HABER MERKEZİ
Gecenin bir vakti
Üstelik kar da yağacak
Bıraksam
içimdeki firar
Beni alıp götürecek dağlara
Yine sensiz bir gece de, geceleri özgür yarınlara aktığı topraklardayım. Gökyüzündeki yıldızlara bakıyorum. O umursamaz bakışlarını arıyor gözlerim. Gözlerindeki anlamlı umursamazlıktan umar arıyor yüreğim. Kaybolmak istiyorum gözlerindeki derinliklerinde. Dağ yürekli fırtınalarında boğulmak istiyorum. Gecenin karanlığında bir bilinmeyene koşar gibi sana, sana koşmak istiyorum. Ama sen yoksun. Sana, yüreğinin sıcaklığına, hevalliğine hasretim. Bir ben değil, tüm Amed sana hasret. Hasretinden donmuş, paramparça yürekler.
Şimdi sen yoksun ya, biz yine sahte Tanrıların solgun yüzleriyle karşı karşıyayız. Bu defa maskeleri düşük, yüzlerinin çirkinliği daha bir açık. Fakat yine savaştayız. Yine direnişte. Yine toprağa düşen yoldaşların acılarla kavruluyor, gözyaşlarıyla yıkanıyoruz. Senin gidişin yalnızca acılarımıza acı, yüreğimizdeki yangınlara yangınlar ekledi. Oysa ne kadar yanmış, ne kadar yakılmıştık.
Zulüm bir karanlık gibi üzerimize çöktüğünde, yüreğimizdeki acıların yangınlarıyla parçalamıştık karanlığı ve zulmü. Umutsuzluğun gırdabında debelenip duranlara inat, inandık yeniden yeşereceğimize. Bir meşe ağacının kendi kökleri üzerinde her seferinde yeniden yeşermesi gibi. Çünkü köklüydük, Tanrıçaların sadık evlatlarıydık.
Hatırlıyor musun gençliğimizin kanı deli akan günlerini. Kaçamak bakışlarla işlediğimiz ilk günahları. Sonra kendimizi affettirmek için Dicle’nin tam orta yerinde Tanrı’ya Kürtçe haykırışımızı. Daha o zamanda yüreğin özgürlük kokuyordu. Özgürlük kokusunu aldığın yerler senin starelerindi. Sonra yetmedi Amed’in şehir stareleri sana. Dağlardaki yücelikleri ve şkeftleri arzuluyordun hep. Yücelik dağlardaydı, dağlar yüreğinin derinliklerindeydi. Yüreğin özgürlüğün sularında hakikate kulaç atıyordu, hakikat sana. Aydınlığa, özgürlüğe koşmalıydın, Prometpheus gibi ateşi çalmalıydın. Aydınlığı bilmeyipte karanlıkta yaşayanlara.
Sonra bitmek bilmeyen bir gecenin karanlığında ayrılmıştın, apansız. Ayrılığın acısı gözyaşı olup çağıl çağıl akmıştı yüreklerimize. Gidişin yüreğimizdeki yangınları büyüttüyse de, yolumuzu aydınlatan bir umut ışığı olmuştu. Sen dağlara sevdalıydın, dağlar özgürlük kokan yüreğine…
Şimdi sen yoksun dağlara sevdalı çocuk. Şimdi sen yoksun özgürlüğe tutkun hevalim. Esaretinde, özgürlüğünde elimizde olduğunu yokluğunda daha iyi anladım. Sen basit duyguların, isteklerin esiri olmadın. Kölelere, esirler inat en anlamlı arzuların sahibi oldun.
İstememiştim bu güne dek sana dair bir şeyler yazmayı, anılarına kıyıp parçalamayı. Seni bir ömür boyu yüreğimde saklamak istemiştim. Belki de hasretli bekleyişimden sonra kavuşamamanın verdiği acı ve öfkeyle paylaşmak istedim seni, anılarını. Zaten nasıl anlatılabilir, nasıl palaşıla bilir ki gözlerindeki isyan dolu bakışları. Hangi kelimeler yetebilir ki yüreğindeki özgürlük sevincini anlatmaya. Anlatılamaz hevala min. Nûciwan ömrünüzde isyanımızın dili, hayatımızın anlamı oldunuz. Umutsuzluğumuza umut, karanlığımıza aydınlık oldunuz. Seni yaşayacağız. Sizi yaşatacağız. Siz olup serpileceğiz özgür ülkenin bereketli topraklarına. Gayrısı haram bize.
Yine sensiz bir gece de yüreğim senle atarken, anılarınla avutuyorum kendimi. Sensiz ağacından koparılıp kırılmış bir yeşil bahar dalı gibiyim. Anıların, isyanların var yalnızlığıma ortak. Yıldızlarda gözlerini, gözlerinde özgürlüğü-aşkı arıyorum. Hoşçakal yüreğimin acısı, sevinci.
Yeni Özgür Politika/ Deniz ARARAT