HABER MERKEZİ – KBDH Genel Konseyi, dönem değerlendirmesine ilişkin bir açıklamada bulundu. Açıklamada, işgal saldırıları, emperyalist savaşlar, sınıfsal mücadeleler, kadın mücadelesi ve halk isyanlarına dikkat çekildi.
Açıklamada şunlar ifade edildi: “Kapitalist-emperyalist sistemin genel sürekli bunalımı her geçen gün derinleşiyor. Bunalımını hafifletmek için “krizi yönetmek” adı altında devreye konan neoliberal politikaların koca bir aldatmacadan ibaret olduğu artık gizlenemiyor. İnsan hakları, demokrasi “özgürlük çağı” olarak dünya halklarına sunduğu şeyin aslında işsizlik, yoksulluk, açlık, emperyalist savaşlar, işgal, barbarlık anlamına geldiği Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Ortadoğu’ya bütün ülkelerin işçileri, ezilen halkları ve kadınlar tarafından görülüyor. Kapitalist-emperyalist sömürüye, işgale, saldırganlığa karşı ezilen dünya halklarının isyanına, her gün bir yenisi ekleniyor.
Emperyalistler arası çelişki çatışmalar derinleşmiş olsa da, söz konusu ezilen halkların eşitlik, özgürlük hak arama mücadelesi olduğunda, karşı devrimci burjuva devletler birleşmekte, tüm olanaklarını, gelişen isyanların ezilmesi için seferber etmede bir an bile tereddüt etmemektedirler. Son NATO toplantısında, dünya halkları karşısında emperyalist politikaları uygulayacak askeri kuvvetin niceliğini misliyle arttırmış ve ülkeler bazında daha yaygın konumlandırmayı planlamışlardır.
Dünyanın yeniden paylaşıldığı, yeniden sömürgeleştirildiği, gerici işgalci savaşların hüküm sürdüğü hegemonya alanlarında, emperyalizmin, erkek egemen sistemin politikalarından en çok etkilenen kadınlar, toplumsal güç olarak öne çıkmakta, kadınların özgürlük mücadelesi öncü rol oynamaktadır. Ataerkil kapitalist sisteme karşı Sudan’dan, Filistin’e, Peru’dan, Sri Lanka’ya, Ekvador’a, Afganistan’dan, Hindistan’a, Polonya’dan, Arjantin’e, Meksika’dan, Kolombiya’ya, ABD’den, İsviçre’ye, Türkiye’den Kürdistan’a kadınların isyanı, direnişi korku salmaya devam ediyor. Bu bağlamda Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan gelişmelerde; kapitalizmin, emperyalizmin içinde bulunduğu siyasal gelişmelerden kopuk değildir.
İktidar çıkmaz içinde
Faşist iktidar, Medya Savunma Alanlarına yönelik yürüttüğü sömürgeci savaşta, Garê’de aldığı darbe ile neye uğradığını şaşırdı. 17 Nisan’dan itibaren Avaşîn, Metîna, Zap’ta işbirlikçi KDP’nin desteği ile tüm teknik askeri kapasitesini seferber etti, uluslararası savaş suçu olan kimyasal silahları kullanıyor. Şengal’de Êzidilere ve Maxmur kampı halkına yönelik saldırılarda faşist AKP-MHP iktidarı, Irak hükümeti, kendi halkına ihanet içinde olan KDP, aynı konsept etrafında hareket ediyor.
Kürdistan gerillasının tarihsel direnişi ile işgal ordusu TSK, tam bir fiyasko yaşamış, çıkmaz içine düşmüştür. İçine girdiği çıkmazı lehine çevirebilmek için, Rojava’ya yönelik saldırgan işgalci savaşı, tekrar güncelleştirmiştir. Tüm Suriye, Rojava ve Irak sınırı, Halep’ten Musul’a sömürge hesapları arasındadır. Lozan antlaşmasının100. Yıl dönümü öncesinde Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere yaklaşıldığı bir süreçte; fırsat bulabildiği, destek gördüğü durumda, yeni işgal alanları elde etmenin imkanlarını zorluyor.
Geçtiğimiz günlerde yapılan NATO toplantısı, faşist TC devletinin, uluslararası güçlerden de destek alarak, saldırılarını daha da arttıracağını ortaya koydu.
Suriye iç savaşıyla birlikte Türkiye’ye gelen mülteciler konusu, ırkçılığı-şovenizmi diri tutmak için iç politikada malzeme olarak görülürken, dış politikada da AB ülkelerinden aldığı/alacağı ekonomik fonlar için pazarlık konusu yapılıyor. İngiltere hükümetinin farklı ülkelerin halklarından gelen mültecileri, bir Afrika ülkesi olan Ruanda’ya sürgün etme kararı gibi ırkçı, kolonyalist, vahşi kapitalist bir paydada birleşilen bu politika, Türk devleti söz konusu olduğunda kaynağını Kürdistan’da ki ezeli sömürgeci siyasetten alıyor. Rojava Kürdistanı’nın, demografik yapısını değiştirme, Kürt halkının ulusal, kolektif varlığını inkar- imha siyasetiyle ortadan kaldırma stratejisinin bir parçası olarak, güvenli bölge adını verdiği işgal alanlarına Suriyeli mültecileri yerleştirmek istiyor. Sömürge evlerinden oluşan bu mekanlar her türlü kirli savaş siyasetinin, kadın bedeni sömürüsünün, kadına yönelik şiddetin yaşandığı, karşı devrimci faşist merkezlere dönüşecektir. Êfrîn, Serêkaniyê, Girê Spî bu planın bugünkü yaşayan örnekleridir.
12 Eylül askeri faşist darbesini aratmayan saray rejimi konsepti, toplumsal hareketleri, devrimci mücadeleyi, direniş çizgisini tasfiye edemedi. Bu fiziki, psikolojik faşist saldırganlık konseptinin altından büyük bir iradeyle ayağa kalkmayı başaran Türkiyeli, Kürdistanlı devrimci demokratik güçler, emekçi halklarımız, kadınlar şimdi mücadelenin yeni bir evresindeler. Yeni bir kadın isyanı dalgası, halk ayaklanmaları imkanları mayalanmaktadır.
Türkiye’de faşizmin yenilgisi, Kuzey Kürdistan’da sömürgeciliğin yenilgisinden geçmektedir. Erkek devlet şiddetine karşı mücadele yürüten Türkiye kadın hareketinin, Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarına, işgal saldırılarına karşı politik eylemli hattı yükseltmesi, dönemin acil görevidir. Türk ulusundan emekçi kadınları, ezilen Kürt ulusundan kadınlar ile birleşik mücadeleyi büyütmeye çağırmak, sokakları, alanları özgürleştirme sorumluluğuyla, kadın özgürlük mücadelemize daha yüksek bir siyasal düzey kazandırmak gerekmektedir. Kürt ulusal sorununun çözümü, Türk halkı başta olmak üzere, farklı ulus inançlardan emekçi halkların, kadınların politik bir güç olarak özneleşmesinden geçiyor. Sokak hareketi, örgütlü eylemsel düzey, ‘Kürt ulusuna özgürlük, erkek devletin işgal politikalarına hayır’ diyen bir bilinçle yükseltilmelidir. Bu bağlamda, Rojava devriminde kadın özgürlükçü, eşitlikçi bir yaşam anlamına gelen kadın kazanımları korunmalıdır.
2022 yılında ekonomik siyasi krizle iflas eden, istifalar veren Sri Lanka hükümeti, halk isyanıyla sallanmaktadır. Sri Lanka’da, Tamil halkı ve gerillaları katledildi fakat aradan geçen 13 sene sonra, büyük halk direnişinin doğuşu engellenemedi. Kürdistan’daki gerilla direnişi, halk mücadelesi de her savaş konseptinde, faşizme, aynı ağır yenilgiyi yaşatmıştır, yaşatmaya da devam edecektir. ‘Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle’ dercesine Türk sömürgeciliğine meydan okuyan Kürt halkımız da; Türkiye halklarıyla birlikte, Sri Lanka modeli çöktürme planını çökertmeye devam ederek, haklarını mutlaka kazanacaktır.
Faşizmin faturası, işçiler, kadınlar ve gençlere kesilemektedir
Faşist T.C devletinin, Kürdistan’da yürüttüğü işgalci, sömürgeci savaşın faturası; işçilere, kadınlara, gençlere kesilmektedir. Daha fazla yoksulluk, açlık, işsizlik, zam, yıkım, kadın cinayeti, cinsel istismar, cinsiyetçi, faşist terör, Türkiye halklarının gündelik yaşamının bir parçası haline gelmiştir. Türkiye, mafyalaşma, çeteleşme, uyuşturucu, kadın bedeni ticareti ile anılan, toplumsal yozlaşmanın yaşandığı ülkelerden biri haline gelmiştir.
Kapitalizmin derinleşen ekonomik krizinden, faşist devlet teröründen, en çok etkilenen kesim yine kadınlardır. Kriz bahanesiyle, kadınlar işten çıkarıldı; yoksulluk ve şiddet sarmalına mahkum edildi. İş yerinde ucuz emek sömürüsünün ve ücret eşitsizliğinin sürdüğü, ev içi emek sömürüsünün daha da arttığı koşullarda, yaşamın her alanında erkek şiddeti de arttı.
Erkek egemen faşist T.C yargısı, cinsel istismarcıları, katilleri korurken, kendini savunan kadınlar, faşizmin mahkemeleri tarafından yargılandı, cezalandırıldı. AKP- MHP faşist iktidarı, şiddet faillerini aklamak için yasama, yürütme, yargı eliyle yani bütün iktidarıyla el ele verdi. Kadın katilleri, taciz-tecavüz failleri, pandemi bahanesiyle cezaevlerinden tahliye edildi. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından, nafaka hakkının sınırlandırılmasına, boşanmanın zorlaştırılmasına kadar birçok tartışmalı yasayı/uygulamayı gündeme getirdi.
Emine Şenyaşar ailesinin, kayıp yakını Cumartesi annelerinin, Suruç ve Ankara Gar katliamı şehit ailelerinin, hasta tutsakların serbest bırakılması için süren adalet nöbetleri, faşist yasaklarla, saldırılarla karşılaştı, mahkemeler, katilleri, işkencecileri korudu. Yine, benzer zamanlarda yaşanan, Siyonist İsrail rejiminin Şirin Ebu Akile’ nin cenazesine saldırısı ile faşist T.C’nin Aysel Doğan’ın cenazesine dönük saldırıları bizlere somut olarak, faşist T.C devleti ile Siyonist İsrail rejiminin kadın düşmanı politikalarının birbirlerinden hiçbir farkları olmadığını göstermiştir.
Kadınların kıyafetinden, davranışına kadar müdahale edilerek, hayatın her alanı tahakküm altına alınıyor. Artık sokağa çıkmak bile kadınlar için tehdit haline gelirken, faşizme karşı ses çıkaran, mücadeleyi yükselten, eşitlikten, özgürlükten yana olan politik kadın kurumlarına ve çalışanlarına dönük saldırılar devam ediyor. HDP kadın sözcüsünün “seni duvara çivilerim” denilerek tehdit edildiği, Gezi direnişine katılan eylemci kadınların, cinsiyetçi küfürlü saldırıya uğradığı siyasi ortamda, eril faşist dil ve kadına yönelik her türlü şiddet, meşrulaştırılıyor. Özel savaş politikalarında, ilk hedef kadınlardır. Faşist şef Erdoğan ve Soylu, tüm ekipleriyle bu konuda neredeyse kıyasıya bir yarış içerisindedir.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na, Gezi direnişi davasından yargılananlara hapis kararı, HDP’ ye açılan kapatma davası, özgür basına yönelik faşist sansür yasası, basın emekçilerine yönelik gözaltı operasyonları, ezilen cinsel kimliklerin Onur Haftası etkinliklerine yönelik yapılan saldırılar vb. artan faşist terörün somut örnekleriydi.
Örgütlü devrimci, demokratik mücadele yürüten kadınlar, erkek egemen faşist psikolojik bir saldırganlıkla karşılanmakta, siyasi soykırım operasyonlarında, gözaltı, tutuklama terörüyle, katliamlarla teslim alınmaya çalışılmaktadır. Güney-Kuzey Kürdistan dağlarında gerillaları, her türlü askeri teknikle katletmek, Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetim Bölgelerinde öncü kadınları SİHA’lar aracılığıyla suikast etmek en temel amaç haline gelmiştir.
Deniz Poyraz’ı, Garibe Gezer’ i katlederek, politik kadınlar tehdit ediliyor. Politik kadın tutsaklar üzerindeki tecrit, işkence her geçen gün arttırılarak devam ediyor.
Kadınların gerek politik, gerek askeri savaşım bilincinin geldiği düzey, direniş çizgisinin sürekliliğini koruyabilecek durumdadır. Kadın özgürlük mücadelesi karşısında yenilecek olan taraf, erkek egemen faşist rejimdir. Öncülük temelinde mücadeleye katılımı yükseltmek, mücadelenin hiçbir mevzisini boş bırakmadan, kalan nöbet yerlerini hızla doldurmak, kadın düşmanı diktatör Erdoğan’a, faşist devlete en iyi cevap olacaktır.
Kadınların isyanı durdurulamıyor
Faşist iktidarın, kadın düşmanı politikalarına rağmen, kadınların isyanı, mücadelesi durdurulamıyor. Mahallelerde, kampüslerde, fabrikalarda, iş yerlerinde, evlerde, köylerde, bulunduğumuz her alanda bir araya gelerek, kadın düşmanı politikaların günümüzdeki müsebbibi faşist iktidara karşı özgürlüğü kazanmak için direniş devam ediyor.
İşçi direnişleri dalgasının geliştiği dönemde, işçi kadınların, düşük ücrete, işsizliğe, pahalılığa, yoksulluğa, sendikal hak gasplarına karşı kar, kış, yağmur çamur, gece, gündüz demeden sergilediği mücadeleci tutum, tekelci patronların uykusunu kaçırdı, kimi iş kollarında geri adım attırdı. Önümüzdeki süreçte, yeni işçi kadın direnişlerinin de önü açıktır. Patriarkal kapitalizme karşı özgürlüğün ancak örgütlü mücadeleden, kurtuluşun ise sınıfsal temelde gerçekleşeceği bilinci, her geçen gün büyüyor.
Kentsel dönüşüm adı altında Tozkoparan Küba mahallesinden, Okmeydanı Fetihtepe’ye, Çekmeköy’e kadar AKP faşizmi yoksul halkın evlerini, parklarını işgal ediyor. Elektriğini, suyunu, doğalgazını, ağaçlarını keserek emekçi mahallelerini talana ranta açıyor. Ancak rantsal dönüşüme, yaşam alanlarının yok edilmesine karşı kadınların da önlerde olduğu, emekçi halk direnişi, bu saldırılara barikat oluyor.
8 Mart Taksim inadı kararında geri adım atmayan işçi emekçi kadınların iradesi, 21 Mart Newroz alanlarını dolduran milyonların coşkusuna dönüştü. Mahalle mahalle, sokak sokak yürütülen çağrı faaliyetleriyle, 1 Mayıs günü, Taksim’e, yasaklı alanlara ve miting meydanlarına akan kadınlar, Gezi direnişinin yıl dönümünde ve engellemelere rağmen tüm kentlere yayılan Gemlik yürüyüşünde faşizminin teslim alamayacağı, sindiremeyeceği bir kararlılık ortaya koydu.
Bugünün en acil ihtiyacı, kadınların gelişen öfkesini, isyanını, patriarkal kapitalizmin yıkılışını hazırlayan topyekün bir direnişe çevirmek ve silahlı mücadeleyi daha ileri taşımaktır. Gerilla ve milis saflarına kadınların katılımını arttırmak, devrimci şiddet araçlarıyla, faşizme ve erkek egemenliğine karşı savaşı kararlıca sürdürmek için seferber olmalıyız. Bu yönelimimiz, emperyalizmin işbirlikçisi Türk burjuvazisine, AKP-MHP faşist yönetimine, hali hazırda NATO’culuğunu ilan etmiş burjuva muhalefet partilerine karşı, daha güçlü, daha örgütlü bir mücadele hattı örmek açısından kritik önemdedir. Kadın kurtuluş mücadelesini bir adım daha ileri taşımanın, güçlü kalıcı mevziler kazanmanın yolu, bütün bu direniş dinamiklerini, saldırı ruhuyla mücadeleye kanalize etmekten geçiyor.
Ataerkil feodal aileye, sömürgeciliğe karşı, Kürdistan dağlarında kölelik zincirlerini kıran Kürt kadınlarının, Rojava devrimine damgasını vuran silahlı mücadele iradesi; Türkiye’de ulusal, sınıfsal, cinsel sömürüye, ekonomik krize karşı faşizmin her türlü baskısına rağmen, sokaklardan vazgeçmeyen kadınların iradesi ile buluştuğunda, birleşik devrimimizin, kadın özgürlük mücadelemizin zaferi kaçınılmaz olacaktır.
Mücadelenin farklı cephelerinde yer alan, kararlıca görevlerinin başında olan, zindanlarda özgürlüğünü, onurunu dimdik ayakta tutan tüm kadınları, direnişlerinden ötürü selamlıyoruz. İşgal saldırılarına karşı direnişte, özgürleştirdikleri toprakların öz savunmasında başarılı pratik ortaya çıkaran, KBDH bileşen örgütlerimizden biri olan YJA Star’ı ve Rojava devriminin her alanda savunmasını yapan emektar savaşçı tüm öncü kadınları kutluyoruz. Kazanımlarımıza sahip çıkacak, yeni başarılar inşa edeceğiz.”