BEHDÎNAN – Erdoğan-Bahçeli ikilisinin çevre çeperinde kimsenin toplanmamasını ve yürüttükleri siyasete yardımcı olmamalarını isteyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Bu politikayla kim yürürse kaybedecektir. Kürtler içinde KDP olsun, Türkiye’de CHP-İyi Parti olsun kim bu iktidarla yürür, onların politikasına yardım ederse kaybedecektir. Hem de büyük kaybedecektir” diye konuştu.
Türk devletinin Avaşîn ve Zap’taki yenilgisinin intikamını almak için İmralı’da “disiplin cezası” verdiğini belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Bu duruma karşı herkes güçlü bir mücadele yürütülmelidir” çağrısında bulundu.
Zap’ta verilen şehitlerin herkesin şehidi olduğunu da söyleyen Cemil Bayık, “Herkes onlara sahip çıkmalıdır. Bu görevi sadece PKK, gerilla ve Kürt halkının omuzlarına yüklememelidir. Zaten gerilla, PKK, Kürt halkı kendi görevini yerine getiriyor; fakat bilmeleri gerekiyor ki onların kaderi PKK, Kürt halkına bağlıdır. Eğer PKK, Kürt halkı darbe yerse herkes darbe yer. Kimse ayakta duramaz. O zaman AKP-MHP faşizmi Türkiye’de tamamen yerleşecektir” diye konuştu.
Stêrk Tv’de yayınlanan “Bernameya Taybet”e (Özel Program)’a konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Türk devletinin İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik yürüttüğü “disiplin cezası” siyasetini, Zap’ta yürütülen savaş, ABD ve NATO’nun desteği ile KDP’nin işbirliğine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. İşte bu programın birinci bölümünde Cemil Bayık’ın sorulara verdiği yanıtlar:
PKK, 50 yıldır Mayıs ayını Şehitler Ayı olarak adlandırıyor, zira çok sayıda Türkiye ve Kürdistan devrimcisi bu ayda şehit oldu. Mayıs ayı ile bağlantılı olarak başlangıçta neler söylemek istersiniz?
Heval Aysel Doğan, Haki Karer, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil şahsında tüm özgürlük ve demokrasi şehitlerini anıyorum. Hürmetlerimi sunuyorum. Şehitler için verdiğimiz sözü tekrar yineliyorum. Mayıs ayında gerçekten birçok büyük devrimci şehit düşmüştür. Bu nedenle 18 Mayıs’ı Şehitler Günü, mayıs ayını da Şehitler Ayı olarak ilan ettik. Çünkü 18 Mayıs’ta heval Haki Karer, İbrahim Kaypakkaya şehit düştü. Her ikisi de büyük devrimcidir. Hem Kürt halkı hem de Türkiye halkları için emekleri çok büyüktür. Bu ayı şehitler ayı ilan etmemizin nedeni; bu ayda hem sayı olarak çok fazla şehitler yaşanması hem de büyük devrimcilerin, yani demokrasi ve özgürlük mücadelesine öncülük edenlerin bu ayda şehit düşmeleridir. Bu nedenle bu ayı şehitler ayı yaptık.
Mayıs ayında Türkiye’de birçok şehadet yaşandı. İşte 1 Mayıs’ta Taksim’de katliam oldu. Yine 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edildiler. 9 Mayıs’ta Ulaş Bayraktar şehit düştü. 18 Mayıs’ta Soma’da bir katliam oldu. Yer altından maden çıkaran işçiler şehit düştü. Yine 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır zindanında işkence ile şehit düşürüldü. 31 Mayıs’ta Nurhak’ta Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özüdoğru şehit düştü. Bu şehitlerin tümünü bir kere daha anıyorum.
1 Mayıs’ta Kuzey Kurdistan’da Abdulkadir Çubukçu, Ramazan Kaplan, Mehmet Emin Aslan, Sabri Büyükkaya şehit düştüler. 2 Mayıs’ta heval Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin, Azad Siser, Çeko Amed arkadaşlar şehit düştü. 4 Mayıs’ta Dersim Tertelesi var, ki büyük bir katliam yaşatıldı. 11 Mayıs’ta Hozan Mizgîn Garzan’da şehit düştü. 16 Mayıs’ta KDP’nin eliyle Hewlêr’de katliam gerçekleşti, burada heval Salih, heval Ozan, heval Nalin ve heval Ozan Çiya şehit düştü. Bu arkadaşlarla birlikte yaklaşık 83 arkadaş şehit düştü. 17 Mayıs’ta Ferhat Kurtaylar -ki biz Dörtler olarak adlandırıyoruz- Amed zindanında şehit düştüler. 18 Mayıs’ta heval Haki Karer şehit düştü. 19 Mayıs’ta heval Halil Çavgun şehit düştü. 25 Mayıs’ta heval Eriş ve Andok fedai eylem gerçekleştirdi. 27 Mayıs’ta Kasım Engin iki arkadaşıyla beraber şehit düştü. 28 Mayıs’ta Zeryan Deniz heval şehit düştü. Yani bu arkadaşların haricinde birçok arkadaş Bakur’da şehit düştü. Tümünü saygı ve minnetle anıyorum.
Yine Rojhilat parçasında dört arkadaş idam edildi; Şirin Elemhuli, Ferzad Kemanger, Ali Haydariyan, Ferhat Bekiri. 14 Mayıs’ta heval Süleyman Muhini şehit düştü. Bu arkadaşların hepsini saygıyla anıyorum, hürmetlerimi, minnetlerimi sunuyorum. Başûrê Kurdistan’da Leyla Qasım şehit düştü, idam ettiler. Rojava Kürdistan’da Qereçox’ta şehadetler yaşandı. Başûrê Kurdistan’da, Şengal’de şehitler yaşandı. Bu şehitlerin tümünü anıyorum, minnetlerimi hürmetlerimi onlara sunuyorum.
Yine bu ayda hem Zap savaşında hem de Botan savaşında dört arkadaşımız şehit düştü. Bu arkadaşlardan her biri Kürdistan’ın bir parçasındandır. Heval Mizgîn Ronahî -ki kahramandır-, Zap’ta destan yazdı, şehit düştü. Bu arkadaş Rojhilatlıdır. Zap savaşında Rûmet Amed şehit düştü. Heval Çavrê Botan’da şehit düştü, heval Bêrîvan şehit düştü. Bu arkadaşlar arkaya arkaya şehit düştüler. Heval Çavrê, Başûr halkındandı. Bu bir hakikatı, Rêber Apo’nun hakikatini, Rêber Apo’nun öncülüğünde Kürdistan’da sürdürülen mücadelenin hakikatini gösteriyor. Rêber Apo sadece Kürt halkına önderlik etmiyor; Ortadoğu halklarına, insanlığın tümüne önderlik ediyor. PKK sadece bir parçanın partisi değildir, tüm Kürdistan’ın partisidir, tüm Kürdistan parçalarınındır. İnsanlık hareketidir, adaleti geliştirendir, özgürlük ve demokrasi hareketidir. Adını andığım şehitlerden insan bu hakikati rahatlıkla anlayabilir. Doğrudur, dedik ki PKK şehitler partisidir. Yine Rêber Apo dedi ki ben şehitlerin sözcüsüyüm. Biz de şehitlerin yoldaşlarıyız. Yani biz de şehitlerin sözcüsüyüz. Şehitlerin sözcüsü olan, onların çizgisinde yürür, onların amaçları doğrultusunda yürür. Şehitler çizgisini, amacını kendisine esas alan her koşulda özgürlük ve demokrasiyi sağlayabilir. Dünya da onların üzerine gelse onların iradesini kıramaz, onları esir alamaz. Teslim alacağız, iradelerini kıracağız denildikçe bu öfke oluyor ve ona karşı durmaya vesile oluyor. İşte bunun örneği Rêber Apo’dur, Amed zindanıdır, Kürdistan dağlarıdır. Her yerde insan bunu görebilir. Bu hareketin iradesinin güçlü olmasının sebebi şehitleridir. Çünkü bu hareket şehitler çizgisinin tamamıyla kendisine esas alıyor. Amaçlarını kendisine esas alıyor. O şehitler ki özgürlük, demokrasi için şehit olmuş. Kürt halkı için, Ortadoğu halkları için, insanlık için şehit olmuş, mücadele etmiş, bedenini vermiş ama karşılığında kendi şahısları için hiçbir zaman bir şey istememişler. Tüm yaşamlarını özgürlük ve demokrasinin hizmetine koymuşlar, insanlığın hizmetine sunmuşlar. İnsan böylesi bir militanlığı başka bir ülkede ya da başka bir partide bulamaz.
Rêber Apo bir çizgide yürüdü. O çizgiye göre bu militanlığı geliştirdi. Bu çizgiye göre o şehitler mücadele etti, Kürt halkı için değerler yarattı. Kürt halkı için tarih yazdılar. Eğer Kürt halkı ölümden uyanıp bugün dünya için örnek olmuş, herkesin umudu olmuşsa, herkese ruh veriyorsa bu, şehitlerin mücadelesiyle olmuştur. Bu noktada biz nasıl kazanacağız? Onların çizgisi, amacı, ruhuyla kazanacağız. Şehitler çizgisini kendine esas alan kendini yeniden temizler, kendini yeniden yaratır, eğitir, canlandırır. Özgürlük ve demokrasi konusunda kendisini derinleştirir. Rêber Apo, PKK, HPG, YJA-Star gerillalarına karşı bu kadar saldırı olmasına rağmen netice alamıyorlarsa şehitlerin çizgisi, amaçları esas alındığı içindir. O nedenle netice alınamıyor. Bu hareketin anlamı şehitlerdedir, şehitler çizgisindedir. Şehitlerin, Rêber Apo’nun geliştirdiği çizgi militanlık fedailik çizgisidir. Tamamıyla kendisini kendisinden çıkarıp özgürlük demokrasi, halk ve insanlık hizmetine sunuyor. Şahsi bir yaşamı kendisine bırakmıyor, kendine haram kılıyor. Halkların, Kürt halkının, özgürlük, demokrasi ve adaletin hizmetine girmeyen bir yaşamı yaşamdan saymıyor, kendisine haram kılıyor. Şehit düştüklerinde, herkes de görüyor, sadece bireysel silahları ellerindedir. Başka da bir şeyleri yoktur. Kendi şahısları, aileleri, aşiretleri için bir şey yapmıyorlar. Tamamıyla Kürt halkı, halklar, insanlık için yaşamlarını veriyorlar. Feda ettikleri yaşamlarıyla da insanlığın birçok değerini de yükseltmişler, canlı kılıyorlar. Bundan dolayı her ne kadar bu şehitler Kürdistan’da olsa da sadece Kürt halkının şehitleri değil; tüm halkların, insanlığın şehitleridir.
Güçlü bir mücadele yürütülmelidir
Kürdistan, Ortadoğu ve insanlık için bu kadar mücadele eden Rêber Apo ağır bir işkence ve tecrit altındadır. Zaten insani, uluslararası bir hukuku esas almadıklarını söyleyebiliriz; ancak her seferinde başka bir açıklama yaparak Rêber Apo’ya disiplin cezası verdiklerini söylüyorlar. İmralı’dan bir ses çıkmasını istemiyorlar ve kimse de İmralı’da şu an neler olduğunu bilmiyor. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Şu an Rêber Apo üzerinde yürütülen siyaset, intikam alma temelindedir. Çünkü Rêber Apo Kürt halkı, halklar ve insanlık için büyük bir hizmet etti ve hala da yapıyor. Bu nedenle intikam alıyorlar. Rêber Apo üzerinde, Kürt halkı üzerinde yürütülen politika daha önce de Ermeni, Asuri, Süryani, Alevi, Êzidî halklar üzerinde yürütülmüş. Yani soykırım politikasıdır, ortadan kaldırma politikasıdır. Bu siyaset yürütülmektedir. Daha önce koster bozuk deniliyordu. Hava durumu müsait değil, bu nedenle görüşmeler olmuyor diyorlardı. Bugün artık onu söylemiyorlar. Ne diyorlar? Biz disiplin cezası vermişiz, o nedenle görüşme olmuyor diyorlar. Kendilerince hukuku uyguladıklarını göstermeye çalışıyorlar. Bunu elbet herkes anlıyor. Yani bunu artık sürekli bir politika haline getirmişler. Yani bir kere disiplin cezası verdik demiyorlar, daha o bitmeden yenisini veriyorlar. Hem de 6 ay uzatıyorlar. Yani bu şekilde istiyorlar ki Rêber Apo üzerinde yürüttükleri tecrit daimi olsun. Bu şekilde Rêber Apo’nuun insanlarla, halklarla, hareketle insanlıkla ilişkisini kesmek istiyorlar. Tamamıyla sessizleştirmek istiyorlar ki Rêber Apo’yu unutturabilsinler. Yani kimse Rêber Apo’yu hatırlamasın, bağlı kalmasın, unutsunlar. Türk devleti ne demişti? Öyle yapacağız ki Rêber Apo bir yılda unutulacak, PKK unutulacak demişti. İşte bu politikayı uyguluyorlar, bize de kabul ettirmek istiyorlar. Herkese kabul ettirmek istiyorlar. Bu mümkün değildir. Ne hareketimiz, ne Kürt halkı, ne insanlık değerlerine bağlı biri bunu kabul eder. Bu nedenle Türk devletinin Rêber Apo’nun şahsı üzerinde uyguladığı tecrit politikası Kürt halkına, insanlara, insanlığa karşı uygulanan politikadır. Bu siyaset Kürt düşmanıdır, insanlık düşmanıdır. Ne Kürtler ne de insanlık bunu kabul etmez. Şu an uluslararası alanda Rêber Apo için bir kampanya yürütülüyor, bunun önünü kesmek istiyorlar. Eğer disiplin cezası adı altında güya hukuk uyguladıklarını belirtiyorlarsa bir sebep de budur.
Biri de; Avrupa hukukuna göre, eğer biri 24 yılını zindanda tek başına geçirirse “umut hakkı” denilen kanuna göre yaklaşarak şartlarını iyileştiriyorlar hatta tahliye ediyorlar. Rêber Apo 24 yıldır zindandadır. İşte Türkiye de Avrupa Konseyi üyesi olduğu için bu durumun gündeme geleceğini biliyor. Gündeme gelmemesi için önünü kesmek istiyor. Yani diyor ki, Evet zindandadır ama amaçlarından vazgeçmiyor. Bu nedenle de disiplin suçu işliyor. Disiplin suçu işliyorsa biri, onun durumu yeniden ele alınamaz, şartları iyileştirilemez hatta tahliye edilemez. Bunu Avrupa’ya kabul ettirmek istiyor. Bu nedenle cezalar veriyor.
Başka bir sebep de şu an Avaşîn ve Zap’ta yürüttüğü savaşı, ki tüm imkanlarını bu savaşın hizmetine koymuşlar ve bu savaşı kazanmak istiyorlar ama kazanamıyorlar, darbe yiyorlar. Bu nedenle de intikamlarını bu şekilde Rêber Apo’dan alıyorlar. Şu an yürüttükleri siyasetin sebebi budur. Bundan dolayı bu siyasete karşı hem siyasi, hem hukuki, hem uluslararası alanda hem de toplumsal alanda güçlü bir mücadele yürütülmelidir. Herkesten istenen budur.
Sendikaları kutluyorum
İngiltere’deki 16 sendika bir çağrı yaptı, Türkiye’ye mektup yolladılar, uluslararası alan için açıklama yaptılar, Rêber Apo’ya ve Kürt halkına sahip çıktılar. Türk devletinin Rêber Apo’ya, Kürt halkına, gerillaya karşı yürüttüğü savaştan, soykırım işgalciliğinden, Kürt dilinin, kültürünün yasaklamasından vazgeçmesini istediler. Kürt meselesini Kürtler ile oturup çözmesini istediler. Yine İtalyan sendikalar bir yürüyüş düzenledi. Onlar da Türk devletinden Rêber Apo’ya, Kürt halkına, gerillaya karşı uyguladığı siyaseti bırakması çağrısı yaptı. Bu münasebetle hem İtalya hem İngiltere sendikalarına teşekkürlerimi sunuyorum. Onları kutluyorum. Yaptıkları iş gerçekten çok kutlu bir iştir. Hareketimiz de, halkımız da bunu hiçbir zaman unutmayacaktır. Yürüttükleri çalışmayı daha da güçlendirip yaymalıdırlar. Diğer ülkelerdeki sendikaları da harekete geçirmelidirler. Avrupa’daki toplumu harekete geçirmelidirler. Eğer yürüttükleri bu kutsal çalışmayı büyütürlerse bazı olumlu neticeler elde edebilirler.
Bununla bağlantılı olarak Türk devletinin faşizan politikalarını, ki önceki programlarda da değerlendirdiğinizde büyük yanlışlıktan bahsetmiştiniz. Hemen her gün zindanlardan devrimci tutsakların cenazeleri çıkıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Türk devletinin Kürt halkına uyguladığı politika soykırım politikasıdır. Soykırım politikası da esas olarak zindanlarda tam uygulanıyor, yani orada belirginleşiyor. Neden? Çünkü faşist, soykırımcı, işgalci Türk devleti bu insanları neden zindana koymuş? Çünkü bunlar Kürt halkı için çalışmış, hizmet etmiş, o nedenle onları zindana atmış. Toplum içinde bunlar seçilmiş insanlardır. Halkın içinde halka öncülük edenler, başkanlık yapanlardır, emek sahibidirler. Bunlar Kürt halkına öncülük ettiği, hizmet ettiği için tutuklanıp zindana atılmışlar. İşte bunlar üzerinde soykırım siyaseti uyguluyor. Eğer zindanda sonuç elde ederlerse Kürdistan’da soykırım siyasetini hedefine ulaştırabilirler. Zindanlarda sonuç almazlarla dışarıda Kürt halkı üzerinde bu politikadan sonuç elde edemezler. Çünkü bu insanlar Kürt halkını temsil ediyor. Kürt halkını ortadan kaldırmak istiyorsanız iradelerini kırmanız gerekiyor. Zindanlara vahşice saldırmalarının nedeni budur. İşte Türkiye herkesi kandırıyor, “ben idamı kaldırdım” diyor. Yalan, idamı zindanlarda uyguluyor. Onlara teslim olmayan, teslimiyet siyasetini kabul etmeyen birçok devrimci, demokrat tutsaktan intikam alıyor. Onları katlediyor. Her gün cenazeler çıkıyor. Yine hasta insanlar var, tedavi olmalarına izin vermiyor. Tedavilerini de yapmıyor. Yani o insanların tümünün zindanda ölmesini istiyor. İşte bir sürü çağrı yapılıyor o insanları bırakın diye ama bırakmıyorlar. Öldüklerinde “gelin cenazenizi alın” diyorlar. Öldürüyor, verdiğinde de birçok şekilde bunu izah ediyor; işte bunlar bilmem hastalıktan ölmüş, düşmüş ölmüş ya da bilmem koronadan ölmüş. Bu izahların hiçbiri doğru değil çünkü her şey göz önündedir; işkenceyle öldürüyorlar, öyle bırakıyorlar, teslim ediyorlar. Bu, intikam almadır. Rêber Apo üzerinde uygulanan politika tüm zindanlarda uygulanıyor.
Zindanlara sahip çıkılmalı
30 yıl yatmış, bırakılması gerekiyor ama bırakmıyorlar. “Rêber Apo hakkında ne düşünüyorsun? PKK hakkında ne düşünüyorsun?” diye soruyorlar. Bunu gerekçe yaparak bırakmıyor hatta yeni cezalar ekliyorlar. Bunun hukukla, adaletle hiçbir alakası yoktur. Tamamen siyasi kararlardır. Çünkü Türk devleti Kürt halkı üzerinde soykırım politikası geliştiriyor, onu tamamlamak istiyor. Zindanlarda uygulanan siyaset de hukuki değildir, hukukla alakası yoktur. Şu an Amed, Van ve İzmir’de bazı aileler Adalet Nöbeti tutuyor; onları selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum. Fakat sadece o ailelerle sınırlı kalmamalıdır. Zindanda olan, işkence altında olan bu insanlar kendi şahısları, şahsi çıkarları için zindana girmediler. Kürt halkı için, insanlık için mücadele etmişler, değer yaratmışlar, o nedenle zindana girmişler. O nedenle işkence altında, ölümle karşı karşıyadırlar. Toplum bunları yalnız bırakmamalı, onlara sahip çıkmalıdır. Öyle bazı ailelerin onları sahiplenmesi gibi değil. Zindanda olan tüm arkadaşların ailelerinin zindandaki insanlara sahip çıkması gerekiyor. Toplum sahip çıkmalıdır. Bu bir vazifedir, farzdır. Nasıl ki Müslümanlar için İslam’ın temel prensipleri vardır; farzdır, yapılması gerekiyor, zindanlara sahip çıkma da Kürt halkı, demokrat, sosyalist insanlar için farzdır. Eğer bu görevi yerine getirmezlerse biz yurtseveriz, demokratız, sosyalistiz, faşizme karşıyız, demokrasi özgürlük istiyoruz diyemezler. Bunu söyleyemezler. Bu nedenle herkesin sahip çıkması gerekir.
Nasıl ki gerilla çok zor şartlarda, her daim bombardıman, kimyasal altında tarih yazıyorsa, zindandakiler de çok zor zahmetli koşullarda, işkence altında, hakaret altında, soykırım altında tarihsel görevlerini yerine getiriyorlar. O arkadaşların hepsini selamlıyorum, hepsine hürmetlerimi, minnetimi sunuyorum. Onlar Kürt halkının kahramanlarıdır. Onlar Kürt halkı için mücadele ediyorlar. Kürt halkı için, insanlık için hizmet ettiklerinden dolayı onların üzerinde idam siyaseti uygulanıyor. Bu nedenle bu mücadeleyi sürdürmeleri gerekiyor. İşgalcilerin politikasını hiçbir zaman kabul etmemelidirler. Öyle pişmanlık politikası öne sürüyorlar ya da bilmem başka bir politika öne sürüyorlar; bu politikalara karşı güçlü durmalıdırlar. Şu ana kadar güçlü durdular, şimdi de güçlü olmalılar. Zindanlarda bir çizgi yürütülüyor. O çizgi de 14 Temmuz çizgisidir, Mazlum, Kemal, Hayri, Akif, Ali Çiçek, Ferhat Kurtayların çizgisidir. O çizgi şehitlerin çizgisidir. Yani Rêber Apo’nun çizgisidir. O çizgide amaçları uğruna sonuna kadar direnmek esastır. İşte zindandaki arkadaşlar da, zindandaki yurtseverler de bu çizgiyi yürütüyorlar. Bu mücadelede onlara başarılar diliyorum.
Bu savaş 26 Ağustos 2016’da başladı
Özellikle Medya Savunma Alanları’nda işgalci Türk soykırımcı güçler ile gerillalar arasında çok çetin bir savaş yürütüldüğünden söz ettiniz. YJA-Star ve HPG Basın İrtibat Birimi, her gün kimyasal silahların kullanıldığına dair görüntüler paylaşıyor. Peki Ukrayna için ayağa kalkan dünya, Kürdistan’daki bu durum karşısında neden sessizdir ve savaşın son durumu nedir?
Zap ve Avaşîn savaşı bilindiği gibi 14 veya 17 Nisan’da başlamadı. Esasta 26 Ağustos 2016’da bu savaş başladı. Türkiye Cerablus’a girdiği gün Biden ile Mesut Barzani Ankara’daydı. Yani ABD, Türkiye, KDP o kararı aldı. Bu nedenle Türk devleti Cerablus’a girdi. Eğer Bakur’da Kürt halkı üzerinde uygulanan politikada ısrar ediliyorsa, yine Rojava’da Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî’de işgal geliştirildiyse, Cerablus, Bab oralarda uygulandıysa, yine Başûr’da Heftanîn, Xakurkê’de işgal geliştirildiyse, bu siyaset o tarihte, o günde başlatıldı ve bugünlere kadar geldi. Zap ve Avaşîn’deki de bunun devamıdır. Bu nedenle Zap ve Avaşîn’de yürütülen savaş, belki Türkiye göz önündedir, ama bu savaşı yürüten Türkiye değildir, NATO’dur. Biz NATO’ya karşı savaşıyoruz. Sadece bugün savaşmıyoruz, PKK’nin kurulduğu günden beri NATO’ya karşı savaşıyoruz. Çünkü Türkiye NATO üyesidir. NATO her yönüyle Türkiye’ye yardım ediyor. Eğer yardım etmeseydi, Türkiye bu savaşı bugüne kadar sürdüremezdi. Eğer Türkiye bu savaşı sürdürüyorsa, NATO’nun yardımıyladır. Bu karar, NATO kararıdır ama Türkiye pratikte bunu uyguluyor. KDP de NATO kararına uygun olarak Türkiye’nin yanında hareket ediyor. Halkımızın, herkesin bunu çok iyi bilmesi gerekiyor.
Zap ve Avaşîn savaşı öyle söyledikleri gibi bir operasyon değildir. Bu da bir kandırmacadır. Büyük bir savaştır. Hatta diyebilirim ki Türkiye şimdiye kadar bizimle savaşıyordu ama Zap ve Avaşîn’de yürüttüğü savaş eskiden yürüttüğü gibi değildir. Her yönüyle diğerlerinden farklıdır. Bu savaşı kendileri için stratejik buluyorlar. Hem Türk devleti için hem de AKP-MHP iktidarı için stratejik buluyorlar. Kendi varlık-yokluk savaşı olarak görüyorlar. Bundan dolayı kendi iktidarlarını sürdürebilmek ve Türk devletini yine ayakta tutabilmek için içeride ve dışarıda tüm imkanlarını bu savaşa yatırdı. Bu yüzden tüm tekniği kullanıyorlar, birçok güç yolluyorlar. Yani ne kadar insan ölürse ölsün, ne kadar asker, çete ölürse ölsün ama umurlarında değil. “Netice alacaksınız” diyorlar. Bu nedenle uçak, keşif uçağı, helikopter, top havan, kimyasal her şeyi kullanıyorlar ki sonuç alabilsinler.
PKK’yi tasfiye etmek, Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyorlar
Bu savaşın amacı PKK’nin tasfiyesidir, bu vesileyle de soykırım politikasını sürdürmektir. Hedef budur. PKK, Kürtler üzerinde bu amacı hayata geçirmek istiyorlar. Fakat amaçları bununla sınırlı değildir. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlılar birçok toprak parçasını kaybetti. Kendisi için Misak-ı Milli adında bir sınır belirledi. Bu sınırlarda bir kere daha devletlerini, egemenliklerini sürdürmek istediler. Fakat Lozan’da bu gerçekleşmedi. Misak-ı Milli’de belirlenen bazı topraklar kaybedildi. Türk devleti bunu hiçbir zaman hazmetmedi. İşte Erdoğan-Bahçeli “Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmamız gerekir” diyor. Dünyanın, Ortadoğu’nun içinde bulunduğu koşulların onlar için müsait olduğunu görüyorlar. “Bu koşullarda bu hedefi gerçekleştirmeliyiz, bu hedef doğrultusunda çalışırsak o sınırlara ulaşabiliriz, ayrıca Osmanlının elinde olan Ortadoğu’daki toprakları da tekrar elde edebiliriz” diyorlar. Şimdi öylesi bir hayal, bir hedefi önlerine koymuşlar. Bunu gerçekleştirmek için de PKK’yi tasfiye etmek, Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyorlar. Çünkü bunlarda netice almazlarsa o hedefleri gerçekleştiremezler.
Zap’ta şu an yaşanan savaş sadece PKK, Kürt halkı için yaşanmıyor; bölge halkları için de yaşanıyor. Orada yaşanan şehadetler sadece Kürt halkının, PKK’nin şehitleri değildir; Ortadoğu halklarının, insanlığın şehitleridir. Çünkü PKK’yi ortadan kaldırmadan Kürt soykırımını tamamlayamazlar. Onu gerçekleştiremeyince de Misak-ı Milli sınırlarını, kaybettikleri toprakları da kazanamazlar. Bu nedenle bu siyaseti sürdürüyorlar. Bu politika İttihat-Terakki’nin yürüttüğü politikadır. İttihat-Terakki, Osmanlı devleti dağılırken onun önünü kesmek için, Osmanlıyı yaşatmak için önüne bir siyaset koydu. Bu politikayla birçok halkı soykırımdan geçirdi. Ondan sonra da Osmanlı tamamen dağıldı. Yani hem Osmanlı topraklarında yaşayan halklar soykırımdan geçirildi hem de Türkiye halkının kendisi de iyi olmayan bir duruma girdi, yani devlet kalmadı. Bu durum İttihat Terakki’nin politikasıyla ortaya çıktı. Şimdi de Erdoğan-Bahçeli’nin uyguladığı siyaset o siyasettir. Nasıl ki İttihat-Terakki Osmanlının son dönemlerinde onu uyguladı, Osmanlı’nın sonunu getirdi, Türkiye halkı için kara bir tarih yazdı; şimdi Erdoğan-Bahçeli de böylesi bir siyaset yürütüyor.
Kürt halkı darbe yerse herkes darbe yer
Nasıl ki İttihat-Terakki katliam, soykırım uyguladıysa, bunlar da o siyaseti Kürtler üzerinde uyguluyor. Bu siyasetten sonuç almak istediği için de Türkiye gün geçtikçe kötüleşiyor, İttihat-Terakki gibi. Yani Osmanlı’nın sonu nasıl geldiyse, Türkiye’nin sonu da bunların eliyle aynı şekilde getirilecek. Artık bunu herkes görüyor. Yani Türkiye’de halkın yaşadığı tüm sorunların sebebi Erdoğan-Bahçeli’nin sürdürdüğü siyasettir, Kürtlerin soykırımı siyasetidir. Kürtleri soykırımdan geçirmek için, bu hedefi gerçekleştirmek için demokrasi, özgürlük, adalet, hukuk gibi her şeyi ayaklar altına almışlar. Tüm insanlık değerlerini ayaklar altına alınmış ve Türkiye’yi satıyorlar, herkese satıyorlar. Sebep ise Kürt soykırımını tamamlayıp, öyle ayakta kalmak. İttihat-Terakki de öyle yaptı. İttihat-Terakki’nin sonunu herkes biliyor, politikalarının Osmanlıyı ne hale getirdiğini herkes biliyor. Bunların yürüttüğü politika da İttihat-Terakki’ninkinden farklı olmayacaktır. Çok tehlikeli bir siyaset yürütüyorlar, Türkiye halkı bunu görmelidir. Türkiye muhalefeti, sosyalistleri, demokratları, aydınlarının hepsi bunu görmeleri gerekir. Eğer bugün PKK mücadele yürütüyorsa bu sadece Kürtler, PKK için değildir, Türkiye içindir de, bölge halkları içindir de. Bölge halkları, Türkiye halkı, Kürtler de dahil Erdoğan ve Bahçeli’nin bu politikasından kurtulmak istiyor, bunu için büyük bedeller veriyor. Bu şehitler herkesin şehitleridir. Herkes onlara sahip çıkmalıdır. Bu görevi sadece PKK, gerilla ve Kürt halkının omuzlarına yüklememelidir. Zaten gerilla, PKK, Kürt halkı kendi görevini yerine getiriyor; fakat bilmeleri gerekiyor ki onların kaderi PKK, Kürt halkına bağlıdır. Eğer PKK, Kürt halkı darbe yerse herkes darbe yer. Kimse ayakta duramaz. O zaman AKP-MHP faşizmi Türkiye’de tamamen yerleşecektir.
Kim bu iktidarla yürür, onların politikasına yardım ederse kaybedecektir
Erdoğan- Bahçeli sadece Türk ordusunu harekete geçirmemiş, çeteleri de kullanıyorlar. Libya ve Azerbaycan’da kullanılan çeteleri getirip savaştırıyorlar. Türkiye’deki korucuları da getirip savaştırıyorlar. Onların hepsiyle, işte teknik, kimyasal ile sonuç almak istiyorlar. HPG, YJA-Star gerillası ise bunlara karşı kahramanca mücadele ediyor. Türk devleti büyük bir kuvvetle, bombardımanla kısa sürede netice elde edeceğini hesapladı. Zap’ı elde edeceklerdi, Misak-ı Milli hatta Neo-Osmanlı amaçlarını yürüteceklerdi. Fakat gerilla onların o hesabını bozdu. O politikaların gerçekleşmesine izin vermedi. Planlarını bozdu. Büyük darbe vurdular. İşte ana karargah her daim günlük, haftalık, aylık savaş bilançosunu deklare ediyor. Savaş bilançosundan anlaşılacağı üzere Türk devleti büyük darbeler yiyor. Onlar erken sürede netice almak istiyordu, bu nedenle tüm imkanları kullandılar, fakat büyük darbeler yediler. Zap’ta şu an netice alamıyorlar. Zap onlara mezar olacak, AKP-MHP iktidarı yenilecek. Herkesin bunu görmesi gerekir, hesabını da ona göre yapmalıdır. Öyle Erdoğan-Bahçeli’nin çevre çeperinde kimse toplanmamalıdır, o politikaya yardımcı olmamalıdır. Bu politikayla kim yürürse kaybedecektir. Bu, Kürtler içinde KDP olsun, Türkiye’de CHP-İyi Parti olsun; kim bu iktidarla yürür, onların politikasına yardım ederse kaybedecektir. Hem de büyük kaybedecektir.
Şu an Zap’ta yürütülen savaş hem bizim için hem de Erdoğan-Bahçeli için kader belirleyici bir savaştır. Bu savaş ya yeni bir Türkiye’yi geliştirecek ya da faşizm Türkiye’de tam yerleştirecektir. Türkiye, Ortadoğu’da kara bir dönem geliştiriliyor. Yürütülen savaş elbette PKK’ye karşıdır. Çünkü Kürtleri temsil eden PKK’dir. Rêber Apo’dur, PKK’dir, PKK gerillasıdır. Kürt halkının iradesi bunlardır. Bunların dışında Kürt halkını temsil eden başka bir irade yoktur. Yani keşke olsaydı, fakat yoktur. İşgalciler de bunu çok iyi biliyor, bu nedenle Misak-ı Milli politikalarını, Yeni-Osmanlı politikalarını yürütebilmek ve soykırımı tamamlayabilmek için PKK ve Rêber Apo’yu kendilerine hedef seçmişler.
Aslında Zap merkezli savaştan biraz söz ettiniz, gerillalar geçtiğimiz günlerde bir helikopter de düşürdü. Genel olarak YJA Star ve HPG gerillalarının performansını nasıl buluyorsunuz?
HPG Ana Karargahı’nı, bütün komutanları ve HPG ile YJA Star savaşçılarını kutluyor, onları saygıyla selamlıyorum. Hem HPG ile YJA Star komutanları hem de HPG ile YJA Star gerillaları, çok zor şartlarda işgalci/ soykırımcı Türk devletine karşı kahramanca bir duruş sergiliyorlar. Onlar Kürt halkının ve insanlığın kahramanıdırlar, sadece Kürt halkını değil bütün Ortadoğu halklarını ve insanlığı temsil ediyorlar. İnsanlığın bütün değerlerini kendilerinde topladıkları için destansı bir mücadele sergiliyorlar. Her gün sömürgecilere darbe indiriyorlar. Sömürgeciler bütün teknolojisini kullanıyor, günde onlarca kez bombalıyor, bunu yeterli görmüyor ve günde onlarca kez kimyasal silaha başvuruyor. Bu biçimde sonuç almak istiyorlar. Askerleri darbe yiyor, AKP-MHP iktidarı onlara “ne kadar ölü verirseniz verin, sonuç almalısınız” deyip onları yine de savaşa sürüyor. Bundan dolayı da Zap savaşında Türk devletinin kaybı çok çok fazladır. Ana Karargah 500’den fazla ölülerinin olduğunu açıkladı. Bu doğrudur ve yaralıları da vardır. Şu anda bir sendrom yaşıyorlar, ellerinden geleni yapıyorlar fakat yine de sonuç alamıyorlar. Şu anda gerilla ve Türk askerleri iç içe ve göğüs göğüse çarpışıyorlar. Gerilla yeni bir tarzla savaşı yürütüyor. Çünkü Türk devleti savaş yöntemlerini değiştirdi ve tamamen teknikle savaşıyor. Askerleri savaşamıyor, aldıkları istihbaratla teknikleriyle savaşıyorlar. Tank, top, uçak ve helikopterlerin yanı sıra kimyasal da kullanıp sonuç almak istiyorlar fakat başarılı değiller. Gerilla da Türk devletinin savaşına karşı kendisini değiştirdi, çünkü onların değişime gittiğini ve yenilendiğini gördü. Gerilla da kendisini yeniledi; yeni bir tarzla savaşıyor. Daha önce Türk devleti gerillanın üzerine geliyordu, gerilla yerini terk edip başka yerde konumlanıyordu. Fakat şu anda gerilla bunu yapmıyor, gerilla bulunduğu yeri terk etmiyor. Türk devleti de elindeki bütün imkanları devreye koymasına rağmen bu bölgeleri ele geçirip gerillayı oradan çıkaramıyor. Şu anda yürütülen iç içe bir savaştır.
Eğer Türk devleti ABD, NATO ve KDP’den yardım almasaydı, bu savaşı böyle devam ettiremezdi. Eğer bu savaşı böyle ısrarla sürdürüyorsa bu hem onların yardımı sayesindedir hem de sonuç almazsa iktidarda kalamayacağını biliyor, aksi takdirde iktidardan düşerler ve Kürt halkı ile gerillasına karşı yürüttükleri soykırım savaşı da hezimetle sonuçlanmış olur. Bu da Türkiye’de değişimlere yol açabilir. Şimdi biz sebepsiz yere bu savaşın arkasında NATO var ve pratikte de KDP ile bu savaşı yürütüyor, demiyoruz. Çünkü 26 Ağustos 2016’da Ankara’da Erdoğan, Biden ve Mesut Barzani görüşmesinin ardından Cerablus’a yönelik savaşın başlamasını kararlaştırdılar. Bunun üzerine de Heftanîn’den Xakurkê’ye, Rojava ve Başûr Kürdistan’ında adımlar adıldı. Şu anda her gün herkesin gözü önünde kimyasal kullanılıyor, fakat kimse sesini çıkarmıyor. Hatta kullanılan kimyasalı araştırmak için bir heyet gelmek istedi, fakat İngiltere gelişlerini engelledi. İngiltere neden bu heyetin gelmesine izin vermiyor? Çünkü heyet gelip kimyasalı tespit ettiğinde, bu onlar için de sorun yaratacak. Bundan dolayı kendi gerçekliklerinin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Ayrıca Türkiye’ye yeni silah veriyor (İngiltere), medyaya da yansıdı. Bu savaşın arkasında ABD, İngiltere, Almanya ve İsrail gibi ülkeler var. KDP onların kararı doğrultusunda Türkiye ile hareket ediyor. Bundan dolayı bu savaş NATO’ya karşı yürütülüyor, çünkü NATO bu savaşın içinde.
ABD istemezse Türk devletinin uçakları gelemez
Geçtiğimiz programda Arap ülkelerine, özelikle de Irak’a dönük çağrılarınız olmuştu. Geçtiğimiz günlerde de Irak devletinin temsilcisi BM’de Türkiye’nin kendi topraklarından çıkmasını talep etti. Arap halkının önde gelen isimleri de devam eden bu işgal karşısında Irak’ın acizliğini eleştirdiler. Sizle bu çağrıları ve eleştirileri nasıl buluyorsunuz?
Irak zayıftır, bunu herkes görüyor. Bu zayıflığı kullanıp kendileri açısından bazı sonuçlar elde etmek istiyorlar. Birçok kesim Irak’a baskı yapıyor hatta bazıları müdahale de ediyor. Gayeleri Irak’ta etkili olup Irak devletine kendi siyasetlerini dayatmak. Bunu görmek mümkün. Şu anda Zap’ta yürütülen savaşa Irak sesini çıkarmıyor, belki bazı açıklamalar yapmış olabilir, buna da mecbur kaldı zaten. Açıklama yapıp tepki göstermezse ne Irak ne de Arap halkı bu durumu kabul edemez. Bundan dolayı hem Irak hem de Arap halkı sesini çok çıkarmasın diye bazı açıklamalarda bulundular. Fakat çok zayıf kalan açıklamalar. Bunu Türkiye, KDP ve ABD çok iyi biliyor, Irak’ın güçsüzlüğünden yararlanıp netice almak istiyorlar. Şu anda Irak’ın hava sahası ABD’nin kontrolü altında, eğer istemezse Türk devletinin uçakları Irak ve Güney Kürdistan’a giremez. ABD hava sahasını açtığı için Türkiye’nin uçakları ve helikopterleri gelip keşif yapıp, bombalayabiliyor. Bu neyi gösteriyor? Bu savaşın arkasında NATO ve ABD var. Çünkü Türkiye NATO üyesi. NATO istemezse Türkiye Başûr ve Rojava’da böyle saldırılar gerçekleştirip şehirleri, alanları ele geçiremez, bombardıman yapamaz, ormanları kesip doğayı tahrip edemez, bölgeyi insansızlaştıramaz. Tüm bunları izinle gerçekleştiriyorlar.
Şu anda yürütülen siyaset Irak için büyük bir tehlike arz ediyor, Irak’ın parçalanmasının önünü açıyor. Hem Irak hem de Arap halkı bunu görmeli. Eğer yeni Osmanlıcılığı geliştirme çabası içinde olan Türkiye’nin siyasetine karşı durmazlarsa, -KDP de bu siyasete yardımcı oluyor-, bu Irak ve Arap halkı için büyük bir tehlikedir. Bundan dolayı başta Irak’ın siyasi partileri olmak üzere Arap aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, demokrasi ve özgürlük isteyenler, sosyalistler, ekolojistler ve kadın haklarından yana olanlar Türkiye’nin bu siyasetine karşı durmalıdır. Durmazlarsa PKK’yi ortadan kaldırıp Misak-i Milli sınırlarına ulaşıp, Musul ve Kerkük’ü, bütün Güney Kürdistan’ı, Rojava’yı ele geçirip, bölgede yeni Osmanlıcılığı yürütecek. Osmanlı’nın Arap halkı için ne ifade ettiğini Arap halkı biliyor. Eğer Osmanlı’nın vahşetini yeniden yaşamak istemiyorlarsa bunu önüne geçmeliler. Bunun önüne geçen Kürt halkı ve PKK’dir. Bundan dolayı da PKK ve Kürt halkıyla ilişkilerini güçlendirmeleri ve Türk devletiyle işbirliği yapanlara karşı çıkmaları gerekiyor. Doğru olan budur. Kürt ve Arap ittifakını kendilerine esas almalılar, işte o zaman yeni Osmanlıcılığa karşı durabilirler, işte o zaman kendi topraklarında demokrasi ve özgürlüğü sağlayabilirler, kendi topraklarını koruyabilirler.
KDP Türk devletine hizmet ediyor
Daha önce KDP’nin işbirliğine dair birçok değerlendirmeniz oldu, provokasyon ve hatta bazı saldırıların gelişebileceğini söylediniz. Savaşın ilk ayını doldurduğu bu dönemde bunların bir kısmı gerçekleşti, özellikle de KDP basını AKP-MHP’nin bir ajansı gibi hareketinize yönelik haberleri servis ediyor. KDP ve basının tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskiden Türkiye’de “Anadolu’dan Görünüm” adlı bir televizyon programı vardı. Bu programın temel amacı, halkımız ve hareketimize karşı özel savaş yürütmekti. Hepsi yalan-yanlıştan oluşan haberlerle halkımızı, halkları manipüle etmeyi amaçlıyorlardı. Çok kirli bir savaş yürütüyorlardı. Anadolu’dan Görünüm’ün yayınladığı haberlerin benzerini KDP medyası servis ediyor. Hatta haberleri birebir aynı gibi görünüyor. Kürt halkını ve uluslararası kamuoyunu nasıl kandıracaklarına dair eğitimi Türkiye’den aldıkları görülüyor. Bundan dolayı bu özel savaşı yürütüyorlar. İşte “PKK’ye giden gaz maskeleri ve bazı silahları ele geçirdik” dediler. Türk devletinin kimyasal silah kullandığını ve PKK’nin de bu maskeleri kullanacağını bilmeyen yok. Bunun anlamı şudur; Bu maskeler gerillaya ulaşmasın ve hepsi kimyasallarla şehit düşsün. Türk devleti gerillaları kimyasallarla şehit etmek, gerillayı tasfiye edip Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyor. KDP’nin bu yaklaşımla bu siyasete hizmet ettiğini bir çocuk bile anlayabilir. Bu maskelere el koyduktan sonra Türk devleti de kimyasallarla başarı elde edip bütün gerillaları şehit edecekti. Bu siyaset neye hizmet ediyor? “Ben Kürt’üm, yurtseverim, Kürt halkına ve Kürdistan’a bağlıyım, Kürt halkının bir değeriyim” diyenler böyle bir siyaset yürütür mü? Çünkü bu siyaset Kürt halkına değil sömürgecilere ve Kürt halkının düşmanlarına hizmet ediyor. Böyle bir hizmeti yapanı halk kabul etmiyor, halkın kendisi de ‘bu siyaset Kürtlere değil düşmanlara hizmettir’ diyor.
KDP Kürt halkına hizmet etmiyor
Yine başka bir haber servis ettiler, güya Duhok barajını patlatmak isteyen bazı PKK’lileri silahlarıyla yakalamışlar. Televizyon kanallarında böyle bir propaganda yaptılar. Üzerinden bir gün geçmeden televizyon kanallarına çıkarıp konuşturdukları kişilerin kendi pêşmergeleri olduğu ortaya çıktı. Bazıları Roj çeteleri içinde, bazıları da kendi içindendi, üniformalarıyla görüldüler. İnsan yalan haber yapar ama bu şekilde yapmaz. Niye bu yalana ve kirli yöntemlere başvuruyorlar? Çünkü herkesi kandırıp kendi siyasetlerini örtbas etme, bununla da gerçekliklerini görülmesini engelleme gayesi içindeler. KDP bu siyasetten vazgeçmeli. Bu siyaset KDP ve Kürt halkına hizmet etmiyor. Bizler Kürt halkı için tarihi fırsatların ortaya çıktığını ve bununla da sonuç alması gerektiğini, Kürt halkının birliğini yaratıp özgürlüğünü elde etmesini, bunun da imkan dahilinde olduğunu söyledik. Çağrımıza rağmen KDP, Türkiye ile birlikte hareket etmeyi esas aldı ve Türkiye siyasetine hizmet ediyor. Bu siyasetle Kürt halkı içinde, hatta Behdinan bölgesinde ve KDP’nin içinde de saygısını bitirdi. Eskiden herkesin onlara bir saygısı vardı, fakat bu siyaset ve pratikle bunu ortadan kaldırdılar, kendilerine ve Kürt halkına büyük bir zarar verdiler, vermeye de devam ediyorlar. KDP’ye bu siyaseti terk etme çağrısı yapıyorum. KDP’nin de, Kürt halkının da çıkarı bundadır. Öyle PKK’yi de tasfiye edemezler, bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Türkiye yıllarca PKK’yi bitirmek istedi fakat PKK gün geçtikçe büyüdü ve dünyada umut oldu. PKK’nin bugün dünya siyasetinde etkisi var. PKK’yi tasfiye edip Kürt soykırımına hizmet etme çabası içinde olanlar kaybeder, hem de büyük kaybeder. Kaybetmelerini istemiyoruz. Derhal bu siyasetten vazgeçmelidirler, illa bize yardım edin demiyoruz, tabii yardım etseler daha iyi olur, fakat Türk devletine ve bu soykırım siyasetine hizmet etmesinler.
Bu uyarı ve çağrılarınızla bağlantılı olarak, geçtiğimiz hafta Süleymaniye’de Mehmet Zeki Çelik isimli Kürt yurtseveri katledildi, Duhok’da da kuzeyli Hüseyin Türeli yine uğradığı suikast sonucu yaralandı. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz ve kuzeyli yurtseverler kendilerini nasıl korumalı?
Mehmet Zeki Çelik arkadaşı saygı ve minnetle anıyorum. Gerçekten de değerli bir yurtseverdi, MİT onları tehdit etmişti. O da medyada bu tehditleri kamuoyuna açıkladı, doğru bir yaklaşım içinde oldu. Türk devletinin yurtseverler üzerinde nasıl bir siyaset yürüttüğünü anlatımlarıyla ortaya çıkardı. O bu tehditleri deşifre ederek Kürt yurtseverlerinin sömürgecilerin tuzak ve oyunlarına düşmemesi için uyardı. Ailesine, arkadaşlarına ve Kürt halkına da başsağlığı dileklerinde bulunmak istiyorum. Türk devletine teslim olmayıp yönünü Kürdistan’a çevirip Süleymaniye ile Behdinan’da çalışarak yaşamını sürdüren, MİT ve Parastin’in her türlü tehdit ile şantajlarına boğun eğmeyerek amaçlarını terk etmeyen bütün yurtseverleri kutluyorum, onları selamlıyorum. Yurtseverlik ve devrimcilik bunu gerektiriyor. Türk devleti PKK’yi tasfiye etmek istiyor, her Kürt bireyinin de nereden olursa olsun bu siyasete karşı durması gerekiyor. Mehmet Zeki bunun örneğidir. Herkes onu örnek almalı. Aynı gün de Behdinan bölgesinde Hüseyin arkadaşı da şehit etmek istediler. O, bu saldırıdan yaralı kurtuldu.
Bununla şu mesajı veriyorlar; Güney Kürdistan’da istikrar yok, eğer siz yurtseverliğinizde ısrar ederseniz yaşayamazsınız. Bu mesajla yurtseverleri ve Güney Kürdistan halkını korkutmak istiyorlar. Türk devletinin bu siyaseti karşısında Güney Kürdistan’a gelip yerleşen kuzeyli yurtseverlerimizin geri adım atmaması gerekiyor. Özellikle de Türk devletinin Güney Kürdistan’da neler yaptığını Başûr halkı iyi görmeli. Kardeşlerini katlediyor. Bugün kardeşlerini katlediyor, yarın sıra onlara da gelecek. Bundan dolayı Başûr halkımız Türk devletinin soykırımcı ve sömürgeci siyasetine karşı durmalı ve KDP’den de Türkiye’ye yardım etmemesini istemelidir. Burada Başûr halkı, sanatçılar, yazarlar, aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, barış yanlıları, ister Müslüm olsun, ister muhafazakar veya sosyalist olsun herkesin kendi ülkesine sahip çıkması gerekiyor. Bugün PKK ve Rêber Apo Kürt halkının iradesini temsil ediyor, Kürt halkı için mücadele ediyor, Kürdistan’ın sömürgecilerin eline geçmesine karşı savaşıyor, Kürt halkının ortadan kaldırılmasını engelliyor. Bu yolda canını veriyor, kendisini, değerleri ve ülkesini savunuyor. Eğer bugün bizler bunu savunamazsak ne zaman savunacağız? Başûr halkı Başûr için büyük bir tehlikenin söz konusu olduğunu, Türk devletinin KDP yardımıyla Başûr’u eline geçirmek istediğini görmeli ve siyasete karşı çıkmalı.