BEHDÎNAN- Karayılan, “Savaş doktrinimiz zafer doktrinidir. Bu savaş, bir tepe için verilen bir savaş değildir. Sadece Başûrê Kurdistan’ın savunulması için de değildir. Neden terk etmiyorlar, diyebilirler. Bırakmıyoruz çünkü bizim için önemlidir. Halkımızın varlığı, halkımızın özgürlüğü için önemlidir. Bölge halkının özgürlüğü önemlidir ve buna bağlıdır. Bu yüzden bu savaş sadece Zap savaşı değildir; Türk devletine karşı verdiğimiz savaş, varlık yokluk savaşıdır ve devam ediyor. Öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda da katlanarak devam edecek. Düşman sonuç alamamasına, başarılı olamamasına rağmen ısrar ediyor” diye konuştu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, tecride, Türk devleti ile Kurdistan Özgürlük Gerillası arasında yaşanan savaşa, gerillanın savaş taktiğine ve Gazze’de yaşanan savaşa dair Stêrk Tv’nin sorularını yanıtladı.
Rêber Apo’ya yönelik tecrit devam ediyor. Tecride karşı Kürt dostları ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük ve Kürt Sorununa Siyasi Çözüm’ kampanyasını başlattı. Kampanyaya ilişkin neler söylemek istersiniz?
Şüphesiz 10 Ekim’de 74 merkezde ilan edilen “Abdullah Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa siyasi çözüm” hamlesi çok anlamlı ve önemlidir. Dünyanın birçok yerinde Kürt dostları bu kampanyayı sahiplendi. Sadece insan halkları için böyle bir hamle geliştirmediler, Rêber Apo’nun fikirlerini, düşüncelerini, paradigmasını kabul ettikleri için, bir umut olarak gördükleri için bu hamleyi sahiplendiler. Dünyadaki sendikalar, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, sanatçılar, siyasetçiler, yani toplumdaki birçok kesim tarafından Rêber Apo’ya bu şekilde sahip çıkmak, fiziki özgürlüğünü talep etmek, Kürt sorununa siyasi bir çözüm sağlamak için yabancı dostlarımız tarafından böyle bir hamlenin başlatılması aynı zamanda bizim için de bir mesajdır. Öncelikle bu hamlede yer alan, emek veren, ilan eden tüm dostlarımızı saygıyla selamlıyorum. Rêber Apo’nun fikir ve düşünceleri sadece Kurdistan veya Ortadoğu için değildir. Kapitalist modernite sisteminin yarattığı kaosa karşı, dünyada yarattığı sorunlara karşı Rêber Apo’nun yarattığı paradigma birçok kesim tarafından bir çözüm olarak kabul ediliyor. Bu bizim için çok büyük bir gurur, mutluluktur. Örneğin dünyaca ünlü filozoflardan sayılan Slovaj Zizek’in Rêber Apo hakkında söyledikleri insanı heyecanlandırıyor. Düşmanın soykırımdan geçirmek istediği, hepsi köylü, aşiret, bilinçsiz diye aşağıladığı Kurdistan’dan böyle bir akla sahip, dünyanın birçok yerinde umut olarak görülen ve bu şekilde sahiplenilen bir liderin çıkması çok önemli. Yabancı dostlarımızın böyle bir kampanyası tabii ki mutluluk verici bir şey ama diğer yandan da bizim için bir ayıptır. Önderliğimize istenilen düzeyde sahip çıkamıyoruz ya da bu zamana kadar zindanda kalmasına bir cevap olamadığımız için dostlarımız böyle bir hamle yürütüyor. Bunu kendimiz için bir ayıp ve eleştiri olarak da görmeliyiz.
Özellikle 25 yıldır Rêber Apo İmralı’daki psikolojik işkenceye karşı direniyor. Bu direniş sıradan, klasik bir direniş değildir. İdeolojik, felsefik, kültürel bir direniştir. Yani İmralı’da özgür Kürt’ün kimliği, özgürlük ve demokrasi değerleri savunuluyor. 25 yıldır Rêber Apo büyük bir kararlılıkla anlamlı bir duruş sergiliyor. Buna karşı Kürt halkı, Ortadoğu halkları olarak görevlerimize doğru sahip çıkmamız lazım. Bugüne kadar görevlerimizi tamamen yerine getirdik diyemeyiz.
BÜTÜN GÜCÜMÜZLE BU HAMLEYE KATILMALI, BAŞARIYA ULAŞTIRMALIYIZ
Yaklaşık 32 aydır farklı bahanelerle Rêber Apo’nun dünya ile iletişimini tamamen kesmiş durumdalar, kimse hiçbir şekilde haber alamıyor. Bu uygulamalara karşı bizim de harekete geçmemiz ve sessiz kalmamamız lazım. Halk olarak, toplum olarak, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm Kürt halkı olarak her yerde harekete geçmemiz lazım. Özellikle dostlarımız tarafından ilan edilen bu kampanyayı daha da güçlendirmemiz, genişletmemiz ve başarılı kılmamız gerekir. Bu hamlenin Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlaması lazım. Rêber Apo’nun özgürlüğü Kurdistan’ın özgürlüğü demektir. Yani Rêber Apo’nun özgürlüğü Kürt sorununun da çözümüdür. Bu yüzden kampanyanın ismi de yerindedir. Bu yüzden Kürt halkı, Arap halkı, Türk halkı, Asuri-Süryani halkı; yani tüm bölge halkları bu hamleye katılmalıdır. Rêber Apo’nun özgürlüğü Ortadoğu’da yeni gelişmelerin yaşanmasını sağlayacaktır. Halkların özgürlüğünü sağlayacaktır, demokrasi getirecektir. Nasıl ki Filozof Zizek, ‘Rêber Apo’nun özgürlüğü bizim de özgürlüğümüzdür. Kendimiz için bu kampanyayı güçlü bir şekilde yürütmeliyiz’ diyor, bu sözler hepimiz için geçerlidir. Bütün gücümüzle bu hamleye katılmalıyız. Halkımıza ve tüm bölge halkına da çağrım budur; değerli dostlarımız tarafından ilan edilen bu hamleyi daha da güçlendirmeli ve başarıya ulaştırmalıyız.
ZAFER İLAN EDEMEDİLER ÇÜNKÜ SAVAŞ DEVAM EDİYOR
Türkiye Cumhuriyeti 100. yılında. Bu 100 yılda Türk devletinin hedefi Kürt halkını soykırımdan geçirmek, son 50 yılında ise PKK’yi ortadan kaldırmaktı. Türk devleti hedeflediği amaçlarına ulaştı mı?
Cumhuriyet’in 100. yılına ilişkin yönetimimiz, yaptığı açıklama ile hareketimizin görüşlerini belirtti. Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürt halkı da yer aldı. Güçlü bir mücadele yürüttü. Atatürk’ün yaptığı Erzurum, Sivas kongrelerine katılımlar var. Atatürk 200 Kürt askeri tarafından korundu. Sivas’tan Ankara’ya gidene kadar Kürt askerleri güvenliğini sağladı. Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürtlerin de rolü vardı. Zaten Ankara’da kurulan Meclis’te de bundan bahsediliyordu ama Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla Türk devleti yetkilileri de Kürtlere sırtını döndü, yani ihanet etti. Kürtleri yok saydılar, 1925 yılından sonra da Kurdistan’da soykırım siyaseti yürüttüler. Hala da bu soykırım siyasetini başarıya ulaştırmak istiyorlar. Bundan dolayı şu an iktidarda olan AKP-MHP- Ergenekon iktidarı Cumhuriyet’in 100. yılında Kürtlere karşı zafer ilan etmeyi hedeflemişlerdi. Cumhuriyet’in kuruluşuyla başlayan ve bugüne kadar çözülmeyen bu sorunu Cumhuriyet’in 100. yılında soykırımla çözmeyi amaçlıyorlar.
Türk devleti sürekli hareketimize 1 yıllık ömür biçiyor. Özellikle 2016 yılından bu yana şimdiki hükümet her zaman 1 yıl ömürleri kaldı, dedi. Fakat sonra gördüler ki durum ciddi, 1 yıl ile olacak iş değil; 2021 yılında Garê’ye yönelik başlattıkları saldırılarla Lozan ve Cumhuriyet’in 100. yılına kadar hareketimizi tasfiye edeceklerini söylediler. Kürt halkının tüm kazanımlarını, Rojava’yı, Başûr’u ortadan kaldırmayı amaçladılar. Bu şekilde Kürt halkına yönelik soykırım siyasetini sonuca ulaştırmak ve zafer ilan etmek istediler. 2021 yılında bunu hedeflediler ve bunun için de elinden ne geldiyse yaptı Türk devleti. Başarılı olmak için dış güçlerden destek aldı, Türkiye’yi pazarlık konusu yaptı, bir yandan Rusya ile, bir yandan ABD ile, NATO ile, bölgedeki diğer güçlerle pazarlıklar yaptı, diplomasi yürüttü, işbirlikçi Kürt çizgisini devreye koydu, her türlü yasak silahı kullandı, her yere saldırdı ama başarılı olamadı. Yani Türk devletinin planı başarılı olmadı. 2 gün önce Cumhuriyet’in 100. yılıydı ama bir zafer ilan edemediler çünkü savaş devam ediyor.
Şüphesiz bu süreç bizim için öyle kolay olmadı. Biz de ağır faturalar ödedik. Her şeyden önce tüm saldırılara karşı Rêber Apo’nun sergilediği duruş var, gerillanın sergilediği bir duruş var. Son 9 yıllık süreçte yüzlerde destan yazıldı hala da devam ediyor. Sadece Rêber Apo ve gerillaya değil düşman Kürt halkının tamamına saldırdı. Kürt demokratik siyasete, Türkiye demokratik siyasetine saldırdı. Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamına, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani; yani herkese saldırdı. Herkes de bu saldırılara karşı direndi. Bugün elde edilen sonuçlarda herkesin rolü var. Rêber Apo çizgisinde genel bir direniş sergilendi. Gerilla direndi, Kürt siyaseti, Türk, Arap, Asuri-Süryani siyaseti direndi ve halkımız direnişiyle düşmanın bu saldırılarını sonuçsuz bıraktı. Ama bu saldırılar henüz bitmedi, devam ediyor.
ZÎLAN’IN EYLEMİ GİBİ YENİ BİR DÖNEMİ GELİŞTİRECEK BİR EYLEMDİ
Tam da böylesi tarihi bir süreçte Ankara’da Türkiye’nin kalbinde şehit Rojhat ve Erdal tarafından fedai bir eylem gerçekleştirildi. Bu fedai eyleme ilişkin neler söylemek istersiniz?
Ölümsüzler Taburu üyeleri Rojhat ve Erdal yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Bu dönemin kahramanlarıdırlar. 1 Ekim’de Ankara’da yapılan eylem sıradan bir eylem değildir. Planlı, amacı, derinliği, anlamı olan bir eylemdir. Her şeyden önce Apocu fedai ruhu temsil ediyor. Başarılı bir eylemdi. Hem zamanı hem de mekanı yerindeydi. Gerekli mesajı da verdi. Amacına ulaştı. Bu eylemi herkesin iyi okuması lazım. Hem düşmanın hem de arkadaşlarımızın iyi okuması lazım. Çünkü döneme uygun bir eylemdi. 1996 yılında heval Zîlan’ın eylemi gibi yeni bir dönemi geliştirecek bir eylemdi. Nasıl ki heval Zîlan eylemiyle yeni bir dönem başlattıysa heval Rojhat ve Erdal’ın eylemi de böyle bir anlam taşıyor. Özellikle rejimin kalbinde böyle bir eylemin yapılması çok önemli. Mesela eylemin zamanına dair 4, 5 saatlik bir değişiklik yapsaydılar Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türk devletinin hangi yöneticisini isteselerdi hedef yapabilirdiler. Çünkü merkezlerinde böyle bir eylem yaptılar. O kadar silah ve patlayıcıyla herkesi hedef yapabilirdiler ama yapmadılar. Çünkü eylemin amacı, mesaj vermekti. Bunu doğru okumak lazım. Fedai arkadaşlarımız eylemin amacına bağlı kaldılar. Rejime, “Bakın ne istersek yapabiliriz, aklınızı başınıza alın. Bu eylem bir uyarıdır” dediler.
‘KAHRAMANLIK’ DEĞİL KORKAKLIK OPERASYONU
Eylem bize, arkadaşlara dönük de bir mesaj içeriyor. Her şeyi burada belirtmeme gerek yok ama dediğim gibi eylemden doğru sonuçlar çıkarmak lazım. Türk devletinin çok zoruna gitti bu eylem. Hatta bir tane özel savaş uzmanları bu eylemle devletimizin gururuyla, onuruyla oynadılar, dedi. Bu yüzden birçok yere saldırlar. Önce Medya Savunma Alanları’na saldırdılar ama bir kaybımız olmadı çünkü tedbirimizi almıştık. Daha sonra Kürt siyasetçilere ve yurtsever halka saldırdılar. Bu saldırılara da ‘Kahramanlık Operasyonu’ adını verdiler. Kahramanlık bunun neresinde var? Evinde yatan savunmasız, sivil insanların evini yüzlerce polis ve askerle basıp gözaltına alıyor, buna da kahramanlık diyorlar. Bu korkaklıktır. Yine Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye büyük saldırılar başlattılar. Türk devleti bu kadar profesyonel bir şekilde hazırlanan bir eylem karşısında şok oldu. Şimdiye kadar sadece eylemcilerin Kayseri’den Ankara’ya geldiklerini biliyorlar, onun dışında hiçbir şey bilmiyorlar ama istihbarat şefi çıkıp ‘Bunlar Suriye’den geldi’ dedi. Nerede ispatı, nerede kanıtı? Kafadan uyduruyorlar.
Bunlar zaten önceden Rojava’ya saldırmak için hazırlanmışlardı. Birçok yeri önceden tespit etmişler. Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini tamamen yıkmak istiyorlar. Çünkü Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da hayata geçirilen sistemden çok rahatsızlar. Türk devleti demokratik sistemden, hakların bir arada, eşit bir şekilde yaşadığı sistemden, statüden çok rahatsız. Bu yüzden fabrikalara, buğday ambarlarına, petrol tesislerine, elektrik tesislerine, hastanelere, camilere, toplumun tüm yaşam alanlarına saldırdılar. Sonra da Filistin’e yönelik saldırılara, ‘Bu saldırılar insan haklarına aykırıdır, savaş suçudur’ dediler. Halbuki aynı saldırıları zaten onlar da Rojava’ya yapmışlardı. Yani kendileri savaş suçu işledi. Sivilleri hedeflediler, toplumun yaşam alanlarını hedeflediler. Bu şekilde zayıflıklarının üstünü örtmek istediler. Çünkü bu eylem yalanlarını ortaya çıkardı. Faşist AKP-MHP-Ergenekon sistemi bu eylemle adeta sarsıldı. Çünkü söyledikleri yalanlar ortaya çıktı. Bu yüzden sivil insanlarımıza saldırdılar, Rojava’ya saldırdılar. 45’ten fazla insanımız şehit düştü, ki bunların büyük bir kısmı da sivildir. Düşmanın bu saldırılarında şehit düşenleri saygıyla anıyorum, tüm yaralılara da acil şifalar diliyorum.
2023’TE SAVAŞ EN ÇOK BAKURÊ KURDISTAN’DA YAŞANDI
Bu yıl Bakur’da ağır bir savaş yaşandı. Bu savaşta şehadetler de yaşandı. Bakur’da yaşanan savaşa dair neler söyleyebilirsiniz?
2023’te savaş en çok Bakurê Kurdistan’da yaşandı. Serhat’tan Garzan’a, Amed, Dersim, Mêrdîn, Botan’da, Zagroslarda (hem Cîlo hem de Gever eyaletinde), Kurdistan’ın her alanında, her eyaletinde savaş yaşandı 2023’te. Çok önemli direnişler sergilendi. Apocu fedai ruh, dürüstlük ve kahramanlığı bu yıl en fazla Bakurê Kurdistan’da öne çıktı. Bakurê Kurdistan’ın bütün 2023 şehitlerini Yaşar Botan, Leyla Amed, Dilgeş Gûzereş ve Axîn Mûş yoldaşlar şahsında anıyorum. Destansı savaştılar. En son Mêrdîn Omerya’da heval Nurhaq ve heval İbrahim düşmanla savaşa girdi ve şehit düştü. Bize ulaşan son bilgilere göre burada büyük bir savaşın yaşandığıdır. 2’si yetkili, düşmanın 10 askeri öldürülmüş, 7’si de yaralanmış. Her şehadet, kendisiyle birlikte büyük bir direniş ortaya çıkarıyor ve düşmana hayli kayıp verdiriyor. Yani Bakurê Kurdistan’da büyük bir savaş yaşandı.
Özellikle Amed’deki kayıplarımız önemliydi. Botan, Dersim, Mêrdîn, Serhat, Garzan, Cîlo’dakilerin hepsi önemliydi fakat Amed’de heval Dilgeş ve beraberindeki iki arkadaşın şehadeti sıradan değildi. Dilgeş arkadaş Apocu bir fedai olarak dönemin kahramanıydı. Eyaletin bir komutanıydı, gelecek vaat ediyordu. Her açıdan yetkindi. Amed’e ulaşır ulaşmaz şehit düştü. Amed Eyaleti ve orta sahada önemli rol ve misyon üstlenmişti. Dilgeş ve beraberindeki arkadaşların şehadeti önemli bir kayıptı. Bir tesadüf yaşandı; uygun olmayan bir yerde düşmanla karşı karşıya geldiler ama fedaice savaştılar. Dönemin Egîdleriydiler. Kahramanlıkla bir tarih yarattılar. Daha önceki yürüttükleri pratiklerde de öyleydi, Heftanîn Eyalet Komutanıydı. Yani heval Dilgeş Gûzereş, genel devrimci savaş tarihimizde büyük bir değer yarattı. Bir kez daha saygıyla, hürmetle anıyoruz.
Bir süre önce şehit düşen Axîn Mûş ve beraberindeki yoldaşlar da bizim için önemli kayıplardı. Diğer arkadaşlar da Amed Eyaletinin esas kadrolarıydı. Heval Axîn 5 yıl burada komutanlık yapmıştı, birinci dereceden sorumluluk almıştı, Özel Kuvvetler’de Ölümsüzler Taburu’na bizzat komutanlık yapmıştı. Devrimci duruş, ahlak, kültür ölçüleriyle yüksek bir düzeyi temsil ediyordu. Temizlik, dürüstlük, samimiyet, kararlılık, cesarette bir Kürt kadını olarak numuneydi. Böyle performans gösteren birçok militan vardı ama heval Axîn sadece savaş ruhu, cesaretiyle değil yürütme, öncülük etme, zeka yönüyle özgür bir Kürt kadını olarak öndeydi. Hareketimizde, özgür kadın mücadelesini yükseltmede öncüydü. Kadın olsun, erkek olsun herkesi yürütebiliyordu, herkeste güven oluşturuyordu. Kararlılığıyla, duruşu, zekası, yoldaşlığıyla öncülük yapabileceğine dair güven veriyordu. Seçkin bir arkadaşımızdı. Bundan dolayı Axîn arkadaşın öğrencileri olan arkadaşlarımız, Ankara’daki fedai eylemi onun adına gerçekleştirdi. Bu vesileyle Bakurê Kurdistan şehitlerimizi, -Amed’deki, Botan’daki, her yerdeki- Axîn Mûş yoldaşımız şahsında bir kez daha saygı ve hürmetle anıyorum. Bakurê Kurdistan’da geliştirdikleri mücadele, bıraktıkları izler, oluşturdukları temel, mücadeleyi büyütmemize yetiyor. Çünkü onlar büyük bir miras oluşturdu. Alelade çalışmamışlardı. Duruşları, cesaretleri, fedakarlıkları, dürüstlükleri bugün bir zemin yarattı. Bu zemin, zaferin temeli olacaktır.
AVUKATSIZ BİR SAVAŞ
Medya Savunma Alanları’ndaki savaş uzun süredir devam ediyor. Kamuoyu merak ediyor. HPG günlük açıklamalarında bahsediyor ama mesela Şehîd Doğan, Çemço hattı, Girê Cûdî, Girê Amediyê, son süreçlerde Metîna alanının bir kısmında gerçekte neler yaşanıyor? Buralardaki durum ne? Direniş hangi düzeyde?
Daha önce Kürt halkı için “avukatsız halk”tır deniliyordu. Bugün ise savaşımız için avukatsız bir savaştır denilebilir. Nasıl? Biz kendimiz savaşıyoruz, kendimiz anlatıyoruz. Bu konuda özgür basının anlatmaya dönük çabaları var ama Kurdistan’da bugün yürütülen savaşın dikkat çekici, yeni yönleri var. Kurdistan’a yönelik soykırım siyaseti ve etkisi var, bir sansür var diyebiliriz. Özellikle Başûrê Kurdistan’da ve bütün alanlarda görmezlikten geliniyor.
Ayrıca NATO ordusu, ki ben ikinci büyük ordusuyum diyor, çağın modern silahları elindedir; üç yıldır Zap üzerinde egemenlik kuramıyor. Bu nasıl oluyor? Var gücüyle, tüm silahları kullanıyor, buna rağmen başaramıyor, gerillayı yok edemiyor. Burada bir içerik vardır. İçeriğin bir yanında Apocu fedai ruh temelinde kendilerini ülke için feda eden HPG/YJA Star savaşçıları, bir yanında da bir taktik, bir doktrin var. Yürütülen savaşın bir doktrini var. Bu doktrin düşmanın bir sonuç almasına izin vermiyor.
BİZ TÜNEL SAVAŞINI VE GERİLLA SAVAŞINI BİRLEŞTİRİYORUZ
Şu anda İsrail-Filistin savaşı yaşanıyor. Burada savaş tünellerinden çokça bahsediliyor. Belki bu vesileyle Kurdistan halkımız hatta arkadaşlarımız ve kamuoyu savaş tünelleri için duyarlılık gösterebilir. Biraz bizimkini de anlayabilirler. Bizim savaş doktrinimiz nedir? Biz tünel savaşını ve gerilla savaşını birleştiriyoruz. Birlikte yürütüyoruz. Her ikisi de iki ayağı üzerinde yürüyen insan gibidir. Birbirini besliyor, güçlendiriyor, böylelikle her türden saldırı ve silaha karşı durabiliyor. Şüphesiz gerilla da klasik gerilla değil tim gerillasıdır, uzmandır, arazide kendini gizliyor. Bir hayalet gibi. İstediği zaman ortaya çıkıyor, istediği zaman kayboluyor. Arazi timleri bu şekilde savaşıyor.
Savaş tünellerinin bir tarihi var, doğrudur. Hatta gerilla savaşlarında, Çin, Vietnam’da da kullanılmıştır ancak bizimki gibi değil. Onlar daha çok hava saldırılarından kendilerini korumak veya gizlenmek için kullanıyordu. Biz hem bunun için hem de içinde savaşmak için kullanıyoruz. Yani biz tünelleri eskiden kullanılan kalelere dönüştürmüşüz. Yeraltı kaleleridir. Kalelerde savaşırsınız, kalmazsınız. Çıkıp saldırı geliştirirsiniz. Yani savunma değil, saldırı kaleleridir. Siz burayı karargah olarak kullanırsınız, çevresinde de arazi timleri vardır; bunlar da düşmanı arkadan vururlar. Her ikisi mizansen düzenler, birbirini tamamlarlar. Ordu ne kadar büyük de olsa, ne kadar teknik donanımlı da olsa yine de hakimiyet kuramaz. Avaşîn, Zap ve Metîna’da 3 yıldır süren hikaye de böyledir. İçeriği kısaca böyledir. Belki ayrıntı olan yönleri vardır ama esası böyledir.
ŞİMDİ SU VE ELEKTRİK VEREREK SONUÇ ALMAYA ÇALIŞIYOR
Örneğin Şehîd Doğan’ı sordunuz. Esas ismi Sîda’dır. Bu tünel Sîda köyündedir, Avaşîn’in yanındadır. Sîda, Şeladizê nahiyesi yakınındadır. 6-7 km uzaklıktadır. Yanından yol geçiyor. Düşman 2 yıldır uğraşıyor. Akla gelen her şeyi yaptı. Tanklar daimi çalışıyor; sürekli vuruyorlar yani. Her gün! Tankların yanı sıra her türden büyük silah, orta silahları üzerinde çalıştırıyorlar. Onlar duruyor, bu kez kepçeler çalışıyor. Kepçeler de yetmiyor, hiltilerle üzerinde çalışıyorlar. Kapıdan kimyasal gaz atıyorlar. Yıkmak için içeriğinde uranyum olan taktik nükleer denilen patlayıcılarla büyük patlamalar gerçekleştiriyorlar. Şimdi son iki haftadan beri su bırakıyorlar. Su yakındır. Oradan su alıp tünellere koyuyorlar. Göl oluşsun ki elektrikli suyla anında yaşamlarını yitirebilsinler.
1979’da Mekke’de Hac’ın (Mescid-i Haram) altında bir direniş yaşanmıştı; Cuheyman (el-Uteybi) bu savaşın öncülüğünü yapmıştı. Bu dönemde Fransız uzmanların önerisi üzerine, buraya su bırakıp elektrik vererek bu direnişçilerin çoğunu öldürmüşlerdi. Şimdi Türk devleti de Sîda’da bunu yapmak istiyor. Su ve elektrik vererek sonuç almaya çalışıyor. Şehîd Doğan direnişi karşısında Türk devletinin yapmadığı şey kalmadı. Zap’ın doğusunda yer alan Sîda, Zap’ın batısında Girê FM, Girê Şehîd Munzur var; o da bu şekildedir. Girê Cûdî tarafları da öyledir. Böyle kapsamlı bir savaş var orada. Herhalde Kela Dimdimê’yi de geçti. Kela Dimdimê tarihimizde kutsal bir direniştir ama bugünkü direniş onu çok aşmıştır. Modern silahlar, yasaklanmış kimyasal, nükleer… Mesela Şehîd Doğan’da ne kadar gaz kullanıldı? Her türden silah kullanıyorlar, vurmak istiyorlar ama başaramıyorlar. Arkadaşlar oraya destek veremedikleri için Türk devleti, arazi timlerini güçsüz düşürmek için en sonunda Şirîn alanı, Têli alanını -Barzan alanında sayılıyor- aldı. Oralarda güçlerimiz olmamasına rağmen -bazen geçişler olsa da- kimse hareket edemesin diye şimdi işgal altındadır. Ama yine de Sîda’daki Türk ordu güçlerine yönelik dışarıdan eylem gerçekleştiriliyor, vuruluyor. Kaç kez orada çalışan kepçeler imha edildi, etrafında nöbet tutanlar öldürüldü? O kadar eylem gerçekleştirildi ki! Şimdi hem Sîda’da tünellerde savaşılıyor hem de etrafında gerillanın savaşı vardır. Bu, sadece bir alandır ve diğer alanlar da böyledir.
İŞGAL ETTİK DEDİKLERİ YERLERİ VURUYORLAR
Türk devleti 3 yıldan beri Zap’ı işgal etmek istiyor. Bazı alanları işgal ettikleri doğrudur. Mesela Kurojahro silsilesini, Şikefta Birîndara’yı ve birçok yeri işgal etmiş ancak denetim sağlamamıştır. Örneğin, sözde işgal ettiği Kokerê’de, 16 Ekim’de Kokerê köyünde büyük bir darbe vuruldu. 15 asker öldürüldü. Aynı şekilde Türk devleti şu anda Avaşîn’de birçok yeri uçaklarla vuruyor. Bir değil, 6 kere, 7 kere vuruyor. Hani işgal etmiştiniz? Siz önceleri diyordunuz, “operasyona gidiyoruz. Bir hafta veya bir ay operasyon gerçekleştiriyoruz. PKK gidiyor, biz geri çekiliyoruz ama tekrar geliyor.” Şimdi siz orada olduğunuz halde yine PKK oradadır. “İşgal ettik” dediğiniz yerleri helikopterlerle vuruyorsunuz.
Yani Kurdistan Özgürlük Gerillasının bugün gerçekleştirdiği tarz, yeni bir tarzdır ve işgalci güçler gelişmiş teknikle kolay kolay denetim sağlayamıyor. Türk devleti 3 yıldır batıdan da doğudan da Zap Suyu; yani Ava Zê’ye gelmemiştir, gelemiyor. Suyun her iki tarafı da gerillanın elindedir.
Ayrıca Türk devleti herhalde KDP’den Dêrelûk’un arkasından Zap Suyu’nun her iki tarafını tutmasını istedi; KDP gitti tuttu. Şu anda Etut köy boğazını tuttu. Kurojahro yamaçlarını tuttular. Noktaların, yerlerin olduğu suya doğru gelmek istiyorlar ama yapamıyorlar. 1,5 aydan beri uğraşıyorlar; helikopterlerle, toplarla vuruyorlar, yine de su üzerine gelemiyorlar. Karşılarında direniş var. Zap’ta böyle bir durum var.
BATI ZAP’TA TEK BİR MEVZİYİ BİLE ALABİLMİŞ DEĞİL
Düşman 2 yıldan bu yana Zap’ın batısında savaşıyor ancak gerillanın tek bir mevzisini alabilmiş değil. Tek bir tane bile! Kendisi her gün kayıp veriyor. Bu bir gerçekliktir. Biz günlük açıklamalarda bulunuyoruz. İnsanlar, bu nasıl oluyor diyebilir. İnanın biz düşmanın kayıpları konusunda abartı olmasın diye hep arkadaşlarımızı uyarıyoruz; “Gözlerinizle gördüğünüzü söyleyin, görmediğinizi söylemeyin. Ölenleri, cezalandırılanları gözlerinizle gördüğünüzde yazın” diyoruz. Verilen bilançolar asgaridir ve gerçektir çünkü orada ciddi bir savaş vardır. Düşman işgal etmeyi hedeflediğinden bu kayıpları göze almış, bu nedenle kayıplarını söylemiyor. Mesela Girê Munzur’un etrafında 2 yıldır dolanıyor ama başaramıyor, bir şey de anlamıyor. Girê Cûdî hakeza.
KDP’YE DAYANARAK İŞGAL ETMEK VE YERLEŞMEK İSTİYOR
Düşman esas olarak tıkanmıştır. Bunu çoğu kez söylüyoruz ama tıkanmıştır. Ne denetim sağlayabiliyor ne de çekiliyor. Geçen yıl Girê Cûdî, Girê Amediyê, Girê Pirdoğan gibi bazı alanlardan çekilmişti. Bu yıl tekrar buralara gelip işgal etmek istedi ama bu kez KDP’ye dayandı. Geçtiğimiz yıl işgal edemediği, elimizden alamadığı yerleri KDP’nin desteğiyle işgal etmek istiyor. Hem Metîna’da -mesela Kanîmasî arkasında Girê Ortê dediğimiz bir sıradağa geçen yıl KDP güçleri yerleşti. Arkadaşlarımız buradaydı; dedik karışmayın ve oradan çekildik. Nasılsa dağ uzundur, bir kenarına yerleşebilirler, sorun değil dedik. Ama bu yıl düşman, helikopterleriyle gelip onların 100 metre yanında indirme yapıyor. Yani savunma altında indirme yapıyor, oradan araziye iniyor. Birkaç gün önce basında çıktı; KDP’nin karargahı önünde görünen o askerler, havadan inmişti. Çarçêl denen alanda da KDP’nin öncülüğünde yürüyüp Sêgir’ı aldılar. Yani bu şekilde hassasiyetlerimizi kullanmak, bundan faydalanıp KDP’ye dayanmak, işgal etmek ve yerleşmek istiyor. Türk devletinin konumu bu şekildedir. Güçlü olsaydı böyle yapmazdı. Zayıflıklarıdır. Bununla doğrudan Kürt-Kürt savaşını çıkarmak istiyorlar. Zaten bir savaş vardır. Bunun ne anlama geldiğini kamuoyu yorumlasın.
Mesela 2022 savaşında Türk devletinin 11 savaş helikopteri vuruldu, imha edildi; 80 helikopter de darbelendi. Darbe yedi, ateş yükseldi; indirme yapamadı, geri gitti. Belki yolda düşmüştür ya da yerine ulaşmıştır. Toplam 91 savaş helikopteri ve Skorsky darbelendi. Bu yıl olmadı. Darbelenen belki 4-5 tanedir. Düşürülen yoktur. Neden? Çünkü bu yıl arazide indirmiyor, KDP karargahlarında indiriyor. Arkadaşlar vuramıyor. KDP’yi böyle kullanıyor yani.
Şu anda Girê Amediyê’de öyle gözüküyor ki, bizi oradan atmak veya imha etmek istiyorlar. Bunun için üç sıra kurmuşlar. Görüntülerdeki hakikatin bir kısmıdır, hepsi değildir. Girê Hekarî dediğimiz arka kısımda büyük bir karargah kurmuş, büyük silahlar yerleştirmişler. Onun altında Sêdarê vardı, KDP vardı burada; gelip KDP’nin yakınında üslendiler. Buraya tank getirip yerleştirdiler. Bu videolarda gözüküyor. Bunların arasında 500 metre-1 kilometre kadar mesafe var. Bu şekilde 2 arka cephe olarak ağır silahlarla vuruyorlar, aşağıdakiler ise ilerlemek istiyor. Amediyê’deki halkımız muhakkak duyuyor, biliyordur. Sergelê köylüleri perişan olmuş, seslerden uyuyamıyorlardır bile. Çünkü son birkaç gündür daima tanklar burada atış yapıyor. Yani karargahlarımıza vuruyor; obüslerle vuruyorlar, aynı zamanda altında yol yapmak için duman çıkaran sis bombaları atıyorlar. Şimdi iki koldan Şehîd Sîpan Kampı dediğimiz yere ve Şehîd Pirdoğan’a saldırıyorlar. Türk devleti 2 yıldır buradaki direnişi kırmaya çalışıyor. Öyle gözüküyor ki önemli bir savaş yaşanacak.
BU SAVAŞ SADECE CESARETLE YÜRÜTÜLMÜYOR
Zap ve Metîna sahasında, bu çerçevede önemli bir savaş yaşanıyor. Dediğim gibi Rojhatlar, Erdallar gibi Apocu fedai ruhuyla kendilerini yaratan ve Rêber Apo’nun çizgisinde kararlaşan Kürt kadın ve erkekleri, burada savaş ve direnişleriyle bir tarih yazıyorlar. Bu savaş sadece cesaretle yürütülmüyor; akılla yürütülüyor. Yürütülen doktrin çok önemlidir. Uzmanlık gerektiriyor, akıl gerektiriyor, savaşta derinlik gerektiriyor. Doktrinimiz kısa vadeli değil düşmanı yenecek kadar uzun vadelidir.
Halkımız şunu çok iyi bilmeli ve inanmalıdır. Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde, Zap alanında geliştirilen doktrinle düşmanı her yerde yenebiliriz. Kimse “Türk devleti büyüktür, silahı çok fazladır, bilmem ne” demesin. Biz de büyüğüz, küçük değiliz. Kendinize inanın, çizginize inanın. Biz böyle sonuca gideceğiz. Biz kimseye yaslanamayız. Sadece ve sadece kendimize dayamalıyız. Bilincimiz, gücümüz, Rêber Apo’nun çizgisi bizi sonuca götürebilir.
GERİLLANIN TASFİYESİYLE KÜRT HALKININ TASFİYE SÜRECİNİ TAMAMLAMAK İSTİYORLAR
İfade ettiğim biçimde dağlarda yürüttüğümüz bu savaş için, mesela “düşman Zap Suyu’na gelmek istiyor, siz bırakmıyorsunuz. Neden izin vermiyorsunuz? Çantanızı alıp gidebilirsiniz” de diyebilirler. Ancak mesele Zap Suyu değildir, 1-2 tepe meselesi değildir. Örneğin, düşman şimdi Girê Amediyê’yi almak istiyor; alsa da bizim için çok önemli değildir. Alabilir de; savaştır ama bizim savaş doktrinimiz zafer doktrinidir. Bu savaş bir tepe için verilen bir savaş değildir. Sadece Başûrê Kurdistan’ın savunulması için de değildir. Doğru, şu anda biz Başûrê Kurdistan topraklarını savunuyoruz fakat esas olarak Kürt halkının varlığını savunuyoruz. Çünkü Türkiye işgalciliği, faşist soykırımcı AKP-MHP-Ergenekon rejimi bizi buradan atmak, sonra Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve Kürt halkını yok saymak istiyor. Zaten Erdoğan, “Ben Kürt sorununu hallettim, bir şey yoktur” demiyor mu? İşte biz Kürt varlık davasını ve Kürt özgürlüğü davasını yürütüyoruz. Bu nedenle mevziyi bırakmıyoruz. Bunu herkes bilmeli. Ve onlara destek verenler, Kürt halkının imhası için destek verdiklerini bilmeli. Çünkü düşman gerillanın tasfiyesiyle, Kürt halkının tasfiyesi sürecini tamamlamak istiyor. Türk devleti gerillayı tasfiye ederek Kürt halkının tasfiyesi sürecini tamamlamak istiyor. Bu nedenle bizim için stratejiktir. Lütfen herkes bunu anlasın.
Neden terk etmiyorlar, diyebilirler. Ya biz bırakmıyoruz! Çünkü bizim için önemlidir. Halkımızın varlığı için, özgürlüğümüz için, halkımızın özgürlüğü için önemlidir. Bölge halkının özgürlüğü önemlidir ve buna bağlıdır. Bu yüzden bu savaş sadece Zap savaşı değildir, yanlış anlaşılmasın. Bazıları sadece Zap savaşı olarak anlıyor. Türk devletine karşı verdiğimiz savaş, varlık yokluk savaşıdır ve devam ediyor. Öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda da katlanarak devam edecek. Düşman sonuç alamamasına, başarılı olamamasına rağmen ısrar ediyor.
BU SAVAŞ PROFESYONELCE YÜRÜTÜLÜYOR, BAŞARACAĞIZ
Türk devleti 100 yıldır Kürtleri öldürüyor. Öldürerek sonuca gitmek istiyor. Kürt meselesi öldürmekle bir sonuca varmaz; biz de düşmana bunu göstermek istiyoruz. Bir de Kürtler eski Kürtler değil ki gelip tasfiye edesin. Tamam, gidip sivilleri vuruyor ama Kürt askerleri, Apocu fedailer, o dönemin savaş komutanlarını kolaylıkla tasfiye edemez. İşte Mêrdîn’de gördük. Birini tasfiye edersen karşılığında 10 katını verirsin. Bu böyledir. Bu savaş böyle yürütülüyor.
Şunu da söyleyeyim; mevcut haliyle yürütülen bu savaş, yürütülen bu doktrinde en ilginç şey nedir? Kayıpları çok azdır, kazanımları çoktur. Düşmanın her gün kayıp vermesine rağmen bizim kayıplarımız azdır. Mesela yılın başından şimdiye kadar en büyük savaş Batı Zap’ta Şehîd Delîl Eyaletinde yaşandı; toplam şehit sayımız 5’tir. Yani bu savaş profesyonelce yürütülüyor. Dediğim gibi bu savaş, Kürt halkının, bölge halkının geleceği için çok önemlidir. Eğer biz Türk devletini bu savaşta durdurmaz ve yenmezsek daha da azgınlaşacaklar. Ne Başûr’da ne Rojava’da, hiçbir yerde Kürt statüsü bırakmayacaklar. Misak-ı Milli ile her yeri himayelerine alacaklar, herkesi kendi kölesi, çetesi, ajanı yapacaklar. Hatta şimdi bile ajanlığı, çeteciliği geliştirmek istiyorlar. Biz buna karşı direneceğiz. Bugüne kadar sürdürdüğümüz direnişin başarının temeli olduğunu görüyoruz. Bu savaşta başaracağız.
ÇÖZÜM RÊBER APO’NUN PROJESİNDE, HERKES SONUNDA BU ÇİZGİYE GELECEK
Şimdi İsrail-Filistin savaşı gündemde. Pek çoğu İsrail’in uygulamaları karşısında duruyor. Bunlardan biri de Türk devletidir ama en çok da kendisi Rojava’nın alt yapısına saldırıyor, sivilleri vuruyor. Bu çelişkiyi Ve bununla bağlantılı konuları nasıl yorumluyorsunuz?
İsrail ve Hamas arasında Gazze’de süren savaşı biz de takip ediyoruz. Toplumsal sorunlarda şiddet ve katliam çare değildir. Kurdistan’da nasılsa Filistin’de de öyledir. Bir an önce savaşın sonlanması temennimizdir. Diyalog yoluyla çözülür. Bu savaş her iki taraf için de ağır geliyor. Sorunları çözmüyor, daha da ağırlaştırıyor. Bugünden değil tarihi vardır. Birbirini öldürmekle çözüm olmaz.
Rêber Apo’nun Kürt sorunu ve İsrail, Filistin dahil tüm bölgenin sorunları için geliştirdiği proje var. Rêber Apo’nun paradigmasında halklar arasındaki sorunların çözümü vardır. Halklar, kültürler, inançlar birbirini kabul etsin, demokratik konfederalizm sisteminde, demokratik ulus çerçevesinde birbirleriyle ortak yaşayın, diyor. Ortadoğu halkları artık savaştan yoruldu. Kan çok dökülüyor. Çare Rêber Apo’nun perspektifinde vardır. Bunun üzerinde durulmalı. Bu hususta diyeceğim budur. Yani herkes sonunda bu çizgiye gelecek. Ben bu kanaatteyim.
ERDOĞAN BİR TÜCCARDIR
Erdoğan’ınkini sordunuz; o tüccardır. Kurdistan’da Kürt kanı üzerinden seçimleri kazanmak istiyor, iktidarını sürdürmek istiyor. Neden? Türkiye toplumunda milliyetçiliği, şovenizmi alevlendiriyor, ısıtıyor, karşıtlık oluşturuyor. İşte Kürt halkına karşı savaşıyorum, bu kadar Kürt öldürdüm, daha da öldüreceğim, daha da üzerlerine gideceğim, diyor. Bununla toplumda şovenist duyguları harlıyor; iktidarını kalıcılaştırmak istiyor. Kan üzerinden siyaset yürütüyor. Çıkarlarını koruyor. Aynı şeyi ters bir şekilde Filistin için de yapıyor. Filistin’de de kan dökülüyor, bunun üzerinden siyasi hesap yapıyor. Diyor, “Hamas’a sahip çıkıyorum, Filistin’de Müslümanlara sahip çıkıyorum; bu yüzden bütün Müslümanlar bana oy vermeli. O şimdi 6 ay sonra; 31 Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimlerin hesabını yapıyor. Bütün amacı budur. Hamas ve İsrail arasındaki savaştan fayda sağlamak, bununla seçimleri kazanmak istiyor. Yani bu kadar kirli, ikiyüzlü yaklaşıyorlar. Yani böyle sahtekarlar. İnsan samimiyetine hiç inanmıyor. Arap halkımız da, Filistin halkımız da inanmamalı. O bir tüccardır. Bir o tarafa, bir bu tarafa oynuyor. İşine geldiğinde İsrail’ledir, işine geldiğinde Filistin’ledir. Yani tamamen çıkarı esas alıyor. İçinde samimiyet yoktur, dürüstlük yoktur, temizlik yoktur, İslami duygular da yoktur. Onunkisi çıkardır.
Esas olan bizim yaklaşımımızdır. Biz gerçekten halkların kanı dökülsün istemiyoruz. Halklar kendi aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözsün istiyoruz. Önderliğimiz bunun için proje geliştirdi.
RÊBER APO’NUN PARADİGMASINDAN GENÇLER ÖNCÜDÜR
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Basından öğrendiğimiz kadarıyla Paris’te uluslararası gençlik konferansı gerçekleştirilecek. Başta konferansın bütün katılımcılarını can-ı gönülden, devrimci bir ruhla selamlıyorum, başarılar diliyorum. Bugün kapitalist modernite dünyamızı krize ve tuzağa doğru sürüklüyor. Dünyanın doğası yıkıma uğratılıyor. Kadın özgürlüğü, ekoloji, tabiat, adalet sorunları dünya çapında giderek ağırlaşıyor. En çok gençlik bu sorunlara karşı cevap olabilir. Bunun için hem Kurdistan gençleri, hem bölge gençleri hem de dünya gençliği bu hususlarda herkesten daha çok geleceğe sahip çıkmalı. Tutum sahibi olmalılar. Bütün bu konularda Rêber Apo, paradigmasıyla cevap geliştirdi. Rêber Apo, yeryüzündeki mevcut sorunlara paradigmasında cevap veriyor. Nasıl geliştirilmeli konusunda açıklık getirmiştir. Umut ediyorum ki muhterem gençler bu paradigmayı da tartışacak. Özellikle Kurdistan gençlerinin öncülüğünde gündemleştirilecek. Çünkü dünyanın tümü için önemli bir konudur. İnsanlığın bugün yaşadığı sorunlar nasıl çözülecek? Buna en çok gençler sahip çıkacak. Devrimimizde, Rêber Apo’nun paradigmasında gençler öncüdür. Gençler ve kadınlar öncüdür. Bu çerçevede gençlerin konferansının bir rol oynayacağını ümit ediyorum. Bu temelde bir kez daha onlara başarılar diliyorum, bütün gençleri içten selamlıyorum.