HABER MERKEZİ
AKP-MHP faşizmi Kürt düşmanı yüzünü tekrardan açığa vuran bir şekilde sömürge valilerini Amed, Mardin ve Van belediyelerine kayyum olarak atadı. Faşizmin bu açık irade gaspının Kürt halkı tarafından cevapsız bırakılmayacağı açıktı. Aynı gün başlayan eylemler sürmeye devam ediyor. Nitekim o günden bu yana faşizmin vahşi saldırıları halkı yıldırmak şöyle dursun daha da kararlı hale getirdi. Amed, Van ve Mardin sokaklarında yapılan her eyleme insanlık dışı bir kinle saldıran faşist sürüleri halkın dirençli duruşu karşısında çılgına döndü. Eylemler her geçen gün hem mekân hem de yöntem olarak gelişti, derinleşti. Kürt gençleri de faşistlere ve yardakçılarına neredeyse her gün darbe vurdu. Kayyum saldırılarına eş yürütülen askeri operasyonlara da cevabı Kürt halkının direniş kaynağı gerilla verdi. Neredeyse her yerde darbe yiyen Türk ordusunun zafer naraları kursaklarında kaldı. ‘Kıran’ adı verdikleri operasyonları asıl onları kırdı, kırmaya devam da ediyor. Kürt halkının yaşam ve umut garantisi olan gerilla direnişi kuşkusuz kendi alanında sürecek ve derinleşecektir. AKP-MHP faşizmi Kürt halkına karşı topyekûn bir savaş yürütüyor. Bu çerçevede direniş de topyekûn ve kapsamlı olmak durumundadır. Bu açıdan faşizme karşı mücadele de halk eylemlerinin yeri de büyüktür.
Kayyum saldırıların başlamasında bu yana geçen bir haftada halkın direniş ile gasp saldırıları büyük oranda teşhir oldu, faşizm bu hamlesiyle amaçladığı etkiyi yaratamadı. Aksine savunma pozisyonuna geçmek zorunda kaldı. Türkiye kamuoyuna bile bu saldırılarının meşru olduğunu anlatamadı. Kürt karşıtlığına dayalı şovenist duygulara hitap ederek kayyumları aklamaya çalıştı. Fakat faşizmin demokrasi karşıtı zihniyetinin sadece Kürt halkına değil, farklı düşünen herkese düşman olduğu ve fırsat bulduğunda muhalif tüm belediyelere el koyacağı fikri daha fazla belirgin oldu. Antifaşist demokrasi cephesi açısından önemli olan bu bilincin halkın kararlı eylemleri sayesinde yayıldığı açıktır. Bu açıdan işkenceye karşı ısrarlı eylemci tavrın ne kadar önemli olduğu bir kez daha açığa çıktı.
Yaygın demokratik sokak eylemlerinin faşizmin korkulu rüyası olduğu açıktır. Çünkü faşizm kendi zayıflığını en küçük farklı bir sesi bile engelleyerek gizlemeye çalışır. Bu açıdan her eylemi onu çöküşe götürecek ateşin kıvılcımı olabileceğini düşünerek bastırmaya yönelir. Bu nedenle her koşulda her yerde sokağa çıkmak faşizmin yıkılacağını haykırmak direnişi, umudu büyütme anlamına gelir. Kürt halkının kayyumlara karşı süreklileşen eylemselliği bu açıdan çok kıymetlidir.
Öte yandan yerel yönetimler devletin halkın kendi sorunlarını yerinden kendi belirleyeceği temsilcilerle çözme mekanizması olarak ifade edilir. Birçok eksiğine karşı tanımlaması budur. Halkın kaynakları belediyelere bu temel ilke üzerinden aktarılır. Halkın onay verdiği temsilciler halkın isteği doğrultusunda politikalar belirler ve bu çerçevede hizmetlerini geliştirirler. Kürt demokratik siyaseti de 20 yıla varan yerel yönetimler deneyiminde bu çerçevede halkın toplumsal belediyeciliğini geliştirmeye çalışmıştır. Kürdistan’da son yirmi yılda bu çerçevede atılan her olumlu adım halk belediyeciliğinin ürünüdür.
Devlet ise belediyelere kayyum atayarak kendi çizdiği çerçeveyi kendisi ihlal etmiştir. Evrensel hukukla hiçbir ilişkisi olmayan bu kararla TC kendi sömürgeci soykırımcı hukukunu bile çiğnemiştir. Zaten olmayan meşruiyetinin kırıntısını bile ortadan kaldırmış, özel savaş rejimi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Halkın sorunlarını çözmeye odaklanan, halktan bu nedenle icazet almış adaylarının yerine sahiplerinden aferin almak için yapmayacağı bir şey olmayan uşak valilerini atamıştır. Bu zatların halk için bir şey yapması beklenemez. Üç yıl boyunca Bakurê Kürdistan’da kayyumların ne yaptığı zaten ortadadır. Kendilerine saray yavrusu odalar inşa etmek, iplerini elinde tutan bakanlarına pahalı hediyeler alma ve yereldeki işbirlikçilerine iş yapılmayan ihaleler dağıtmaktan başka bir eylemleri olmamıştır. Halkın direnişi ile o koltuklarda oturma süreleri kısalacak olan şimdiki kayyumlarda farklı bir şey yapamazlar, yapmayacaklar da.
Yerel yönetimler olarak ifade edilen mekanizmayı faşizmin kendisi ortadan kaldırmıştır. O zaman devletin bu çerçevede halktan bir şey bekleme hakkı hiçbir koşulda kalmamıştır. Halka bu kayyumları belediye başkanı olarak gör diyebilmesi mümkün değildir. AKP’li meclis üyelerinin de yer aldığı belediye meclisini bile fesheden bu anlayış ne yüzle halktan bir şey bekleyebilir. Bu belediyelere karşı yürütülecek her sivil itaatsizlik eylemi meşru olduğu kadar yasaldır da. Kayyum Belediyelerine karşı halkın hiçbir maddi ve manevi sorumluluğu kalmamıştır.
Bu durumu somutlaştırabilmek oldukça önemlidir. Halkın iradesini gasp eden bu saldırılara sokak eylemlerinin yanında zamana yayılmış daha kapsamlı ve daha geniş eylemlerle cevap vermek kayyum saldırısını toptan boşa çıkarmak için çok yerinde olacaktır. Bu açıdan daha geniş perspektiften bakmak sonuç alıcı olabilir. Gündelik hayatı etkileyen kayyumları işlemez kılan pratik adımlar üzerine yoğunlaşılabilinir. Toplum olarak topyekûn savaş gerçekliği karşısında yaşamı düzenleyebilmemiz, hayatımızı buna göre düzenlememiz şarttır.
Toplumsal düşüncenin oldukça yaratıcı olduğu açıktır. Sadece üç şehrin değil Bakurê Kürdistan’da tüm halkın gündemi kayyum saldırılarıdır. Halk toplantıları ve halk içinde yürütülen tartışmalarla oldukça özgün ve etkili eylem yöntemleri bulunabilir. Devlet bu adımı ile halka seni ve iradeni tanımıyorum demiştir. Sokak eylemleri ile halk seçilmişleri şahsında iradesine sahip çıkmış, çıkmaya da devam edecektir. Fakat aynı zamanda bende senin rantçı, kuruyemişçi kayyumlarını tanımıyorum, onları belediye yönetimi olarak görmüyorum demeli ve bu bilincini boykot, itaatsizlik tarzı eylemlerle pratikleştirebilir. Maddi hizmetlere sürekli zorlanmalıdırlar, halkın parasını fındığa fıstığa, yandaşlarına dağıtmalarını engellemek için sürekli uyanık ve aktif olmak gerekir ama aynı zamanda kayyumlar gösterilen tutumla halk içine çıkamaz hale getirilmelidir. Bu görev siyasal partinin olduğu kadar inisiyatifli olması gereken her yurtsevere de düşmektedir. Bütünsel bir direniş çok kısa sürede faşizmin aldığı karara pişman olmasına yol açabilir.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi