HABER MERKEZİ
İktidar Bütün rant kapılarını kendi kişisel çıkarlarına ve yandaşlarına açarak Türkiye halklarını büyük bir sefalete ve felakete sürükleme politikasını büyük bir hızla sürdürüyor.
Bütün iktidarını işgal ve talan üzerinden yaşatan AKP/MHP iktidarı, halkın iradesiyle seçilen belediyeleri işgal etmekle başladı işe, bütün önemli alanları ve kurumları kendi dikta rejimine bağlayarak, iktidarını sürdürme ve ayakta tutmaya çalıştı. Bir yandan Türkiye’nin bütün alanlarını parsel parsel satarken, bir yandan da halkın nefes aldığı ve halka ait alanlarını kendi ortaya attığı projelerle gasp etmeye çalışıyor. Erdoğan ve AKP/MHP iktidarının gasp ettiği alanları burada sıralamayacağım çünkü saymakla bitirilmez. Onun için şu anda halkın tepkisine rağmen diktatör Erdoğan’ın “Bir devlet projesi” olarak tanımladığı Kanal İstanbul projesini ele alacağım.
İktidarın Mega projeleri arasında yer alan Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, Kuzey Marmara Otoyolu projelerinin arasında Kanal İstanbul projesi de yer alıyordu. Üçüncü Havalimanı, Üçüncü Köprü ve Kuzey Marmara otoyolu projelerine bilim insanları karşı çıktığı halde bu projeler uygulandı. Uygulanan projeler tabi ki İktidar ve yandaşların kesesini doldurdu. Büyük projelerin büyük rant kapıları olduğunu unutmamak gerekir. Ve Kanal İstanbul projesine de bu açıdan bakmak gerekir. İstanbul’u felakete sürükleyecek bu projeye Erdoğan ve yandaşlarının diretmesinin altında yatan neden ise ranttın ta kendisidir. Çünkü AKP-MHP iktidarı kapanan ve kapanma riski olan rant kapılarını açmak için İstanbul’un çoğrafyasını, ekolojisini ve doğa üzerinde ölümcül etkilerini hiçe saymaktadır. Erdoğan’ın projede diretmesinin başında çöken İnşaat sektörünü rant kapısı olarak kendi yandaşlarına açma hedeflerinin başında gelmektedır. Her biri kendi alanında uzmanlaşmış biliminsanlarının hazırladığı raporlarda, yaptıkları değerlendirmelerde Kanal İstanbul’un büyük bir felakete yol açacağı söylenmesine rağmen despot AKP-MHP iktidarının yapılan değerlendirme ve açıklamaları esas almamakla birlikte, Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’na; ‘Otur oturduğun yerde… Yani sen bu işe karışma…’ söylemleri ile İstanbul’un kaderinin kendi ellerinde olduğunu haykırıyor.
Bir kentte eğer halkın iradesiyle seçilmiş bir belediye başkanının o kent üzerinde karar alması engelleniyorsa, orada resmen işgal var demektir. Belediye Başkanı işe karışamıyor. Bir kentin bütün geleceğini yıkıma uğratacak, ekosistemini kökten bozacak ve ekolojik felaketlere yol açacak bir projeye o kentte yaşayan insanlar karışamıyor. Tek söz ve karar sahibi diktatör Erdoğan… Merkezi iktidar gücü kullanılarak İstanbul Boğazı’na el koyulduktan sonra ‘Kanal İstanbul’ İstanbullulara rağmen zorbalıkla inşa edilecek.
Kanal İstanbul’un zararları
AKP-Erdoğan iktidarının Kanal İstanbul’u işgal etmesiyle birlikte ortaya çıkacak olumsuz sonuçlara bir bakalım: Bu güne kadar doğal konumunu koruyan bu alanlar uygulanacak projeyle birlikte ekoloji tahrip olacak. İstanbul’daki deprem riskini daha da artıracak. Bu proje; birinci, ikinci, üçüncü deprem bölgelerinde kalıyor. 11 km mesafeden de Kuzey Anadolu Fay Hattı geçiyor. Küçükçekmece Gölü’nde üç tane sığ fay hattı var. Bilim insanları Kanal İstanbul projesinin yer altı ve yer üstü gerilmeleri ortaya çıkaracağını söylüyor. Su canlıların bir kısmını yok ederek, karada ve denizlerde biyoçeşitliliği geri dönülmez bir şekilde etkileyecek. Zaten yaşanmaz haldeki istanbul’un trafiğini daha da çetrefilli hale getirecek, insanlar nefes alamayacak hale gelecek.
İstanbul’un sürekli artan nüfusu çeşitli projelerle azaltılmaya ve dordurulmaya çalışırılırken, bu projeyle birlikte 1.2 milyon yeni nüfus katacak. Nüfusun artmasıyla birlikte geçim sıkıntısı, sağlık, eğitim, ulaşım başta olmak üzere bir çok alanda beraberinde büyük sıkıntılar getircek.
Boğaz’la doğal olarak ikiye bölünmüş İstanbul’u üç parçaya bölecek ve Uluslararası sözleşmeler konusunda ihtilaflar yaratacak.
Tuzluluk oranı farklı olan Marmara ve Karadeniz’in birleştirilmesiyle oluşacak ekolojik bozulma risk. Sızıntı yaşanması halinde içme sularını tuzlayarak içilemez hale getirecek.
İstanbul için depolama alanı olan Terkos Gölü ve havzası, Avrupa yakasındaki en büyük su deposudur. Bu su kaynağı yok olacak.
İnşa edilecek kanalın 5.2 kilometrelik zeminin tamamı kireç. Terkos’a tuzlu suyun karışacağı net. Sızıntı ihmali büyük bir risk oluşturuyor. Kanal’ın Sazlıdere Barajı’nın içinden geçmesi, Terkos Gölü’nün tuzlanma sonucu kullanılamaz hale gelecek.
Yapılacak Kanal İstanbul ile Karadeniz’in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demek. Marmara denizindeki ilk 25 metrelik su az tuzlu Karadeniz Suyu. Karadeniz’de tuz miktarı çoğalacak, kanalla doğal denge bozulacak. Tüm Marmara bir zaman Haliç’in koktuğu gibi kokacak.
Kanal İstanbul yapılırsa, İstanbul’un 8 bin 500 yıldır var olan yer altı ve yer üstü kaynakları yok olacak. Bu projeyle 427 milyon metreküp içme suyu rezervi elden çıkarak, 23 milyon metrekare yeşil alan yok olacak.
Kanal İstanbul projesi ile birlikte 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi yüklenecek. Yine Kanaldaki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa 1450 kamulaştırmasız el atma davasıyla karşı karşıya kalınacak.
Deprem üzerinde olası etkileri, Kanal’ın aratacağı yeni yerleşim alanlarından kaynaklı nüfus artışı ve trafik olumsuzlukları, oluşacak 8 milyon nüfusluk yeni adanın jeopolitik, askeri açıdan korunması önünde oluşacak zorluklar. Bu maddeleri artırmak mümkün.
Yine İktidarın Kanal İstanbul projesi için sunduğu temel argümanlardan biri, Boğaz’daki gemi trafiği. Yapılacak kanalın Boğaz trafiğini rahatlatacağı ve kazaları azaltacağı ileri sürüyor. 2007 yılında toplam kaza sayısı 700’e yakınken, 2017’de bu sayı 250 civarına düştü. Bu kazaların önemli bir bölümü makine veya dümen arızasından, bir kısmı da tüzük ihlalinden, kaynaklanıyor. Anlaşılan Kanal İstanbul’un, İstanbul Boğazı’ndaki trafiği azaltmak üzere bir ihtiyaç olarak tasarlandığı savunusunun pek dayanağı yok. Kanal İstanbul, Boğaz trafiğini rahatlatmaya veya gemi kazalarını önlemeye değil, inşaat sektörünü canlandırmaya, İstanbul’un doğal alanlarını imara açmaya dönük, eşi benzeri olmayan bir emlak ve felaket projesidir. AKP’nin rant kapılarının bütünüyle yüzüne kapanacak olmasıdır. Erdoğan merkezi iktidar gücünü kullanarak İstanbul Boğazı’na bu nedenle el koyması ve işgal etmesi demektir.
Sara Gulan
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi