BEHDİNAN – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Mustafa Karasu, 15 Ağustos Atılımı’nın, zindan direnişiyle ideolojik yenilgiye uğrayan 12 Eylül faşizmini gerilla hamlesiyle de siyasi ve askeri yenilgiye uğrattığını söyledi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Mustafa Karasu, Dengê Welat radyosunda yayınlanan Dilistan programının konuğu oldu ve gazeteci Ciwan Tunç’un sorularını yanıtladı. Karasu, 15 Ağustos Atılımı’nın yıl dönümü, üçüncü yol, tecrit ve Hüseyin Mahir’den Atakan Mahir’e şehitlerle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
15 AĞUSTOS HAZIRLIĞI İLETİLDİ
15 Ağustos 1984’teki atılım sırasında Diyarbakır Cezaevi’nde rehin tutulan Mustafa Karasu, 15 Ağustos Atılımı’nın hazırlığından ve sonrasından nasıl haberdar olduğunu, önemi ve sonuçlarını şöyle anlattı: “Ölüm orucunu Ocak 1984’te bitirdikten sonra hastanede tedavi görüyorduk ve ailelerimiz görüşe geliyordu. Bu görüşlerin birinde bir aile bizim yanımıza geldi, ‘size çok önemli bir şey belirteceğim’ dedi. Arkadaşların dağlara geldiğini, dağlarda hazırlık yaptıklarını, yakında mücadeleyi geliştireceklerini belirterek, ‘bu konuyu size haber vermemi istediler ancak kimseye de belirtilmemesi gerektiğini söylediler’ dedi. Gerçekten ben bunu duyunca çok heyecanlandım. Özellikle zindan koşullarında, Hareketle ilişkimizin hiç olmadığı bir ortamda, hem de Diyarbakır 5 Nolu Zindanı gibi işkencelerin yoğun olduğu, birçok değerli yoldaşımızı şehit verdiğimiz bir yerde, böyle bir haber almak çekilen bütün acıları unutturmuştu. Böyle bir mücadelenin başlatılması, gerilla mücadelesine hazırlık yapılması, arkadaşların şahadetini de zindan direnişini de çekilen acıları da gerçekten hem unutturmuş hem de anlamlandırmıştır.
15 AĞUSTOS HAMLESİ’Nİ DUYUNCA
15 Ağustos Hamlesi olduğunda, biz iki gün sonra duyduk. Acaba kim yapmıştır, nasıl yapmıştır, tartışmaları yaşanmaya başlandı. Ben önceden hazırlıkların olduğunu bildiğim için ‘bizim arkadaşlar yapmıştır, başka kim yapacak’ diyerek arkadaşların merakını giderdim ve arkadaşlar da çok sevindi. Zindanda böyle bir haber almak hem de 12 Eylül’den sonra zindan koşullarında, 12 Eylül faşizminin Kürdistan ve Türkiye’de terör estirdiği, devrimcileri bitirdiğini söylediği bir dönemde böyle bir hamlenin başlatılması sadece Kürdistan tarihi açısından değil, Türkiye ve Ortadoğu tarihi açısından da çok önemli olmuştur. Çok önemli gelişmeler yaratmıştır.
15 AĞUSTOS ATILIMI OLMASAYDI
Eğer tarihi 15 Ağustos Atılımı olmasaydı bugün Kürdistan’ın, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun çehresi farklı olurdu. Çok gerici, çok otoriter rejimlerin hakim olduğu; demokrasi, özgürlük özlemlerinin ve mücadelesinin zayıf olduğu bir Ortadoğu olurdu. Türkiye’de zaten 12 Eylül faşizminin planladığı bir biçimde halkların, demokrasi güçlerinin, hiç kimsenin sesinin çıkmadığı 50 yıl Türkiye’nin sessizliğe gömüldüğü bir ortam olacaktı. Zaten 12 Eylül faşizmini gerçekleştirenler ve 12 Eylül Anayasası’nı yapanlar elli yıllık bir planlama yapmışlardı. 15 Ağustos Hamlesi buna darbe vurdu, bunu yerle bir etti. 12 Eylül faşizminin kendisini güllük gülistanlık sürdürmesini, tümüyle yerleşmesini engelledi. Kuşkusuz 12 Eylül faşizminin yarattığı baskı, zülüm Türkiye’de sol harekete büyük bir darbe vurdu. Demokrasi güçlerine büyük bir darbe vurdu. Bunun etkisini hala hissediyoruz. Ancak yine de 12 Eylül faşizmi istediği amaca ulaşamadı. Aksine daha 10 yıl geçmeden 12 Eylül faşizmi tartışılmaya başlandı. Kısa sürede 12 Eylül askeri darbesi faşizminin yapmış olduğu 12 Eylül Anayasası tartışılmaya başlandı. 12 Eylül Anayasası’nın meşrutiyeti zayıfladı. DARBEYİ yapanlar toplumdan dışlanmaya, toplum tarafından kınanmaya, sevilmeyen insanlar olarak görülmeye başlandı. Kenan Evren kendisini ikinci Atatürk gibi görmeye başlamışken daha 10 yıl olmadan bir darbeci olarak görülmeye başlandı. Zaten zindan direnişi, 12 Eylül faşizmini içeride ve dışarıda önemli oranda teşhir etmişti, tarihi 15 Ağustos Atılımı ise 12 Eylül faşizmini tümüyle boşa çıkaran, zindan direnişi ile ideolojik yenilgiye uğrayan 12 Eylül faşizmini gerilla hamlesiyle de siyasi ve askeri bir yenilgiye uğratmıştır.
ATILIMIN KÜRDİSTAN’DAKİ SONUÇLARI
15 Ağustos Atılımı’nın Kürdistan’daki sonuçları muazzam olmuştur. Tarihi 15 Ağustos Atılımı olmasaydı, 12 Eylül faşizminin arkasından Kürdistan boydan boya kültürel soykırımın derinleştirildiği, hakim kılındığı, soykırımın büyük oranda işlediği bir toplumsal gerçeklik ortaya çıkacaktı. Eğer bugün Ortadoğu’da halklarda büyük bir arayış varsa bunda özgürlük mücadelemizin, soykırımcı, sömürgeciliğe karşı verdiği mücadelenin büyük payı vardır. Eğer bu büyük mücadele olmasaydı ‘Arap Baharı’ denilen halk hareketleri de ortaya çıkmazdı. Hiçbir toplum herhangi bir gerici güce karşı ayağa kalkmazdı. Kürt halkı on yıllardır ayaktadır. Onlarla, yüzlerle değil, binlerle ifade edilebilecek toplumsal hareketler ortaya çıkmıştır. Ayağa kalkmayan şehir, kasaba, köy, sokak, mahalle kalmamıştır. Toplumun büyük çoğunluğu bu mücadelenin içerisinde olmuştur.
SADECE BİR ASKERİ HAREKAT DEĞİL
Bu yönüyle tarihi 15 Ağustos Atılımı, sadece bir askeri harekat olmamış, serhildanları tetikleyerek tüm toplumu değiştiren bir demokratik devrim yaratmıştır. 15 Ağustos Hamlesi’nin ortaya çıkardığı devrim, herhangi bir siyasal veyahut askeri devrim değildir. Toplumu o kadar derinden etkilemiş ve değiştirmiştir ki; baskılar, zülüm ne kadar sürerse sürsün bu mücadelenin yarattığı değerler, mutlaka ve mutlaka direnecek, direnmeye devam edecek, her türlü saldırı karşısında ayakta kalacak. Mutlaka özgür Kürdistan ve demokratik Ortadoğu’yu gerçekleştirecektir. Önder Apo bu büyük devrimci gelişmeleri yeni paradigmasıyla tamamen yenilmez kılmıştır. Bu açıdan 15 Ağustos’un yıl dönümünde Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum, tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.”
MEŞRUİYETİN OLMAYAN TECRİT KIRILDI
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde gelişen büyük zindan direnişinin İmralı’nın kapılarını araladığını; Öcalan’ın 8 yıl aradan sonra avukatları; 5 yıl sonra ailesi ile görüştürüldüğünü hatırlatan Karasu, şunları söyledi: “Direniş olmasaydı bu görüşmeler yaptırılmazdı. Bu direnişle artık Önder Apo üzerindeki tecridin meşrutiyeti kalmamıştır. Temelleri zayıflatılmıştır. Tecrit eski gücünde değildir, kırılmıştır. Kuşkusuz Önder Apo’nun düşüncelerinin yeniden toplumla buluşması, düşüncelerini dünyanın öğrenmesi; Türkiye’nin, Ortadoğu’nun sorunlarına nasıl çözüm olacağının ortaya konulması, bu çözüm önerilerinin daha da güçlenmesi, halklar açısından bir alternatif olarak ortaya konulması çok önemli. Büyük bir etkisi oldu. Özel savaşın Kürt halkı ve Önder Apo üzerinde yıllardır yaptığı kara propagandalarının yıkılmasında da önemli bir rol oynadı. Bu direniş ve bu direnişin sonucunda Önder Apo ile gerçekleşen görüşmeler yürütülen soykırım savaşının temellerini de zayıflatmıştır. Soykırım savaşının propaganda gücünü kırmıştır. Bu açıdan hem tecridi sürdürme zemini zayıflamış hem de soykırım savaşını eskisi gibi sürdürülemeyeceğini, direnildiğinde soykırım saldırılarının da püskürtülebileceğini açığa çıkarmıştır.”
DEMOKRATİK ANAYASA’NIN ÖNEMİ
Türkiye’deki iktidarın, mevcut Kürt düşmanı, demokrasi düşmanı anayasaya dayandığını; bu yönüyle Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesinin, aynı zamanda yeni bir anayasa yapma mücadelesi olduğunu belirten Mustafa Karasu, bu açıdan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin, aynı zamanda bir demokratik anayasa hareketi olması gerektiğini vurguladı. Bundan dolayı Türkiye’de demokratik anayasa hareketi ve bu temelde mücadelenin herhangi bir reformist mücadele olmadığının altını çizen Karasu, şöyle sürdürdü: “Gerçek bir demokratik, devrimci mücadeledir. 12 Eylül Anayasası şimdiye kadar 40 defa yamalandı ve eskisinden daha da gerici hale getirildi. Ceza yasası değişti ama yerine konulan yasalar daha da halk düşmanı, faşist ve Kürt düşmanı yasalar oldu. Bu açıdan en geniş kesimleri kapsayacak mücadele, Türkiye zemininde demokratik anayasa mücadelesidir. Demokratik anayasa hareketi çok geniş toplumsal kesimleri içerisine alır. Bu anayasadan memnun olan çok az bir kesim vardır. Hatta Akp bile ilk iktidara geldiğinde ve daha sonraları defalarca ‘bu anayasa değişmelidir, bu darbe anayasasıdır, baskıcı bir anayasadır’ demiştir. MHP bile anayasadan şikayet etmiştir. Bu açıdan demokratik anayasa hareketi çok önemli bir demokrasi ittifakını ifade etmektedir. Demokratik anayasa hareketi, en geniş zeminde demokrasi ittifakını oluşturmak demektir. Kuşkusuz demokrasi güçlerinin farklı farklı programları vardır, amaçları vardır. Uzun vadeli amaçları farklıdır ama bir demokratik anayasa Türkiye’de demokratik devrim demektir.”
NEDEN ÜÇÜNCÜ YOL?
Karasu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın neden mevcut iktidar bloklarına yamanmış reddedip ‘üçüncü yol’u alternatif sunduğu konusuna şöyle açıklık getirdi: “Genellikle devletlerde, demokratik olan, olmayan sistemlerde, her zaman iki gücün mücadelesi vardır. Bunlar sistem içi güçlerin mücadelesidir. Biri kendisine sağ der, biri kendisine ‘sol’ der ama esas olarak da her zaman sistem içi güçlerin mücadelesinde iki çizgi öne çıkar. İki çizgi gelişmeleri etkiler, belirler, yönlendirir. Bir dönem biri ağır basar, bir dönem diğeri ağır basar. Toplumun demokrasi ve özgürlük ihtiyaçlarına cevap vermeyen, sadece mevcut sistem içerisinde ben yöneteyim diyen güçlerdir. Zaten şu anda AKP öyledir, CHP de hala köklü bir demokratik değişimin olmadığı, köklü bir demokratik anayasanın gerçekleşmediği bir Türkiye’de iktidar olma isteğindedir. Bu nedenle zaten etkili bir muhalefet yapamıyor. Çünkü Türkiye halkları tüm unsurlarıyla demokratik bir Türkiye, demokratik bir anayasa istiyor. Ne AKP ne de CHP bunu karılayacak partidir. AKP, demokratikleşme hedefiyle ortaya çıktı, bu söylemi kullandı. Demokrasiden ve özgürlüklerden söz etti ama kendisini devlet içerisine yerleştirip, devlet imkanlarına sahip olunca tamamen otoriter, demokrasi ve Kürt düşmanı bir parti haline geldi. Yine CHP içerisindeki demokratik kesim, özgürlükçü kesim demokratik anayasa hareketi içerisine çekilebilir. Çünkü onlar da neredeyse bürokrat olamayan, memur olamayan böyle bir siyasal sistemden dışlanan konuma düşmüşlerdir. CHP’yi ya da benzeri güçleri demokrasi ve özgürlük mücadelesinin içerisine çekmek için sol güçlerin, gerçek demokrasi güçlerinin etkili olması gerekmektedir. Sol güçler, sosyalist güçler, radikal demokratik devrimci güçler, Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesini isteyen güçler, örgütlü ve güçlü olurlarsa daha geniş kesimleri demokrasi mücadelesi içerisine çekebilirler, demokratik anayasanın parçası haline getirebilirler.”
ÜÇ ŞEHİDİ ANLATTI
Şehadetlerinin yıl dönümünde Sarı İbrahim, Hüseyin Mahir ve Atakan Mahir’i anan Karasu, üçünü tanıma ve birlikte çalışma onurunu yaşadığını vurgulayarak, üçünün de gerillanın geliştirilmesinde çok önemli rol oynadıkları vurguladı. Karasu, şöyle konuştu: “Sarı İbrahim yoldaş gerilla mücadelesine ilk katılan arkadaşlardandır. 12 Eylül’den sonra yurt dışına çıkan en genç arkadaşlardandır. Lübnan’da eğitim görmüş ilk gerilla gruplarında yer almıştır. O zaman gençtir ama Kürdistan’a giderek gerilla hazırlıkları içerisinde yer almış daha sonra da Kürdistan’ın birçok alanında gerillacılık yapmıştır. Kürdistan’da gerillanın gelişimine en fazla katkı sunan arkadaşların başında gelmektedir. En büyük özelliği küçük birimlerle gerillacılık yapmak, gerilla alanları açmaktır. Mücadelemizde Sarı İbrahim arkadaş gerilla tarzını en iyi uygulayan arkadaş olarak bilinir. Bu açıdan tekrardan saygıyla, minnetle kendisini anıyorum.
HÜSEYİN MAHİR’LE 1978’DE
Hüseyin arkadaş da ilk tanıdığım arkadaşlardandır. 1978’de İstanbul’da tanıştık. Ben o zaman örgütün maliyesini karşılamayı amaçlayan soygun ekibindeydim. Kullandığımız, gittiğimiz evler vardı. Bunlardan biri de kadro arkadaşların ve Hüseyin Mahir arkadaşın kaldığı evdi. Hüseyin arkadaş ileri sempatizan bir arkadaştı, hem İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyordu hem de bir yerde veznedar olarak çalışıyordu. Maaş aldığı için evin kirasını da o ödüyordu, evin ihtiyaçlarının önemli bir kısmını karşılıyordu. Hüseyin arkadaş kadroların çoğunlukta olduğu bir evdeydi. Bizim 1970’lerdeki sempatizanlarımızın tümü kadro gibi çalışırdı. Örgütün verdiği bütün görevleri üstlenirlerdi. Hangi zor görev olursa olsun yaparlardı. Kadroyla ileri sempatizanlarımız arasındaki fark sadece yaşamla ilgiliydi. Kadrolar profesyonel katılım gösteriyorlardı, günün 24 saati partinin çalışması içerisindeydi. İleri sempatizanlar ise daha profesyonel katılım göstermemiş, 24 saat bu mücadelenin parçası haline gelmemiş, kimisi işçidir, kimisi memurdur, eşi vardır, çocukları vardır. Yani böyle mücadeleye katılıyorlar. Kadro olmasalar da verilen bütün görevleri tereddütsüz üstlenen, yapan arkadaşlardı. Apocu Hareket’in kadro ölçüleri yüksek olduğu için sempatizan ölçüleri de yüksekti. İleri sempatizanlığa en önemli örnek Hüseyin arkadaşın duruşuydu. Her türlü çalışma içerisinde yer alıyordu. Ben arkadaşı böyle tanıdım, mütevaziydi. PKK’ye hizmet etmekten, PKK’nin sempatizanı olmaktan büyük bir gurur duyuyordu. PKK’ye bağlanmıştı, inanmıştı. Zaten bu inancı daha sonra 12 Eylül koşullarında da harekete tümüyle katılma, profesyonel devrimci olma biçiminde somutlaşmıştı.
Hüseyin arkadaşla yıllar sonra 1994’te 5. Kongre ortamında karşılaştık. Ben kendisini tanımadım, o beni tanımıştı, geldi kendisini tanıştırdı. Çok mutlu olmuştum, Hüseyin arkadaşın katılımı, bir gerilla komutanı olması beni sevindirmişti. İlişkimiz böylece uzun bir süre devam etti. Birçok görevde yer aldı. PKK Merkez Komitesi, KCK Yürütme Konseyi Üyesi oldu. Bu yönüyle de sürekli toplantılarda karşılaşıyorduk, birbirimizi sık sık görüyorduk. Bana karşı daha rahattı, paylaşımları oluyordu. Gerçekten büyük bir komutandı. Kendisini tamamen gerillacılıkla bütünleştirmişti. Gerilla komutanlığından farklı bir çalışma düşünmüyordu. Amed’de, Botan’da yıllarca komutanlık yaptı. Özel Kuvvetler sorumluluğunu üstlendi. Çok mütevaziydi, çok önemli görevler almasına rağmen öne çıkmazdı; yaşamıyla, ilişkileriyle sadeydi. İdeolojik ve politik anlamda derinlikli ve güçlüydü, böylesi özelliklere sahipti. Kendisini şahadet yıl dönümü vesilesiyle bir daha saygı ve minnetle anıyorum.
ATAKAN MAHİR’İ KAPSAMLICA TANIDIM
Atakan Mahir yoldaş ise en fazla yakın çalıştığım arkadaştır. PKK Merkez Komite ve KCK Yürütme Komitesi Üyesi olduğundan ötürü değil somut, pratik alanda da ortak çalışmalar yürüttük. Her gün yan yana olduğumuz çalışmalar oldu. Bundan ötürü Atakan arkadaşı kapsamlıca tanıdım. Atakan arkadaş genç yaşta, bilgelik düzeyinde düşünce derinliğine ulaşan bir arkadaştı. Düşünce gücü en yüksek arkadaşlardan biriydi. Yıllarca Dersim’de komutanlık yaptı. Bu açıdan gerillacılığı da komutanlığı da en iyi bilen arkadaşlardandı. Bulunduğu her yerde düşünce gücüyle ideolojik eğitim yapan, arkadaşlarını ideolojik olarak eğiten bir arkadaşımızdı. Bizim açımızdan çok büyük bir kayıp olmuştur. Genç yaşta bilge ve filozof düzeyindeydi. Önder Apo ve PKK çizgisini en iyi temsil eden arkadaşlardan oldu. Her konuda düşüncesi ve çözüm yöntemi vardı, mutlaka sorunların altından kalkardı. Atakan’ın olduğu yerde umut olurdu, çözüm olurdu. Zaten bu nedenle Dersim’de çok sevildi. Çünkü Dersim gerillanın en zor koşullarda mücadele ettiği alanlardandı. Bu alanda gerillacılığı geliştirmesi, gerilla komutanlığı yapması ve bunu yıllarca sürdürmesi bütün gerillalarda ve halkta büyük bir güven yaratmıştı. Nitekim Dersim’e ne zaman bir komutan ihtiyacı duyulsa ilk akla gelen Atakan yoldaş olurdu. Bu nedenle de üç defa Dersim’e gitti. Her zaman anılması, hatırlanması ve bu mücadeleye olan katkılarının ortaya konulması gerekiyor. Soykırımcı, sömürgeciliğe büyük öfkesi vardı. İçerisinden çıktığı toplum, kültürel soykırıma uğratılmıştı. Kürtlük bitirilmek istenmişti. Güneybatı’da Şark Islahat Planı’nın en önce uygulandığı alanlar olması, Kürtlüğün, Kürtlük değerlerinin en fazla yıpratıldığı alan haline geldiği bir durum ortaya çıkmıştı. Bu da onda soykırımcı, sömürgeciliğe karşı öfkeyi artırmıştı, derinleştirmişti. Bundan dolayı soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadelede her zaman en ön safta olmuştur. Bunu yaşamının temel gayesi haline getirmiştir. Atakan yoldaşı bir daha saygıyla, minnetle anıyorum. Bu büyük komutanlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onların özlemleri mutlaka özgür Kürdistan’da gerçekleşecektir.”
KÜRT GENÇLERİNE ÇAĞRI
PKK’nin büyük komutanları Sarı İbrahim, Hüseyin Mahir ve Atakan Mahir’in duruşlarının, gençlik tarafından örnek alınması gerektiğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Mustafa Karasu, şunları ifade etti: “Her üç yoldaş da gençken mücadeleye katılmışlardır. Kürt gençliği şunu bunu kendisine idol yapamaz. Tüm Kürt gençlerinin yaşam felsefeleri, mücadele felsefeleri Ali Çiçek, Necmi Öner, Atakan Mahir, Hüseyin Mahir ve Sarı İbrahim olmalıdır. Kürt gençliği herhangi bir gençlik değildir. Soykırım altındaki bir halkın gençliğidir. Kürt halkı soykırıma uğratılmaktadır. Kürt halkı soykırıma uğratılırken Kürt gençlerinin özgürlük ve demokrasi mücadelesi, Kürt halkının var olma mücadelesi dışında başka yaşam ve felsefelerinin olmaması gerekiyor. Bu eksende tüm gençleri mücadeleye daha yoğun katılmaya çağırıyorum.”