PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan: “Nasıl ki faşizmin önünün kesilmesinde, yıpratılmasında, faşizme darbeler vurulmasında gençlik anti-faşist demokratik devrimi mücadelesinin temel ve öncü bir gücü olarak rol oynamışsa, şimdi final aşamasında, demokratik devrimi zafere taşıma aşamasında da bu öncülük rolünü en güçlü, en dinamik, en örgütlü bir biçimde oynamak durumundadır. Finalin zaferle sonuçlanması, gençliğin öncü rolünü örgütlü bir biçimde ve yaratıcı yaklaşımlarla başarıyla oynamasına bağlıdır. Gençlik bu temelde hem görevlidir hem de sorumludur. Tarihi bir görev ve sorumlulukla, dolayısıyla tarihi bir misyonla, rolle yüklüdür. Faşizmi yıkma misyonu, Türkiye’yi demokratikleştirme misyonu, Kürdistan’ı özgürleştirme misyonuyla yüklüdür. O halde bu görevlerinin gereklerini mutlaka ve başarıyla yerine getirmelidir.”
HABER MERKEZİ – PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) 4. Kuruluş Yıldönümü ve faşizme karşı mücadelede gençliğin rolüne ilişkin HBDH internet sitesine konuştu.
İçinden geçilen sürece dikkat çekerek, “yarım asırlık mücadelenin, son aşaması, finali, kazanma süreci” olduğunu belirten Kalkan, gençlik örgütlerini de ciddi bir özeleştiri vermeye çağırdı.
Kalkan, “Ciddi bir eleştiri-özeleştiri yaklaşımıyla, hata ve eksiklikleri görüp, düzeltmek gerekiyor. Yetersizlikleri mutlaka aşmak lazım” dedi.
Final hamlesinde, devrimci mücadelenin birleşik yürütülmesi ve birleşik devrim çizgisinde hareket edilmesi gerektiğinin net bir şekilde açığa çıktığına işaret eden Kalkan, şu tespiti yaptı: “Şimdi ne başlangıç aşamasındayız, ne de gelişme aşamasındayız. Yani faşist sömürgeci diktatörlüğü darbeleme, yıpratma aşamalarını geçtik. Şimdi faşist sömürgeci diktatörlüğü yıkma aşamasındayız.”
Kalkan, “Şimdi DAİŞ faşistleri nasıl diz çöküyor, teslim oluyorlarsa AKP-MHP faşist zihniyetinin, Sedat Peker benzeri çetelerin de yarın İstanbul sokaklarında diz çökeceği kesindir” diye ekledi.
FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE GENÇLİĞİN ROLÜ VE ÖNEMİ
Duran Kalkan, faşizme karşı Türkiye ve Kürdistan’da gençliğin rolü ve önemi konusunda şunları ifade etti:
Öncelikle Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) ilanının 4. yılına girilirken Kahraman Şehitlerimizi bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. Özellikle HBDH’yi ilan eden yoldaşlar olarak Delal ve Ulaş yoldaşlar şahsında HBDH’nin tüm şehitlerini saygıyla anıyor, amaçlarını başarma sözümüzü yineliyorum. Bu üç yıllık direnişte kuşkusuz büyük yük PKK üzerinde oldu. Yüzlerce, binlerce şehit veren hareket PKK oldu. Ama HBDH içerisinde yer alan bütün örgütler savaştılar. Her örgütün üyelerinden şehit düşenler oldu. Örgütlerimiz birlik, ittifak yaptıkları gibi şehitlerimiz de birleşti. “Birleşik Şehitler” öncülüğü ortaya çıktı. Birleşik Şehitler komutası yaratıldı. Bugün 4. yılına girerken Halkların Birleşik Devrim Hareketi birleşik şehitler ordusunun komutasında yürüyor ve savaşıyor. 4. yıl mücadelesini böyle sağlam bir komutaya kavuşturmuş bulunuyor ki, esas olarak büyük zaferinin garantisi bu birleşik öncülüğü gerçekleştirmesinde ve şehitler komutasını yaratmış olmasında somutlaşıyor.
Bunu faşizm karşıtlığını temelinde bir mücadele olarak ele almak gereklidir. Çünkü faşizm bir saldırı, zulüm ve sömürü, baskı ve terör, ırkçılık ve şovenizm, imha ve katliam demektir. Dolayısıyla faşizme karşı mücadele her türlü yöntemi ve eylem biçimini kullanan bir dinamizme sahip olmalıdır. Sınırlı birkaç eylem biçimiyle, ya da reformist bazı çabalarla faşizme karşı durmak, onu geriletmek ve yenilgiye uğratmak mümkün olmaz. Faşizme karşı en radikal devrimci-demokratik mücadele gerekir. Genel bir deyim var: “Faşizm karşısında sessiz durulmaz, susulmaz.” Herkes tüm imkânlarını seferber ederek faşizme karşı direnir ki, faşizm kanlı-katliamcı bir saldırganlık olduğuna göre ona anladığı dille cevap vermek de gerekir. Dolayısıyla anti-faşist mücadelede devrimci şiddetin, silahlı direnişin de önemli bir yeri ve rolü vardır. Faşist terör devrimci eylemlerle kırılmaz, durdurulmazsa faşizmi geriletmek ve yenilgiye uğratmak mümkün olmaz. Tüm bu bakımlardan ele aldığımızda toplumun en dinamik kesimi olarak gençliğin böyle bir mücadelede temel ve öncü bir yerinin, rolünün, görev ve sorumluluğunun olması gerekir. Eğer faşizme karşı her türlü yöntemi esas alan bir aktif devrimci mücadele yürütülecekse, onun için de faşist terörü kıracak devrimci şiddette bulunacaksa, kuşkusuz bunları en ileri düzeyde gençlik yapabilir. Hatta ağırlıklı yükünü üstlenmek durumundadır. Böyle bir direnişe öncülük etmek durumundadır. O bakımdan da anti-faşist direnişin temel ve öncü bir gücünün gençlik olması gerektiği açıktır.
FAŞİZME KARŞI EN ÖNEMLİ DİNAMİK GENÇLİKTİR
Diğer yandan faşizme karşı mücadele bir demokratik devrim mücadelesidir. Demokratik devrime de en çok ihtiyacı olan kesimlerden birisi, böyle bir devrimin öncü gücü, motor gücü, temel gücü olan gençliktir. Kadınlar da özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncü ve temel bir gücüdür. Demokratik devrim her şeyden çok bir kadın devrimidir. Yine işçi ve emekçilerin, tüm ezilenlerin de demokratik devrimde temel, etkili yerleri vardır. Demokratik devrim faşist, soykırımcı, tekelci güçler dışında tüm halk kesimlerinin çıkarlarını esas alan bir gelişmeyi ifade eder. Buradan baktığımızda da anti-faşist demokratik devrim mücadelesi diğer ezilen kesimlerin olduğu kadar, hatta onlardan daha fazla gençlik kesiminin mücadelesidir. Gençliğin temel, öncü rolü, görev ve misyonu bu çerçevede de vardır. Bütün bunları birleştirdiğimizde faşizme karşı direnişin, anti-faşist demokratik devrim mücadelesinin en dinamik, en temel, her türlü yöntemi kullanan, öncülük eden gücünün gençlik olması gerektiği net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu gerçeklik Türkiye ve Kürdistan’ın yakın tarihi açısından da doğrulanmaktadır. Bugün Türkiye’deki siyasi yönetimin bir faşist diktatörlük konumunda bulunduğunu ifade ediyoruz. Aslında devlet sistemi olarak TC bir faşist diktatörlük haline gelmiştir. AKP-MHP Devleti inşa edilmiştir ki, bu bir faşist diktatörlük olarak ortaya çıkmaktadır. Kuruluşu ve sonrasını bir yana bıraksak bile, böyle bir sürecin esas olarak 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesiyle önemli bir ivme kazandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 12 Mart 1971 askeri darbesi, TC Devletini faşist-askeri diktatörlük olarak yeniden şekillendirmeyi öngören bir darbeydi. Söz konusu faşistleşme sürecini belli bir düzeyde yürüttü. Ardından gelen 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi 12 Mart darbesinin gerçekleştirdiklerini daha da ileri götürdü. Yarım bıraktığını tamamlamaya çalıştı. Devletin tüm kurumlarını lağvederek, faşist cunta öncülüğünde devleti yeniden faşist-askeri bir diktatörlük olarak yapılandırmayı öngördü. Kenan Evren cuntasının nasıl bir devlet organize ettiği ortadadır.
AKP-MHP DİKTATÖRLÜĞÜ, 12 MART 12 EYLÜL DARBELERİNİN GERÇEKLEŞTİREMEDİKLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
Aslında hem ideolojik hem de siyasi ve yönetim tarzı açısından 12 Eylül cuntasının öngördüğü faşist diktatörlüğü en iyi şekilde bugün AKP-MHP Yönetimi ortaya çıkarmış bulunuyor. Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin amaçlayıp da tam gerçekleştiremediklerini gerçekleştirmiş bulunuyor. Eksik bıraktıklarını tamamlamış bulunuyor. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin öngördüğü faşist diktatörlüğü tüm boyutlarıyla gerçekleştirmeyi hedeflemiş bulunuyor. AKP-MHP darbesi önceki darbelerin bir devamı olarak bugün, eğer önü alınmazsa Türkiye’yi çok daha derin krizlere, kaoslara, uçurumlara götürecek bir faşist diktatörleşmeyi öngören ve dayatan bir özellik taşıyor. Böyle bir durumda sömürücü-tekelci güçler, “para babaları,” faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset kendisini ırkçı, şoven, faşist diktatörlük olarak şekillendiriyor, Türkiye’ye tümden egemen kılmaya, Türkiye’nin her şeyini ele geçirmeye çalışıyorsa buna karşı halklarımızın, kadınların, gençlerin, işçi ve emekçilerin, tüm ezilen kesimlerin de faşizmi yıkmak, demokratik Türkiye’yi inşa etmek üzere çok yönlü bir anti-faşist demokratik devrim mücadelesi geliştirmeleri gerektiği net bir biçimde açığa çıkıyor. Durulmaması gereken, susulmaması gereken bir dönemde bulunuluyor. O halde faşizmin önünü alma radikal, bütünlüklü ve derinlikli bir demokratik devrim mücadelesiyle sağlanabilir. Kaldı ki her faşist darbe girişimine, her faşist saldırganlığa karşı işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, Türkiye’nin ve Kürdistan’ın devrimci-demokratik güçleri direnişle karşılık vermişlerdir.
12 Mart 1971 faşist-askeri darbesine karşı Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin öncülüğünde kahramanca bir devrimci-demokratik direniş gösterilmiştir. Bu direnişin çok önemli bir kolu DEV-GENÇ’tir. Gençlik böyle bir mücadeleye öncülük etmiş, Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi faşizme karşı tüm halk kesimlerinin direnişini örgütleyip ortaya çıkartacak ve pratikleştirecek bir öncülüğü gerçekleştirmiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı PKK öncülüğünde Kürdistan gençliğinin geliştirdiği gerilla direnişi, 12 Eylül darbesinin Kürdistan’da yenilmesini, Türkiye’de de kurumlaşamaz ya da gerçekleştirmeye çalıştığı kurumlaşmaları sürekli kılamaz duruma düşmesini sağlamıştır. Dolayısıyla faşist-askeri darbelere karşı hem gençliğin hem de tüm ezilen kesimlerin şimdiye kadar ciddi bir devrimci-demokratik duruşları, direnişleri, kahramanca yürüttükleri mücadeleler söz konusu olmuştur. 12 Mart 1971’de işbirlikçi-tekelci güçler, faşist-oligarşik yapılar Türkiye’yi bir faşist-askeri diktatörlüğe götürmek isterken, başta devrimci gençlik olmak üzere Türkiye’nin devrimci, demokratik, sosyalist güçleri de demokratik Türkiye’yi inşa etmek için her türlü bedeli ödemeyi göze alan büyük bir cesaret ve fedakârlıkla direnmişlerdir. Demokratik devrim mücadelesini öne çıkarmışlardır.
FAŞİZM İLE EZİLENLER ARASINDA YARIM ASIRLIK HESAPLAŞMANIN FİNAL AŞAMASI
Bugün 12 Mart darbesinin 48. yıldönümü yaşanıyor. Neredeyse yarım yüz yılı buluyor. Dikkat edilirse bu yarım yüz yıl Türkiye’de bir hesaplaşma dönemi oluyor. Türkiye nereye gidecek, nasıl şekillenecek? İşbirlikçi-tekelci güçlerin, faşist baskı, terör ve sömürüsünün hakim olduğu bir faşist diktatörlük mü olacak, yoksa tüm ezilenlerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin özgürce yaşadığı demokratik bir Türkiye mi inşa edilecek? 12 Mart darbecileri faşist diktatörlüğü inşa etmek için saldırırlarken Mahirler, Denizler, İbrahimler öncülüğünde kahramanca direnişe geçenler de Demokratik Türkiye’yi, Özgür Kürdistan’ı isteyen bir büyük direnişi başlatmışlardır. İşte geldiğimiz noktada bu büyük mücadele yarım asrını tamamlıyor. 50. yılına doğru giderken aslında bir final süreci yaşanmaktadır. AKP-MHP faşist diktatörlüğü 12 Mart ve 12 Eylül darbecilerinin devamı olarak, faşist darbeyi zirveye çıkartmak isteyen güçler olarak, Türkiye’yi kalıcı bir faşist diktatörlüğe dönüştürmek isterken, Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci-demokratik güçleri de bugün Halkların Birleşik Devrim Hareketi ismiyle kendilerini birleştirerek 1971 direnişçilerinin hedefledikleri Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan’ı yaratmak için tüm güçleriyle mücadele etmekte, direnmekte, tüm halk kesimlerini seferber etmektedirler. Böylece 50 yıllık hesaplaşmadan zaferle çıkmak istemektedirler. 50 yıllık tarihi mücadelede kazananın devrim ve demokrasi olmasını, kaybedenin faşist diktatörlük olmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. 50 yıllık şanlı mücadelenin sonucunda Türkiye’yi Ortadoğu’ya örnek oluşturan, Ortadoğu demokratikleşmesine öncülük eden, dünya halkları, ezilenleri için örnek olan bir özgürlük ve demokrasi ülkesi haline getirmek istemektedirler.
Bu bakımdan da içinde bulunduğumuz dönem bu tarihi yarım asırlık mücadelenin, son aşaması, finali, kazanma süreci olmaktadır.Böyle bir mücadelede geçmiş 48 yıl boyunca gençlik her zaman öncü olmuştur. En dinamik güç olmuştur. Büyük cesaret ve fedakârlığıyla tüm ezilenlere, halk kesimlerine örnek oluşturmuş, öncülük etmiştir. Dolayısıyla yürütülen hamle süreciyle de beraber, bugün bu görev ve sorumluluğu, misyonu, söz konusu tarihi mücadeleyi sonuca götürmek, zafere taşımak büyük bir öneme sahiptir. Rolü, misyonu gelişerek devam etmektedir. Gençliğin böyle bir mücadeledeki öncü, temel olma görev ve sorumluluğu devam etmektedir. Şimdiye kadar nasıl ki faşizmin önünün kesilmesinde, yıpratılmasında, faşizme darbeler vurulmasında gençlik anti-faşist demokratik devrimi mücadelesinin temel ve öncü bir gücü olarak rol oynamışsa, şimdi final aşamasında, demokratik devrimi zafere taşıma aşamasında da bu öncülük rolünü en güçlü, en dinamik, en örgütlü bir biçimde oynamak durumundadır. Finalin zaferle sonuçlanması, gençliğin öncü rolünü örgütlü bir biçimde ve yaratıcı yaklaşımlarla başarıyla oynamasına bağlıdır. Gençlik bu temelde hem görevlidir hem de sorumludur. Tarihi bir görev ve sorumlulukla, dolayısıyla tarihi bir misyonla, rolle yüklüdür. Faşizmi yıkma misyonu, Türkiye’yi demokratikleştirme misyonu, Kürdistan’ı özgürleştirme misyonuyla yüklüdür. O halde bu görevlerinin gereklerini mutlaka ve başarıyla yerine getirmelidir.
GENÇLİK HAREKETLERİ HATA VE EKSİKLİKLERİNİ DÜZELTMELİ
Dikkat edilirse bu noktada zayıf kalma durumunda faşizm, gençliği kendi çıkarı doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır. Nitekim gençliğin devrimci-demokratik çizgide örgütlenmesinin zayıf olduğu durumlarda, AKP-MHP gibi faşist güçler veya Fetullahçı-cemaatçi güçler gençliği etkilemişlerdir. Kendi etraflarında toplamayı, gerici emellerine alet etmeyi gerçekleştirmek için çaba harcamışlardır. Belli bir etkinlik ortaya çıkarmışlardır. Gençliğin önemli bir kesiminin demokrasiye karşı faşizmin kuyruğuna takılan, faşist saldırganlığın aleti olan bir konuma düşmesini sağlamışlardır. Bunda ‘’para babası’’ olmalarının, her türlü oyuna, baskıya başvurmalarının da rolü var, fakat devrimci-demokratik çalışmanın zayıflığının da gençliğin kitlesel olarak doğru bir yerde olmasının engellenmesinde, yani devrimci-demokratik mücadelenin öncülüğünü yürütür konumda olmamasında rolü ve sorumluluğu vardır. Faşizmin kuyruğuna takılmasında, faşistler tarafından kullanılmasında devrimci-demokratik çalışmanın zayıf kalmasının sorumluluğu vardır. Elbette böyle bir zayıflık her şeyden çok da devrimci gençlik örgütlerinin, hareketlerinin yetersiz, zayıf kalması biçiminde ortaya çıkmaktadır. O halde ciddi bir eleştiri-özeleştiri yaklaşımıyla, hata ve eksiklikleri görüp, düzeltmek gerekiyor. Yetersizlikleri mutlaka aşmak lazım.
Tarihi görev ve sorumluluğun bilincine derinden varmak önemlidir. Bunları nasıl bir örgütlülükle, eylemle yerine getireceğimizi değerlendirerek onun gereklerini pratikte başarıyla yapan bir bilinç, örgütlülük ve eylemsel duruş içerisine girmek gerekiyor. Hem faşizmi yıkacak büyük bir demokratik devrim mücadelesinin gelişmesine öncülük etmek bakımından, hem de faşizmin çeşitli gençlik kesimlerini aldatarak, kandırarak, satın alarak, beyinlerini yıkayarak kendi baskı, terör ve sömürü düzenlerine alet etmesini engellemek amacıyla gençlik çalışmasını, devrimci-demokratik gençlik örgütlülüğünü, eylemliliğini, hareketini en ileri düzeyde geliştirmek gerekiyor. Gençlik çalışması günümüzde her şeyin belirleyicisi durumundadır. Faşizmin daraltılmasının da, anti-faşist demokratik devrim mücadelesinin çok yönlü geliştirilmesinin de, demokratik Türkiye mücadelesinin zafer çizgisinde ilerletilmesinde de temel yolu, yöntemi, aracı oluyor. O halde bu tarihsel geçmişten de gereken dersleri çıkartarak, özellikle de günümüz koşullarını doğru ve yeterli bir biçimde değerlendirerek gerçekleri ortaya çıkarmak, onun görev ve sorumluluklarının gereğine sahip çıkmak lazım. Devrimci gençlik hareketlerinin tarihsel olarak böyle bir misyona sahip olduklarını, böyle bir sorumluluk altında bulunduklarını görerek bilinçlendirme, örgütleme ve eylemsel çalışmalarını bu düzeyde çok daha güçlü, etkili geliştirmeleri gereklidir.
BİLİNÇLENMEK, EĞİTMEK, ÖRGÜTLENMEK…
Eğer gerçekten de gençlik devrimci düşüncelerle, yurtsever-demokratik bilinçle donatılmış olsaydı, bu temelde eğitilip örgütlendirilebilseydi ve faşizme karşı demokratik devrim mücadelesine sevk edilebilseydi AKP-MHP faşizminin ömrü kesinlikle bu kadar olmazdı. Hele hele 12 Eylül faşist-askeri darbesi ardından süreç bu biçimde gelişmezdi. 12 Eylül darbesi çok daha erkenden ve Türkiye düzeyinde paramparça edilerek yenilip, tarihin çöp sepetine atılabilirdi. AKP-MHP faşizminin gelişmesine ortam bırakılmaz, zemin verilmezdi. Çünkü böyle bir faşist tırmanış boşluktan yararlanılarak oldu. Bu boşluğun oluşmasında da devrimci-demokratik gençlik hareketinin zayıflığı önemli bir rol oynadı. Zayıf olmasa, boşluk bırakmasaydı AKP-MHP faşist darbeciliği böyle tırmanmazdı. Bunu gerçekleştirme çabaları daha baştan kırılarak, gelişme sağlanmadan AKP-MHP faşizmi parçalanıp, tarihin çöp sepetine atılabilirdi. Güncel olarak da yenilgiye uğratılabilirdi. Eğer ömrü bu kadar uzamışsa, hâlâ ömrünü uzatmaya çalışıyorsa bunda kendi gücünden çok devrimci-demokratik hareketin zayıflığının, bunun içinde de devrimci gençlik öncülüğünün zayıflığının önemli bir sorumluluğu vardır. Özeleştirel bir yaklaşımla bu durumdan çıkmanın yol-yöntemini bulmak gereklidir. Bunun da faşizmi doğru anlamak, anti-faşist demokratik devrim mücadelesinin gerekliliğini doğru bilince çıkarmak, böyle bir mücadeleyi hangi güçlerin nasıl yürüteceğini doğru ve yeterli bir biçimde değerlendirerek, mücadelenin öncülüğünü yürütme durumunda olan Türkiye ve Kürdistan gençliğini bu temelde bilinçlendirmek, eğitmek, örgütleyip hem militan mücadeleye, öncü mücadeleye hem de yaygın bir anti-faşist kitlesel mücadele içerisine çekmek gerekiyor.”
BİRLEŞİK DEVRİM MÜCADELESİ
Duran Kalkan, Türkiye ve Kürdistan gençliğinin Birleşik Devrim Mücadelesini nasıl geliştirebileceği konusundaki bir soruyu şöyle yanıtladı:
Anti-faşist direnişin bir demokratik devrim mücadelesi olduğunu söyledik ve bunda temel öncü güçlerin başında gençliğin geldiğini ifade ettik. İkincisi, faşizme karşı mücadelenin bir radikal devrimci mücadele olması gerektiğini, devrimci şiddeti de içeren çok yönlü bir anti-faşist direniş mücadelesi olması gerektiğini belirttik, bunda da gençliğin rolü esastır. Böyle bir devrimci mücadeleyi, devrimci şiddet uygulamayı, devrimci savaşı ancak gençlik öncülüğü geliştirebilir. Üçüncü olarak, anti-faşist demokratik devrim mücadelesini devrimci şiddeti de içerecek şekilde yürütmesi gereken gençliğin, birleşik bir örgütlülüğünün ve eylemliliğinin, birlik içerisinde hareket etmesinin gerekliliğini de eklememiz gerekiyor. Bu sadece gençlik hareketi açısından da değil, dikkat edilirse tüm halk hareketi açısından, bütün ezilenlerin demokratik devrim mücadelesi açısından da geçerlilik arz ediyor.
Tarihsel olarak baktığımızda 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesine karşı devrimci güçlerin bir ilişki-ittifak, birlik halinde direnişe geçtiklerini, birbirlerine yoldaşça yaklaştıklarını görüyoruz. Kızıldere katliamına giden Mahir Çayan öncülüğündeki yürüyüşün, THKO önderlerinin Mamak’ta idamda yargılanmalarına karşı devrimci bir eylem geliştirmeyi ifade ettiğini biliyoruz. Kaldı ki Kızıldere’ye giden direnişin THKP-C ve THKO’nun ortak eylemliliği olduğunu da biliyoruz. Demek ki 12 Mart faşist-askeri darbesine karşı devrimci direniş bir ittifak hareketiydi, bir birleşik devrim hareketiydi, birleşik bir direnişi ifade ediyordu. Ardından Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği kuruldu. Bir gençlik örgütlenmesi olarak devrimci hareketin faşizme karşı birleşik direnişini ifade etti. 12 Eylül darbesinden sonra faşizme karşı mücadeleyi Türkiye ve Kürdistan bütünlüğünde geliştirmek için Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi kuruldu. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerini içinde birleştiren ve 12 Eylül faşist darbesine karşı demokratik devrim mücadelesini geliştirmeyi hedefleyen bir cepheydi. Bu cephenin Türkiye ayağı pratikleşemedi, ancak Kürdistan ayağının pratikleşmesi günümüze kadar süren ve bugün Ortadoğu, dünyayı etkileyen bu büyük devrimci mücadelenin, gerilla direnişinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine yol açtı.
Bugün de faşist-askeri diktatörlüğü yıkmak ve Türkiye’yi demokratikleştirmeyi hedefleyen demokratik devrim mücadelesini zafere ulaştırmak için yürütülen final hamlesinde, devrimci mücadelenin birleşik yürütülmesi gerektiği, birleşik devrim çizgisinde hareket edilmesi gerektiği net bir biçimde açığa çıkıyor. Faşizme karşı geçmişten beri devrimci-demokratik güçlerin ilişkileri, ittifakları bunu ifade ediyor ve bu ittifak çizgisi günümüzde Halkların Birleşik Devrim Hareketinde somutlaşmış bulunuyor. Bu neyi ifade ediyor? Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin stratejik olarak birleşik olduğunu ortaya koyuyor. Bu ne anlama geliyor? Faşizme karşı devrimci-demokratik direnişin birleşik yürütülmesi gerektiğini, ilişki, ittifak ve birlik halinde sürdürülmesi gerektiğini gösteriyor. Dolayısıyla zaferin demokratik devrimde, devrimci direnişte olduğu kadar, birlikte mücadele yürütmekten de geçtiğini ortaya koyuyor. Böylece birleşik devrim çizgisi son üç yılda Halkların Birleşik Devrim Hareketiyle önemli bir gelişme kaydetmiş bulunuyor. Hem programa kavuşması, ilkeleşmesi hem bir geleneğin anlayışı oluşması, hem de faşizme karşı büyük bir direnişin yürütülmesi bakımından anlamlıdır.
Her ne kadar eleştirilerimiz de olsa, özeleştiri de versek, hata ve eksikliklerden de söz etsek geçen üç yılda AKP-MHP faşizmine karşı kahramanca direnişi geliştirenin Halkların Birleşik Devrim Hareketi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu temelde verdiği yüzlerce, binlerce şehidi vardır; Kürdistan’da, Türkiye’de büyük direnişler gerçekleşmiş, şehitler verilmiştir. Kürdistan’ın Kuzey parçasında, Güney parçasında, Rojava’da direnilmiş, şehitler verilmiştir. AKP-MHP faşizmine karşı olduğu kadar El-Kaide ve DAİŞ faşist çeteciliğine karşı da savaşılarak şehitler verilmiştir.
BİRLEŞİK DEVRİMİN ÖNCEÜLERİ: KADINLAR VE GENÇLER
HBDH’de somutlaşan birleşik devrim çizgisinin kuşkusuz temel öncü güçleri kadınlar ve gençler oluyor. İşçi ve emekçiler oluyor. Bu temelde kadınların, gençlerin birleşik devrim çizgisinde kendi özgün örgütlülüklerini geliştirerek bu öncü görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Bu doğrultuda Kadınların Birleşik Devrim Hareketinin örgütlendiğini biliyoruz. Önemli bir adım olarak gerçekleşmiştir. Belli bir rol da oynamıştır. HBDH’nin 4. yılına girerken geçtiğimiz 8 Mart kutlamaları sürecinde bir kadın devriminin yaşandığı, kadın öncülüğünün anti-faşist demokratik devrim mücadelesinde gerçekleştiğini her bakımdan gördük, yaşadık. Bu oldukça önemli bir durumdur. İnanıyoruz ki önümüzdeki süreçte bu öncülük daha çok pekişecek, daha fazla rol, misyon oynayacak, birleşik devrimimizin zafere gitmesinde öncü görev ve sorumlulukların gereğini başarıyla yerine getirecektir.
Kuşkusuz benzer bir gelişmenin gençlik açısından da olması gerekiyordu. Bu yönlü epeyce çaba da harcandı. Bazı alanlarda konferanslar oldu, kongreler yapıldı. Birleşik mücadele için deklarasyonlar yayınlandı. Bu Türkiye’de oldu, Avrupa’da oldu. Fakat şunu açıkça ifade etmemiz gerekli; birleşik kadın öncülüğünün örgütlendirildiği, geliştirildiği düzeyde birleşik gençlik öncülüğü örgütlü hale getirilemedi. Bu konuda HBDH Yönetiminin de kuşkusuz sorumluluğu vardır. Zaten son toplantılarda eleştirel-özeleştirel yaklaşımla bu sorumluluk ortaya konmuştur. Ancak, bununla birlikte gençlik örgütlerimizin de ciddi bir sorumluluğunun olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Belli ki gençlik hareketimiz tarihsel rolünün, misyonunun yeterince bilincinde değildir. Günümüz koşullarında anti-faşist demokratik devrim mücadelesinin bir aşamadan geçtiğini, böyle bir aşamada devrimi zafere götürebilmek için gençliğin nasıl bir birlik, örgütlülük ve eylemlilik içinde olması gerektiğini yeterince bilince çıkartmış değildir. Bu ciddi bir eksikliktir, kesinlikle eleştiri ve özeleştiri gerektiriyor.
HBDH içerisinde yer alan devrimci hareketlerin çizgisinde örgütlenen gençlik örgütlerinin hepsinin bu konuda eleştirel-özeleştirel yaklaşması kesinlikle gereklidir. Sorumlulukları var, dar yaklaşmışlardır, zayıf yaklaşmışlardır, gençlik dinamizminin ve gereklerini öncü düzeyinde yerine getirememişlerdir. Hangi etkenler buna yol açmış olursa olsun, ne tür gerekçelerden kaynaklanmış olursa olsun tarihi görev ve sorumluluk açısından bu gerekçelendirmelerin hiç birisinin anlamı olamaz. Nerde hata olmuştur, nerde eksiklik yaşanmıştır, nedenlerini bulup özeleştiriyle önce anlayış düzeyinde, sonra da pratik zeminde kesinlikle düzeltmek gerekir. Bunu biz şart koşuyoruz, gerekli görüyoruz. Kaldı ki tarihsel olarak Türkiye ve Kürdistan devrimleri stratejik müttefik devrimleridir. Hep birleşik geliştiler; DEV-GENÇ’ten ADYÖD’e, ADYÖD’den FKBDC’ye, FKBDC’den HBDH’ye kadar geldi. Bunların özü bir devrimci gençlik hareketi olmasıydı. Temelinde devrimci gençlik hareketi vardı. DEV-GENÇ’e dayanıyordu, ADYÖD’e dayanıyordu.
TARİHSEL DURUŞA DENK BİRLEŞİK DEVRİMCİ GENÇLİK MÜCADELESİ YOK
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan günümüz için, “DEM-GENÇ” dedi. Yani “Zamanın gençliği” ya da “Gençliğin zamanı” olarak ifade etti. Elli yıl öncesinden, kırk yıl öncesinden çok daha fazla bu günün gençlik zamanı olduğunu belirtti ki, o halde gençlik öncülüğünün daha net, daha açık, daha somut olması gerekiyordu. Buna rağmen istenen düzeyde olmamıştır. Eksiklikler vardır. Tarihsel duruşa denk bir birleşik devrimci gençlik mücadelesi yoktur. Gençliğin Birleşik Devrim Hareketi gelişmemiştir. Örgüte ve eyleme dönüşmemiştir. İçinde bulunduğumuz dönemin, zafer döneminin gereklerine uygun böyle bir zafer hamlesine öncülük edecek bir gençlik hareketi söz konusu değildir. Bu konuda zayıflıklar vardır.
EKSİKLİKLER DERHAL AŞILMALI
Dolayısıyla derhal düzeltilmesi, aşılması gerekiyor. Hiçbir gerekçeye sığınmadan bunu yapmak lazım. Sorumluluğu hiç kimse bir başkasına yüklememeli. Herkes eksikliği kendisinde görmeli ve düzeltmeye gitmelidir. Çünkü bir örgüt bile bu konuda doğru bir anlayış edinse ve sorumluluk üstlenseydi kendi etrafında iki, üç, giderek dört, beş örgütü birleştirir günümüzün ihtiyaç duyduğu birleşik gençlik devrimciliğini ortaya çıkarabilirdi. Kendini bir çekirdek yaparak diğerlerini katma temelinde gelişme sağlayabilirdi. Ama dikkat edilirse hiçbir gençlik örgütlenmesi böyle yapmadı. Bürokratik yaklaşım oldu. Masa başı yaklaşımı öngörüldü. Pratik olarak kendi etrafında ulaşabildiği örgütlerle birleşik gençlik mücadelesini yaratıp, diğer örgütlere de taşırma yerine, “Ya herkes gelir, ya hiç yapamayız” biçiminde bir yaklaşım gösterildi. Dar yaklaşım, bireyci duruş, kendi örgütlülüğüyle sınırlı kalma anlayışı hakim oldu.
Bu anlayışın kesinlikle kırılması, aşılması gerekiyor. Bu konuda HBDH’de yer alan bütün partiler, örgütler de sorumludur. Hepimiz sorumluyuz. Biz de bu sorumluluğumuzu kabul ediyoruz. Bunun gerektirdiği eleştirel-özeleştirel yaklaşımı gösteriyoruz. Genç yoldaşlar bu gerçekliği bilmeliler. Ama tabi sorumluluğu sadece bizde görmemeliler. Büyük sorumluluk kendilerindedir. Öncülük yapması gereken güçler kendileridirler. O halde öncülük yapmanın gereklerini yerine getirmeliydiler. Eksik kalınmıştır. Çok ertelemeci yaklaşılmıştır. Hem birleşik devrim çizgisi, hem de yeni sürecin özellikleri yeterince görülememiştir. Bu konuda tarihsel bilinç zayıflığı da vardır. Bütün bunların sonucunda bugünkü zayıf durum yaşanmaktadır. Şimdi son toplantılarla bunun aşılmakta olduğunu görüyoruz. Aralıktaki Genel Konsey Toplantısı bunları eleştirip aşma yönünde önemli bir kararlılık ortaya çıkarmıştır. Ondan sonra çeşitli alanlardaki gençlik hareketlerinde bir gelişme, ortaklaşma, hem pratikleşme hem de birlik yaratma yönünde önemli bir çabanın, arayışın olduğu görülüyor.
MİLYONLARCA GENCE ULAŞMAK GEREKİYOR
İşte Rojava’daki Ortadoğu Gençlik Konferansı bu konuda önemli bir rol oynadı. Yurtdışındaki gençlik örgütlenmelerinin bu yönlü girişimleri var. Türkiye’de İstanbul ve diğer metropollerdeki gençliğin bu tür arayışlarının olduğunu görüyoruz. Bunlar önemli gelişmelerdir. Fakat yetersiz ve zayıf yaklaşımlar aşılarak hızla günümüzün gerektirdiği düzeye ulaştırılması da gerekiyor. Çünkü devrimin finalini yaşıyoruz. Böyle bir anti-faşist devrim hareketinin öncüsü gençliktir. Gençliğin böyle bir öncülüğü yerine getirebilmesi için de üç şey gereklidir. Bir, örgütlülük. İki, birlik. Üç, devrimci direnişçilik, eylemlilik, radikalizm, savaşçılık. Bu üç şey yerine getirilmeden gençlik anti-faşist demokratik devrim mücadelesine öncülük edemez. Onun için Türkiye ve Kürdistan’daki yüz binlerce, milyonlarca gence ulaşmak gerekiyor. Onları bilinçlendirmek, örgütlemek lazımdır. Bunun için birlik gerekiyor, Gençliğin Birleşik Hareketi mutlaka yaratılmalıdır.
Diğeri her zaman her düzeyde eylem içinde olmaktır. Böyle bir bilinçlendirme, örgütleme ve birlik yaratma çabasını eylemlilik içinde, pratikle gerçekleştirmektir. ‘’Önce örgütlenelim, bilinçlenelim, sonra eylem yapalım.’’ değil, bilinç, örgüt, eylem iç içedir. Birlikte gelişir. Eylem içinde hem bilinç hem örgüt olur. Bilinçlenip örgütlenirken, bunu eylemle birlikte yapmak doğru tarzdır. Devrimci tarz budur. Diğeri bürokratik tarzdır. Bürokratik tarzın bütün ölçü ve özelliklerinden kurtulmak gerekiyor. Bu temelde genel gelişmeler dikkate alınarak, hatta az görülüp onlara öncülük edecek düzeye gelme temelinde Birleşik Gençlik Hareketinin yaratılması ve devrimde öncülüğünün sağlanması kesinlikle gerekiyor ve biz bunun güçlü bir biçimde ve erkenden gerçekleşeceğine inanıyoruz.”
FAŞİZME BOYUN EĞİLMEZ, FAŞİZM ALTINDA YAŞANMAZ
Kalkan, “tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” direniş hamlesine gençliğin nasıl katılabileceğine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
Faşizm tüm halkları, kadınları, gençleri ezmek, iradesiz kılmak için saldırıyor. Dolayısıyla birincisi faşizme boyun eğilmez, faşizm altında yaşanmaz. “Faşizme karşı direnilir, savaşılır; faşizm yıkılır, demokrasi kazanılır ve ancak insanca yaşam öyle olur” dedik. İkincisi, böyle bir mücadelenin her düzeyde örgütlülükle, birlikle, birleşik mücadeleyle gerçekleştirilmesi gerektiğini belirttik. Ancak en geniş halk kesimleri, gençlik kesimleri eğitilir, örgütlendirilir, birlikler yaratılır ve ortak eylemliliğe seferber edilirse böyle güçlü bir demokratik devrim mücadelesi geliştirilebilir. Üçüncü olarak, böyle bir mücadelenin içinden geçtiği süreç, aşama taktik düzeyini doğru değerlendirmek gerekir. Dikkat edilirse böyle bir mücadele başlangıç aşamasında değil, bu mücadele 1960’ların sonu, 1970’lerin başında başladı. 1968 Gençlik Devrimiyle başladı. Bu direniş enternasyonalisttir. Sadece Türkiye’ye, Kürdistan’a özgü de değildir. Küresel boyutları vardır. Küresel düzeyde devrimci gençlik hareketiyle başlamıştır. Devrimde gençlik öncülüğünün gerçekleşmesiyle başlamış, 1970’lerin başında DEV-GENÇ öncülüğünde Türkiye’de bir demokratik devrimin yaşanması, onun çok güçlü bir başlangıç adımının atılması biçiminde somutlaşmıştır. Geçtiğimiz süreçte devrimci halk savaşı stratejisi temelinde özellikle Kürdistan’da yürütülen gerilla savaşıyla bu başlangıç büyütülmüş, geliştirilmiş, olgunlaştırılmıştır.
NE BAŞLANGIÇ NE DE GELİŞME AŞAMASINDAYIZ, YIKMA AŞAMASINDAYIZ
Şimdi ne başlangıç aşamasındayız, ne de gelişme aşamasındayız. Yani faşist sömürgeci diktatörlüğü darbeleme, yıpratma aşamalarını geçtik. Şimdi faşist sömürgeci diktatörlüğü yıkma aşamasındayız.Demokratik devrimi zafere götürme aşamasındayız. 1970’lerde 12 Mart darbesine karşı Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin başlattığı demokratik devrim mücadelesini, 15 Ağustos 1984 Atılımıyla Kürdistan’da gerilla öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Devrimi Hamlesini bugün Kürdistan Özgürlük Devriminin ve Türkiye Demokratik Devriminin birleşik finalini yaşıyoruz. Zafer aşamasında bulunuyoruz. Her iki devrimi de zafere götürecek bir dönemi yaşıyoruz. Faşist sömürgeci zihniyet ve siyasetin, faşist sömürgeci diktatörlüğün yıkılacağı, yenileceği, parçalanacağı, tarihin çöp sepetine atılacağı, Türkiye’nin demokratik, Kürdistan’ın özgür olacağı bir aşama içerisinde bulunuyoruz. Birleşik devrimimizin içinde bulunduğu temel süreç kesinlikle budur.
“Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” hamlesi bunu ifade ediyor. “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” hamlesinin başarısı Kürdistan’ın özgürlüğünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini içeriyor. Tecrit kırılırsa faşizm yıkılacak, faşizm yıkılırsa Türkiye demokratik, Kürdistan özgür olacaktır. Hedef kesinlikle budur. Bu bakımdan da Türkiye’yi demokratik, Kürdistan’ı özgür yapacak devrimci final hamlesinin “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” biçiminde somutlaşmış olması son derece önemli ve anlamlıdır. Her şey Türkiye’de faşist diktatörlükte somutlaşmıştır. Kürdistan’ın sömürgeci-soykırımcı bir saldırı altında tutulması da, Türkiye’nin bu kadar baskı, terör, sömürüye maruz kalması da buradan kaynaklanıyor.
MEVCUT DİKTATÖRLÜK İMRALI İŞKENCESİ VE TECRİDİNE DAYANIYOR
Mevcut faşist diktatörlük de İmralı işkence ve tecrit sistemine dayanıyor. İmralı işkence ve tecrit sisteminden ırkçı, şoven, milliyetçi duyguları körükleyerek besleniyor. Dolayısıyla her türlü ırkçı, şoven, faşist gericilik İmralı işkence ve tecrit sisteminin varlığından besleniyor. Dolayısıyla da şoven-ırkçı zihniyetin, faşizmin yıkılmasının başlangıcı kesinlikle İmralı işkence ve tecrit sisteminin kırılmasından geçiyor. Özgürlüğün önü, demokrasinin önü buradan açılıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulmasıyla etle tırnak gibi bağlı bulunuyor. Çünkü İmralı’daki işkence ve tecrit sistemi bir yönetim tarzı haline getirilerek bütün Kürdistan ve Türkiye’ye yayılmış bulunuyor. Herkes üzerinde tecrit var, herkes üzerinde işkence var. Türkiye ve Kürdistan’da sıradan bir faşist diktatörlük yoktur. İnsanlar üzerinde, gençler, kadınlar, emekçiler üzerinde 24 saat bir tecrit, baskı ve işkence sistemi var. Bu temelde Kürdistan’da soykırım, Türkiye’de toplum kırım uygulanıyor. O halde tecride karşı mücadele İmralı işkence ve tecrit sisteminde somutlaşmış, ama herkes üzerindeki tecridi ve işkenceyi kırma mücadelesidir, bu da faşizmi yıkma mücadelesi olarak somutlaşıyor.
DEMOKRATİK DEVRİM SADECE AÇLIK GREVCİLERİNİN GÖREVİ DEĞİL
Elli yıllık demokratik devrim mücadelesinin finalini “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” sloganıyla somutlaşmış olması önem taşıyor. İfade ettik, bu gerçekten de Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürdistan’ın özgürlüğünü ifade ediyor. O halde böyle bir zafer hamlesine tüm gücümüzle sahip çıkmamız, yüklenmemiz ve başarıya götürmemiz gerekiyor. Bu mücadele herkesin mücadelesidir. Herkes üzerinde faşist baskı, terör, işkence ve tecrit vardır. Dolayısıyla tecride, işkence, faşizme karşı mücadele herkesin mücadelesidir. Türkiye’de yaşayan, TC sınırları içerisinde bulunan herkesin asli görevidir. Bu göreve sahip çıkıp, yürütmesi gerekiyor. Bu mücadele birilerinin görevi, diğerleri de onun destekleyicisi filan değildir. Bu mücadele sadece Leyla Güven’in mücadelesi değil, Nasır Yağız’ın mücadelesi değil, zindanlardaki tutsakların mücadelesi değil; faşizm sadece onlara baskı uygulamıyor, faşizme karşı demokratik devrim sadece onların görevi değil. Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkesin mücadelesidir. Dolayısıyla bundan herkes görevli ve sorumludur. Herkes bu mücadeleye sahip çıkmalıdır. Birilerini eylemin sahibi, yürüteni kendilerini de destekçisi olarak görmemelidir. Onun için dar, sınırlı, yetersiz yaklaşım olmamalıdır. Sahiplenme, esas alma, doğrulama ve zafer çizgisinde uygulama herkesin görev ve sorumluluğu kapsamında olmalı. Bütün örgütler, bütün hareketler, bütün halk kesimleri, gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler faşizme karşı olan demokrasiden yana olan herkes bugün tarihi görev ve sorumluluğunun AKP-MHP faşizmine karşı demokratik devrimi başarıya götürmek, bunu da “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” birleşik hamlesine sahip çıkarak gerçekleştirmek olduğunu görmek ve bu temelde kendisine pratikleştirmek durumundadır.
BU ORTAK BİR HAMLEDİR
Diğer yandan böyle bir mücadelenin öncülüğünün gençliğin omuzlarında olduğunu söyledik. Aslında böyle bir devrim mücadelesini birleşik Türkiye ve Kürdistan gençliğinin birleşik devrim mücadelesi geliştirdi. DEV-GENÇ Türkiye ve Kürdistan gençliğinin ortak örgütüydü. THKO, THKP-C, TİKKO Türkiye ve Kürdistan gençliğinin ortak direniş örgütleriydiler. ADYÖD bunun daha somut bir örneği oldu. Kürdistan’da gelişen gerilla örgütlenmesinde birlikte yer alınıldı. Kürdistan’ın özgürlüğünü hedefleyen gerilla direnişi aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini de hedefledi. Bu devrimin “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” sloganı temelindeki final hamlesi de birleşik bir hamledir, ortak bir hamledir. Kürdistan’ı özgür ve Türkiye’yi demokratik yapmayı öngören bir hamledir. Böyle bir hamlenin öncülüğü de gençlik üzerindedir. Nasıl ki böyle bir devrimin başlangıcının öncülüğünü gençlik yaptıysa, nasıl ki faşist diktatörlüğü yıpratma mücadelesini gerilla biçiminde örgütlenen gençlik yürüttüyse, bugün “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” final hamlesini yürütecek olan da gençlik öncülüğüdür. Dolayısıyla birleşik gençlik hareketi “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” hamlesine bu düzeyde sahip çıkmak, kendisini bu hamleyi zafere götürecek bir öncülük düzeyine getirmek zorunda. Bilinciyle, örgütlülüğüyle, eylemiyle, iddiasıyla, iradesiyle, kahramanlığıyla bunu kesinlikle yaratabilmelidir. Tarihte gerçekleşmiş şanlı devrimci gençlik mirasının bugün en güçlü bir biçimde pratikleştireni olmayı bilmelidir. Başka türlü olamaz.
GENÇLER BİRLEŞİK MÜCADELE İÇİN ETKİLİ SEFERBER OLMALI
Bu bakımdan Türkiye ve Kürdistan gençliğinin, onların öncüsü olarak Gençliğin Birleşik Devrim Hareketinin “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” zafer hamlesini omuzlama ve ona öncülük etmede tarihi görev ve sorumluluğu var. Bilinç olarak bu böyle, tarihsel tecrübe olarak böyle, kitlesel bakımdan da gençliğin bunu gerçekleştirme gücü kesinlikle vardır. Yeter ki o gençliği harekete geçirebilelim. Gençliğe ulaşabilelim. Bu anlamda darlık var, yetersizlik var. Türkiye’de, Kürdistan’da üniversitelerde milyonlarca genç var. Her bir üniversitede, fakültede on bin, yirmi bin, elli bin genç toplanmış durumda, birleşmiş durumda. Bunlar bilimle tanışıyorlar, dinamiktirler, gençtirler, iktidarcı, paracı, sınıfçı düzenin kirine-pasına çok fazla bulaşmamışlardır. Komünal yaşama, ortaklaşmaya, paylaşıma açıktırlar, yakındırlar. Yine liselerde milyonlarca genç var. Türkiye ve Kürdistan birer gençlik toplumudur. Nüfusun yarıdan büyük çoğunluğu gençlikten oluşuyor. Böyle bir gençliğe ulaşamamak, böyle bir gençliği bilinçlendirip anti-faşist demokratik devrim mücadelesine çekememek büyük eksiklik oluyor. Böyle bir gençliğe ulaşılırsa yüksek öğrenim gençliğine, liselerdeki gençliğe, bir de öğrenci olamayan işçi gençlik var, bir de işsiz gençlik var. Sokaklarda kalan, mahallelerde toplanmış binleri, on binleri bulan gençlik kesimi var ki biraz bilinç ve örgüt götürülürse her türlü devrimci eylemi geliştirmeye açık bir gençliktir. Faşizmi yıkmak için büyük direniş birliklerinin anti-faşist gençlik direniş birliklerini örgütlemek, sürekli eylemli kılmak için çok güçlü bir potansiyel var. Bu bakımdan gençliğin birleşik devrim hareketi hızla kendisini sağlamalı. Diğer yandan en geniş gençlik kitlesine ulaşabilmek için planlı, programlı olarak etkili bir seferberlik düzeyinde bir çalışmaya yönelebilmeli. Diğer yandan bunu eylemlilik içerisinde yapabilmeli. Bilinçlenme ve örgütlenme kesinlikle eylemden kopuk değildir. Bir kişi bilince ulaşmışsa o kendini eylemli kılmak durumunda. Devrimcilik eylem halinde olmayı ifade ediyor. Anti-faşist direniş sürekli bir eylem gerektiriyor. O bakımdan da olunan her yerde imkân ve fırsatları değerlendirerek AKP-MHP faşizmine öldürücü darbeler vurmak için her türlü eylem yapılabilir. Çok bilincimiz yok, örgütümüz yok, imkânımız yok denmemeli. Asgari düzeydeki imkânlarla güçlü eylemlilikler kesinlikle ortaya çıkarılabilir. Asgari bir örgütlülükle yapılabilir. İlla hiyerarşik, düzenli, sistemli bir örgütlenme aranmamalıdır. Biraz faşist tehlikeyi gören, biraz demokratik devrim bilincine ulaşan, özgürlük arayışçısı olan genç, etrafındaki birkaç kişiyi toplayarak bir faşist hedefi vurmak, faşizmi dağıtmak üzere eyleme geçebilir. Ekonomik hedefleri vurabilir, siyasi-sosyal hedefleri vurabilir, bu kadar faşizme turistler geliyor her taraftan, maddi destek veriyor, faşizmi besliyor, AKP-MHP faşizmi insanları parayla satın alarak kendi hizmetine koşuyor, bu kadar Türkiye’nin zenginliklerine el koymuşlar, kendilerini tekelci duruma getirmişler, bunların hepsi hedeflenebilir. Küçük-büyük demeden her türlü eylem yapılabilir. Bu konuda örgütlü olmak, disiplinli olmaya çalışmak lazım. Örgütlü, disiplinli kesimler anti-faşist birleşik direniş birimlerini örgütlemeliler. Her yerde faşizme karşı saldırı içerisinde olabilmeliler. Faşizm saldırıyor. Saldırıyı ancak anti-faşist devrimci saldırıyla kırabiliriz. O bakımdan da gençlik mücadelesinin radikal olması, direnişçi olması, taktik saldırı içinde olması gereklidir. Fakat belirttiğim gibi illa hiyerarşik sistemli bir örgüt aranmamalıdır. Biraz bilinçlenen, birbirini tanıyıp bir araya gelen her gençlik grubu eylem yapabilir. Gençliğe bu yönlü çağrılar yapılabilmeli, böyle bir bilinç verilebilmelidir. Tüm gençlik kitlesi böyle bir mücadeleye sevk edilebilmelidir. Yoksa öyle bürokratik yaklaşımlar daraltıcıdır. Geri çekicidir, pasifize edicidir. Onun tersine, devrimci olmak gerekiyor, işlevsel olmak gerekiyor, radikal olmak gerekiyor. Her şeyi pratik içerisinde, eylem içerisinde yapmayı öngörmek gerekiyor. Anti-faşist demokratik devrim militanlığı, direnişçiliği kesinlikle böyle bir direnişçiliktir. Bunun da en iyi örneğini gençliğin yaratması gerektiği açıktır.
DAİŞ GİBİ, AKP-MHP FAŞİST ZİHNİYETİ DE DİZ ÇÖKECEKTİR
Türkiye ve Kürdistan gençliği yakın tarihte faşizme karşı yürüttüğü kahramanca mücadeleyle böyle bir öncü hareketi yaratma gücünde olduğunu kanıtlamıştır. Bugünün gençliğine büyük bir miras bırakmıştır. 1970’lerin Türkiye gençliği, 1980-90’ların Kürdistan gençliği bu konuda rüştünü ispatlamış, büyük miras yaratmış bir gençliktir. Günümüz gençliğinin önünde böyle tarihi bir miras var, böyle büyük bir tecrübe var. Günümüzde hiç kimse imkânlarımız az, zorluklarımız çok, düşmanımız çok fazla demesin. Hayır, geçmişte düşman fazlaydı, imkânlar azdı, bilinç yoktu, tecrübe sınırlıydı, miras zayıftı. Şimdi bunların hepsi tersinedir. Miras güçlü, tecrübe büyük, imkânlar çok, düşman saldırgan, güçlü değil, devrimci direnişle, devrimci eylemlilikle karşı çıkılırsa faşizm ürkektir. Karşısında devrimci direniş, örgütlü mücadele görmediği zaman lümpen bir kabadayı gibi saldırıyor, bağırıp çağırıyor. Hele karşısında biraz bilinçli, örgütlü devrimci direnişçilik görsün kedi gibidir, teslim olur, pusar. Şimdi DAİŞ faşistleri nasıl diz çöküyor, teslim oluyorlarsa AKP-MHP faşist zihniyetinin, Sedat Peker benzeri çetelerin de yarın İstanbul sokaklarında diz çökeceği kesindir.
Bu bakımdan HBDH 4. Yılına girerken Birleşik Devrim Mücadelesinin öncüsü olan Türkiye ve Kürdistan gençliğini süreci daha doğru değerlendirmeye, görev ve sorumluluklarının bilincine daha derinden varmaya davet ediyorum. En geniş gençliği örgütleyerek ve birleşik gençlik devrim hareketini en geniş düzeyde yaratarak günümüz görev ve sorumluluklarına sahip çıkmaya çağırıyorum. Bu temelde “Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!” zafer hamlesini sahiplenerek içinde bulunduğumuz süreci faşizmin yıkıldığı, Türkiye demokratik devriminin ve Kürdistan özgürlük devriminin zafere gittiği, halklarımızın kazandığı bir süreç haline getirmeye çağırıyorum. Gençliğin de, halklarımızın da bunu gerçekleştirme gücü vardır. Direniş mutlaka zafere götürecektir. Direnmek yaşamak ve kazanmaktır. Bu ilkeyle hareket edilirse gençliğin de, tüm halkımızın da anti-faşist birleşik devrim hareketimizin de kazanacağı kesindir. Ben bu temelde hem anti-faşist direnişi yürüten tüm gençliği sevgiyle selamlıyorum, hem de güncel görevlerine son derece bilinçli, kararlı, doğru çizgide sahip çıkarak devrimimizin zaferine öncülük edeceklerine inanıyor, bu temelde hepsine üstün başarılar diliyor ve onları zafere çağırıyorum!”