BEHDİNAN – KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklaması şöyle:
“AKP-MHP faşist diktatörlüğü baskı, zülüm ve sömürü düzenini her gün yeni darbeler ve baskı yöntemleriyle tarihin görmediği insanlık dışı düzeye vardırmıştır. Artık kendisi gibi düşünmeyen her siyasi gücü, her toplumsal kesimi ve kişiyi düşman görüp saldırmaktadır. Herkese AKP-MHP faşizmine boyun eğmeyi dayatmaktadır. Açıkça ya bu iktidarı seveceksiniz yada bu ülkede yaşama hakkınız yok, demektedirler. Farklı bir siyasi düşünceye, toplumsal yaşam projesine, farklı bir etnik ve inanca yer olmadığı söylenmektedir. Tüm uygulamalar bu amaca yöneliktir.
AKP-MHP faşist diktatörlüğünün tüm amacı demokrasi isteyen güçleri ezmek ve tasfiye etmektir. Bunların başında da Türkiye’nin en temel dinamik gücü olan Kürtler gelmektedir. Yakın zamanda kendisi gibi düşünmeyen siyasi çevreleri darbecilikle suçlaması da tamamen bu amaca yöneliktir. Kürt halkı başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerine karşı gerçekleştireceği darbeye yönelik direnişleri engellemek için böyle bir darbe gündemini yaratmıştır. Bu darbe gündemiyle birlikte saldırının dozajının hem söylemde hem uygulamada artırılması bu gerçekliğin kanıtıdır. Bu iktidar; ben her türlü baskıyı ve zulmü yaparım ama hiç kimse ses çıkarmamalıdır, diyor. Bu iktidarın baskı ve zulmüne karşı koyanları da ihanetle suçluyor. Bu iktidara yöneltilen itirazlar ve gösterilen tutumları da darbe çağrısı olarak değerlendirip susturuyor. En iyi savunma saldırıdır, anlayışıyla faşizme karşı mücadelenin önünü kesmeyi hedefliyor.
BU İKTİDAR BİRÇOK BELEDİYEYE EL KOYARAK KÜRT KİMLİĞİ İLE BELEDİYECİLİK YAPILAMAYACAĞINI İLAN ETMİŞTİR
Koronavirüs zamanında da tek düşündüğü iktidarını ayakta tutma olmuştur. Düşme noktasına gelmiş iktidarının ömrünü korona zamanından yararlanarak uzatmaya çalışmaktadır. Koronavirüse karşı mücadeleyi zayıflatıyor, bahanesiyle bu iktidara karşı eleştiri yöneltme ve muhalefet yapma suç haline getirilmiştir. Korona zamanının normalleşmesini de; baskı ve sömürü düzenini artırarak sürdürmek ama buna karşı en küçük bir toplumsal muhalefeti engellemek olarak planlamaktadırlar. Fabrikalarda çalışma serbest, yüzlerce binlerce polisin bir araya gelmesi serbest ama küçük bir topluluğun bile bu iktidara karşı protesto ve eylem yapması suçtur! Normalleşmeden kastedilen bu faşist düzen olmaktadır.
AKP-MHP faşist iktidarı koronavirüsü de Kürtler üzerinde yürüttüğü soykırım politikasını artırma yönünde kullanmaktadır. Koronavirüs zamanında yaptığı ilk icraat birçok belediyeye kayyum atamak olmuştur. Son olarak yine birçok belediyeye el koymuştur. Bu açıkça Kürt kimliğiyle siyaset yapılamayacağını, Kürt kimliğiyle belediyecilik yapılamayacağını ilan etmektir. Bu belediyelerin tek suçu Kürt kimliğini ortaya koyarak, Kürt kimliğinden vazgeçmeyerek Kürt kimliğinin yerel iradesi olarak belediyecilik yapmalarıdır. Kürt kimliğiyle siyaset yapanları tutukladım, belediye başkanlarını tutukladım, bu tutumu sürdürürseniz bundan sonra da tutuklarım zihniyeti ve politikası açıkça ortaya konulmuştur. Bu, Kürt olmayı suç haline getirmektir. Kuşkusuz hiç kimse doğrudan Kürt’sün, bu nedenle suçlusun, diyemez. Ama Kürtlüğü var edecek her şeyin suç haline getirilmesi Kürtlüğün suç haline getirilmesidir.
Gerilla mezarlıklarına Kürtlüğü hatırlattığı için saldırılmaktadır. Kürt çocuklara hala Kürt kimliğiyle yaşadıkları için saldırmaktadırlar. Türkiye’nin hiçbir yerinde çocuklara Nusaybin’de olduğu gibi saldırılabilir mi?
BU İKTİDARIN KARAKTERİ KÜRT DÜŞMANLIĞIDIR
2015 7 Haziran’ında AKP, HDP’nin barajı aşmasıyla iktidarını kaybettikten sonra Kürtlere yönelik saldırısını artırdı ve Kürt düşmanlarıyla ittifak kurdu. O günden bugüne Kürt halkına yönelik saldırıları tırmandırmaktadır. Kürt düşmanlığına her gün yüzlercesi eklendi. Bu iktidara karşı mücadele edilmezse Kürt düşmanlığına yenilerini ekleyecektir. Bu saldırılarını tüm Kürtleri susturup soykırıma uğratana kadar sürdürecektir.
Bu iktidarın karakteri Kürt düşmanlığıdır; amacı da Kürt’ü soykırıma uğramaktır. Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmektir. Bunu görmeyen Kürt Kürtlüğünden vazgeçmiş Kürt’tür. Buna tutum almayan Kürt, soykırıma boyun eğmiş Kürt’tür. Bu gerçeklik gece ile gündüzün varlığı gibi nettir. Ya Kürtlüğe sahiplenilecektir, yada soykırım değirmeninde öğütülmekten kurtulunamayacaktır.
AKP-MHP FAŞİZMİNE KARŞI HER AN MÜCADELE İÇİNDE OLMAK TEK DOĞRU YOLDUR
Demokrasi güçleri bir bütün olarak bir araya gelmeden bu faşist iktidara karşı etkin bir mücadele verilemez. Demokrasi güçleri AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi yükseltmez, bu iktidarın gitmesi için seçimi beklerse yarın bu iktidara karşı mücadele edecek hiçbir zemin ve fırsat bulamayacaktır. AKP-MHP iktidarı hiç seçim bekliyor mu? Her gün demokrasi güçlerine saldırı üzerine saldırı yapmıyor mu? O zaman bu iktidara karşı her an mücadele içinde olmak, faşizmi geriletmek ve Türkiye’yi demokratikleştirmek için tek ve en doğru yoldur.
AKP-MHP faşizmi Kürtlerin varlığına yönelik bir saldırı içindedir. Bu nedenle Kürtler açısından var olma yok olma mücadelesi gündemdedir. Kürtlerin var olma mücadelesi Türkiye’nin de Ortadoğu’nun da en temel demokrasi ve özgürlük mücadelesi haline gelmiştir. Kürtler AKP-MHP faşizminin sadece Bakur’da değil, her yerde Kürt düşmanı olduğunu ve Kürtleri soykırıma uğratmak istediğini görmelidir. Bunu görmemek büyük bir aymazlık ve gaflettir. Tarihi bir ihanet içine düşmektir. Kürtler için bugün mücadele etmemek ihanet batağında yaşamak anlamına gelir. Geçmişimize ve geleceğimize karşı bir sorumluluk duyacaksak bu da bugün her türlü imkan ve araçla mücadeleyi geliştirmekle yerine getirilir.
DİRENİŞ MUTLAKA ZAFERE GÖTÜRECEKTİR
Böyle bir düşman karşısında Kürtler başta Bakur’da olmak üzere her yerde kendini örgütlemeli, mücadele içine girmelidir. Köyünde, sokağında örgütlenmeli, ne gerekiyorsa onu yapmalıdır. Her yer örgütlenme ve mücadele alanı haline getirilmelidir. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm Kürtlerin önünde böyle bir tarihi sorumluluk bulunmaktadır. Hiçbir Kürt ne yapabilirim, dememelidir. Her Kürt’ün yapacağı bir şeyler vardır. Onlarca yıllık mücadele tarihi Kürtlere bunun bilincini, yolunu ve yöntemini göstermektedir. Her köyün de her sokağın da Kürt’ün mücadelesini örgütleyecek ve harekete geçirecek bilinç birikimi vardır. Bir ulusun varlık yokluk mücadelesi bir yerlerden beklenemez. Her yurtsever kişi, kurum ve çevre yapacaklarını planlayıp harekete geçebilir. Sadece Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun en temel demokratik gücü ve bilinçli toplumu olan Kürtler bunu yapabilecek kapasiteye sahiptir.
Koronavirüs Kürt gencinin, Kürt kadınının, bir bütün olarak Kürt halkının örgütleme ve eylem yapmasına engel değildir. Düşman soykırım saldırısı yürütürken, koronavirüsü elimize kelepçe, ayağımıza pranga yapamayız. Koşulların gerektirdiği zengin yol ve yöntemlerle örgütlülük geliştirip birçok eylem gerçekleştirebiliriz. Koronavirüs bir özel savaş aracı ve Kürtleri soykırıma uğratma zamanı olarak görülüyorsa o halde biz Kürtler de bu soykırımcı özel savaş oyununu bozma, koronavirüs zamanını soykırımcı sömürgeciliği yenilgiye uğratma zamanı haline getirmeliyiz. Bu iktidarla bir ülkede yan yana yaşamak intihar etmek, ölüme yatmaktır. Bu nedenle her yer örgütlenme, her yer eylem alanı haline getirilmelidir. Bunun için genç, yaşlı, kadın, erkek elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Gün soykırıma karşı Kürt kimliğimiz, kültürümüz ve dilimizle var olma mücadelesini geliştirme zamanıdır.
İnsanlığın en eski halkı Kürtlerin yok edilemeyeceğini dost düşman herkese gösterme zamanıdır. Kürt halkının onlarca yıldır yürüttüğü mücadele, verilen on binlerce şehitlerimiz bizlere bu imkanı ve gücü vermiştir. Direniş mutlaka zafere götürecektir.”