BEHDÎNAN- Dengê Gel radyosuna konuşan Karayılan, Metîna’da Türk ordusunun gerillanın bulunmadığı alanlarda yerleşmeye başladığını ve KDP ile Irak devletinin bunun önünü açtığını belirterek bu şekilde gerilla alanlarının kuşatılmaya çalışıldığını söyledi.
Türk devletinin Bamernê ve Kanimasî arasındaki yolda artık kimlik kontrol yaptığını ifade eden Karayılan, “Neçîrvan Barzanî bile oradan geçse, ondan da kimlik soracaklardır” dedi.
Türk devletinin Başûrê Kurdistan’ı ilhak politikası yürüttüğünü de belirten Karayılan, “Belki şimdi yüzünü açık etmiyor, stratejisini açıkça dışa vurmak istemiyor; Irak ve Başûr hükümetlerine, “ben PKK’ye karşı bu işi yapıyorum, siz de bana yardım edin” diyor. Zaten bu hususta KDP ile anlaşmışlar, onlar birliktedirler. Esasen böyle ilhak yürütüyor. Mesela Türkiye meclisinde her Salı günü partilerin başkanları grup konuşmaları yapıyorlar. Bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli konuştu. Başûr ve Irak yetkililerinin o konuşmayı dinlemelerini öneriyorum. Herkes biliyor ki, bugün Türk devletini yöneten Devlet Bahçeli’dir. O stratejiyi belirliyor, Erdoğan ve şürekası da gerçekleştiriyor. Ama stratejiyi belirleyen Devlet Bahçeli’dir. Örneğin bugün ne diyordu? Musul ve Kerkûk’ten bahsediyordu. Sözüm ona Atatürk’ün Musul ve Kerkûk’ten bahsettiği bir cümleyi dile getiriyor ama esasında gerçek niyetini ortaya koyuyor. Biz her zaman, “bunlar Misak-ı Milli’yi işgal etmek istiyorlar, gönüllerinde bu var; bu işgal ilhaka dönüşüyor” diyoruz. Irak ve Başûr yetkilileri belki bu sözlerimize fazla kıymet vermiyorlardı ama Bahçeli’yi dinlesinler ve Türk Devleti’nin gerçek niyeti nedir anlasınlar. Türk Devleti Başûrê Kurdistan’ı ilhak etmek istiyor. Nasıl ki Efrîn’i ilhak ederek Kürtlerin büyük bir çoğunluğunu oradan çıkarttılarsa; yine kendi sistemlerini dayatıyorlarsa, aynı şeyleri zaman içerisinde yavaş yavaş Başûrê Kurdistan’da da yapmak istemektedir. Amaçları tüm Rojava’da da bunu yapmaktır ve bunu zaten saklamıyorlar” şeklinde konuştu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Dengê Gel radyosuna verdiği röportajın ikinci bölümü şu şekilde:
Daha önce korucular için bir çağrınız olmuştu. Ama aldığımız bilgilere göre hala Başûr topraklarının işgaline katılan korucular oluyor. Bu konu hakkında yeni bir şey söyler misiniz?
Korucular, ihanet edenler, düşmana yardım edenler veya düşmanın silahını kaldıranlardır. Çağrılık bir konu değildir, bunu biliyorum. Bu tarihsel bir konudur. Bu yara Kürt halkı açısından şimdiye kadar dermanı bulunmayan bir kara yaradır. Bunun için de Kürt halkı halen tutsaktır ve kölelik sistemi altında yaşamaktadır.
Ben hiç olmazsa Başûrê Kurdistan’a gelmesinler diye çağrı yaptım. Türk devleti Başûrê Kurdistan’ı işgal etmede ciddi bir zorlanmayı yaşıyor, bu açıktır. Bu yüzden kendisi için savaşacak asker bulmak istiyor. Hem Türkiye’de paralı askerliği geliştirerek buna ulaşmak istiyor hem de Bakur ve Başûr’dan Kürtleri savaştırmak istiyor. Bu çerçevede yeni aldığımız bilgilere göre; Bedlîs, Mêrdîn, Çewlîg, Sêrt, Dersim -ki bildiğim kadarıyla Dersim’de çok fazla korucu yoktur-, Mûş, Colemêrg ve Şirnex’ten korucu getiriyorlar. Şimdi bin 500 korucuyu Başûrê Kurdistan’a getirmişler. Yani, bu günlerde sayılarını bin 500’e tamamlamayı planlıyorlar. Başûr’a getirdiklerini Metîna, Avaşîn ve Zap’a yerleştirecekler ve savaşa koyacaklar. Bunların birçoğu da onlara hizmet ediyor, yani çalışıyorlar. Yerlerini yapıyorlar, mevzilerini yapıyorlar, katırlardan anlayanlar onlara katırlarla su getiriyor, erzak çekiyor; yani hizmetçidirler. Ülkeleri işgal ediliyor ve onlar da işgalcilere hizmet ediyorlar. Bu kadar düşkünlük çok kötü bir şeydir. Bir düşman gelip yurdunu işgal ediyor, sen de ona yardım ediyorsun ve hizmetçilik yapıyorsun. Bu köleliktir. Şüphesiz Türk devleti, Başûrê Kurdistan’a gelip savaşa katıldıkları için, maaşlarının dışında biraz fazla para veriyor. Böylelikle kendi deyimleriyle, “iti ite kırdırma” siyasetini uyguluyorlar.
TÜRK DEVLETİ ARTIK KÜRTLERİ İKİYE BÖLÜP BİRBİRİNE SALDIRTAMAZ
Türk devletinin siyaseti budur. Osmanlı döneminde de bu böyleydi, şimdi de böyledir. Bu yüzden, bakıyorsun Bakur’dan korucu getiriyorlar, yine Başûr’dan bazı kişileri buluyorlar. İşte şimdi KDP her bakımdan onlara hizmet etmiyor mu? Bakıyorsun, Rojava’dan bazı kişileri yanlarına almışlar, bakıyorsun İstanbul’da, Ankara’da otellerde besliyorlar; bu kişiler de para alıyorlar; sonra da “biz ENKS’yiz” diyorlar. Türk devleti nereye giderse, önce halkına ihanet etmiş işbirlikçi ediniyor. Osmanlı döneminde de öyle yapıyordu, şimdi de öyle yapıyor. Tarih içinde Kurdistan’da özgürlük için ayağa kalkmış hiçbir hareket, tek başına Türk devleti tarafından yenilgiye uğratılmamıştır. Hepsinde çoğunlukla Kürtlerin rolü vardır. Bu hakikat Kürtlerin neden şimdiye kadar köle olduklarını gösteriyor. Bu, o yaşananların aynasıdır, fotoğrafıdır. Bugün, bize karşı savaştırılanların çoğunluğu Kürt’tür. Kendileri savaşı o kadar yürütemiyorlar, farklı farklı yöntemlerle Kürtleri bize karşı kullanarak sonuca gitmek istiyorlar.
Fakat bu defa Türk devleti o sonucu göremeyecek. Neden? Artık bilinç oluşmuştur. Önder Apo’nun fikriyatı ve zihniyeti yayılmış, artık Kürt kadınları ve gençleri gerçeğin farkındadırlar. Bundan dolayı artık Türk devleti eskisi gibi Kürt halkını ikiye bölüp birbirine saldırtamaz. Biz bu korucuların, Türk devleti ile olanların az olduğunu biliyoruz; biz çoğunluğuz. Ben inanıyorum ki, sizin sorduğunuz, geçen yaptığım çağrı, kesinlikle etkisi korucuların evlerinde de olmuştur, çocuklarında da olmuştur. Onlar o kadar kolay gelmiyorlar. Elbette yaşadıkları zorluklar vardır. İsyan etmeleri gerekiyor, bu işi bırakmalılar. Bu ihanetten, kirden arınmalılar; tavır almalılar. Belki bazı kişiler tavır almışlardır. Dönem dönem bazılarının böyle tavırlar geliştirdiklerini duyuyoruz fakat son tahlilde gelenler de vardır.
Bu bir toplumsal mücadele konusudur. Buna karşı mücadele etmeliyiz. Yurtseverlerimiz, özgürlükçü kadınlar, Kürt gençleri, demokrasi yanlısı, yurtsever herkes ajanlığa, koruculuğa ve hainliğe karşı mücadele etmeliler. Sadece bir çağrıyla olmaz, mücadele gerekiyor. Ben mücadele etmeye çağırıyorum. Evde, sokakta, her yerde mücadele edilmeli. Korucuların evinde de mücadele olmalıdır. Biz bu biçimde yanlışlık ve eksiklik içinde olan insanlarımızı düzeltmeliyiz. Rêber Apo’nun ideolojisinin esası nedir? Düşürülmüş Kürt toplumunu ayağa kaldıralım, Kürt kişiliğini yeniden yaratalım. Diriliş devrimi bu temelde yaşanmıştır. Yani yanlış yolda olanları da doğru yola getirelim. Bunun çabasını, mücadelesini verelim. Bu mücadele gelişecek ve düşmanın bu politikasını yenecektir.
HPG BAKURÊ KURDISTAN’DA KİMSEDEN YARDIM YA DA BAĞIŞ TOPLAMIYOR!
Çeşitli yerlerden bazı kişilerin PKK-HPG adına para toplamaya çalıştıkları bilgilerini alıyoruz. Bu konuda ne dersiniz?
İyi ki bu soruyu sordunuz. Bu çerçevede tüm halkımıza uyarı, çağrı yapmak istiyorum. Yine, arkadaşlarımız da eğer dinliyorlarsa buna dikkat etsinler:
Evet, PKK veya HPG adına halktan para toplayan kimselerin olduğunu duyuyoruz. Bu türden bilgiler tek bir yerden değil, birçok yerden geliyor. Halkımız ve tüm yurtseverlerimiz açık bir şekilde şu gerçeği bilmelidir: Biz PKK veya HPG olarak Bakur’da kimseden para, yardım vs. toplamıyoruz. Evet, ihtiyacımız vardır fakat düşmanın oyunlarını boşa çıkarmak için hiçbir arkadaşımızın bazı kişiler yoluyla para toplamamasını, yani yardım veya para toplamak için kimseyi görevlendirmemelerini kararlaştırdık. Böyle bir şey olmayacaktır. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Buna rağmen para toplamaya gelenler, talep edenler büyük ihtimalle MİT’in yönetiminde olan ve görevlendirdiği ajan kişilerdir. Belki bazıları çıkarcı bazı kişiler, çete oluşumları olabilir ve kendi çıkarları için böyle işleri yapıyor olabilirler. Halkımızın bu kişilere karşı duyarlı olması gerekiyor. Kimseye hiçbir şekilde yardım vermemeli ve böyle oyunlara gelmemelidirler.
Elbette yurtsever bir kimse, kendisi gerillayı görür ve gerillanın yardıma ihtiyacı olduğunu anlarsa kendisi verebilir. Gerçekten bazı arkadaşların yardıma ihtiyacı olabilir, ihtiyacı olduğunu biliyorum da. Ama düşmanın oyunlarını boşa çıkarmak için yardım toplamaya son veriyoruz, kaldırıyoruz. Zaten daha önce de yoktu ama yer yer belki bazı birimlerimiz toplayabiliyordu. Düşman bu uygulamalarla halkımızı bıktırmak, hareketimizin ismini kirletmek ve bir de insanlarımızı soymak istiyor. Bunun önünü almak için bu türden yöntemleri ortadan kaldırıyoruz. Fakat belirttiğim gibi; bizzat gerillayı görenler olur ve kendi gözleriyle arkadaşların ihtiyacının olduğunu görürse, şüphesiz her bir yurtsever arkadaşların ihtiyacı olduğu zaman yardımcı olmalıdır. Fakat bire bir olursa, kendi gözleriyle görürse olur. Bunun dışında kimse böyle oyunlara gelmesin. Biz kendi adımıza kimseyi “git bize para topla” diyerek görevlendirmiyoruz. Kimsenin bu oyunlara gelmemesi ve bu konuda herkesin dikkatli olması gerekir.
GERİLLA BÜYÜK BİR SAVAŞ VERİYOR
Son birkaç yıldır Medya Savunma Alanları’nda savaş şu anda aynı hızıyla devam ediyor. Bunun yanı sıra son günlerde Bakurê Kurdistan’da işgalci ordunun operasyonları arttı. Yaşanan çatışmalar oldu ve siz de bir önceki programımızda şehitleriniz olduğunu belirttiniz. Genel olarak Kuzey gerilla mücadelesi hakkında neler belirtmek istersiniz?
Sizin de belirttiğiniz gibi Başûrê Kurdistan’da, yani Medya Savunma Alanları’nda sürekli ve yoğun bir savaş vardır. Şu an Zap’ta büyük ve sert bir savaş devam ediyor. Günlük olarak açıklama yapıyoruz. Düşman her türlü silahı kullanıyor; kimyasal gaz ve yasaklı silahları kullanıyor, taktik nükleer silahları kullanıyor. Tünellere karşı ta Konya’dan getirdiği sondaj makinelerini kullanıp bazı yerleri delmek istiyor. Geniş bir çalışma yapıyorlar, yoğun bir savaş vardır. Şunu da söyleyeyim: Gerillada profesyonellik de gittikçe gelişiyor. Medya Savunma Alanları’nda gerillada profesyonellik düzeyi ve fedai ruh derinleşmiştir. Mesela bu savaşta tek tük şehadetlerimiz oluyor. Zaten bu şehadetler yaşandıkça ilan ediyoruz. Başka şehadetlerimiz yoktur. Özellikle Zap savaşında, örneğin son iki aylık süreçte o kadar silah kullanılıyor ama şehadetimiz yoktur. Çünkü profesyonellik gelişmiştir. Bu da profesyonel bir gücün, kayıpsız bir şekilde düşmana büyük darbeler vurabileceğini ispatlıyor. Bugün, gerilla bunu yapıyor. Büyük bir savaş var.
Son günlerde Metîna’da işgal çabaları artmıştır. Örneğin geçen gece düşman Bazê Köyü ve çevresinde, yine Qesrok ve Dergelê gibi yerleri de tuttu. Arkadaşların eylemleri de oluyor ama düşman nasıl yapıyor? Genellikle arkadaşların olmadığı alanları tutuyor. Şimdi Metîna’da böyle bir taktik yürütüyor. Yani arkadaşların olmadığını bildiği yerlere ya havadan geliyor ya da karadan araçlarla geliyor. Zaten araçları Serzerê Sınır Kapısı’ndan geçiyor ve nereye gitmek istiyorsa rahatça gidiyor. Bu anlamda PDK ve Irak Devleti tarafından önü açılmıştır. Kısacası Metîna’da her iki taktiği kullanıyor. Önce arkadaşların olmadığı yerleri hedefliyor ve oraları işgal ediyor; bu biçimde bir kuşatmayı geliştiriyor. Şunu da söyleyeyim: Bamernê ve Kanî Masî arasındaki yolda artık Türk devleti kimlik kontrolü yapıyor. Herhalde Neçîrvan Barzanî bile oradan geçse, ondan da kimlik soracaklardır. Yıllar önce bir görüşmemizde Neçîrvan Barzanî bana, 2005’ten önce Türkiye’ye gittiğini, bir yerde oturduğunu, herkesin masasında görevinin yazdığını, kendisine de görevinin ne olduğunun sorulduğunu, bunun üzerine başbakan olduğunu söylediğini, ancak o soruyu soranların olmaz dediklerini Başûr’da da başbakan olamayacağını belirterek sorun çıkardıklarını belirtti. Niye böyle yaklaşıyorlardı? Çünkü, onlara göre bir Kürt sistemi ve başbakanı olamaz. Nitekim o zaman Türk devleti PKK’nin silahlı savaşa devam etmeyeceğini hesaplıyordu ve bunun için Başûr’un üzerine gidiyordu. Mesela Duhok’ta bile Başûrê Kurdistan bayrağına tahammül edemiyorlar, “bu bez parçalarını indireceğiz” diyorlardı. Dolayısıyla Başûrê Kurdistan’a dönük de baskıları başlamıştı fakat sonra gerilla tekrar savaşa başlayınca onlar da bundan vazgeçtiler ve yönlerini yeniden bize döndüler.
Türk devleti, şimdi Başûrê Kurdistan’ı esasen işgal etmiyor, ilhak politikası yürütüyor. Belki şimdi yüzünü açık etmiyor, stratejisini açıkça dışa vurmak istemiyor; Irak ve Başûr hükümetlerine, “ben PKK’ye karşı bu işi yapıyorum, siz de bana yardım edin” diyor. Zaten bu hususta KDP ile anlaşmışlar, onlar birliktedirler. Esasen böyle ilhak yürütüyor. Mesela Türkiye meclisinde her Salı günü partilerin başkanları grup konuşmaları yapıyorlar. Bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli konuştu. Başûr ve Irak yetkililerinin o konuşmayı dinlemelerini öneriyorum. Herkes biliyor ki, bugün Türk devletini yöneten Devlet Bahçeli’dir. O stratejiyi belirliyor, Erdoğan ve şürekası da gerçekleştiriyor. Ama stratejiyi belirleyen Devlet Bahçeli’dir. Örneğin bugün ne diyordu? Musul ve Kerkûk’ten bahsediyordu. Sözüm ona Atatürk’ün Musul ve Kerkûk’ten bahsettiği bir cümleyi dile getiriyor ama esasında gerçek niyetini ortaya koyuyor. Biz her zaman, “bunlar Misak-ı Milli’yi işgal etmek istiyorlar, gönüllerinde bu var; bu işgal ilhaka dönüşüyor” diyoruz. Irak ve Başûr yetkilileri, belki bu sözlerimize fazla kıymet vermiyorlardı ama Bahçeli’yi dinlesinler ve Türk Devleti’nin gerçek niyeti nedir, anlasınlar. Türk Devleti Başûrê Kurdistan’ı ilhak etmek istiyor. Nasıl ki Efrîn’i ilhak ederek Kürtlerin büyük bir çoğunluğunu oradan çıkarttılarsa; yine kendi sistemlerini farz kılıyorlarsa, aynı şeyleri zaman içerisinde yavaş yavaş Başûrê Kurdistan’da da yapmak istemektedir. Amaçları tüm Rojava’da da bunu yapmaktır ve bunu zaten saklamıyorlar.
BAKUR’DA SERT BİR SAVAŞ VAR
Bakurê Kurdistan’a gelecek olursak; burada da birçok operasyon yapılıyor. Özellikle Türkiyeli ve Başûrê Kurdistanlı kimi basın organları durumu nasıl göstermek istiyor? Birincisi, Türk işgalciliğini yumuşak göstermek istiyorlar. Zaten sanki Başûr’daki bazı yayın organlarının özel görevi işgali yumuşak göstermektir. Halbuki onlar işgal ve ilhak etmek istiyorlar ama bunlar onu yumuşatmaya çalışıyorlar. Diğeri de; sanki artık PKK sadece Başûr’da savaşıyor gibi göstermek istiyorlar. Hem Türkiye’de AKP-MHP’ye bağlı basın hem de Başûrê Kurdistan’daki bir kısım basın böyle yansıtmaya çalışıyor. Ancak hakikat böyle değildir. Biz bu sömürgeci-katliamcı devlete karşı her yerde savaştayız. Bizim yürüttüğümüz savaş ideolojik, siyasi, toplumsal, kültürel ve askeri bir savaştır. Evet her şey askeri değildir ama askeri savaş da her yerde vardır. Türk devleti Bakur’da yaşanan savaşa, sadece bizim şehitlerimiz olduğunda değiniyor. Biz de teknik üzeri muhabereyi durdurduğumuz için zamanında haber alamıyoruz; bilgiler biraz gecikmeli geliyor. Bundan dolayı çok gündem olmuyor fakat Bakurê Kurdistan’da sert bir savaş vardır.
Mesela Türk yetkilileri geçen senenin bilançosunu verdiler; bir yıl boyunca Türkiye ve Bakurê Kurdistan’da bize karşı 31 bin operasyon yapmışlar. Bakın, kendileri böyle ilan ettiler. Yani aramızda çok yoğun bir savaş var. Bize karşı sürekli saldırı var ve buna karşı da direniş var. Bu saldırılar zindanlarda da, sokaklarda da, dağlarda da var. Her yerde var. Özellikle diğer parçalardaki halkımız bu hakikati iyi görmeli. Soykırımcı Türk devletine karşı kapsamlı bir savaş söz konusu. Örneğin Dersim’de, Cûdî’de, birçok yerde Türk devleti milyarlarca para masraf ederek her yere yol götürmüş, o yerlerin üzerinde de kalekol kurmuşlar. Yani kendilerini orada koruyabilmek için kale yapmışlar. Çünkü kendilerini orada koruyamıyorlar. Kısacası Bakur’da bir çaba vardır; onlar bizi yenmek istiyor, biz de direniyoruz, onları boşa çıkarmak istiyoruz ve sonunda da yenmek istiyoruz. Böyle bir mücadele vardır.
GERİLLAYA KATILIMI ENGELLEMEK İÇİN ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMLERİ KULLANILIYOR
Bakur’da yürütülen savaşta Türk devleti bütün araçları kullanıyor. Savaşın üç ayak üzerinden yürütüldüğünü söyleyebiliriz: İstihbarat, teknoloji ve psikolojik savaş. İstihbaratı güçlendirmişler, ajanlığı derinleştirmek istiyorlar ve istihbarat araçlarını, kamera gibi araçları da yaygınlaştırmak istiyorlar. Mesela şimdi bize karşı yalnızca insansız hava araçlarıyla çaba ortaya koymuyorlar. Türk devleti şimdi ziyadesiyle yer kameralarına önem veriyor. Fotokapan, mobesse gibi şeylere ağırlık veriyor. Yine bir grup arkadaşı eğer bir yerde tespit ederse, iki arkadaş da olsa önce uçakları ve helikopterleri gönderiyor; obüs, vb. çeşit çeşit ağır silahlarla vuruyor; sonra üzerine gidiyor ve ardından hiç utanmadan birbirlerini kutluyorlar. Siz zaten hep uzaktan teknikle savaşmışsınız; hiçbir fedakarlık göstermemişsiniz ki! Yani iki kişiye karşı binlerce askeri, korucuyu, ajanı, kontrayı ve bu kadar teknolojiyi kullanıyor. Türk devleti şimdi bize karşı böyle dengesiz bir savaş yürütüyor.
Mesela gençler katılmasın diye Türk devleti her yerde resmi olarak eroini ve uyuşturucu hap vb. maddeleri dağıtıyor. Gençleri uyuşturucuya alıştırmak istiyorlar; fuhuşa alıştırmak istiyorlar. Bunların hepsi sadece o gençlerin yurtsever olmaması ve gerillaya katılmaması içindir. Bize karşı olan savaş bu biçimde psikolojik bir savaş, toplumsal bir savaş, kültürel bir savaştır. Bu biçimde kapsamlı ve sert bir savaş yürütülmektedir.
Yeni dönem gerillası buna göre yeni bir tarz yürütmelidir. Bakur’da olan ve bu konu üzerine yoğunlaşan arkadaşlar zaten biliyorlar. Yeni dönemde gerilla yeni bir tarz geliştirmek için değişim yapmadı değil. Değişim yaşandı. Ama halen de eski tarzın devamı vardır. Yani yapılan bu değişimler yeterli gelmiyor. Evet, arkadaşlar gizliliğe dikkat ediyorlar; bu konuda biraz gelişme vardır ama alabildiğimiz bilgilere göre bu son yaşanan olayların her üçünde de, düşmanın istihbaratı söz konusudur. Glîdax’daki olayda kısa bir süre çatışma yaşanıyor; belli ki yalnızca Şexmus arkadaş şehit düşüyor. Ancak Botan’da hem Pirosa’da hem de Mawa’daki çatışmalar uzun sürdü. Düşmanın kapsamlı bir istihbarat çalışması yürüttüğü açıktır. İzlemişler. Çünkü bizim de aldığımız bilgilere göre düşman oraları izliyordu. Açık ki yürütülen bu tarz yeterli gelmiyor. Bizler bu değerli kahraman şehitlerimizin anısına bu tarzı başarılı bir tarza dönüştürmeliyiz. Bu arkadaşlarımızın hepsi seçkin arkadaşlardır. Bu halkın değerleridirler. Kurdistan’ın en fedakar oğulları ve kızlarıdırlar. Yurtseverlerimiz de bunu böyle bilmeli, yoldaşlarımız da bunu böyle bilmelidir. Bakurê Kurdistan’daki tüm yoldaşlarımız fedakarlık yapıyorlar. Şimdi Medya Savunma Alanları’nda tüneller ekseninde 24 saat boyunca sürekli savaş olabilir fakat Bakur’da arkadaşların yürüttüğü direniş de tıpkı tünel savaşları gibi anlamlı ve önemlidir. Ancak arkadaşlar bunun farkında olmalı; daha fazla çaba, daha fazla fedakarlık ve daha fazla yeniliği geliştirmelidirler. Biz bu konuda yenilenmeyi çok daha derinleştirmek istiyoruz. Özellikle de bu son kayıplardan sonra, bu kahramanların anısına doğru sahip çıkmalı ve Bakurê Kurdistan gerillasını mutlaka darbe yemeyecek, düşmanın istihbaratına ve tekniğine hedef olmayacak şekilde bir hareket tarzına kavuşturmalıyız. Hareket tarzında çok daha fazla değişime ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Bunda hepimizin sorumluluğu vardır. Oradaki arkadaşların da sorumluluğu vardır, bizlerin de vardır. Biz bunun farkındayız. Ama kesinlikle hareket tarzında ve yöntemlerimizde başarılı bir değişim yaratmalıyız. Bu değişim tek yanlı olmamalı, birçok açıdan değişim esas alınmalıdır.
AJANLIK KİMSENİN YANINA KAR KALMAZ!
Mesela düşman filan bölgede bir grubun olduğunu biliyor; üslenme alanını, hatta tam koordinatını tespit etmek için aylarca onları takip ediyor. Bu her iki yerde de -ki Glîdax’da da böyle olabilir- düşman nokta tespiti yapmıştır. Özellikle Pirosa’da da Mawa’da da düşman başta teknik ve hava gücüyle arkadaşların yerlerine vuruyor. Zaten başta havadan teknikle vurmasa, onlar asla arkadaşların üzerine gelemez. Eğer gelirlerse öleceklerini biliyorlar. Karadan direk gelecek azimleri yoktur. Gelmeden önce teknikle o koordinata vuruyorlar.
Eğer bir grup arkadaşın bulunduğu yerin koordinatı düşman tarafından tespit edilmişse burada bir yanlışlık var demektir. Yani düşman arkadaşlar hakkında istihbarat toplamıştır. İşte hareket tarzı buna yol vermemeli. Biz buna yol vermemeliyiz. Bu yetersizlikleri aşmalıyız.
Düşman çalışıyor. İnsanları düşürüyor, ajanlar örgütlüyor. Bunun için takip ediyor ve izliyor. Bu arada şunu da söyleyeyim: Bu arkadaşların hedef haline getirilmesinde rolü olan kesimleri hemen hemen biliyoruz sayılır. Bilgilerimizi netleştireceğiz ve o yaşamı da onların yanına kar bırakmayacağız. Bu bilinmeli. Bizler bu değerli yoldaşlarımızın kanını yerde bırakmayacağız. Bu bizim boynumuzun borcudur. Bu hareket yoldaşlarının kanını yerde bırakmamıştır, bırakmayacaktır. Bu ülkenin yiğitlerinin kanı üzerinden gidip kendine bir yaşam yaratmak, ev sahibi olmak, zengin olmak kimsenin yanına kar kalmaz. Kimse böyle bir şeyi hayal bile etmesin; bu onların yanında kalmayacak! Bunun hesabı onlardan sorulacaktır. Elbet bu bir yana ama burada üzerinde durduğumuz esas konu bizim hareket tarzımızdır. Yani hareket tarzında değişim sağlanması gerekmektedir.
AJANLARA VE AJANLIĞA KARŞI MÜCADELE GELİŞTİRİLMELİ
Mücadelenin geldiği bu noktada gelişen gerilla mücadelesinin yanı sıra toplumsal mücadelelerle ilgili neler belirtebilirsiniz? Özellikle yurtseverler görevlerine nasıl sahip çıkabilirler? Yine kadın ve gençler dönem görevlerine nasıl yaklaşmalı?
Bizler gerilla olarak eksiklerimiz üzerine yoğunlaşıyoruz; açık ki hareket tarzımızda eksiklikler vardır ve daha fazla yenilenme gereklidir. Fakat yurtsever çevrelerimizin de yetersizlikleri vardır. Temiz, dürüst, birçok çevremiz kendisini bir köşeye veriyor, kendini hiç belli etmiyor; arkadaşlar da mecburen gidip göz önünde olanları esas alıyor ve maalesef onlar da ekseri takip altında oluyor. Dolayısıyla bu bağlamda yurtseverlerimizin de eksikleri olduğunu belirtebilirim. Mesela öyle güçlü yurtseverler olsa, bir kişi bir bölgede tek seferde gerillanın bir yıllık çalışmasına dair alt yapıyı sağlayarak rolünü oynayabilir. Bu dönemde gerillanın bulunduğu alanlardaki yurtseverlerin üzerine gerçekten önemli görevler düşüyor. Yeni simalara ihtiyaç vardır. Kendilerini deşifre etmemelidirler; arkadaşları da deşifre etmemelidirler. Yurtseverlerimiz kendilerini sıradan birer insan olarak görmemelidirler. Madem bir Kürt’tür ve yurtseverliğine sahip çıkıyorsa rol oynamak için de elinden geleni yapmalı. Bak işte insanlarımız, hayvanlarıyla ve her şeyleriyle cayır cayır yakıldı ve devlet onlara sahip çıkmadı. Madem böylesi bir devletin artık olmaması ve değişmesi gerekiyor, o zaman herkes görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalı. Bu konuda birçok alanda eksiklik vardır.
Tüm yurtseverlere ve kadın arkadaşlar ile genç yoldaşlara çağrıda bulunmak istiyorum: Onlar serhildan hareketi kapsamında toplumsal olarak çeşitli çalışmalar yürütmekteler. Ama daha çok şehirlerdekiler bu türden çalışmaları yürütmekteler. Bugün gençliğin rol ve görev tanımlaması geniş kapsamlıdır. Kadınlar ve gençler devrimimizde öncüdürler. Ancak tüm yurtseverlerin ortak görevi, ajanlığa karşı mücadele yürütmektir. Kimse köyünde ajanlığa yol vermemeli, varsa onu deşifre etmek için çaba sarf etmelidir. Herkes kendi mahallesinde canlı veya cansız ajanlara karşı duyarlı olmalıdır. Cansız ajanlar kimlerdir? Cansız ajanlar kameralardır; şehirlerde, mahallelerde, köylerin çevresindeki kameralar, fotokapanlar, bunların hepsi birer ajandır. Tüm yurtseverlerin görevi, etraflarında ne kadar kamera varsa onları bozmaktır. Kamera bir tarafı görüyor; o zaman sen de diğer yandan git ve imha et. Onu kır. Tüm yurtseverlerin, değerli gençlerin ve herkesin görevi ajanlara karşı mücadele vermektir. Canlı ajanlara karşı, yine kameralara karşı, dinleme cihazlarına karşı, gözetleme cihazlarına karşı mücadele sahibi olunmalıdır.
Unutmayalım; düşmanın her türden yürüttüğü istihbarat çalışmalarına karşı toplumsal olarak köklü bir direnişin sahibi olmazsak değerlerimizi koruyamayız, hiçbir şeyi gizli yürütemeyiz. Bakın; şimdi Filistinlilere yine darbe vuruluyor. İzliyoruz; orada da en kötü rolü oynayanlar ajanlardır. Yoksa orada bir savaşçının nerede olduğunu nereden bilecekler! Demek ki ajan vardır. Bu ajan meselesi ulusal mücadelelerde çok önemli bir meseledir. Onun için yurtseverler, işte, ‘bir ajan var, arkadaşlara haber verelim’ biçiminde yaklaşmamalıdırlar. Zaten arkadaşlar hepsini öldüremezler. O zaman sen üzerinde durmalı ve onu köyden çıkarmalısın. Onu bir şekilde rolsüz bırakmalısın. Yoksa arkadaşlar hepsine yetişemezler ki!
Bir de toplum içinde kimileri düşürülüyor. Mesela gençtir; düşman ayağını kaydırmış ve kendi ağına düşürmüştür. Onları kazanmak gerekiyor. İlla hepsini ortadan kaldıralım demiyoruz. Kazanabildiklerimizi kazanalım. Yani tüm yurtseverler, aydınlar ve tüm bilinçli Kürtler ajanlara karşı mücadele etmeyi kendisine bir görev bellemeli.
Gençlerin, kendi mahallelerinde uyuşturucu madde satan, kullanan, fuhuşu organize eden ve ajanlık yapan herkese karşı mücadele etme hakkı vardır. Değerli gençlere bir çağrım da gerilla saflarına katılmaları yönündedir. Bu dönemde gerillaya katılmak, devrimci çalışmalarda en değerli ve onurlu düzeyi ifade etmektedir. Düşman zaman zaman bu katılım konusunu da propaganda malzemesi ediyor ancak katılımlar vardır ve devam etmektedir. Evet belli düzeyde engeller de vardır ama genç arkadaşlar bu engelleri kendi çabalarıyla aşmalı ve kendisini gerillaya ulaştırmalı, katılım sağlamalıdır. Genç arkadaşlar şunu bilmeli ki, kendilerini ne kadar mücadele sahibi yaparlarsa -ki bu toplumsal alanda da olabilir, okullarda da olabilir ya da gerillaya katılarak da olabilir- ve çalışmalarında ne kadar derinleşirlerse, düşmanın da umutlarını o kadar kırarlar. Gençler toplumun geleceğidir. Gençlik dönemin ruhudur. Onun için Kurdistan gençliği bu tarihi dönemde sorumluluklarına sahip çıkmalıdır. Kurdistanlı genç erkek ve kızların hepsine çağrım budur: Bu tarihi dönemde Önder Apo’nun çizgisinde, birer değerli Apocu genç olarak rol ve misyon sahibi olun ve gerilla saflarına katılın. Bu temelde herkesi yürekten selamlıyor, üstün başarılar diliyorum.