PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “Uluslararası Komplo, tarihin en azgın, en amansız, en vahşi saldırısı, en boğucu saldırısı, en insanlık dışı saldırısı. Bu bir gerçek. Fakat yenilemez, boşa çıkarılamaz değildir. 9 Ekim komplosu bir günde, bir anda Önder Apo’yu imha etmek üzere planlanmıştı. 25 yıl geçti; hala imha edemediler. Ondan sonra her gün imha etmek için saldırdılar. İmralı sistemini her gün 10 defa öldürebilen bir sistem olarak kurdular. 25 yıldır İmralı sistemine karşı da direniyor. 26 yıldır uluslararası komplo saldırısına karşı direniyor Önder Apo. Hepsini boşa çıkardı, yenilgiye uğrattı. Neyi gösteriyor bu? Uluslararası komplo saldırısı yenilebilir. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi parçalanabilir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanabilir. Buna inanmak lazım” diye konuştu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın son 9 yıldır en küçük bir eğilim göstermeden mutlak bir direniş çizgisi içerisinde olduğuna dikkat çeken Kalkan, soykırımcı zihniyete karşı nasıl direnilebileceğini, “Dikkat edelim, düşman karargahında en ufak bir esneme ya da zayıflık tutumu yoktur. Hiç kimse onu bulamaz. Herkes İmralı’ya bakarak Önder Apo’nun AKP-MHP faşizmi karşısında, faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet, siyaset ve saldırı karşısında nasıl durduğunu görebilir. Dolayısıyla anti faşist nasıl olunur, anti sömürgeci nasıl olunur, anti soykırımcı nasıl olunur, özgürlük ve demokrasi mücadelesi nasıl verilir; onu görebilir, onu öğrenebilir, onun tarzını bulabilir” sözleriyle ifade etti.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, ANF’ye değerlendirmesinin ikinci bölümünde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çeyrek asırlık tarihi İmralı direnişinin özelliklerini ve dayanaklarını; özgürlükçü kesimlerin bu direniş karşısındaki duruşunun nasıl olması gerektiğini ortaya koydu.
Kalkan, şu değerlendirmelerde bulundu:
25 yıllık İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı Önder Apo’nun geliştirdiği tarihi direnişin özellikleri nelerdir? Onlar üzerinde durmak istiyoruz. İmralı işkencesine, tecridine, soykırımına karşı nasıl direnildi?
Yirmi beş yıl çeyrek asırdır! Aktif bir insan ömrünü ifade ediyor. Söylemesi dile kolay. Önder Apo 25 yıl düşman karargahında yalnız başına nasıl direndi? Kendisini oraya koyanları ve yargılamak isteyenleri yargılayarak tarihsel bakımdan mahkum etti. Neye dayandı böyle bir direniş? Gücünü nereden aldı? Hangi özellikleri 25 yıl hem direnmesini hem de bu kadar tarihi gelişmeler yaratmasını sağlattı. Çok iyi biliyoruz ki, Önder Apo sadece İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı direnmedi. Orayı aslında kendisi açısından bir teorik üretim merkezi haline getirdi. Bir düşünce üretim merkezi, bir akademi yaptı. Bir okula dönüştürdü. Tarihin en büyük zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirdi. Entelektüel devrimi gerçekleştirdi. Başta kadınlar ve Kürtler olmak üzere tüm ezilenlerin kurtuluş yollarını gösteren, sorunlarını çözen yeni bir paradigma yarattı. Böyle bir ortamda her an, her saniye düşman baskısının sürekli hissettirildiği, fiziki ve psikolojik baskının en ileri düzeyde olduğu, her şeyin kısıtlandığı, her an tehdit altında tutulduğu, baskıya maruz kaldığı bir ortamda tarihin en büyük direnişini verdiği gibi en büyük entelektüel devrimini de gerçekleştirdi.
Peki bunları neye dayanarak yaptı? Nasıl anlamalıyız bu direnişi? Bu direniş karşısında duruşumuz ne olmalı? Kendimizi nasıl yenilemeli, geliştirmeliyiz? Böyle bir direnişi temsil edecek güce, buna doğru katılıma nasıl ulaşmalıyız? İşte bu sorular yakıcılığını koruyor.
Bu sorulara tüm devrimcilerin ve yurtseverlerin doğru cevap vermesi gerekiyor. Hepimizin; başta PKK militanlarının, PAJK militanlarının, Önder Apo’ya yoldaş olmak isteyenlerin en fazla ve en doğru, en yeterli cevabı vermesi gerekiyor. Bu direniş gerçeğini iliklerine kadar hissetmesi lazım. Derinden anlaması gerekli. Bilince çıkartması gerekli. Dahası, böyle bir direnişin özellikleri temelinde zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirerek kendini yenilemesi, yeniden yaratması, kişilik devrimini gerçekleştirmesi gerekiyor. Bir de tabii bu devrimi yaşaması, yaşatması lazım. Her alanda pratikleştirilmesi gerekli.
ÖNDER APO ETRAFINDA ATEŞTEN ÇEMBER OLUŞTURDULAR
15 Şubat Komplosunun öncesi de var. Komplo, 9 Ekim 98’de Önder Apo’nun Suriye’den çıkmaya zorlanması ile başladı. Ardından tarihin en ağır ve azgın takibi yaşandı. Komplocu güçler -ki bunlar küresel kapitalist modernite sisteminin öncüleriydiler- ABD, İngiltere, İsrail ortaklığıydı. Bunları çok iyi biliyoruz. Bu güçler tüm imkanlarını seferber ederek bu dünyayı Önder Apo’ya neredeyse dar kılmak istediler. Her türlü iktidarcı ve devletçi gücü, ihtiyaç duydukları oranda bu saldırıda kullandılar. Uluslararası soykırım saldırısında Önder Apo’yu imha etmek istiyorlardı. Böylece PKK’yi tasfiye ederek Kürt soykırımını sonuca ulaştırmayı hedefliyorlardı. Bunun için de bir sürek avı gibi Önder Apo’ya yüklendiler. Hedefi daraltılar ve nereye giderse tarihin en ağır takibine aldılar. Rusya’da yaptılar bunu, Roma’da yaptılar, Yunanistan’da yaptılar, Kenya’da yaptılar. Onlarca saldırıyla imha etmek istediler Önder Apo’yu. İşte bütün bu saldırıları Önder Apo yalnız başına boşa çıkardı, başarısız kıldı. İlkin 9 Ekim günü kim vurduya getirerek imhayı hedefleyen saldırıyı geri dönmeyip Rusya’ya giderek boşa çıkardığı gibi, ondan sonra da uygulanan tüm saldırıları dikkatli hareketiyle, öngörüsüyle, hisleriyle boşa çıkardı. Her türlü saldırı planını yenilgiye uğrattı. Tabii komployu da teşhir etti. Örneğin 15 Ekim’de Rusya’da, ardından 25 Ekim’de kapsamlı değerlendirmeler yaparak Uluslararası Komplo saldırısını teşhir etti. Roma’da toplumu komploya karşı duyarlılığa çağırdı. Roma meydanlarını on binlerce Kürt ve demokrat-sosyalist doldurdu. Haftalarca nöbet tuttular. Başta zindanlar olmak üzere her alanda “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganı temelinde büyük bir fedai direniş gelişti. Önder Apo’yu sahiplenme gelişti. Gerilladan yurtsever halka kadar kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlılar, her cinsten, her yaştan, her alandaki insanlar Önder Apo’yu sahiplenmek üzere fedai eylem yaptılar. Önder Apo’nun etrafında ateşten çember oluşturdular. Uluslararası Komplo saldırısına karşı büyük bir cesaretle yürüdüler ve komploya dur dediler. Komplocu güçleri uyardılar. Nitekim Uluslararası Komployu düzenleyen ve yöneten ABD’nin o dönemdeki Dışişleri Bakanı, “Tepki bekliyorduk ama bu kadar da beklemiyorduk” diyerek Kürt halkının ve dostlarının komploya karşı gösterdiği tepkinin büyüklüğünü itiraf etmek zorunda kaldı. Tepkiden duydukları korkuyu, ürküntüyü belirtti.
‘SAÇ TELLERİMDEN AYAK TIRNAKLARIMA KADAR HER ŞEYİMİ SORGULUYORUM’ DEDİ
Bu temelde Önder Apo’yu imha edemeyen komplocu güçler ikinci saldırı adımı olarak 15 Şubat 99 komplosunu, tezgahladılar. Neydi bu? Kenya’dan kaçırarak Türkiye’ye teslim edip idamını sağlamak. 15 Şubat günü bunu yaptılar ve İmralı sisteminin içine koydular. Bunu gerçekleştirenler, Kurdistan’ı dört parçaya bölen, Kürt toplumuna 100 yıldır soykırımcı saldırı yürüten güçler. Önder Apo’yu Kürt varlığının ve özgürlüğünün iradesi olduğu için hedeflediler. O iradeyi yok ederek, onun örgütsel yapısını; PKK’yi tasfiye etmeyi ve bunlara dayalı olarak Kürt soykırımını başarmayı hedeflediler. İmralı sistemini onlar hazırladılar. Onların sistemiydi. 15 Şubat Komplosunu onlar düzenlediler. Önder Apo, “Türkiye’nin buradaki rolü gardiyanlıktan başka değildir” dedi. TC devleti ancak böyle bir komploda gardiyanlık yapabildi.
15 Şubat saldırısına karşı Önder Apo’nun tutumunu biliyoruz. Önce tepki duyarak hiçbir şey konuşmamayı kararlaştırıldığını yazdı savunmalarında. Ama bir-iki saat içerisinde durumu yeniden değerlendirerek, zaten komplocuların her şeyi karanlıkta bırakmak istediklerini öngörüp, o halde komploya karşı mücadele ederek, bu amacı boşa çıkartmanın gerekli olduğu sonucuna vardığını ve tutum değiştirerek komployu yenmek üzere komploya karşı mücadele etmeyi öngördüğünü ifade etti.
15 Şubat komplosunun idamına karşı nasıl durdu Önderlik? İlk haberi şöyle göndermişti: “Saçımın tellerinden ayağımın tırnaklarına kadar her şeyimi sorguluyorum. Bütün yoldaşlar böyle yapsınlar. Büyük bir sorgulamadan geçeceğiz. Değişim ve dönüşüm yaşayacağız. Çünkü saldırı bu kadar ağırdır. Onu doğru anlayıp, ona karşı başarıyla mücadele edebilmemiz için kendimizi her bakımdan yenilememiz lazım. Zihniyet olarak, vicdan olarak, tarz olarak, kişilik olarak, örgüt olarak, sistem olarak, amaç olarak her bakımdan köklü bir değişim ve dönüşümü yaşamalıyız. Bütün yoldaşlar sürece böyle yaklaştılar” dedi ve Önder Apo idam saldırılarına karşı bu temelde mücadele etti. Kürt Sorununa Demokratik Çözüm Bildirgesi isimli yazılı savunmasıyla komployu, amaçlarını teşhir ettiği gibi, en çok da komplonun Türkiye’yi hedefleyen boyutları üzerinde durdu. Türkiye’ye dönük amaçlarını komplonun analiz ederek Türkiye ortamını aydınlatmaya çalıştı.
HERKES KÖR BİR KAVGA YÜRÜTECEĞİNİ SANIYORDU
Diğer yandan yeni bir duruş tutum ortaya koydu polis karşısında, mahkemede. Komplocu güçlerin öngördükleri, bekledikleri tutumun hiçbirisini göstermedi. Tam tersine komployu boşa çıkartacak, yenilgiye uğratacak bir tutumun, duruşun sahibi oldu. Mahkeme ortamını Türkiye kamuoyuna, halklarına mesaj vermenin zemini olarak kullandı. Çözüm çağrısı yaptı. Kürt sorununda ortaya çıkan tarihi çatışmayı sona erdirmek için başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’yi krizlere sokan sorunlar için barış çağrısı yaptı.
Hiç kimse bunu beklemiyordu. Herkes Önder Apo’nun kör bir kavga yürüteceğini sanıyordu. Önder Apo’yu öyle algılıyorlar çünkü. “Terörist” diyorlardı, “vahşi” diyorlardı. “Silahtan başka bir şey bilmez” olarak algılıyorlardı. Savunma bile yapamayacağını yazanlar, söyleyenler vardı. Dolayısıyla kör bir kavgaya girer, idamın önünü açar sanıyorlardı. Oysa Önder Apo’nun derin düşünce, sabır ve doğru tutum ve davranış politik yaklaşım içeren kişiliğiyle hem sorguda karşılaştılar hem mahkemede. Sorgulamayı yapan TC yöneticilerinin, yine komplocu güçlerin karşılaştığı gibi, Önder Apo gerçeğiyle bütün kamuoyu da mahkeme ortamında karşılaştı. Böylece komplocu güçlerin amaçlarını boşa çıkarmada önemli bir adım attı.
Ardından komploya karşı mücadele için 2 Ağustos’ta süresiz ateşkes çağrısı yaptı. Gerillanın geri çekilmesi çağrısında bulundu. Daha sonra Ekim başında dağdan ve Avrupa’dan barış grupları çağırdı. Bütün bunlarla komplocuların amaçladığı idamı durdurmak, boşa çıkartmak için mücadele etti. Hareketimiz ve halkımız da Önder Apo’nun bu mücadelesine katıldı, destek verdi. Önder Apo’ya istediği her türlü desteği verdi. En önemli olarak da daralmayarak, kendisini birlik içinde ayakta tutarak, hareket ve halk olarak önderlik etrafında kenetlenerek Önder Apo’nun idama karşı mücadelesine destek verdi. Sonuçta TC devleti idamdan korktu. İdamı kendisine ağır zararlar verecek, Kürt ayaklanması ve direnişini yaratacak olay olarak değerlendirip, bunu kendi çıkarına görmediği gibi İmralı işkence, tecrit ve soykırım ortamında zamana yayılmış idamla, çürütme politikasıyla Önder Apo’yu imha etmeyi kendisi için daha doğru ve çıkarına daha uygun buldu. Nitekim Ecevit hükümeti, 11 Ocak 2000’de idamı uygulanmayacağını açıkladı. Böylece Uluslararası Komplo ve komploya karşı mücadelede yeni bir süreç başladı. İmralı mücadelesi başladı. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini gerçekleştirenler, “burada her gün 10 defa ölünür” dediler. “İdam bir defa öldürür; İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi her gün 10 defa öldürür diyerek” İmralı sisteminin bir imha sistemi olduğunu alenen açıkladılar kamuoyuna. Basın organlarında bunlar vardır.
KOMPLOYA KARŞI MÜCADELE EDİLEMEZ DİYENLER OLDU
Ecevit hükümetinin bireysel haklar projesiyle Kürt sorununu sözde çözeceğini, Kürt direnişini tasfiye edeceğini sandılar, inandılar. Ve böylece zamana yayılmış bir çürütme politikasını, öldürme politikasını yararlarına buldular. Önder Apo’yu her türlü baskı, kısıtlama ile düşünemez, düşünce üretemez bir ortamda tuttular. Önder Apo düşünce üretemezse PKK de kendini yenileyemez, dağılır. Dağılan PKK, dağılan halk olur. Örgütsüz ve halk desteğinden yoksun kalan Önder Apo ise yenilgiye uğrar, yapacak bir şeyi kalmaz sandılar. Hesapları buydu. Bu temelde de her türlü baskıyı, zulmü uyguladılar. Hiçbir imkan vermediler. Kalem vermediler, kağıt vermediler, kitap vermediler. 24 saat her türlü baskı altında tuttular. Hiç kimse o ortamda araştırma yapacağını, düşüneceğini, yeni düşünceler üretebileceğini, çok kısıtlı hukuki haklar, yargılamalar temelinde düşüncelerini yazılı hale getirerek kamuoyuna, harekete ve halka ulaştırılabileceğini hesap bile etmediler. Hiç kimse orada mücadele edileceğine inanmadı. Herkes “artık bu iş bitti” diyordu. Yani “silahlar gömüldü, bir daha çıkmaz”… Türkiyenin kalemşörleri , “İmralı tabutluğundaki Apo’nun bir davası olmaz artık” diyorlardı. Önder Apo’nun hiçbir şey yapamayacağını düşünüyor ve alenen ilan ediyorlardı. Yurtsever çevrelere kadar bu etki geldi. Herkes böyle bir mücadelenin olamayacağını, dolayısıyla PKK’nin kendine yeni bir mücadele yolu seçmesi gerektiğini söylüyorlardı. Bunu açıktan söyleyenler oldu, tehditle söyleyenler oldu, imkanlarımıza el koymak isteyenler oldu. Bunlar içimize kadar da geldi. Öyle ki “Uluslararası Komplo saldırısı Kürt sorununu çözmek için yapılmış” diyenler oldu. “Komploya karşı çıkılmaması gerekir” diyenler oldu. Komplo önünde diz çökenler çıktı içimizde. “Komploya karşı mücadele edilemez” dediler. İçimizde bile komploya karşı mücadeleyi provokasyon olarak tanımlayanlar çıktı. Bu kadar diz çökenler, yenilgiye uğrayanlar vardı. Ama böyle bir ortamda Önder Apo kendine inandı, güvendi. “Ben mücadele edeceğim. Bana şans verilsin, destek verilsin” dedi. Yönetimimiz ve halkımız da Önder Apo’nun istediği desteği verdi. Önder Apo’ya inandı, güvendi, etrafında kenetlendi.
ECEVİT İMRALI MÜCADELESİNDE NASIL YENİLDİĞİNİ BİLE ANLAYAMADI
İşte sonuç biliniyor; Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa adlı savunmasını geliştirdi. Bütün zorluklara, engellere rağmen Önder Apo 2001-2002 yılında Ecevit hükümetinin bireysel haklar programını yerle bir etti. Kürt sorununun Özgür Kurdistan Demokratik Ortadoğu formülüyle çözümünü teorik olarak tahlil edip program olarak ortaya koyunca Ecevit programı yenilgiye uğradı. Ecevit, İmralı mücadelesinde nasıl yenildiğini bile anlayamadı. Ardından 2002 sonunda Ecevit başkanlığındaki koalisyonu erken seçimle düşürdüler.
Komployu başarıya götürmek üzere bu sefer dinci Tayyip Erdoğan yönetimini, AKP’yi görevlendirdiler. O da İslam ümmeti yaklaşımıyla, Kürt halkının Müslümanlıktan yararlanarak halkı PKK’den ve Önder Apo dan sözde uzaklaştıracaktı. İçte provokatif tasfiyeci yöntemler geliştirerek, dayatmalarda bulunarak PKK’yi içten bölüp parçalayacaklardı. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Necmettin Erbakan’a karşı mücadele tarzını Önder Apo’ya karşı mücadele tarzı konusunda PKK içinde provokatörlere örnek gösterdiler. 2002-2004 tasfiyeciliği böyle ortaya çıktı. İçten ve dıştan harekete, dolayısıyla Önder Apo’ya azgın bir saldırı yürütüldü.
ÖNDERLİK GERÇEĞİNİ KÜRESELLEŞTİREREK KOMPLO SALDIRISINA CEVAP VERDİ
Önder Apo, bu saldırıya da paradigma değişimiyle cevap verdi. Bunlara karşı derin bir sorgulama yaşadı. İktidarcı ve devletçi paradigmadan uzaklaşarak Kürt sorununun çözümü için demokratik çözüm kavramını, dolayısıyla demokrasi ve sosyalizmden devlet egemenliğini ortadan kaldırarak demokratik sosyalizm tanımını geliştirdi. Kürt sorununun demokratik ulus, demokratik toplum çözümünü, ekolojiye ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik toplumcu çözümü, demokratik modernite paradigmasını ortaya çıkardı. Demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizm çözümünü yarattı. Tarihin en büyük entelektüel devrimi ile AKP’nin baskı ve saldırısına, AKP eliyle yürütülen komplo saldırısına cevap verdi. Savunmalarında komplocuların İmralı sistemi içerisinde kendisini yargılayıp, mahkum edip yenilgiye uğratmalarına karşı demokratik modernite paradigmasını genişçe tanımlayarak 5 bin yıllık erkek egemen iktidar ve devlet sistemini, 500 yıllık kapitalist modernite sistemini bütün boyutlarıyla analiz edip, yargılayıp tarihsel olarak mahkum etti. Atina Savunmasında yaptı bunu. Bir Halkı Savunmak isimli savunmasında yaptı, 5 ciltlik Demokratik Toplum Manifestosu başlıklı savunmasında yaptı. Kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyi tanımladı. Erkek egemen zihniyet ve siyasete karşı Jineoloji’yi geliştirdi. Kadın özgürlük devrimini tanımladı. Başta Kürt sorunu ve kadın sorunu olmak üzere iktidar ve devlet sisteminin, kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı bütün toplumsal sorunlar için çözüm yolu ortaya koydu. Böylece Önderlik gerçeğini küreselleştirdi. Kürt Halk Önderi, halkların önderi, tüm ezilenlerin önderi, insanlığın önderi haline geldi. Kendini ulusal önderlik konumundan çıkarıp insanlık önderliğine, halklar önderliğine, ezilenler önderliğine ulaştırdı.
Yani İmralı’da sadece saldırıları boşa çıkartacak bir direniş göstermedi. Sadece kendini, yargısını yargılamak isteyenleri yargılayıp mahkûm etmedi. Aynı zamanda başta Kürt halkı ve kadınlar olmak üzere bütün ezilenlere kurtuluş yolunu gösteren yeni bir zihniyeti, yeni bir ideolojik politik çizgiyi, yeni bir programı, yeni bir tarzı, üslubu, tempoyu ortaya koydu. Yeni bir önderlik yarattı. İktidarcı ve devletçi paradigmadan PKK’yi kurtararak demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmaya kavuşturdu. Bu paradigma önemlidir. Bu paradigma çok iyi biliyoruz ki ekolojisttir; toplumla doğanın uyumunu içeriyor.
Bu paradigma kadın özgürlükçüdür. Jineoloji’yi geliştirdi. Her türlü erkek egemen zihniyet ve siyaseti, ruh halini, ataerkil anlayış ve davranışı çözümledi, yargıladı, mahkum etti. Kadını yeniden tanımladı. Kadın özgürlük bilincini ve örgütlülüğünü ortaya çıkardı. Bunları bir bilim haline getirdi; Jineoloji’yi yarattı.
ULUS DEVLETE KARŞI DEMOKRATİK KONFEDERALİZMİ TANIMLADI
Bu paradigma ulus devlete karşı demokratik ulusu tanımladı. Demokratik Konfederalizmi tanımladı. Ulus devletin karşısında demokratik ulusu, ulus devlet karşısında da demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizmi tanımladı. Şimdi bu paradigmada tüm ezilenler kendini görüyorlar, kendi çıkarlarını görüyorlar, kendi kurtuluşlarını buluyorlar. Erkek egemen zihniyet ve siyasetten rahatsız olanlar Jineoloji’ye sahip çıkıyor. Ulus devlet baskısından bunalanlar Demokratik Konfederalizmi esas alıyorlar. Özel mülkiyet dünyasının, bireyciliğin baskısı altında kalanlar Demokratik Komüne tutunuyorlar. Özgür birey ve demokratik komün yaşamını tercih ediyorlar. Tüm ezilenler için, herkes için burada kurtuluş yolu var, kendi kurtuluş yolunu görmesi var. İşte bu gerçekliği doğru anlamamız lazım.
Daha sonraki süreçlerde biliniyor Önder Apo, AKP’nin her türlü hilekar davranışına karşı yine baskısına karşı durdu. 17 Kasım 2009 darbesini teşhir etti. Darbeye karşı durdu. Demokratik siyasete karşı siyasi soykırım operasyonları denen süreci tanımladı ve demokratik siyaset yapılamayacağını ifade ederek 31 Mayıs 2010’da siyasi mücadeleden çekildiğini belirtti. AKP’nin açılım benzeri, Kürt açılımı benzeri hilelerine karşı yol haritasını geliştirerek Kürt sorununa demokratik çözüm projesini ortaya koydu. Bugün bile her yeri, herkesi aydınlatan, Kürt sorunu için gerçekçi, tüm ezilen ve halklar yararına çözümü sağlayacak bir proje olarak ortada duruyor.
İMRALI KOŞULLARINI DEMOKRATİK MODERNİTE DİRENİŞ ALANI HALİNE GETİRDİ
Demek ki İmralı koşullarını 5 bin yıllık erkek egemen zihniyet ve siyasete, devlet ve iktidar yapısına, beş yüz yıllık kapitalist modernite saldırısına karşı büyük bir demokratik modernite direniş alanı haline getirdi. Direnme okulu yaptı, akademisi yaptı. Burada demokratik uygarlık bilimini geliştirdi. Demokratik modernite çizgisini tanımladı. Herkesi bu temelde zihniyet ve vicdan devrimi yapmaya, kendi kendisini yenilemeye çağırdı.
Diğer yandan her türlü baskı ve zulme de karşı çıktı. AKP yönetiminin Çöktürme Eylem Planı adı altında halkı ve hareketi tasfiye ederek, gerillayı ezerek, sözde Önder Apo’ya diz çöktürmek isteyen saldırı planına karşı 5 Nisan 2015’te yumruğunu masaya vurarak direnişe geçti. O tarihten bugüne kadar nefes almadan direniyor. En küçük bir eğilim göstermeden mutlak bir direniş çizgisi izliyor. Azıcık açık kapı olunca, işte 2019’da ölüm oruçlarını ortadan kaldırmak için bir girişimde bulundu, bir çözüm projesi ortaya koydu. AKP faşizmi tekrar mutlak iletişimsizlik, tecrit denen uygulamaya geçti. Ve hala Önder Apo böyle bir direnişi sürdürüyor. 9 yıldır böyle soluksuz bir direniş içerisinde. Dikkat edelim, düşman karargahında en ufak bir esneme ya da zayıflık tutumu yoktur. Hiç kimse onu bulamaz. Herkes İmralı’ya bakarak Önder Apo’nun AKP-MHP faşizmi karşısında, faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet, siyaset ve saldırı karşısında nasıl durduğunu görebilir. Dolayısıyla anti faşist nasıl olunur, anti sömürgeci nasıl olunur, anti soykırımcı nasıl olunur, özgürlük ve demokrasi mücadelesi nasıl verilir onu görebilir, onu öğrenebilir, onun tarzını bulabilir.
DEVLETÇİ UYGARLIK TARİHİYLE ÇEYREK ASIRLIK TEK KİŞİLİK HESAPLAŞMA MÜCADELESİ
Bu bakımdan adeta böyle iktidarcı ve devletçi uygarlık tarihiyle tek kişi olarak hesaplaşma mücadelesinin 25’inci yıl dönümü yaşanıyor. Çeyrek asır geçti. Nasıl büyük bir mücadeleydi, nasıl insanüstü bir mücadeleydi, nasıl büyük bir maratondu? İyi anlayalım yani. 25 yıl böyle bir ortamda nasıl yaşadı Önder Apo? Bu ortamın özellikleri neydi; iyi anlayalım.
Kurdistan’da özgürlük mücadelesi yürütmek için, Türkiye’de ve dünyada demokrasi mücadelesi yürütmek için her şeyden önce İmralı direnişinin özelliklerini doğru anlamak lazım. Önder Apo hakikatini doğru anlamak lazım. Bunu anlayamayanlar ne Kürt özgürlük savaşçısı olabilirler ne de Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın demokrasi savaşçısı olabilirler, anti-faşist devrim savaşçısı olabilirler. Hepsinin tarzını ortaya çıkartan, yolunu aydınlatan Önder Apo’nun çeyrek asırlık tarihi büyük İmralı direnişidir. Bu direnişte her türlü olumlu özellik var. Yani herkes oradan kendi kurtuluşu için “nasıl mücadele etmeli? Zihniyeti ne olmalı, programı nasıl olmalı? Tarzı, üslubu, temposu nasıl oluşmalı?” sorularına cevap bulabilir. Böyle bir mücadele.
‘ANLAM GÜCÜYLE DİRENİYORUM’ DEDİ, KENDİSİNE YAŞAM GÜCÜ VERDİ
Önder Apo da sorguladı; hemen hemen her savunmada nasıl dayandığını, İmralı işkence, soykırım ve tecrit sistemine karşı ne ile mücadele ettiğini değerlendirdi. Merak edenler, ilgi duyanlar baksın, öğrensinler diye değerlendirmelerde bulundu. Ne dedi? Her gün, her an kendini yeniden yaratmaktan söz etti. “Anlam gücüyle direniyorum” dedi. Zaten kendi bakış açısını, yaşama bakış açısını anlamcılık olarak tanımladı. Kendisine yaşam gücü verdi. Anlam gücü ne demek? Neden oradadır, kimler kendisini orada tutuyor, ne amaçla tutuyor, o halde ne yapmalı, nasıl davranmalı sorularına doğru cevap vermeyi ifade ediyor. Zaten öyle söyledi. “Hiç kimse benim gibi davranamazdı” dedi. “Davranışlarımla herkesi yanılttım” dedi. Bunları açıkça yazdı; “Benden farklı farklı davranışlar bekliyorlardı. Ama ben hiç kimsenin beklentisi gibi yapmadım. Tam tersine kendime özgü yöntemle mücadele ettim. Sonuç, kazanan benim mücadelem oldu” dedi. Nasıl kendi yöntemiyle? İşte “ne yaşadığını, nerede olduğunu anlayan, bilen… Yani büyük bir bilinç, büyük bir inanç, büyük bir irade ortaya çıkartarak bu mücadeleyi yürüttüm ve kazandım” dedi. İmralı mücadelesinin özellikleri bunlar. Önder Apo’nun tarihi çeyrek asırlık İmralı direnişinin temel özelliği bu. Bu çok derin bir bilince, çok derin bir inanca, çok güçlü bir iradeye, çok tarihi bir sorumluluğa, bunların yarattığı büyük bir iddiaya, inada, güce dayanıyor. Yani gücünü buradan alıyor bu direniş. Temel dayanakları bunlar.
Daha önceki mücadele sürecinde de kendi tarzını böyle tanımladı. Tarihi 15 Ağustos atılımının, büyük bir inancın, iradenin, iddianın, inadın atılımı olduğunu söyledi. İmralı direnişi de öyledir. Hem de tarihin en büyük atılımcı direnişidir. O bakımdan bu direniş gerçeğini iyi anlamamız lazım.
ULUSLARARASI KOMPLO SALDIRISI YENİLEBİLİR
Şunu ifade edebiliriz aslında. Yani daha 15 Şubat olmadan 9 Ekim komplosunun komplocu saldırılarına karşı mücadelede Önder Apo önemli başarılar kazanmıştı. Roma’ya gidiş komplocu saldırıya ağır bir darbeydi. Şunu gördük biz. Eğer Önder Apo yalnız bırakılmasaydı, eğer örgütlü davranılsaydı, eğer “Güneşimizi Karartamazsınız” direnişçilerinin sahip çıkışı gibi pratikte de örgütsel olarak sahip çıkılabilseydi, bu istihbarat saldırılarının etkisi aşılabilseydi 15 Şubat boşa çıkartılabilir, 15 Şubat komplosu önlenebilirdi. 15 Şubat mutlaka olurdu denilemez yani. Önder Apo’nun Roma’daki açılımı, yarattığı gelişmeler bunu açıkça gösterdi.
Buradan ne sonuç çıkarıyoruz? Evet, Uluslararası Komplo, tarihin en azgın, en amansız, en vahşi saldırısı, en boğucu saldırısı, en insanlık dışı saldırısı. Bu bir gerçek. Fakat yenilemez değildir, boşa çıkarılamaz değildir. 9 Ekim komplosu bir günde, bir anda Önder Apo’yu imha etmek üzere planlanmıştı. 25 yıl geçti, hala imha edemediler. Ondan sonra her gün imha etmek için saldırdılar. İmralı sistemini her gün 10 defa öldürebilen bir sistem olarak kurdular. 25 yıldır İmralı sistemine karşı da direniyor. 26 yıldır Uluslararası Komplo saldırısına karşı direniyor Önder Apo. Hepsini boşa çıkardı, yenilgiye uğrattı. Neyi gösteriyor bu? Uluslararası Komplo saldırısı yenilebilir. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi parçalanabilir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanabilir. Buna inanmak lazım. Geçmiş mücadelenin derslerini doğru anlayarak bunun mümkün olduğunu görmek lazım. Ama bu neyle olur? Büyük mücadeleyle olur. Her şeyden önce Önder Apo’nun İmralı’daki mücadelesinin doğru anlaşılması, derslerinin doğru çıkartılması ve o tarzın, o mücadele tarzının yürütülmesi ile olur.
İMRALI’DA BÖYLE DİRENİŞ OLUYORSA BAŞKA YERLERDE DAHA GÜÇLÜ DİRENİŞLER OLUR
O halde yeni bir 15 Şubat’ı yaşarken -ki Önder Apo “Kürt soykırım günü” dedi buna, Kürtler için kara gün olarak tanımladı- böyle bir günün, böyle bir komplocu saldırının, acı günün, ağır günün 25’inci yıl dönümünü yaşarken tüm devrimci ve yurtseverler olarak, kadınlar ve erkekler olarak, gençler olarak, Kürt insanı ve demokratik insanlık olarak kendimizi gözden geçirmeliyiz. Eleştirel, özeleştirel sorgulamaya tabi tutmalıyız. İmralı direnişinin gerçeğini, özelliklerini doğru anlamalı, o özellikler temelinde kendimizi öz eleştirel sorgulamadan geçirmeliyiz. Anlayış, duygu, davranış ve hatalarımızı, yanlışlarımızı bulup düzeltmeli, İmralı direniş çizgisinde faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı başarıyla özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütür hale kendimizi getirmeliyiz. Bu olmaz dememeliyiz. Bu konuda hata yapmayalım. Neden? Çünkü Önder Apo “olmaz”ı önceki dışarıdaki mücadelesiyle de zaten öldürmüştü. Hiçbir zaman olmazı kabul etmedi. Olmazı olur yapan bir devrimciydi her zaman. 25 yıllık İmralı mücadelesiyle bunu bin defa daha öldürdü zaten. Gerçeği ortaya çıkardı. Hiçbir şeyin olmaz olmadığını ortaya koydu. Olmazı olur yapmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Yanıltmayalım kendimizi.
Dikkat edelim; Önder Apo düşman karargahında, 24 saatin her anında fiziki ve psikolojik saldırı altında, hiçbir imkanın olmadığı bir ortamda sadece kendi gerçeğine, anlam gücüne, düşüncesine, bilincine, iradesine, inancına dayanarak bu kadar mücadeleyi geliştirdi. Kendini küresel önderlik düzeyine, bütün ezilenlerin önderlik önderliği düzeyine yükseltti. Bu kadar gelişme yarattı. O halde hiçbir yer İmralı kadar imkansız değildir. Hiçbir yerde İmralı kadar baskı yoktur, zulüm yoktur, engel yoktur. İmralı’da böyle direniş oluyorsa başka yerlerde daha fazlası, daha ilerisi olabilir, güçlü direnişler olabilir. Önderlik gerçeği, zihniyeti ve tarzı doğru anlaşılırsa her yerde en büyük mücadeleler yürütülebilir. Dikkat edelim, Önder Apo hiç olmaz diyor mu? Hiç zorluktan bahsetti mi? Hiç engelden söz ediyor mu? Şu, bu eksiklik diyerek gerekçelere sığınıyor mu? O halde kendimizi yanıltmayalım. Bütün bu gerekçelendirmeli yaklaşımdan kendimizi kurtaralım. Hatalara, eksiklere sığınmayalım. Tersine onları kaldırıp atalım. İmralı direniş gerçeğinde kendimizi aydınlatarak, bilincimizi ve inancımızı tekrar tekrar sorgulayıp geliştirerek bütün hata ve eksikliklerimizi aşalım. Bu mümkündür. Bunu aştığımız oranda da Önder Apo’yu doğru anlarız. Yeni paradigmayı doğru özümseyerek Önderlik hakikatine yaklaşırız. Ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde Kürt halkının özgürlüğü, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun, dünyanın demokratikleşmesi mücadelesini çok daha etkili yürütürüz.
İNSANLIK 15 ŞUBAT KOMPLOSUNU VİYANCA REDDEDİYOR
Şimdi böyle bir mücadeleyi zaten küresel düzeyde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü hamlesi temelinde yürütüyoruz. Bu 15 Şubat’ta her yerde halkımız ayakta, dostlarımız ayakta, insanlık ayakta. 15 Şubat komplosunu Viyanca reddediyor, İmralı işkence ve tecrit sistemiyle yaşamayacağım, diyor. Paramparça edeceğim bu sistemi, mutlaka Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacağım, diyor. Zaten delik deşik etti komployu. Gerçekten de artık İmralı sisteminin parçalanarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanacağı bir süreci getirdi, gündemleştirdi. Zaman özgürlük zamanı, İmralı işkence, tecrit sisteminin parçalanma zamanıdır.
Dikkat edelim; bu kadar mücadeleyle gerçekten de kara gün aydınlığa dönüştürüldü. Soykırım günü, özgürlük günü haline getirildi. İşte 15 Şubatlarda en büyük özgürlük mücadelesi veriliyor. Bu Önder Apo’nun mücadelesi ile oldu. O halde 25’inci yıl dönümünü her alanda daha etkili mücadelelerle karşılayalım. Kadınlar, gençler öncülüğünde yurt dışında dört parça Kurdistan’da, dünyanın dört bir yanında her alanda daha etkili mücadele edelim, Gerillanın vuruş tarzıyla mücadele edelim. Zap gerillalarının kahramanca vuruş tarzı, sonuç alış tarzı, mücadelemizin tarzı olsun. Viyanca İmralı’yı reddederek, özgür önderlik ile yaşamayı esas alarak mücadele edelim. Böyle edenler kazanır.
BAŞARI İMRALI SİSTEMİNE KARŞI DİRENENLERİN OLACAK
Bunlar temelinde 15 Şubat’ın 25. yıl dönümünün komplocu zihniyet ve siyasete karşı öldürücü darbe vuracağına, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde Kürt özgürlüğünü, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini geliştiren bir mücadele düzeyinin ortaya çıkacağına, küresel özgürlük için zirve yapacağına inanıyorum.
Bu temelde Avrupa’da eylemler var. Türkiye’de, Bakurê Kurdistan’da eylemler var. Rojava’da halkımız ayakta. Dört parça Kurdistan ayakta, kadınlar, gençler ayakta, Herkes mücadele halinde. Bunların önemli bir zirvesi, 17 Şubat Köln mitingi olacak. 15 Şubat komplosunun 25. yıl dönümünü protesto etmek için gerçekleştirilen tüm bu eylemleri selamlıyorum. Herkesi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen eylem hamlesini, 15 Şubat komplosunun yıl dönümünde ve 26’ncı yıl mücadelesinde çok daha güçlü, etkili ve sonuç alıcı bir biçimde geliştirmeye çağırıyorum. Bu temelde mücadele yürüten herkese üstün başarılar diliyorum. Başarı ve zafer, özgürlük için komploya karşı, İmralı sistemine karşı direnenlerin olacak.