HABER MERKEZİ –
Yaşam dur durak bilmeyen bir ırmak kadar canlı ve akışkandır. Yaşamın gizemli ve çekici yanı da bu canlılığı ve akışkanlığı keşfetme cesaretinde yatıyor. Söylemek gerek zamanın aynasında yaşama ışık tutmak yürek işidir. Asıl serüven de onu bulduktan sonra o canlılıkta, o akışta yaşamı paylaşmak ve onda akmaktır. Kendi gerçekliğimizle yüzleşebilme cesaretinin kendisi bir serüvendir. Anın yeniliğinde keşif yüreklik ve çağların cesaretini toplamakla bağlantılıdır. Ölü zamanlar karşısında bir kalkan olmak onu özgürlük serüvenine taşırmak arayışın büyüklüğündedir. Yüce ve erdemli olan da bütün bunların içinde kendisini sade ve yalın bir şekilde görmektir.
İşte o yürek ki
Zamanın ucunda yatan
İhanetlere karşı cengte
Aktı yaşamın orta yerine
Dağın özgürlük kokan gizeminde
Canlı kalkan oldu
Yaşam yıldızıyla selamlaştı
Güneş gözlü, umut bekleyen
Ülkesinin çocuklarını yazdı yüreğine
Bireysel olarak maddi veya diğer bağlamlarda fazla zorluk yaşamamasına rağmen, o yüreğinin büyük kapılarını açtı. Beyninin soğuk dar koridorlarını alevlerle ısıttı. Anlam derinliğinin deryasına daldı. Bildi ki bir damla suydu koskoca okyanusta. O koskoca okyanuslarda damla damla iken dalga olmayı seçti. Halkının yüzünden okumuştu sürüklenmenin acısını. Gözlerinden yaşama akan hüzünden anlamıştı tekrar zamanların yaşama ihanetini. O ne zaman ne halkına bir insan olarak da kendine tekrar zamanları yaşatmayacak ve okyanusların büyük dalgası olmak için başladı serüvene.
Yaşam yıldızıyla her an yeniden selamlaştı. Dağların özgürlük kokan gizeminde canlı bir kalkan oldu. Durmadı yürek durmadı serüven. Akıyordu yaşamın ırmakları, durmuyordu zaman. İhanet anlarda gizli bir gaflet olarak bekledi kapısında. Ama onun ihanette kaptıracak bir anı bile yoktu. Umutlar da üşümesin diye durmadan yüreğinde ateşler yaktı. Her gün ülkesinin yiğit çocuklarından birini yazdı o yüreğine.
O halkının bilenmiş acılarıyla biliyordu benliğini. Zamanın karanlık sayfalarında yakılan halkının küllerinden besliyordu düşlerini, ideallerini. Ütopya, tasarım, düşlerle kol kola özgürlük rüzgarlarını kucakladı. Güneş gözlü umut bekleyen çocukları yazdı düşlerine.
Tarihin sayfalarını tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla arayan, yüzleşmeye hazır bir serüvenci.
Adanmış kişiliğin cesaretiyle tarih gerçekliğinde kendini tüm çıplaklığıyla görmeye hazır bir yürek.
Dağların büyüsünde dolunay bir gizemdir, seni alıp götüren. Biliyorum var olmak fani bedenin ölümsüzlüğünden geçmiyor. Biliyordun insan idealleri, düşleri kadar uzun ömürlüdür. Sana niye gittin diyemiyor dilim, yaşam serüvenin büyüklüğü karşısında. Yaşamında tekrarlarına ihanetine, izin vermediğin amansız zaman utansın.
Sen ki halkının toprağını da duyumsadın…
Daha toprak olmadan toprakta biten filizlerin ruhunu kendinde dirilttin. Dolunaylı gecelerin en amansız savaşında Beritanlarla selamlaştın. Tarih büyüklüğünde ruhunu büyütenlerin isimlerini çağırırdı durmadan, karanlık sayfalar aydınlansın diye. Duyumsamış olmalı sınırsız insan yüreğinin, büyük sevginin arayışçısı olduğunu. SEVGİ sözcüğünün bu kadar çok kirletildiği bir çağda bu söze bu kadar anlam vermek ve onun savaşını yürütmek yüreğinin büyüklüğünde, büyük duyumsayan ve savaşan benliğindeydi. Savaş sadece silah kuşanmakla başlamıyor ve bitmiyordu bunu bildin ve çözdün büyük savaşın gizini. Bunu en çok anlayanlar bunun büyük savaşını yürütürler. Toprağa dökülen her kandamlasını yüreğinin sızısı yapmak onu bir mücadele ve özgürlük gerekçesi yapmak onu ideallerine katıp büyütmek senin gibi temiz yüreklilerin payıdır. Yaşam sevgisini bu kadar temiz ve yalın düşleyip onu yaşatmak için amansız bir savaş verdin sınır tanımadan. Dışa olduğu kadar her an kendinle de yeni bir cenge durdun bunu duyumsamamak görmemek için kör olmak gerekiyor. Çünkü anla savaşın, SEVGİNİN yüceliğini yaşama kavgan yaşamının her yerinde durmadan akıyordu.
Halkını, halkını olduğu kadar kendi gerçek tarihini duyumsamak kendini büyük yaratmaktan ve bunun amansız savaşını her an yeniden vermekten geçiyordu. Bu yollar gören her gözün gördüğü yollar değildir bunun sırına erenlerin işidir o yolda yürümek. Herkes SEVMEK ister ya da SEVGİ sözcüğünü yeniden tüketir. Ama özgürlük ideolojisi temelinde onun ruhu ve gerçekliği temelinde kendini var etmek onun savaşını yürütmek herkesin başarabildiği bir şey değildir. Önderliği sevmek onun yarattığı insanları sevmek sınır tanımadan karşılık beklemeden bunu kendi yaşam gerekçesi yapmak hem de somut tanımadan ruhunu duyumsamak ve yollara düşmek elbette ki o canlı kalkan olmasını bilen yüreğinde yatan gizemden geliyor. Bu sevginin yüceliğinde anne yoldaş sevgisini kanatlarına takıp uçmayı hedefledin, bunu seni gören duyumsayan tüm yoldaşların biliyor sen söylemesen de. Şimdi büyük yolculuğuna giderken her insanın sana olan sevgisi senin büyük yaratımında yatıyor. Özgürlüğün sınırsız ruhuyla bütünleşip özgürlüğe esmeye çalışan yüreklere girmeyi bildin. Anın yeniliğinde, canlılığında akmasını bildin. Şimdi özgürlük serüvencilerinin her zaman kulaklarına “büyük serüven bizi bekliyor, dağlar bizi bekliyor, tarih bizi bekliyor, yollara koyulma zamanı” kelimelerinin yankısı ondandır.
Canlı kalkan olmak hem de somut olarak tanımadığın yüzünü görmediğin insanlar için bunu yapmak nasıl bir duygudur diye soramam ama hala kelimelerin çınlar kullağımda “biz bir tarihin, bir toprağın insanlarıyız, somut olarak birlikte olmasak da bir insan olarak birbirimizi duyumsamalıyız, özgürlük için sussuzluktan çatlamakta olan yürekleri bilmeli hissetmeliyiz”. Bedenin bütün yaşamsal faktörlerini yaşamını göremeyeceği insanlara siper etmek için özgürlüğe gözlerini dikmiş sınırsız suyundan yudumlamışsın. Dolunayda senden önce yürüyen büyük serüvencileri selamlamışsın durmadan koklamışsın arşınladıkları toprakları. Beritanları duyumsamışsın yüceliğin gizemini bulup düşmüşsün peşine dur durak bilmeden. Nasıl da mısralarında akıp duruyor. Bedeninin her hücresinde özgürlüğü duyumsamadan bu mısraları yazmak imkansız. Sen yaşamamış olsaydın bunları hiçbir güzel söz seni tanımlayamazdı böyle. Ama özgürlük ruhuyla buluşmuş benliğin her mısrada farklı bir yücelikte akıp duruyor. Benlik yaratımının her anı için ayrı savaşlarda bulundun sade özgürlük ışığında yeniden geçirdin yeniden başladın yaratıma. Yaşama ve yaşatmanın tadına vardın, bu dağların başında atan özgür yüreği duyumsadın biliyorum. “Önce dağlar yüreğimdeydi şimdi yüreğim dağlarda” o yüreğe geldin. Bütünleşmek ve birleşmek için dakikaları saniyelere bağladın zamanın gizemini uçurumun kenarında çözdün. Kanatlandın mavinin sınırsızlığında.
Şimdi biliyorum ki kanatlanmışsın mavinin sınırsızlığında. İnsanların yüreğine hiçbir mekan, coğrafya sınırı tanımadan iniyorsun ve selamlaşıyor serpiyorsun yüreklerine özgürlüğün büyülü gizemini. Ne kadar çökse de fani bedenlere kara bulutlar ne kadar çizilse de haritalarda kırmızı çizgiler biliyorum parçaladın onları benliğinde. Mavinin sonsuzluğunda, oradasın yüreği özgürlüğe çarpan her yaştan her cinsten insanın selamlayabileceği yerdesin. Özgürlüğün, sonsuzluğunun kollarındasın gece bile mavimsi bir renkte başlıyor kendisini süslemeye. Yıldızlarını tek tek yerleştirirken koca gökyüzüne senin yüreğinin parlaklığından bir parça katarak tamamlıyor tablosunu. Mavi göğün yağmurları yağıyor ülkemizin üstüne ve biliyorum ki toprağı duyumsayan sen kokuyor toprak.
Gulan Botan/PAJK Online