PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: Önder Apo’nun 19 yıldır yürüttüğü mücadele, Hareketimizin ve halkımızın özgürlük mücadelesi sonucu komplo büyük oranda aydınlandı, parçalandı ve yenilgiye uğratıldı.
HABER MERKEZİ-PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik komploda Rusya’nın tavrını ekonomik çıkarlar temelinde geliştiğini ifade etti. Rusya politikacılığında ilke, dostluk stratejisi olmadığını söyleyen Kalkan, ‘’Buz gibi çıkarlar ve anlık ticaret tek geçerli yöntemdir. Uluslararası Komplo’daki rolü çok basit bir tüccar rolünden öteye geçmedi’’ dedi.
Kalkan, Öcalan’ın Roma’ya gittiğinde uluslararası komplocu güçlerin denetiminden kısmen çıkınca Rusya’nın devreye girdiğini belirtti ve ekledi: ‘’Önder Apo’yu denetim altına alabilmek için Rusya kullanıldı. Bazı ajanlarını çeşitli vaatler vermek üzere Önder Apo’ya göndererek Roma’dan çıkartıp tekrar Moskova’ya getirmeyi sağlattılar. Önder Apo’nun Moskova havaalanına girişiyle birlikte de denetim altına alarak CIA’ye teslim ettiler.’’
Bugün Efrîn’e yönelik işgal girişimi Rusya’nın onayıyla gerçekleşti. Rusya’nın işgale onay vermesi 15 Şubat komplosundaki politikasına benzetiliyor…
Rusya’nın konumu her bakımdan tartışılmaya ve değerlendirmeye muhtaç bir konumdur. Bugün Efrîn’deki durum bunu net olarak ortaya koyuyor. Fakat bu sadece Efrîn’de şu ya da bu yöresinde ortaya çıkan bir duruş değildir. Aslında baştan beri Rusya politikasının böyle bir duruşu söz konusudur. Gerçekten stratejik duruşu çok zayıftır. Haddinden fazla taktiksel güncel politika ile sınırlı ve çıkarcı bir durumu arz ediyor. Bu bakımdan da Rusya’nın ne önünden ne de arkasından yürünebiliyor. Birçok vaatte bulunuyor, her türlü şeyi söylüyor, ama bir anda onların hepsini yüzüstü bırakarak tam karşı cepheye geçebiliyor. Bu konuda en küçük bir tereddüt göstermiyor.
Bu bakımdan da tarihsel olarak Rusya politikacılığı gerçekten de güven veren, stratejik konumu arz eden, dolayısıyla müttefik bulan bir politikacılık değildir. Bunu biraz Sovyetler Birliği, sistemi yaratmaya, bu anlamda Rusya’nın politik duruşunu, stratejik bakımdan değiştirmeye çalışmışsa da fazla uzun ömürlü olamadan yıkılıp gitmiştir. Aslında Sovyetler Birliği’nin de yeterli bir stratejik duruş geliştirdiği, sağlam müttefikler kazandığı söylenemez. Ekim Devrimi gibi bir devrimin öncülüğünü yapmasına, anavatanı olmasına, bütün ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin, halkların yönünü Moskova’ya, Sovyetler Birliğine dönmüş olmasına rağmen, bunları alternatif bir sistemde birleştirip yürütememiştir. Rusya bunu stratejik olamayan, çok fazla taktik çıkarcılığa dayalı politik yapısı gereği yürütememiştir. Bu gerçeği görmemiz lazım.
Komplodaki rolü neydi?
Gerçekten de 1915’te Ermenilere ne yapıldıysa günümüzde Efrîn’de Kürtlere yapılan da benzerdir. 1946’da Mahabad’ta Kürtlere ne yapıldıysa bugün Efrîn’de yaşananlar da bir benzeridir. 1999’da Öder Apo’ya Moskova’da neler yapıldıysa, bugün Efrîn’de de benzeri yapılmaktadır. Oysa Rusya gerçekten de stratejik yaklaşabilir ve alternatif bir konum kazanabilirdi. Fakat böyle bir zihniyet ve politik duruş geliştiremiyor. Bu anlamda Uluslararası Komplodaki rolü çok basit bir tüccar rolünden öteye geçmiyor. Yani belli bir maddi kazanç karşılığında bir halkın soykırımına ‘evet’ diyecek kadar, felsefeden, ideolojiden, ilkeden yoksun bir duruş gösterebiliyor.
Nitekim 1999’da böyle yapıldı.
1998 sonunda Önder Apo, Moskova’dan çıkartılıp Roma’ya gönderildiği gibi, Roma’da uluslararası komplocu güçlerin denetiminden kısmen çıkması sağlanınca, bunu tekrar geriye çevirip denetim altına alabilmek için, yine Rusya kullanıldı. Bazı ajanlarını çeşitli vaatler vermek üzere Önder Apo’ya göndererek Roma’dan çıkartıp tekrar Moskova’ya getirmeyi sağlattılar. Önder Apo’nun Moskova havaalanına girişiyle birlikte de denetim altına alarak CIA’ye teslim ettiler.
Ne karşılığında?
Basit maddi çıkar karşılığında bunu yaptılar. Bir halkın özgürlük umutlarını bu biçimde pazara sürmekten çekinmediler. Bu bakımdan Rusya gerçeğini herkesin doğru anlaması gerekiyor. Özellikle bölgede politika yürüten güçler bunu böyle bilmelidir. Rusya politikacılığında ilke yoktur, hiçbir dostluk stratejisi söz konusu değildir. Buz gibi çıkarlar ve anlık ticaret tek geçerli yöntemdir. 24 saat pazarlamayla uğraşan, nerede neyi pazarlayacak ve satacak, nerede ne kazanacak, tümüyle bununla uğraşan bir siyaset tarzını ne yazık ki hayata geçirmektedir.
Bu bakımdan Rusya’nın doğru anlaşılmasına ihtiyaç var. Rusya yönetiminin de, Rusya’yı seven güçlerin de bu gerçekliği doğru anlamaya ihtiyacı var. Böyle yapıldığı müddetçe belki geçici kazançlar sağlayabilir, ama Rusya sağlam bir gelecek öngöremeyebilir. Sağlıklı ittifaklar yaratamayabilir, dostluklar oluşturamayabilir. Bu biçimde hiç kimsenin öyle Rusya’ya dostça yaklaşacağını kimse söyleyemez. Çünkü mevcut politik duruş buna fırsat vermemektedir.
Peki, Rusya’nın Suriye politikası nedir?
Doğu Akdeniz de belli bir çıkar elde etmiştir. Aslında Sovyetler Birliği, Hafız Esad yönetimi arasındaki ilişkilerden gelen bir siyasi-askeri konumu var. Onu kaybetmemeye ve oraya tutunarak Akdeniz’de ve Ortadoğu’da var olmaya çalışmaktadır. Bundan öteye bölgede çok fazla varlığından söz edilemez. Türkiye ve İran ile geliştirdiği günlük çıkar ilişkilerine dayanarak bölgede etkili olmaya, ABD karşıtı bir etkinlik kazanmaya çalışıyor. Ama TC ve İran’a dayalı politikaların, sahiplerine fayda getirmediği gibi, Rusya’ya bir şey kazandırmayacağı açıktır. Çünkü o politikalar Türkiye ve İran’a çok fazla bir şey kazandırmıyor. Çok güçlü bir gelecek ön gördürtmüyor. Bu çerçevede mevcut Rusya zihniyeti ve siyaseti Ortadoğu gerçeğine kapalıdır.
Günümüzde bir Kürt politikası var mı?
Geçmişte de aslında çok açık değildi. I. Dünya Savaşında da Ermeniler ile ilişkilerini biliyoruz. Bu ilişki Ermeni toplumuna felaket getirdi. Bunu herkes görüp anlayacak durumdadır. Ermeniler de, Rus aydınları da bu gerçeği görüp bilmek konumundalar. Ardından Kürt soykırımına ‘evet’ diyen bir tutumun sahibi olmuşlardır. Sosyalizm adına, özgürlük ve eşitlik adına, TC ulus devletini destekleyerek, faşist ulus-devlet milliyetçiliğinin Kürt soykırımını görmezden gelen, olumlayan, destekleyen bir duruşun sahibi olmuşlardır. Bu anlamda Rusya’nın Kürt politikası ne yazık ki, Kürt varlığı ve özgürlüğünden yana değildir. Kürt yokluğu ve katliamından yana oluyor. Sovyetler Birliği’nin küresel kapitalist sistemle böyle kolay uzlaşmasında da aslında bu politik duruş önemli bir rol oynuyor.
Bugün Ortadoğu’da en aktif özne konumunda olan Kürdistan Özgürlük Hareketi karşısındaki durumu da bundan çok farklı değildir. Efrîn olayı her şeyi ortaya çıkardı, bütün maskeler düştü, keller göründü. Bir turnusol kağıdı gibi kimin ne olduğunu net bir biçimde Efrîn savaşı ortaya koydu. Kim faşist, soykırımcı, sömürgeci siyasetten yanadır? Kim halklardan, özgürlükten, demokrasiden yanadır? Bu soruların cevabı net bir biçimde ortaya çıktı ki, burada Rusya’nın pozisyonu gerçekten tıpkı 1999’da Önder Apo üzerinde pazarlık yapan düzeyde ucuz bir pazarcılıktan öteye geçmedi. Bu gerçeğin çok iyi görülmesi, anlaşılması lazım.
Belki bazı yerlerde ya da çeşitli dönemlerde böyle bir günlük pazarlama politikasıyla Rusya yönetimi kazanç sağlıyor olabilir, ama Ortadoğu gibi iktidarcı-devletçi sistemin de, toplumsallığın da binlerce hatta onbinlerce yıllara dayandığı bir zeminde böyle anlık pazarlama politikalarının sahiplerine çok fazla kazanç getirmeyeceğinin bilinmesi lazım. Biraz getiriyor gibi görünür, ama sonrasında daha büyük kaybetme ortaya çıkabilir. Nitekim Efrîn savaşı, deyim yerindeyse Rusya tarafından eline yüzüne bulaştırılan bir politika olarak ortaya çıktı. En çok deşifre ve teşhir olan mevcut Rusya politikaları oldu. O halde bu gerçeğin görülmesi, buna göre yeni bir politik duruş kazanılması gerekiyor.
Rusya’nın ister Sovyetler Birliği dönemi olsun, ister ondan öncesi dönemdeki zayıflıkları, yetersizlikleri olsun, Asya’da, Ortadoğu’da, Afrika’da etkili olmak istiyorsa o zaman o dönem politikalarından çıkarak, gerçekten de yeni bir politik strateji ve taktik yaklaşımlar geliştirmesine ihtiyaç vardır. Bu, Rusya’nın etkinliği açısından da gerekiyor. Ortadoğu ve diğer alanlardaki, mevcut çelişkilerin özgürlükçü ve demokratik çözümü açısından da böyle bir değişime çok fazla ihtiyaç duyuluyor. Aslında mevcut politik durumunu aşabilmesi hem Rusya’ya kazandıracak, hem de başka bir çok güce kazanma imkanı sağlayacaktır. Ancak bunu yapmaz da şimdiye kadar ki, bu anlık politik duruşunda ısrar eder, bunu sürdürmeye çalışırsa bunun çok fazla Rusya’ya da başkalarına da kazandıracağı bir şey yoktur. Tersine buradan hep çelişki ve çatışma doğar. Rusya güvenilmezler alanı olarak bütün dünya tarafından tanınır. Bunun böyle bilinip görülmesinde özellikle de sahipleri tarafından bu temelde değerlendirilip gerekli derslerin çıkartılmasında büyük yarar vardı.
Bölgede İran, Türkiye ve Rusya ittifakını görüyoruz. Bunun karşısında Amerika’yı görüyoruz. Kürt meselesinde bu güçler hangi noktalarda ayrışıyorlar?
Bölgedeki statükoculuk Kürt sorunu konusunda çözümsüzdür. İran’da, TC’nin Kürt politikalarıyla büyük bir ölçüde uzlaşıyor. Aslında Rusya, İran, Türkiye ittifakı çoğu zaman Kürt karşıtı bir rol oynuyor. Onları bir araya getiren temel politik etkenin Kürt karşıtlığı olduğunu insan rahatlıkla söyleyebilir.
ABD belli bir değişiklik öngörmüş olsa da, Irak’ta Güney Kürdistan statükosunu oluşturmuş, Suriye’de Rojava Kürtleriyle DAİŞ faşizmine karşı ortak koalisyona girmiş olsa da, aslında bu konuda tam bir stratejik değişiklik yapmış olduğu netçe söylenemez. Eskiye göre belli politik değişiklikler gözükmektedir, ama eskiyi tümden aşacak yepyeni bir yaklaşım denebilecek bir stratejik değişikliği yaptığı da gözükmemektedir. Bu konuda çok daha tutucu olan aslında Avrupa Birliği devletleridir. Almanya, Fransa, İngiltere hayret verici oranda bir dogmatizmi ve tutuculuğu yaşıyorlar. Aslında liberalizmi güya açıklık, değişim olarak öngörüyorlar, ama Ortadoğu demokrasisinden bakıldığında, Avrupa sisteminin demokrasinin sağ ucu bile denilemeyecek son derece kalıpçı, tutucu, inisiyatifsiz bir konum arz ettiği rahatlıkla görülebilmektedir.
Bu anlamda 20 yıl önce Önder Apo’nun altın tepside sunduğu büyük politik inisiyatifi üstlenemeyen Avrupa, bugün de aynı bocalamayı sürdürmektedir. Aslında bol bol ‘Kürt’ lafını kullanıyor, insan haklarından dem vuruyor. Bu konuda toplantılar yapıyor. Konferanslar düzenliyor, raporlar hazırlıyor, ama bütün bunlar ciddi bir politikaya dönüşmüyor. Politik-askeri eyleme yol açmıyor. Politik, ekonomik, askeri değişim geliştirmiyor. Gerçekten de Rusya’dakine benzer bir durum aslında Avrupa’da da var. Avrupa’nın da bu anlamda ciddi bir eleştiri ve değişim yaşaması zorunludur.
Bu bakımdan eskiye göre Uluslararası Komployu düzenleyen birlik ve bütünlük önemli ölçüde parçalanıp dağılmış olsa da hala dikkat edilirse parça parça eskiyi sürdürmeye çalışan zihniyet ve siyasetler daha çok daralmış ve tutuculaşmış bir biçimde varlığını sürdürmektedir. Bu konuda da en öne çıkan bugün TC faşizmi olmaktadır. Onun için bütün dünya insanlığının, halklarının başına bela haline gelmiş bir faşizm konumundadır ki, El Kaide’cilik, DAİŞ’çilik aslında AKP-MHP faşizminden türeyen türevlerdir, AKP-MHP faşizmi de yüzyıllık İttihat ve Terakki ırkçı, şoven, milliyetçi faşizmine soykırımcılığına dayanmaktadır. Onun günümüzdeki zirveleşmesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Böyle bir faşist soykırımcılık komployu sürdürmeye çalışıyor. Herkesin başına bela olmuş durumdadır. Kürdistan’ın her tarafında kan döküyor, ama maskesi düşürülmüş, sistemi parçalanmış durumdadır. Eskiye göre çok çok zayıf bir konuma getirilmiş bulunuyor ki, hatta deyim yerindeyse ‘yıkımın eşiğine’ getirilmiş denebilir. Artık insanlığın Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünden kurtulmasının zamanı gelmiş bulunmaktadır.
Komplo bu faşist diktatörlük tarafından Efrîn’in işgal saldırısı gibi işgal saldırılarıyla devam ettirilmeye çalışılmak istense de bunun sahipleri açısından çok fazla bir başarı getirmeyeceği nitekim dördüncü haftasında kahramanlıklarla devam eden Efrîn direnişi karşısında içine düştüğü yenilgilerle net bir biçimde açığa çıkmaktadır.
KOMPLO PARÇALANDI
Aslında temel halkalarıyla, Uluslararası Komplo gerçeğinin aydınlatılmış olduğunu insan rahatlıkla söyleyebilir. Kuşkusuz ayrıntıda daha açığa çıkartılabilecek hususlar mevcuttur. Bu yönlü daha bilinmeyen gizli kapaklı kalan birçok husus vardır. Çeşitli belgeler elbette vardır. Komplo öncesi ve sonrasında kim ne söyledi, ne yaptı, ne tür gelişmeler oldu? Bunlar yeterince bilinememektedir. O dönemin diplomatik ilişkileri, görüşmeleri açığa çıkartılmamıştır. İnsanlar bunları yeterince bilmemektedir. Oysa gizli kapaklı binlerce görüşme oldu, sayısız kirli pazarlık yapıldı. Bazı belgeler ortaya kondu. Bunların bazılarını biz biliyoruz. Belki çok gizli kapaklı da değildirler, ama arşivlere konmuş tutuluyorlar, sahipleri bunları yayınlamaktan korkuyorlar. Ama ne kadar korkulursa korkulsun özellikle Önder Apo’nun 19 yıldır yürüttüğü mücadele, hareketimizin ve halkımızın Önder Apo etrafında birleşerek büyük bir cesaret ve fedakarlıkla geliştirdiği özgürlük mücadelesi, bölgede ve dünyadaki gelişmeleri açığa çıkartmada, maskeleri düşürmede çok önemli bir rolün sahibi olmuştur. Gerçek bir aydınlatmayı çok büyük oranda sağlamıştır.
Bu anlamda komplonun nereden kaynaklandığını? Tarihsel temellerinin ne olduğunu? Neyi amaçladığını? Kimler tarafından nasıl planlandığını? Nasıl uygulamaya konduğunu? Kimin hangi rolü oynadığını? Kimin nerede nasıl kullanıldığını? Kimlere ne tür roller biçilip harekete nasıl geçirildiğini? Tüm bunları önemli ölçüde biliyoruz. Zaten dikkat edilirse satır başları biçiminde de olsa burada da bunları dile getirmeye çalıştık. Bu bakımdan aslında Uluslararası Komplonun ana hatlarıyla aydınlatılmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zaten Önder Apo’nun Uluslararası Komploya karşı böyle bir mücadele stratejisi izlemesinin temel amacı da budur. Başta cepheden tutum alma tavrını öngörürken, daha sonra tutumunu değiştirmesi bunun içindir. Bunu savunmalarda, açıklamalarında defalarca dile getirmiştir. ‘Zaten gizli kalmasını isteyen komplocuların kendileridir’ demiştir. Komploculuğu açığa çıkartmak, komplocuları yenilgiye uğratmak için mevcut gizliliğin ortadan kaldırılması gerektiğini öngörmüş ve buna göre de yeni bir tutum ve tavır geliştirerek 20 yıla yayılan bu büyük Özgürlük Mücadelesini ortaya çıkarmıştır. Bu mücadele de bütün boyutlarıyla komployu açığa çıkartmış, tarihsel temelleri ve güncel boyutlarıyla herkes tarafından görünür hale getirilmiştir. Bu anlamda komplo önemli ölçüde parçalanmış ve yenilgiye uğratılmıştır. Çünkü ‘komplo’ demek gizlilik demektir. Baskı ve saldırı demektir. Onun aydınlatılmış olması, ona karşı bir mücadelenin örgütlenerek 20 yıla yayılacak şekilde geliştirilmiş olması, aslında komplonun defalarca yenilip boşa çıkartıldığını ve başarısız kılındığını gösteriyor.
Bu anlamda komplonun esas itibariyle yenildiği, başarısız kılındığı söylenebilir. Söz konusu aydınlatma, komplonun bilinir hale getirilmesi, çözümlenmesi, komploya karşı mücadelenin örgütlenmesi bunu gösteriyor. Ama dikkat edilirse İmralı işkence sistemi hala vardır. Kürt sorunu hala çözümsüzdür. Başta AKP-MHP faşizmi olmak üzere sömürgeci-soykırımcı güçlerin bir bölümü hala Kürt inkarı ve imhasını gerçekleştirmede, Kürt soykırımını sürdürüp sonuca götürmekte ısrarlı ve saldırgandır. Bunu en açık bir biçimde AKP-MHP faşizminin Efrîn işgal saldırısında net olarak görüyoruz. Tayyip Erdoğan ve şürekâsının açıklamaları, sözleri bu gerçeği net bir biçimde ortaya koyuyor. Tam bir Kürt düşmanlığı var, halk düşmanlığı var, kadın düşmanlığı var. İttihat ve Terakki’den gelen Kürt düşmanlığı, halk düşmanlığı, savaşçılık ve soykırımcılık bugün AKP-MHP ittifakında çok üst düzeyde yaşatılıyor.