HABER MERKEZİ –
Kasım Yoldaş komplo ve tasfiyeciliğe karşı mücadelenin öncü militanlarından birisi oldu
Uluslararası Komplo’ya karşı mücadelede Kasım Engin Yoldaş karanlıklara ışık, karamsarlığa karşı umut, her türlü oportünist ve tasfiyeciliğin korkulu rüyası olmayı bildi. Uluslararası Komplo’ya karşı mücadeleyi, oportünizme ve tasfiyeciliğe karşı mücadeleyle birleştirerek dönem görevlerine çok yönlü ve büyük bir heyecanla sarılan bir militan haline geldi. Böyle bir dönemde ideolojik-örgütsel, her türlü çalışmada her zaman görev ve sorumluluk üstlendi. Tasfiyeciliğe karşı mücadelenin öncü militanlarından birisi oldu. En önde gelen bir militan olarak kıvrak zekası ve yüksek temposuyla örgütsel dağınıklığın önlenmesi, toparlanmanın geliştirilmesinde büyük bir çaba sergiledi. Yeniden yapılanma sürecinde böyle bir dönemin başarısına öncülük edecek güç olarak gerillanın ‘HPG’ ismiyle yeniden yapılanma çalışmalarında uzun süre yer aldı. Uzun süre HPG basın komutanlığı görevini yürüttü. Yeni dönemin gerilla yapılanmasına bilinciyle, pratiğiyle, eğitici ve yönetici gücüyle büyük bir katkı sundu.
Nûda Karker ve Azad Siserlerle birlikte Savunma Komitesi görevi yürüttü. HPG’de paradigma değişiminin gerçekleşmesi ve gerillanın yeni paradigma temelinde HPG ismiyle yeniden yapılandırılıp örgütlü ve eylemli hale getirilmesinde büyük bir emeğin ve çabanın sahibi oldu. Kasım Engin Yoldaş 1 Haziran 2010’dan itibaren gelişen Dördüncü Stratejik Dönem olarak tanımladığımız Devrimci Halk Savaşı sürecine daha yoğun olarak ideolojik mücadele alanındaki çalışmalar içerisinde yer alarak katılım gösterdi. Hem PKK Merkez Komitesi hem de KCK Yürütme Konseyi üyesi olarak uzun süre basın-yayın çalışmalarına aktif katıldı ve Basın Komitemizin birinci dereceden sorumluluğunu yaptı.
Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’ni propaganda-ajitasyon cephesinden geliştirebilmek için yoğun bir çabanın sahibi oldu. Propaganda-ajitasyon çalışmalarını, dönem görevlerini başaracak düzeye getirebilmek için yoğun bir ideolojik-örgütsel-eğitsel çalışma içerisinde oldu. Dersler verdi, kitaplar yazdı. Başta tarih olmak üzere birçok konuda araştırma ve inceleme çalışması yürüttü. Böyle bir süreçte sürekli düşünen, araştıran, yeni bilgilere ulaşan ve ortaya çıkardığı, öğrendiği yeni şeyleri hep yoldaşlarıyla ve halkla paylaşan, usanmaz ve yorulmaz bir yüksek tempolu çalışmanın sahibi oldu. Bu temelde Partimizin ideolojik alan çalışmalarının örgütlendirilmesine ve yürütülmesine en üst düzeyde katılım gösterip çalışmaları koordine eden örgütsel yapı içerisinde yer aldı. Böylece Devrimci Halk Savaşı’nı başarıya götürecek ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini ve propaganda-ajitasyon düzeyini ortaya çıkartmaya çalıştı. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin ideolojik öncülüğünü yapma çabası içinde oldu.
AKP-MHP faşizminin Medya Savunma Alanları’na dönük hava ve kara saldırılarının geliştiği dönemdeyse bir yandan söz konusu ideolojik alan çalışmalarını kesintiye uğratmadan yürütürken, diğer yandan Medya Savunma Alanları’na dönük düşman saldırılarına karşı geliştirilen direnişin komuta görevini de üstlenip yürütmeye çalıştı. Hem ideolojik çalışma alanında, hem de askeri alanda faşist-soykırımcı düşmana karşı Devrimci Halk Savaşı temelinde yürüttüğümüz mücadeleyi birleştiren ve birlikte yürütmeyi gerçekleştiren öncü militan olarak önemli bir rol oynamayı başardı.
Kasım Engin Yoldaş işte böyle yoğun ve yüksek tempolu bir devrimci çalışma ve mücadele içerisindeyken faşist-soykırımcı düşman saldırısına maruz kaldı ve şehit düştü. Dolayısıyla söz konusu saldırı da, şehadet de bir tesadüf değildi. Besbelli ki faşist soykırımcı AKP-MHP diktatörlüğü ve onun uzantısı haline gelmiş olan Kürt işbirlikçi ihaneti Kasım Yoldaş şahsında somutlaşan özgürlük mücadelesinin gelişiminden ve anti-faşist direnişin büyümesinden çok büyük bir korkuya kapılmıştı. Çünkü Kasım Yoldaşın seçkince temsil ettiği Apocu çizgide gelişen özgürlük ve demokrasi direnişi AKP-MHP faşizmini tam bir çöküş sürecine sokmuş, adeta yıkımın eşiğine getirmişti. Aynı zamanda Kürt işbirlikçiliğinin ve ihanetinin de her türlü maskesini alaşağı ederek iyice teşhir olur, deyim yerindeyse ipliği pazara çıkar hale getirmişti.
İşte bu güçler kendi aralarında her türlü kirli ittifakı yaparak ve ABD’den, genelde kapitalist modernite sisteminden de her türlü desteği alarak Kasım Engin Yoldaşımızı katleden bu alçakça saldırıyı düzenlediler. Dikkat edilirse mevcut saldırı öyle tekil bir olay değildir. Söz konusu güçler el birliği ederek Koronavirüs gibi bir salgından da fayda umarak PKK öncülüğündeki Kürdistan özgürlük bilincini ve eylemini daraltabilmek ve mümkünse tasfiye edebilmek için her türlü planlı saldırıyı geliştirmeye çalışıyorlar. Bunu Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de yaptıkları gibi, Medya Savunma Alanlarına, Başûrê Kurdistan’a, Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’ye dönük olarak da yürütüyorlar. Hatta İdlib, Libya olaylarında görüldüğü gibi Ortadoğu’nun değişik yerlerinde faşist savaşı tırmandırmaya çalışıyorlar.
Kürt halkına karşı tarihin en ağır faşist baskı-terör ve sömürü saldırısı yürütülüyor
Bu temelde son KDP ve YNK ortaklığının Zînê Wertê Boğazı’na dönük operasyonunda da açığa çıktığı gibi Medya Savunma Alanları’nı daha çok kuşatmaya ve bu alanlara dönük imha saldırılarını daha çok arttırmaya çalışıyorlar. Rojava Kürdistan’ı baskı altında tutmak ve Rojava Özgürlük Devrimini geriletebilmek için her türlü çabayı yürütüyorlar. Bakurê Kurdistan’da insanlık tarihinin en vahşi katliamını ve soykırımını uygulamaya koyuyorlar. Başta kadınlar olmak üzere halk üzerinde yoğun bir baskı, katliam, taciz ve tecavüz uyguluyorlar. Demokratik siyaset güçlerini, gençleri, kadınları tutuklayıp zindanlara dolduruyorlar. Kürt’ün dirisine düşman olup saldırdıkları gibi ölüsünden de korkuyor ve Kürt özgürlük savaşçılarının mezarlarına saldırıyorlar. Cesetlerini parçalamaya çalışıyorlar. Mezarlıklarını yıkıp tahrip ediyorlar. Kemiklerini yerlerinden çıkartıp Türkiye’nin değişik yerlerine taşıyarak gizlemeye, saklamaya, Kürt Özgürlük Mücadelesinin en büyük değerleri olan kahraman şehitleri, Kürt halkının gözünden uzak tutmaya çalışıyorlar.
Kuşkusuz bu saldırılar dört parça Kürdistan’la sınırlı kalmıyor. Türkiye’nin değişik alanlarına da yayılarak başta Kürt halkı olmak üzere diğer halkalara karşı da tarihin en ağır faşist baskı-terör ve sömürü uygulamasına dönüşüyor. AKP-MHP faşizmi Kürdistan’da tarihin en ağır soykırımcı saldırılarını uyguladığı gibi Türkiye’de de çok yoğun ve ağır bir faşist baskı ve sömürü uyguluyor. Böyle bir uygulamada Türkiye’nin bütün değerlerini satışa çıkartarak kapitalist modernite güçlerinden destek almaya, Kürt işbirlikçi ve ihanetini kendi hizmetine koşmaya çalışıyor.
Yani emperyalist efendilerinden ve işbirlikçi ihanetten medet uman, onlara dayanarak ayakta kalmaya ve ömrünü uzatmaya çalışan bir konumu yaşıyor. Kuşkusuz bu temelde de en çok PKK’ye saldırıyor. Parti öncülüğümüzü, Parti yönetimimizi, Parti militan yapımızı ve gerilla öncülüğümüzü imha edebilmek için hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımayan, savaş hukukunun hiçbir gereğine dahi uymayan alçakça bir saldırı yürütüyor. Bir gerillayı imha edebilmek için onlarca savaş ve keşif uçağı kaldırıyor. Günlerce peşinden koşuyor, defalarca saldırı yapıyor. Günün 24 saatinin her anında, dört parça Kürdistan’da özgürlük mücadelesi yürüten güçleri bulup imha edebilmek için TC devletinin, Türkiye ülkesi ve toplumunun tüm gücünü böyle bir imha saldırısına seferber ediyor. İşte Kasım Engin Yoldaşın şehadetine yol açan saldırı da böyle topyekûn faşist-soykırımcı özel savaş saldırısının bir parçası olarak gerçekleşmiş bulunuyor.
Kürtlük üzerinde insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir katliam uygulanıyor
Peki, söz konusu bu saldırılar ne anlama geliyor? Çok açık ki bugün AKP-MHP faşizminin Kürt halkına karşı yürüttüğü saldırganlık tarihin tanık olduğu en ağır soykırım saldırısıdır. Böyle bir saldırı temelinde Kürt varlığını ezip imha ederek Kürt halk varlığına dair bir iz dahi bırakmak istemiyor. Dilini, kültürünü, tarihini, doğasını, coğrafyasını, değerlerini, toplumsal yaşamını ve tarihsel birikimini şehitlerine kadar her şeyi yok ederek Kürtlüğü tarihten silmeye çalışıyor. TC devletinde somutlaşan ve bugün AKP-MHP faşizmi tarafından uygulamaya konan Kürt düşmanı zihniyet ve siyaset, Kürt soykırımı projesi, Kürtlüğe dair her şeyi yok etmeyi, tümden ortadan kaldırmayı, Kürdistan’ı ve Kürtlüğünü kaybetmiş insanları Türkiye’nin bir parçası haline getirmeyi, Türkleştirmeyi, Kürtlüğü asimile ederek Kürt toplumunu Türk uluslaşmasının bir parçası haline getirmeyi hedefliyor. Yani Kürtlük üzerinde insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir katliam uygulanıyor, soykırım yürütülüyor. Bir kök kazıma saldırısı söz konusu.
Bugün AKP-MHP faşizminin dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında Kürt’e ait her şeye azgınca ve vahşice saldırısının hedefi kesinlikle budur. Bu konuda hiç kimse yanılmamalıdır. TC devleti ve AKP-MHP faşizmi tarafından Kürdistan’da uygulanan soykırımın bugünün dünyasında ve tarihsel geçmişte bir eşi-benzeri, bir örneği dahi bulunmuyor. Bu düzeyde vahşi, her türlü insanlık değerlerini yok sayan ve yok eden bir barbarca saldırıyı AKP-MHP faşizmi Kürt halkına karşı yürütmeye çalışıyor. Böylece Kürt varlığını yok etmek, yüzyıldır devam eden Kürt soykırımını başarıya götürmek istiyor. Faşist soykırımcı zihniyet ve siyaset olarak kendi varlığının ancak Kürt’ün yok edilmesiyle mümkün olduğunu görüyor. Kürt’ü yok edebilmek için de önce özgür Kürt’e, Apocu Kürt’e, PKK Kürt’üne saldırıyor. Böyle bir saldırıda geçici olarak Kürt işbirlikçiliğini ve ihanetini de alçakça kullanıyor. Besbelli ki işi bitene kadar Kürt ihanetinden ve işbirlikçiliğinden medet umuyor. Ama biz tarihsel geçmişten iyi biliyoruz ki Kürt Özgürlük Mücadelesi geçici olarak ezilip imha ve tasfiye edildikten sonra sıra söz konusu işbirlikçi hainlere de geliyor.
TC’de somutlaşan Kürt düşmanlığı ve soykırımcılığı kendisine hizmet eden, işbirlikçilik yapmış olan Kürt’e de tahammül etmiyor. Ona da yaşama imkânı vermiyor. Mustafa Kemal’in şu ünlü sözü hiçbir zaman unutulmamalıdır; ‘Kendi milletine faydası olmayanının bize de faydası olmaz’ diyor. Nitekim Lozan sürecinde Kürdistan’ın çeşitli yerlerinden gelmiş, kendisine hizmet eden, TC meclisinde Kemalist hareketi savunan vekilleri, Lozan’da Kürt soykırımını kabul ettirdikten ve devlet egemenliğini sağladıktan sonra uydurma suçlarla bir bir idama götürüyor, imha ediyor. Onları suçlayıp idama götürürken işte bu sözleri söylüyor. Bugün AKP-MHP faşizminin bu insanlık dışı vahşi ve barbarca soykırımlarına ortak olan, işbirlikçilik yapan Kürtlerin bu gerçeği çok iyi bilmesi ve unutmaması gerekiyor.
Diğer bir yan ise çok açık ki hem AKP-MHP faşist diktatörlüğü, hem de Kürt düşmanı ve soykırımcısı TC sistemi ancak böyle vahşi, faşist-soykırımcı bir baskıyla, terörle, katliamla ayakta kalabiliyor. Gerçekten de maskesi düşmüş, ipliği pazara çıkartılmış durumda. Nasıl bir Kürt düşmanı, halk düşmanı, kadın düşmanı, insanlık düşmanı olduğu iyice açığa çıkartılmış ve teşhir edilmiş bulunuyor. Bütün dünya bugün Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisinde somutlaşan faşist zihniyet ve siyasetin nasıl büyük bir tehlike arz ettiğini çok iyi görüyor ve anlıyor. Kürdistan’da yapılan uygulamalar Amerika’da da, Avrupa’da da, Asya’da da biliniyor. ABD’de de siyahlar katledilirken TC devletinin Kürdistan’daki Kürt katliamları örnek olarak gösteriliyor.”
Duran Kalkan
Devam Edecek…