HABER MERKEZİ- Evreni, doğayı, toplumun işleyiş yasalarını keşfetmiş sayısız kadın filozofun düşünceleri erkek filozofların gölgesinde yok sayılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır.
Şu bir gerçek ki, ataerkil sistemin kadın düşmanı ideolojisi, bilim ve felsefe cephesinde sessizlik içinde kabul görmüş, erkek filozoflar, bilim adamları bu gömütte etkin rol üstlenmiştir.
Felsefe denince ilk akla gelen Aristo, Platon, Sokrates, Descartes, Kant gibi filozoflardır. Oysa fizik, matematik, kimya, astronomi, sosyal bilimler, psikoloji, tıp alanlarında yetkinleşmiş, eserler yaratmış; evreni, doğayı, toplumun işleyiş yasalarını keşfetmiş sayısız kadın filozofun düşünceleri erkek filozofların gölgesinde yok sayılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır. Sokrates’in düşüncelerinin oluşmasında onun öğretmeni olduğu düşünülen Mantinealı Diotima, Atinalı devlet yöneticisi Perikles’in politik düşüncelerini etkileyen Miletli Aspasia gibi daha onlarca filozof kadın felsefe tarihinde görmemezlikten gelinerek tarihten silindiğini görüyoruz.
Rahibe Hildegard, Marguerite Porete, Krotonlu Theano, Marie Le Jars de Gournay, Mary Astell, Avilalı Teresa, Mary Wollstonecraft, Tullia d’Aragon, Johanna Charlotte Unzer, Marguerite Porete, Isotta Nogarola, Mary Astell gibi nice kadın filozof, eril egemenlikli felsefe tarihinin dehlizlerine gömülmüştür.
Şu bir gerçek ki, ataerkil sistemin kadın düşmanı ideolojisi, bilim ve felsefe cephesinde sessizlik içinde kabul görmüş, erkek filozoflar, bilim adamları bu gömütte etkin rol üstlenmiştir.
İşte bu kadınlardan biri de filozof Hypatia(M.S. 370-415) idi. Hypatia Ortaçağın karanlığında Hristiyanlığın ilk yüzyılında İskenderiye Felsefe Okulu’nda, matematik, mantık, felsefe üzerine eğitim verdi. Evreni, doğayı matematik, mantık ve deney ile açıklamaya çalıştı. Felsefeden astronomiye, bilimden sanata, matematikten siyasete pek çok alanda eserler yarattı. Güneş ve yıldızların konumlarını hesaplayan aleti, denizin dibindeki nesneleri gözlemlemek için hidroskop ve sıvıların yoğunluğunu ve özgül ağırlıklarını ölçmekte kullanılan hidrometreyi keşfetti.
Hypatia, daha o dönemde doğada, evrende her şeyin birbiriyle bütünlük içinde bağıntılı olduğunu, birbirini etkilediğini düşünüyordu. Dini, tarihi, toplumu, bireyi, sistemi sorgularken kozmik bilinç paralelinde çözüm önerileri sunuyordu.
Hypatia, Ataerkil hiyerarşik sistemin dinci, cinsiyetçi, baskıcı, eşitsizlikçi yapısını ve zulmünü, meşrulaştıran kültür ve zihniyetin yapay olarak üretildiğini görüyordu. Toplumsal psikolojiyi çözümleyerek bir farkındalık yaratıyor, buna karşı kendi pratiğiyle direniş sergilerken, kadın uyanışının, özgürlüğün sembolü oluyordu. Ona göre toplumsal eşitsizlikleri yaratan gelenek ve kültür insan kaynaklıydı. Bu görülmediği için tarih boyunca insanın insan üzerindeki üstünlüğü ve yarattığı kötülük ve zulüm yaşatılmıştır. Haksızlıklara, adaletsizliklere ve zalimliğe karşı susmak esaret örneğidir. Hypatia, esareti, insanın kendi kendini, kendi iradesi ile suskunluğa hapsetmesi olarak tanımlar. Eğer insanlara boyun eğdiğinizi gösterirseniz, hayatınız boyunca başkalarının esareti altında yaşarsınız. İnsanları gerçeğe götürecek olan tek kılavuzun, akılcı bir düşünme yöntemi olduğunu savunur. Bunu şu sözleriyle dile getirir: “Düşünme hakkını saklı tut. Yanlış da olsa düşünmek hiç düşünmemekten daha iyidir.”
Hypatia, düşüncenin, bilimin cinsiyetinin olamayacağını savunur. Kadını toplumsal yaşamın dışına iten ayrımcı zihniyete, dini dogmalara karşı direnir. Toplumda egemen olan baskıcı zihniyeti sorgularken, “Eğer bir toplum tek bir aklın sözleri, düşünceleri ve eylemleri ile hareket ederse, orada sadece o kişi var demektir. Geride kalanların varlığı bir söylentiden öte başka bir şey değildir” der. Kuşkusuz Hypatia bu sözüyle ezilen toplum kesimleriyle birlikte, kadını dışlayan, kimliksizleştiren iktidarı, erkek egemenlikli aklı kastediyordu aynı zamanda.
Hypatia insanları gerici, dogmatik inanç ve düşünce sistemine karşı sorgulamaya davet ederken şöyle der; “İnanmadan önce sorgula ve düşün. Ondan sonra harekete geç ve bildiklerinin arkasında dur. Kendi aklınla, doğrularınla hareket et. Kendi yaşamına kendin yön ver. Korkak olma, cesur ol. Cesaret tamamen insana özgüdür. Cesur olan insan kolay kolay esaret altına alınamaz.’
Hypatia, hatalar sorgulanmadığı takdirde toplum tarafından özümsenerek, toplumsal gerçeklik haline dönüşeceğini, kendini yeniden üreteceğini, doğal ve değişmez bir kılıfa dönüşeceğini savunurken,“Bir yanlışa yanlış demezseniz ve o yanlış varlığını uzunca bir süre devam ettirirse, bir süre sonra insanlar tarafından yanlış olarak algılanmamaya başlar” der.
Hypatia dogmatik dinlerin yanlışlıklarla dolu olduğunu savunuyordu. Nitekim Ataerkil zihniyetin, kendine göre şekillendirdiği toplumsal belleği, dini fanatizmi sorgularken şöyle diyecekti: “Masallar masal diye, efsaneler efsane diye anlatılmalıdır. Boş inançları gerçek diye öğretmekten daha korkunç bir şey olamaz. Çocuk aklı bunları kabul eder ve çocuk yanlış şeylere inanır. Bu yanlış inançlardan arınmak çok zor olur, uzun yıllar alır. İnsanlar boş inançlara bir gerçekmiş gibi inanıp uğruna dövüşürler. Çünkü boş inanç öylesine elle tutulmazdır ki çürütülmesi neredeyse olanaksızdır.”
Nitekim Hypatia’nın bu düşünceleri, bilgisi Kilisenin büyük tepkisini üzerine çekecekti. Çünkü Kilise, bir kadının özgür, sorgulayıcı düşüncelerini hazmedemiyordu. Onun aydınlanmacı fikirlerini, erkeği kutsayan fanatik hegemonyasının topluma yayılmasının önünde bir engel olarak görüyordu. Böylece Hypatia pagan olarak ilan edilerek şeytanileştirilecekti. Kilise papazı Hypatra’yı yok etmek için incil’e şu sözleri ekleyecekti.“Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Adem sonra Havva yaratılmıştır…”
Böylece halkı ona karşı kışkırtarak, galeyena getirilen çapulculardan oluşturulan bir güruh onu vahşi bir şekilde katledecekti.
Yine Marguerite Porete (1250-1310), ruhun tamamen özgür olması için, tanrı ile bireysel bir ilişki kurulması, kiliseden ve ruhban sınıftan koparması gerektiğini savunduğu için sapkınlıkla suçlanarak, yakılarak öldürüldü. Bu vahşi zihniyet Orta Çağ’da yüzbinlerce bilge kadını, “sapkın Cadı” olarak ilan edecek, diri diri yakarak katlecekti.
Hypatia’nın katledilmesi aynı zamanda seküler dünya ile mistik dünyanın temsilcileri arasında yaşanan çatışmayı ortaya çıkardı. İskenderiye Okulu’nun Yeni-Platoncu ekolünün en önemli temsilcilerinden biri olan filozof Hypatia gibi onlarca filozof kadının felsefe tarihinde görmemezlikten gelinerek silinmesi felsefenin cinsiyetini ortaya koyuyordu.
Kaynak:Yeni Özgür Politika