırılarını sürdürmek istiyor.

Bu bakımdan AKP-MHP faşizminin, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinin faşist-soykırımcı karakterinden çok fazla bir farkı yoktur. Tam tersine öyle bir faşizmin devamı oluyor, geliştirilmesini ifade ediyor, zirveye çıkartılmasıdır, diyoruz. Bunu biz de tanımlıyoruz, birçok güç de böyle görüyor. Kenan Evren kişiliğinin bugün Erdoğan-Bahçeli kişiliğinde çok daha derin bir biçimde yaşatılmaya çalışıldığı açıktır. O zaman da MHP’nin lideri Alpaslan Türkeş “zihniyetimiz iktidardadır” demişti. Şimdi de sadece zihniyetleri değil, aslında devleti ve ülkeyi AKP yönetiyor ama AKP’yi de Devlet Bahçeli/MHP yönetiyor. AKP’nin Türkiye yönetiminin getirildiği zihniyet ve siyaset tamamen MHP zihniyeti ve siyasetidir. Bu çok açık bir gerçektir.

Düşmanının özellikleri, karşı devrimin özellikleri böyle olduğu gibi devrimci çıkışın özeliklerinde de benzerlikler var. Özgür yaşam tutkusu, cesaret ve fedakârlık, halklarla kardeşlik ve birlik temelindeki ilişki ve ittifaklar. Bu, günümüzde Demokratik Ulus çizgisinde çok daha somut bir teorik formülasyona ve programa kavuşmuş durumdadır. Bunlar baştan beri 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi ile 15 Ağustos Devrimci Gerilla Atılımı’nın temel ilkeleri, amaçlarıdır.

Elbette her şey bire bir aynıdır diyemeyiz. Tarih bir tekerrür değildir. Önder Apo “Tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında gizliyiz” dedi.

Bu ne anlama geliyor?

Biz tarihin başlangıcında gizliyiz, yani tarih toplumsallıkla başladı, biz demokratik toplumsallığı temsil ediyoruz. Daha sonra bunu yok etmeye çalışan güçler oldu ama biz kendimizi oraya dayandırıyoruz. Tarih günümüzde gizli demek, tarihsel olarak var olan hiçbir değer yok olmuyor, sürekli yenilerek, gelişerek, büyüyerek varlığını sürdürüyor, değişiyor, yenileniyor ama kökler onun içerisinde kalıyor. O bakımdan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi köktür. PKK’nin fedai direniş çizgisini açığa çıkartmıştır. 15 Ağustos Gerilla Atılımı köktür, Kürdistan’da düşmanı yenme cesaret ve fedakârlığını, iradesini var etmiştir.

Kuşkusuz günümüz koşulları farklı, dolayısıyla görevleri farklı, bu görevleri gerçekleştirmek için mücadelelerde de farklılıklar oluyor. Önemli olan burada çizgide, ruhta sapma yoktur. 14 Temmuz ve 15 Ağustos’un temsil ettiği direniş ve zafer ruhu, çizgisi, cesaret ve fedakarlığı günümüzde de daha da gelişmiş olarak sürüyor. Aynı ruh ve çizgide mücadele ediliyor. Bu mücadelenin yol yöntemi bakımından örgütlü sistemi, tarzı, taktiği bakımından önemli yenilikler ve gelişmeler var. Daha çok büyümüş olma, zafere doğru yürüme gerçekliği var.

36’ncı mücadele yılına girilirken nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?

35. yılda hamlesel düzeyde büyük mücadeleler yaptık. İmralı tecridini kırdık, düşmana kahredici darbeler vurduk. Rojava Özgürlük Güçleri, DAİŞ’i Fırat’ın doğusunda silip attı. AKP-MHP faşizmi 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde ağır bir yenilgi yaşar noktaya getirildi. Bütün bunlar önemli gelişmelerdir ve kazanımlarıdır. Dikkate almalıyız ve doğru kavramalıyız. Basit görmemeli ve yaklaşmamalıyız. Bu kadar etkili mücadele yürütüp önemli kazanımlar elde etmiş olmamıza rağmen mücadele durmadı, savaş ortadan kalkmadı, süreç farklılaşmadı. Bu gerçekliği de görmemiz gereklidir. Dikkat edelim; AKP-MHP faşizmi birlik halinde faşist-soykırımcı saldırıları Kuzey, Güney ve Rojava’da arttırarak sürdürme çabasında. Hareketimizi ve halkımızı tehdit etmeye, açıktan imha edeceğini söylemeye devam ediyor. Hatta 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde yediği ağır darbenin intikamını faşist-soykırımcı saldırıları arttırarak almaya çalışıyor.

CHP de pek itiraz etmiyor, değil mi?

CHP yönetimi “yeni bir anayasa gereklidir” diyor ama dikkat edilirse AKP-MHP faşizminin Özgürlük Hareketi’ne ve halkımıza karşı yürüttüğü saldırılara karşı çıkmıyor, tam tersine destek veriyor. Rojava’ya saldırısına destek verdiğini açıkça söylüyor.

HDP’nin Demokratik Anayasa Hareketi’ni geliştirme, demokratik siyasi mücadeleyi öne çıkartma, süreci bu temelde demokratik çözüm süreci haline getirme yönündeki çabalarına nasıl bakıyorsunuz?

Çabalarını görüyor ve değer de biçiyoruz fakat henüz ortada böyle bir süreç yoktur. Olup olmayacağı da belli değildir. Eğer olursa Hareket olarak Önder Apo’nun geliştirdiği çizgide biz böyle bir sürece ‘evet’ diyoruz, böyle bir çözümü doğru buluyoruz. Böyle bir süreç olursa ‘evet’ diyoruz. Böyle olmaz da faşist-soykırımcı güçler, Uluslararası Komplo temelinde Hareket ve halk olarak bizi yok etmek amacıyla topyekun özel savaş saldırılarını sürdürürlerse elbette bunun karşısında eli-kolu bağlı duracak, kurbanlık koyun gibi boynumuzu uzatacak, böyle bir saldırganlığa boyun eğecek değiliz. Tersine 15 Ağustos Atılımı çizgisinde bu saldırganlığı kırmak için 36. yılda çok daha büyük bir mücadeleyi ortaya çıkartacağız. Bu gerçekliğin görülmesi lazım.

Hiç kimse böyle bir süreç varmış gibi değerlendirmemelidir. Böyle bir sürecin hemen ortaya çıkacağı beklentisi içerisinde olmamalıdır. HDP bu çizgiyi esas alıyor, onu geliştirmeye çalışıyor. Geliştirebilirse, ‘evet’ deriz ama onu bekleyemeyiz, anı anına 24 saat mücadele içerisinde olmamız gerekiyor.

Şu anda devam eden mücadele stratejinizi paylaşır mısınız?

Biz PKK’yiz, tabii HDP’den ayrıyız. Bizim bugün içinde bulunduğumuz strateji, Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’dir. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde topyekun özgürlük direnişi yürütüyoruz. Faşist-soykırımcı güçlere, onların her türlü saldırganlığına karşı tüm cephelerde anti faşist direnişi örgütlüyor ve geliştiriyoruz. Kahraman gerillamız, tüm cephelerde düşmana kahredici, öldürücü ağır darbeler vuruyor. İnanıyoruz daha çok gelişecek. Bunun daha fazla gelişeceğini burada ifade ediyoruz. Halk direnişimizin de serhildanlar temelinde her cephede öyle başka süreçler olacak diye bekleyen değil de günümüzün faşizme karşı topyekun direniş içinde olma gerçeğimizi görüp doğru anlayarak her yerde elinde tüm imkanları seferber ederek faşist sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı aktif mücadele etmesi, direnmesi gerekiyor. Gün direniş günüdür. 15 Ağustos Atılımı’nın 35. yıl dönümü, tıpkı 35 yıl önceki süreçte olduğumuz gibi devrimci direnişi geliştirme durumu ifade ediyor. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi ile yaşayan, mücadele eden bir Hareket ve halk gerçekliğinde bulunuyoruz.

Herkes kendisini böyle bir direniş çizgisinde pratikleştirmelidir. Tüm gençlerin, kadınların, halkımızın kendisini 36. atılım yılına bu temelde katacağına inanıyorum.

Sonraki Yazı