PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan: Bu devlete karşı, yer altında, üstünde gökyüzünde de ne yaparsa yapsın direneceğiz ve gücünü kıracağız. Bizim Türkiye işgalciliğiyle hesabımız tarihidir.
HABER MERKEZİ – Gerillada derinden bir değişim yaşandığını; son iki-üç yılda değişim ve dönüşüm olmasaydı bu kadar büyük savaşamayacağını kaydeden PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Esasen Türk devleti bizim karşımızda düşmüş, yenilmiştir. Teknik ve istihbaratla yenilgisini gizlemeye çalışıyor. Teknik araçlarla bizi darbeleyip yenilgilerini hafifletmeye çabalıyor. Biz de ona karşı insan tekniği, sanatı ve yeteneğini geliştirmeye çalışıyoruz. Onunla da sınırlı kalmayacağız, tekniği de geliştireceğiz” dedi.
Sıcak gelişmelerin yaşandığı, bölge güçleri ve uluslararası güçler arasında farklı görüşme ve ittifakların öne çıktığı, Kürtlere ilişkin çeşitli pazarlıkların masada olduğu bugünlerde, Stêrk TV’de yayınlan özel bir programa katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, gazeteci Ciwan Tunç’un sorularını yanıtladı.
KÜRT KARŞITI KONSEPT
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Kürtlerin Ortadoğu ve Mezopotamya topraklarında bir hakikat olduğunu ve özgür yaşama hakkının bulunduğunu vurgulayarak, öldürme, şiddet ve saldırılarla bitmeyeceğini söyledi. Türk devletinin devreye koyduğu Kürt karşıtı konseptin tehlikeli olduğunu dile getiren Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öyle anlaşılıyor ki, ne kimi Kürt çevreleri ve bölge güçleri ne de Türk halkı uygulanmak istenen konsepti tam olarak biliyor. AKP, Ergenekon ve MHP gibi gizli ve derin güçler, yeni bir konsept çerçevesinde anlaşmıştır. Bu konseptin birinci hedefi, engel olarak gördüğü Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmektir. Sorun salt PKK değil, bütün Kürt kazanımları hedef alınmaktadır. Bu gerçeklik kuşkuya yer bırakmayacak kadar nettir. İkincisi; Türk devleti, sadece kendi sınırları içinde değil sınırlarının dışında da bölgede ultra ya da hegemon bir devlet olma çabasında. Yani Ergenekon, MHP, AKP ve El Kaide ittifakıyla bölge üzerinde uygulanmak istenen plan, sadece PKK ve Kürtler için değil, başta Arap, Fars, Süryani, Ermeni halkı olmak üzere bütün bölge halkları için tehlikeli bir girişimdir.
JÖN TÜRKLERİN TURANCILIĞI
Bunlar, Jön Türkler gibi Turancılığı esas alıyor. Türk devletinin bölgede daha fazla büyüme hayalleri var. Hatırlanırsa Erdoğan, bundan bir süre önce ‘Lozan’ı yeniden ele almamız gerekir’ dedi. Yani daha önce Misak-ı Milli olarak belirlenen sınırları; Güney Kürdistan’ı, Rojava’yı işgal etmek istiyorlar. Zaten bunu açık bir biçimde dile getiriyorlar.”
BU İTTİFAKA DAHİL OLMAYIN
Bölge güçlerinin, Türk devletinin bu konseptini görüp birlikte hareket etmemeleri gerektiğini belirten Karayılan, bu konseptin temel amacının Kürt halkına yönelik soykırım siyasetini hayata geçirmek olduğunu kaydetti. Daha önce Ermeni halkına uygulanan soykırım siyasetinin şimdi değişik yöntemlerle Kürtlere karşı uygulanmak istendiğini ifade eden Karayılan, şöyle devam etti: “Örneğin son dönemde İran ve Türkiye arasında gelişen diyalogun içeriğine ilişkin kimi kaygı ve kuşkularımız oluştu. İran devleti, Astana sürecinin devamı niteliğindeki Tahran toplantısından sonra Kürtlere yönelik bir saldırı başlattı. Koyê’ya saldırı oldu, idamlar gerçekleşti, KODAR ve PJAK’a karşı saldırılar gelişti. Bu gelişmeler kaygı uyandırıyor. İran devleti, bir yandan Kürtlere karşı saldırı geliştiriyor, öte yandan Kürtlere yakınlık gösteriyormuş gibi hareket ediyor. Eğer gerçekten Kürtlerle olumlu bir yakınlık gösterecekse Türklerin milliyetçi konseptiyle bir olmamalıdır.”
HAKİM OLMA HAYALLERİ VAR
Aslında Türkiye’nin uyguladığı konseptin İran için de tehlikeli olduğunu, çünkü Türkiye’nin hedefinin bölgeye egemen olmak, mesela Suriye’yi kontrolü altına almak olduğunu hatırlatan Karayılan, elbette İran’ın da bölgeye egemen olma hayali olduğunu söyledi. İran ile Türkiye’nin neredeyse 600 yıldır birbirleriyle yarıştığını anımsatan Karayılan, “Onun için esasta belirtmek istediğimiz birbiriyle çelişkisi olan güçlerin Kürt karşıtlığı üzerinde ittifak yapmamalıdır. Bu yine kendilerine karşı döner” dedi.
KÜRTLERİN KANI ÜZERİNDEN OLMAZ
Doğu Kürdistan’daki sorunun şiddetle değil, tartışma, diyalog ve siyasi yollarla çözülebileceğini belirten Karayılan, şunları ifade etti: “Bilindiği gibi günümüzde İran’a karşı uluslararası güçler ortak tutum göstermektedir. Yine İran’a yönelik ekonomik ambargo uygulanıyor. Kürtler olarak bu konuda taraf olmadık, olmamız da gerekmiyor. Hiç kimse çelişkilerini bizim üzerimizden, Kürt halkının kanı üzerinden çözme arayışında olmamalıdır. Ne Türkiye ile İran ne de İran, Amerika ve diğer güçler, kendi aralarındaki çelişkileri Kürtler üzerinden çatıştırmalı. Kürtler olarak gasp edilen doğal haklarımızın iadesini; bu topraklarda insan olarak özgür yaşamak istiyoruz. Yaşam hakkımız bile elimizden alınmış. Sorunumuz bu. Yoksa şu tarafı, bu tarafı tutacağız gibi bir derdimiz yok. Bunun için İran devleti Kürt sorununda zor ve şiddeti uygulamamalı. Böyle bir durum İran’ın da faydasına olmaz. Evet, Kürtler taraf olmamalı fakat karşıdaki güç de Kürtleri şiddet yoluyla taraf olmaya zorlamamalıdır. Bizim yaklaşımımız Kürt sorunun diyalog yoluyla çözüme kavuşabileceğine ilişkindir. Öyle Kürt yöneticilerini katletmek, baskı ve şiddet uygulamakla sorun çözülmez. Bu yöntem doğru değil, Kürtleri karşıya almakla kazançlı çıkılmaz. Ergenekon, MHP ve AKP’nin İhvan-ı Müslim ile El Kaide çizgisindeki ittifakının ciddi tehlikeleri var. Bu tehlike Fars ve İran halkları için de geçerlidir.”
ARAP HALKI İÇİN DE TEHLİKEDİR
AKP’nin İhvan-ı Müslim ve El Kaide çizgisinin sentezi olduğunu belirten Karayılan, bu iki yapıyla da ittifak ettiğini söyledi. “Birlikte hareket ediyorlar. Zaten bu birliktelikleri artık İdlib’te ve başka yerlerde açık bir biçimde görülüyor” diyen Karayılan, bu durumun Arap halkları için büyük bir tehlike olduğunu vurguladı. Mesela bölgede bir çözüm gelişse sonrasında Türkiye’nin uygulamaya çalıştığı konseptin bela olacağını dile getiren Karayılan, şöyle izah etti: “Örneğin Suriye’de taraflar anlaşırsa Türkiye’ye ne diyecekler, Türkiye’yi bunun içinden nasıl çıkaracaklar. Türkiye’nin uyguladığı siyaset bölgede yeni sorunların çıkmasına yol açıyor. Var olan sorunlar yetmiyormuş gibi Türkiye daha fazla sorun üretiyor. Çünkü şimdiye kadar yani 1970’lere kadar bir şekliyle geldi. Sonra 2015’e kadar Türkiye kendi sınırları içinde ne yapmak istese yapıyordu. 2015’ten sonra aldıkları karar temelinde artık kendi sınırlarının dışıyla da ilgilenmeyi esas aldılar. Sınırlarının dışına uzanarak bölge sorunlarına müdahale etmek ve bölge üzerinde durmak istiyor. Bu çerçevede daha 2011’in başında Suriye ile çok ilgilendi. AKP bunu baştan beri geliştirdi. Bu yaklaşım, 2015’te bir devlet konseptine dönüştü. AKP esasta İhvan-ı Müslim ve El Kaide ile eskiden beri ilişki halindedir. 2011’de bölgede olaylar başlayınca, bu ilişkiyi aktifleştirdi, silah desteği sağladı. AKP ve Katar bunları destekledi. Daha önce Suudi Arabistan da bunun içindeydi fakat daha sonra kendini çekti. Şimdi bunlar, El Kaide, İhvan-ı Müslim gibi selefi çizgisinde hareket eden grupları besleyerek, silahlandırarak Suriye’de hakimiyet kurmaya çalışıyorlar. Suriye’de o kadar büyük trajediler yaşandı, yüz binlerce insan hayatını kaybetti, tarihi şehirler yıkıldı, yine 8 milyon insanın mültecileştiği belirtiliyor. Bu sonuçtan Erdoğan’ın ve AKP siyasetinin sorumluluğu çok büyüktür.”
TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ
Murat Karayılan, Türkiye ile Rusya’nin ilişkileri ve işbirliği konusunda değerlendirmelerde bulundu. Rusya’nın Dera, Qletra ve Süveyda halledildikten sonra 16 Ağustos’ta İdlib’e operasyon başlatmayı planladığını kaydeden Karayılan, bunu duyan/fark eden Türkiye’nin iki şey yaptığına dikkat çekti:
* Amerika ile arasında yaşanan çelişkileri alevlendirdi. Rahip Brunson meselesinde, önce söz verdi sonra bu sözü yerine getirmedi. Bununla çelişkiyi gündeme getirerek Rusya ve Putin’e Amerika ile sıkıntı yaşadığının mesajını vermek istedi.
* Moskova’ya heyetler gönderdi. Hulusi Akar ile Hakan Fidan bir haftada iki defa Rusya’ya gitti. Gidişlerinin amacı Rusya’ya anlaşma karşılığında kimi şeyler sunmaktı.”
TÜRKİYE’NİN SUNDUĞU 4 BAŞLIK
Türkiye’nin bu görüşmelerde dört başlığı öne çıkarttığını söyleyen Karayılan, şöyle sıraladı:
* Kürtler ile Suriye rejimi arasında gelişen diyalogun kesilmesi istendi. Dikkat edilirse MSD heyeti Şam’a gidip rejimle Suriye meselesi, yine Kürt sorunun çözüm arayışlarını yürütürken, Türk devletinin tek amacı barışçıl bir çözümün gelişmemesi için geliştirilmeye çalışılan diyalogun kesilmesidir.
* Tıl Rıfat ve Tıl Rıfat’ın etrafında halen YPG’nin olduğunu dolayısıyla oraya operasyon yapmak için imkan sağlanmasını istedi. Efrîn’den oraya taşınan Kürtler var, orayı da işgal etmek için Rusya’dan talepte bulunuyor.
* Minbic’i alma talepleri var. Fakat Amerika’nın engelleri var, yine değişik engeller var. Bu engelleri aşmak ve Minbic’i almak için Rusya’dan destek talebinde bulunuyor.
* ‘Eğer bu konularda destek sağlasanız biz de El Nusra’yı İdlib’ten çıkarabiliriz, sizler de Cerablus, Bab, Efrîn, Ezaz oralara yerleşirsiniz, o zaman İdlib meselesini barışçıl bir şekilde çözebiliriz’ deniliyor. Yani Rusya’ya sen İdlib’te çatışma, öte yandan Tıl Rıfat’a ve Kürtlere karşı savaşmama imkan sağla’ diyor.
Bu da açıkça ortaya koymaktadır ki; Türk devletinin tek bir hedefi var o da Kürtlerin bölgede statü sahibi olmaması, Kürtlerin bölgede özgür, resmi olarak tanınmamasıdır. Türk devletinin öncelikli amacı budur. İkinci amaçladığı şey ise bölgede daha fazla genişlemektir.”
TÜRKİYE’NİN UZUN VADELİ HEDEFİ
Türkiye’nin Güney Kürdistan siyasetine de dikkat çeken Karayılan, kimi kesimlerle ilişki geliştirirken kimilerini de tehdit ederek etkisizleştirmeye çalıştığını ve bununla esas amaçlananın Kerkük olduğunu söyledi. Karayılan, şöyle konuştu: “Siyasette taktik ve stratejik yaklaşımlar; kısa ve uzun vadeli hedefler vardır. Türkiye’nin kısa vadeli hedefi, PKK ile savaşmaktır. Uzun vadeli hedefi ise Kürtlerin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Bunu Türklere iftira atmak için belirtmiyoruz, bu Türklerin temel konseptidir. Zaten kendileri de açıkça söylüyor. Örneğin Güney referandumu sürecinde Erdoğan bu düşüncesini açıkça dile getirdi. Bunlar bölgede Kürt varlığını istemiyor. Kuzey Kürdistan’da Kürtleri bastırsa da Güney’de federasyonun olması, aynı zamanda Rojava’da federasyona benzer bir şeyin olması, Kuzey’deki Kürtleri bastırmasını imkansızlaştırır. Yarısını öldürsek bile geriye kalan yarısı yine başkaldırır, diyorlar. Bu nedenle sorunu kökten çözmeyi hedefliyorlar. Kökten çözmek nedir? Hem Güney’de hem de Rojava’da gelişen devrimleri ve kazanımları boğmaktır. Bunu yaparken de birden hepsini karşına almayarak, İran ile ittifak yaparak Doğu Kürdistan’ı İran eliyle halletmek, bu temelde Kürt sorunun tehlike olmaktan çıkartmaktır.”
YENİ SİSTEM DE KÜRT SOYKIRIMI ÜZERİNDEN
Türkiye’nin Kürtleri kendisi için tehlike olarak gördüğünü ifade eden Karayılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt inkârı üzerine kurulduğunu hatırlatarak, “Şimdi Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yeni bir dönem başlattığını belirtiyor. Başkanlık dönemini başlattı. Erdoğan’ın öncülük ettiği başkanlık sistemi de Kürt katliamı üzerinden inşa edilmek isteniyor. Tek egemen olmak için Kürtlerin olmaması gerektiğini belirtiyor. Kürtlerin sesi kesilmeli, sözü dahi edilmemeli ve irade haline gelmemelidir. Çünkü sistemi MHP ve Ergenekon üzerinden oluşturdu. Bunlar gece gündüz rüyalarında bile Kerkük’ü görüyor. Her fırsatta Kerkük’ün atalarından kalma olduğunu ve mutlaka bir gün Kerkük ve Musul’u alacaklarını söylüyor. Sistem bu zihniyet üzerinden oluşturuldu. O nedenle Kürt halkı için tehlike büyüktür.”
KÜRTLER İÇİN STRATEJİK YAKLAŞIM
Bütün Kürt çevrelerinin geliştirilmek istenen tehlikeli konsepti görmesi gerektiğini söyleyen Karayılan, bu konudaki stratejik yaklaşımın ve ortak tutumun gerekliliğini dile getirerek, şöyle sürdürdü: “Bütün Kürt çevreleri birlik olmayabilir, bu nedenle ortak tutumla saldırılara karşı çıkmayabilirler. En azından herkes kendi cephesinden bu tehlikeli siyasetin önünü alma çabası içinde olmalıdır. Kürtler arası, ortaklaşma, ortak diyalog ve ittifaka ihtiyaç var. En son gelişen saldırılar da bunu gösteriyor. Bu konuda hiçbir Kürt yanlış yapmamalıdır. Bu bir parti meselesi değil, stratejik bir meseledir. Kürt halkının stratejisidir. Bugün Ortadoğu bölgesinde bir savaş var. Savaştan sonra bölgenin nasıl dizayn edileceği meselesi önemlidir. Şimdi Türk devleti bu hesabı yapıyor. Temel amacı yeni dizaynda Kürtlerin yer almamasıdır, esas politikası bu. Kürtler olarak yeni dizayn sürecinde tekrardan inkar edilmemek için irade olmamız, bir strateji temelinde ortak bir diyalog oluşturmamız gerekir. Kimse Kürt karşıtı politikalara ortak olmamalıdır. Örneğin normal bir devlet ile ilişki kurabilirsin ama kanını içmek isteyen bir devletle, bugün yarın işini bitireceğim diyen bir devlete nasıl dost diyebilirsin, dostluk adına ilişkilenebilirsin. Kısacası olan tehlikeyi bütün Kürt taraflarının görmesi ve kendi cephesinden buna karşı tutum alması gerekiyor.
DÜŞMANIN ELİNİ GÜÇLENDİRMEYELİM
Böylesine tarihi bir dönemde eğer Kürtler ortak bir strateji temelinde hareket etmezse kaybedecekler. Bunca direniş, bedel ve emeğe rağmen, ortak bir politika ve strateji geliştirmemesi durumunda sonuçları iyi olmaz. Bu olmazsa Kürtler tasfiye olur demiyorum; çünkü bu zordur, bu bizlere bile kalsa aldığımız tedbirler var ve kolay düşecek değiliz. Bu konuda bizim stratejik kimi tedbirlerimiz var. Ancak, Kürtlerin birlik olmaması düşmanının elini güçlendiriyor. Bunu bilerek düşmanın elini güçlendirmemeliyiz. Temel mesele budur.”
TÜRKİYE’NİN KISA VADELİ İKİ HEDEFİ
Türk devletinin El Kaide ve El Nusra çizgisindeki örgütlerle ilişkisine yeniden dikkat çeken Karayılan, şunları dile getirdi: “Bu çizginin temsilcisi AKP ve Katar’dır. İdlib’teki bazı örgütler El Nusra’yı aşırı derecede MİT’e bağlı olduğu için eleştiriyor. Onların eline düşmekle suçluyorlar. Türkiye’nin uzun vadeli hedefi Kürtleri yok etmektir. Kısa vade de ise iki konsepti hedefi var;
* İdlib’te savaşı durdurmak ve mümkünse kendisi saldırmak istiyor.
* Güneyi işgal etmek.
Onun için de hem İran’la sonuna kadar diyalog sürdürdü hem de Irak’la. Bizim bildiğimiz kadarıyla başarıya ulaşamadı. Güney’de de kendine ortaklar yaratmak istedi, bu konuda da başarılı olamadı. Tek başına da ilerlemeye korkuyor. Şu an ortada kalmış. Lêlikan’da, Tepê Xwedê’de, Koordine’de her gün darbe yiyor. Kendilerini koruyamıyor. Geri gitseler kendileri için düşüş olur. İlerlemek için de kendine yandaş yaratmak zorunda, bu konuda da şimdiye kadar başarılı olamadı. Tek başına ilerlemeye de korkuyor.
Özcesi şöyle söylenebilir: Türk devleti en zayıf dönemini yaşıyor. Hem İdlib konusunda daraldı, yolun sonuna geldi. Hem Güney konusunda daraldı. Bildiğiniz gibi, askeri, siyasi, ekonomik bir kriz yaşıyor.”
İMRALI POLİTİKASI KÜRTLERE YÖNELİKTİR
Türk devletinin İmralı’ya yönelik politikasının kapsamlı olduğunun altını çizen Karayılan, “Oradan başlatıp dalga dalga yayıldı. İmralı’da yaptığını tüm zindanlar ve Kürtler üzerinde uygulamak istiyor. Tüm Kürtleri tecrit etmek istiyor. İmralı politikaları bir kişiye yönelik değildir. Önder Apo şahsında, Kürt halkına yöneliktir. O Kürt halkının önderidir. 11 milyon imza toplandı; noter tasdikli imzalardır ve Brüksel’de uluslararası güçlere sunuldu. Böyle bir iradeye psikolojik işkence ve mutlak tecrit uygulanıyor. Bu onların Kürtlere yaklaşımını ifade ediyor” şeklinde konuştu.
HALK VE HAREKETİN EKSİKLİKLERİ VAR
Tecrit konusunda kendi sorumluluklarının olduğunu teslim eden Karayılan, şöyle anlattı: “Bu Kürtlere uygulanan bir zulümdür. Bu tecrit uluslararası hukuka aykırı olduğu gibi, Türkiye’nin hukuk sistemine de aykırıdır. Aynı zamanda hiçbir ahlaki ölçüye de sığmaz. Erdoğan bunu yapıyor. Üç yıldır İmralı’da ne oluyor kimse bilmiyor. Halk ve Hareket olarak bu konuda sorumluluklarımızı görüp eksikliklerimizi ortadan kaldırmalıyız. Bunlar bizim için mücadeleyi büyütme gerekçesidir.”
BÜYÜK BİR SAVAŞ YAŞANIYOR
Gerillanın verdiği amansız mücadeleyi ve yarattığı sonuçları değerlendiren Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizimle Türk devleti arasında yoğun bir savaş yaşanıyor. Yaşananları dile getirmede ve etkili yansıtmada eksikliklerimiz var. Her şeyi konuşmuyoruz. Basını hızlı ve etkili bir şekilde işletmiyoruz. Değerli yoldaşlarımız da şehit oluyor, bir intikam hamlesi başlatmamız gerektiğini biliyoruz. Karadeniz’den Zagroslara kadar Türkiye işgalciliğine karşı savaşıyoruz. Türk medyası her gün ‘Karadeniz’de iki kişi kalmış’ yalanını tekrar ediyor. Oysaki iki-üç gün önce arkadaşlarımız düşmanı vurmuş, çok sayıda asker ölmüş, Çiyager isminde bir arkadaşımız kahramanca savaşıp şehit olmuş. Kaç yıldır aynı şeyleri söylüyorlar. Aramızda büyük bir savaş yaşanıyor ve bu savaş sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yürütülmüyor. Aynı zamanda Güney Kürdistan yürütülüyor. Yine Efrîn’de halkımız Türk devletine karşı büyük bir savaş veriyor.”
İŞGALCİLER TUTUNAMAYACAK
Başta Efrîn olmak üzere bütün Kürdistan işgalden kurtulmadıkça ve özgürleşmedikçe kendilerine zamanın devrimcisi diyemeyeceklerini vurgulayan Karayılan, Efrîn’deki halkın çektikleri acıların ve zorlukların farkında olduklarını dile getirerek, Apocu düşünceye ve ruha sahip tek bir Kürt olduğu müddetçe işgalcilerin tutunamayacağını söyledi.
TEKNİĞİ DE GELİŞTİRECEĞİZ
Gerillada derinden bir değişim yaşandığını; son iki-üç yılda değişim ve dönüşüm olmasaydı bu kadar büyük savaşamayacağını kaydeden Karayılan, şunların altını çizdi: “Esasen Türk devleti bizim karşımızda düşmüş, yenilmiştir. Teknik ve istihbaratla yenilgisini gizlemeye çalışıyor. Teknik araçlarla bizi darbeleyip yenilgilerini hafifletmeye çabalıyor. Biz de ona karşı insan tekniği, sanatı ve yeteneğini geliştirmeye çalışıyoruz. Onunla da sınırlı kalmayacağız, tekniği de geliştireceğiz. Bu devlete karşı, yer altında, üstünde gökyüzünde de o ne yaparsa yapsın direneceğiz ve gücünü kıracağız. Bizim Türkiye işgalciliğiyle hesabımız tarihidir. Önderlik bu konuda bize gerekli perspektifi vermiştir. Önderlik ideolojisi, felsefesi, insana arşa çıkabilme yeteneği kazandırmaya yeterlidir. Bu teknik ve taktikle düşman yenilecektir. Bu konuda çalışmalarımızın sürdüğü bilinmeli, yoğunlaşmalarımız sürecek ve devrimci hamleler geliştireceğiz.”
İŞGALİN SONUNA GELİNECEKTİR
Hassas bir süreçten geçtiklerini dile getiren PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu zorlu bir süreçtir. Zaten zorlu süreçler insanların ne olduğunu kanıtlar. Kolay zamanlarda herkes konuşup bir şeyler yapabilir. Ama bu süreçte iradeli, kararlı kişiler kendilerini göstermeli, elini taşın altına koymalı. Bu süreçte kadınların ve gençlerin daha fazla sorumluluklarına sahip çıkması gerekir. Savaş zirveseldir. Bu savaş bu seviyede başarılırsa artık Kürdistan’da zulmün ve işgalin sonuna gelinecektir.”