HABER MERKEZİ – Yazılı bir açıklama yapan KCK Ekoloji Komitesi, AKP-MHP faşizmine ve ekolojik talana karşı birleşerek yaşamı savunma zamanı olduğunu kaydetti.
Komitenin açıklaması şöyle:
“İnsanlığın doğuşuna beşiklik etmiş olan Mezopotamya, sömürgeci soykırım rejiminin son temsilcisi olan AKP-MHP faşist iktidarı tarafından her gün ve her an bombalanıyor. Bombaların yetmediği yerlerde ise ormanlar kesilip doğranıyor. Tıpkı Sümer Mitolojisinin baş haini olan Enkidu’nun, Gılgamış’ın isteği üzerine Sedir ormanlarının Hun Baba’sını yok ettiği gibi çağdaş Enkidular olan korucular eliyle Kürdistan ormansızlaştırılmak isteniyor. Soykırım rejimi bu büyük doğa katliamı karşısında hiçbir savaş kural ve ahlakına uymuyor.
Dersim’den Besta’ya, Botan’dan Behdinan’a kadar Kürdistan coğrafyasında tam bir toplumsal katliam provası yapar gibi doğa katliamı gerçekleştiriyor. Yakıyor, yıkıyor, taktik nükleer bombalarından dünyanın yasaklı silahlar listesinde olan biyolojik ve kimyasal silahlara kadar her türden soykırım ve katliam araçlarını devreye koymuş bulunuyor.
Bunu yaparken de Türkiye’nin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını peşkeş çektiği ağa babalarının da desteğini alıyor. Çünkü savaş oligarkları kan ve katliamdan besleniyor. Hem ürettikleri kimyasal ve biyolojik silahları Türkiye’ye satıyor hem de Kaz Dağları’nda olduğu gibi silah üretiminin ham maddesini Türkiye’den karşılıyor.
Yani bir gram uranyum elde etmek için Kaz Dağları’nı yerle yeksen ederken, oradan elde ettiği uranyum enerji potansiyelini işleyen NATO’dan aldığı nükleer bombalarla da Kürdistan’ı bombalıyor. AKP-MHP faşizmi sadece, milliyetçi histerilerle doldurduğu faşist güruhlarla halklarımızı birbirine karşı getirmiyor, Bergama’yla İkizdere’nin, İkizdere’yle Kaz Dağları’nın buluşmasını, hepsinin de Kürdistan coğrafyasında gerçekleştirdiği büyük doğa katliamlarıyla buluşmasını istemiyor.
AKP-MHP faşizmi Türkiye coğrafyasını, Kürdistan’da yürüttüğü soykırım savaşının finansmanı zemini olarak görüyor. Ama iki taraftan da yok ediyor. Hem Türkiye halklarının ekolojik yaşamını hem de Kürdistan’ın her şeyini yok ediyor. Onun için hiç kimse bu büyük yok etme makinasının karşısında tarafsız ve tutumsuz kalmamalıdır. Yok edilen ekoloji, yok edilen insandır. Yok edilen insan yok edilen doğadır. Ne insan doğadan bağımsız, ne de doğa insandan bağımsız var olamaz. Her ikisi de birbirinde anlamlaşır. Bergama’da akan siyanür, insanlığın köklerini zehirlemekte; Kaz Dağları’nda toprağın bağrına saplanan her kepçe, insanlığın ciğerlerini parçalamakta; İkizdere’de hayat damarlarını kurutmaktadır. Cudi’de ise insan yaşamının temel kaynaklarını yok ettiği gibi insanın yarattığı, insana ait her şeyi yok etmektedir.
Onun içindir ki gün; AKP-MHP faşizmine karşı bileşerek YAŞAMI SAVUNMA ZAMANIDIR!
Onun içindir ki gün; “YAŞAMI SAVUNMA ZAMANIDIR!” sloganıyla yola çıkıp doğayla barışma zamanıdır!
Onun içindir ki gün; çevrecisi, ekolojisti, feministi, hümanisti, anti militaristi, anti kapitalisti ve bilcümle büyük özgür yaşam özlemleri duyanların tümü olarak Nuh Tufanı gibi CUDİ’YE akma zamanıdır.
Nasıl ki Nuh’un gemisi, insanlığın yarattığı yaşam kaynaklarını tufandan korumak için CUDİ’yi kendisine mesken seçmişse, biz de bilincinin derinliklerinde özgür yaşam özlemleri taşıyan Arap’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Laz’ı, Türkü, Kürdü; Alevisi, Sünnisi, Yahudisi, Hıristiyanı, Müslümanı velhasıl tüm etnik yapılardan halklar ve inançlar olarak tepeden tırnağa tufana kesilip CUDİ’ye akmalıyız.
Çünkü CUDİ Dağı’nda özgürlük gerillasına karşı yürütülen savaşta halklarımızın özgür geleceği, yaşam kaynağımız doğamızın kıyımı gerçekleşiyor.
Ona DUR demek ve özgür yarınımızı bugünde inşa etmek için 17 Eylül’de hep birlikte sömürgeci faşist rejimin yüzüne; “WERIN EM JÎYANÊ BIPARÊZIN“ sloganını haykıralım.”