HABER MERKEZİ- ANF’ye konuşan Mustafa Karasu, Kürt halkına yönelik soykırımı tamamlamak isteyen Türk devletinin Kurdistan’ı hem Türkiye’den hem dünyadan koparıp yalnızlaştırmaya çalıştığını söyledi. Kürt soykırımına karşı varlık ve özgürlük mücadelesi yürütülürken bu gerçeğin çok iyi bilinmesi gerektiğinin altını çizen Karasu, “Türk devleti hem Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasal alanda var olmasını hem de Türkiyeli sosyalistlerin, demokrasi güçlerinin Kürtlerle buluşmasını engellemeyi soykırımı gerçekleştirmek için çok önemli gördü. Kürt halkının örgütlü mücadelesine sert yaklaştığı gibi Kürt halkının özgürlük mücadelesine olumlu yaklaşan ve destekleyen sosyalistleri ve tüm demokrasi güçlerini de düşman olarak gördü” dedi.
Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında yer alan ve bunun bedelini ödeyenlerin en fazla sosyalistler olduğunu ifade eden Karasu, “Rojava’da da yüzlerce sosyalist genç dünyanın dört bir köşesinden gelmiş; Kürt halkının özgürlük mücadelesine katılarak şehit düşmüşlerdir” hatırlatmasında bulundu.
“HDP projesiyle, yine HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı ile Türk devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye’nin demokrasi güçlerinin yan yana gelmesini engelleme politikasında önemli bir gedik açılmış ve ortak demokrasi mücadelesi platformu yaratılmıştı” diyen Karasu bunların değerli görülmesi gerektiğini ifade etti.
Karasu’nun ANF’ye seçim sonrası HDP, ittifak politikası ve seçim süreci konusunda verdiği röportajın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
EN ÇOK SOSYALİSTLER KÜRT HALKININ YANINDA YER ALDI
Faşist Türk devleti Kürt soykırımını yürütürken Türkiyeli demokrasi güçleriyle Kürt halkının bir araya gelmesini engelleme politikasını çok önemli gördü. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında yer alan demokrasi güçlerine de ağır baskılar yaptı. Bu anlamda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önemini nasıl görmemiz gerekiyor?
Türk devletinin Kürt soykırımında izlediği iki temel politika vardır. Bunlar da Kürt soykırımını tamamlamak açısından Kurdistan’ı hem Türkiye’den hem dünyadan koparıp yalnızlaştırmaktır. Kürt soykırımına karşı varlık ve özgürlük mücadelesi yürütülürken bu gerçek çok iyi bilinmelidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesini başarıyla yürütmek için bu iki yönlü izolasyonu kırmak gerekir. Dünya bizi görsün; Türkiye cephesi bizi görsün demek yetmez. Kürt siyasi güçleri olarak da bu konuda politikalar üretmemiz ve sonuçlar almamız lazım.
Türk devleti hem Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasal alanda var olmasını hem de Türkiyeli sosyalistlerin, demokrasi güçlerinin Kürtlerle buluşmasını engellemeyi soykırımı gerçekleştirmede çok önemli gördü. Kürt halkının örgütlü mücadelesine sert yaklaştığı gibi Kürt halkının özgürlük mücadelesine olumlu yaklaşan ve destekleyen sosyalistleri ve tüm demokrasi güçlerini de düşman olarak gördü. Türkiye’deki demokrasi güçlerinde böyle bir eğilimin ortaya çıkmaması için zor aygıtları ve tüm özel savaş uygulamalarını devreye koydu. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya program ve tüzüklerinde neden Kürt sorununa yer verilmedi diye sorulduğunda böyle bir durumun bedelinin ağır olduğunu ifade eden ‘bu sorun tüzük sorunu değildir’ cümlesi dikkat çekicidir. TİP, gerçekleştirdiği kongresinde Kürt sorununa değindiği için 12 Mart 1971 darbesinden sonra kapatılmıştır.
HDP bileşenlerinin ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olan sosyalist örgütleri ve demokratlarının nasıl ağır bir saldırıya maruz kaldığını biliyoruz. Şu anda HDP ve Kürtlere yakın olan partiler ağır baskı altındadır. Birçok kadrosu ve sempatizanı cezaevlerindedir. HDP bileşeni olan partilere yönelik ağır saldırılar bugüne kadar sürmektedir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olan değerli sosyalist Akın Birdal’ın bu nedenle öldürülmek istendiğini biliyoruz. Şimdi de ağır baskılar yaparak Türkiyeli sosyalistlerin ve demokratların Kürtlerin mücadelesi yanında yer almalarını engellemek istemektedir. Bazı sol, sosyalist çevrelerin ve kendine demokrat diyenlerin Türk devletinin gazabını üzerine çekmemek için Kürt halkının özgürlük mücadelesinden uzak durduğunu biliyoruz. Bu açıdan Kürt halkının mücadelesi yanında yer almak isteyenler, ortak mücadele içinde olmak isteyenler tabii ki Kürt halkının mücadele arkadaşlarıdırlar ve gereken değeri göreceklerdir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında yer alanlar ve bunun bedelini ödeyenler hala da en fazla sosyalistlerdir. Kim Kürt halkının özgürlük mücadelesine yakınlık göstermiş de Kürtler bunlardan uzak durmuştur? Rojava’da da yüzlerce sosyalist genç dünyanın dört bir köşesinden gelmiş; Kürt halkının özgürlük mücadelesine katılarak şehit düşmüşlerdir.
DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN CANLILIĞI VE DİNAMİZMİ DEĞERLİ BİR DURUM
HDP projesiyle, yine HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı ile Türk devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye’nin demokrasi güçlerinin yan yana gelmesini engelleme politikasında önemli bir gedik açılmış ve ortak demokrasi mücadelesi platformu yaratılmıştır. Bunları değerli görmek gerekir. HDP, farklı bileşenlerden oluşan bir partidir. Emek ve Özgürlük İttifakı ise, HDP’nin de içinde yer aldığı farklı sosyalist ve sol güçlerin oluşturduğu bir mücadele ittifakıdır. Bu ittifakın seçimde de işbirliği yapması doğal ve anlaşılır bir durumdur. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin canlı ve dinamik halde tutulması da Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi açısından değerli bir durumdur.
Bu açıdan ittifaklar aleyhinde konuşan ve dağıtmaya çalışanlar esas olarak Türk devletinin yönlendirmesi olarak görülmelidir. KDP zihniyetinde olanlar ise milliyetçi eğilimlerinin önünü açmak ve kendilerinin mücadele edemez pratiklerini örtmek için demokrasi güçleri ve sosyalistlerle yapılan ittifaklar aleyhinde bir kampanya yürütmektedirler. Bu açıdan ittifakların mücadeleye ne kattıkları ile ilgili değil; ideolojik ve politik olarak yürütülen bir saldırıdır. İttifakların eksiklikleri bu konuda yapılan doğru eleştirilerle ittifak politikasına yönelik karalama kampanyalarını ayrı görmek gerekir.
Türk devleti, MİT ve diğer özel savaş aygıtları farklı enstrümanlarla Türkiye’deki sosyalist güçleri ve demokratik çevreleri etkileyerek Kürt Özgürlük Hareketinden uzak tutmaya çalışmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi ve mücadelesine uzak duran kesimlerin önemli bir bölümü böyle yönlendirme ve etki altında olanlardır. Kürtlük adına ittifaklar politikasına yönelik olumsuz yaklaşımlar içinde olanlar da sonuçta aynı politikanın parçası olmaktadırlar.
Özcesi; Kürt halkı ve özgürlük güçleri Türkiye’de demokratikleşme ve Kürt halkının özgürlüğünü sağlamada gelişme yaratmak istiyorlarsa ve bir statü elde edeceklerse Türkiyeli demokrasi güçleri ile ittifak politikasına önem vermelidirler. Doğru Kürt özgürlük politikası ve mücadelesi böyle geliştirilebilir.
KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ GELİŞTİKÇE DEMOKRATİK DEVRİM GELİŞİR
HDP oransal olarak meclise yarı yarıya kadın temsiliyetiyle girdi. Zaten seçim sürecinde çalışmalarda kadınların oldukça ön planda olduğu da görüldü. HDP’nin bu başarısına hiç değinilmiyor, kadın temsiliyetinin yükselmesinin mücadeleye etkisi ne olacak?
Çok haklısınız. Kadınların bu seçimdeki başarısına değinilmiyor. Hep ulaşılamayan hedeflerden söz ediliyor. Konulan hedeflerden ulaşılanlara değinilmeyerek sadece eksiklikler öne çıkarılmaya, bu temelde de olumsuz, negatif bir hava ve moralsizlik yaratılmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlerin tutumu netti. Yine tutumlarıyla AKP-MHP iktidarına karşı tutumlarını açık ve net koydular. Sandığa gitmeyenlerin önemli bir bölümü de AKP-MHP iktidarının zulmüne karşı olanlardır.
Yeşil Sol Partinin eşit temsiliyet sağlaması sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok önemli bir gelişmedir. Kadının eşit temsiliyeti bir nicelik değil, bir nitelik sorunudur. Demokrasi de özünde bir nitelik sorunuysa bu eşit temsil demokrasi mücadelesinde çok önemli gelişmeyi ifade etmektedir. Faşist gericiliğe karşı da bir meydan okumadır.
Şu açıktır ki, kadın toplum içinde etkin olmadan ve özgürleşmeden gerçek anlamda demokrasi gerçekleşmez. Bunu demokrasinin en temel parametresi olarak görmek lazım. Zaten Türkiye’de de gerçek anlamda demokrasi gelişmezse Kürt sorunu çözülemez. Bu açıdan kadın özgürlüğünün gelişmesi ile Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun çözümü arasında doğrudan bağ vardır. Kadın özgürlük mücadelesi, eşit temsil ve toplumda etkinliği geliştikçe Kürt sorununun demokratik çözümü de yakınlaşacaktır. Bu açıdan kadının özgürleşmesi ve eşit temsili herhangi bir demokratik adım ve özgürleşme ile karşılaştırılamaz. Özgür ve demokratik yaşamın anahtarı buradadır, yani kadınların elindedir.
Bu seçimlerde eşit temsil gerçekleşiyor ama kendine demokrat, aydın ve özgürlükçü diyenler bu büyük gelişmeden söz etmiyor. Halbuki eşit temsile ulaşılması başlı başına büyük bir devrim ve gelişmedir. Abartıyorsunuz, diyecek olanlar kadın özgürlük çizgisini, kadın özgürlüğünü ve bunun toplumun her alanında -siyasi alan dahil- yaratacağı büyük değişimi ve gelişimi anlamayanlardır. Erkek egemenlikli zihniyetin kodlarından kurtulamayanlardır.
Bir toplum ne kadar demokratik devrimini gerçekleştirirse o kadar özgürlük mücadelesini güçlü verir. Kadın özgürlüğü geliştikçe demokratik devrim derinleşir ve yenilmez hale gelir. Bu açıdan Kurdistan’da gelişen kadın özgürlük çizgisinin Kürt halkının en temel özgürlük gücü ve dayanağı olduğu görülmelidir. Kürt halkının özgürlüğünden söz edenler bu gerçeği görmeli ve bu mücadelenin gelişiminde yer almalıdırlar. Seçimlerde herhangi bir olumsuzluğu görenler ve bunu HDP açısından olumsuz söyleme dönüştürenlerin bu gerçeklikten hiç söz etmemeleri, görmezlikten gelmeleri, bu konudaki başarıyı ve bunun demokrasi ve özgürlük mücadelesindeki etkiyi gizlemek istemelerindendir. Bugün kadın, Kürt halkının sadece Kurdistan’da yürütülen mücadelesinin gücü değil, aynı zamanda dünyadaki gücüdür de. Dünyadaki özgürlükçü ve demokrasi güçlerinin sempatisini ve desteğini sağlayan güçtür. Kürt kadınının Kürt’e kazandırdığı onuru ve gücü görmeyenler, Kürt gerçeğini ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini anlamayanlardır. Erkek egemenlikli ideolojilerin ve siyasi çevrelerin etkisinde kalanlardır.
EŞİT TEMSİL MİLLETVEKİLİ SAYISINDAN DAHA DEĞERLİDİR
Kadın eşit temsilinin sağlaması kazanılmayan 5-10 milletvekilinden daha değerlidir. Bunu görememek olaylara özgürlük ve demokrasi ufkundan bakmamaktır. Olguları nitelikli karakteri temelinde değerlendirmeyenlerdir. Eşit temsilin sağlanması bir devrimdir. Bu devrimin yaratacağı toplumsal, siyasi ve kültürel sonuçlarının da muazzam olacağı görülmelidir. Türk özel savaşçı sistem kadın özgürlük mücadelesine saldırırken kendilerini aydın, demokrat gören bazıları da bu gerçeğe gözlerini kapatarak nasıl bir karakterde olduklarını ortaya koymaktadırlar. Elbette bütünlüklü bakıp eleştirenleri anlamak ve dikkate almak gerekir. Ancak bütünlüklü bakmayan, sadece eksiklik ve olumsuzlukları gören ya da cımbızlayanlar aslında HDP’de var olan kadın özgürlük çizgisinin gelişmesini isteyenler değil; bu çizgiyi erkek egemenlikli doğrultuda, milliyetçi eksende KDP’ye benzetme yönünde başkalaşıma uğratmak isteyenlerdir.
Kadın temsiliyetinin yaratacağı sonuçlar günbegün daha fazla görülecektir. Öyle ki birçok kesimi, hatta karşıtlarını da bu konuda harekete geçirmektedir. Şu anda Türkiye meclisindeki tek olumlu etken, Yeşil Sol grubu ve bunun kadın gücüdür.
HDP ve yönetimi seçim sonrası sonuçlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Açığa çıkan sonuçları değerlendirme kapsamında kongre kararı aldı. Siz bu kararı nasıl karşıladınız? Değişim olmalı deniliyor; sizce değişim nasıl olmalı?
HDP’nin kongre kararı alması, öngörülen hedeflere ulaşmayı engelleyen eksiklik ve yetersizliklerini eleştiri-özeleştiri temelinde ortaya koyarak yeniden yapılanması kuşkusuz HDP’yi güçlü kılacaktır. HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağı hala muğlaktır. Ancak yapılacak kongre ve ortaya çıkacak yeni yapılanmanın, kapatılsa da HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatının etkin pratikleşmesinde etkili olacağı açıktır.
HDP, Kurdistan ve Türkiye’de büyük bir zihniyet değişimi yapan partidir. Bu açıdan zihniyet ve düşüncede yeni ve genç partidir. Felsefesi ve ideolojik temelleri, buna dayalı siyaseti sağlamdır. Dönemin ihtiyaçlarına hem Kürt halkı hem Türkiye halkları için cevap verecek niteliktedir. Özcesi radikal değişim ve dönüşüm yapan bir partidir. Bu nedenle girdiği ilk seçimde bu çizgisiyle Kurdistan ve Türkiye halklarının desteğini almıştır. Bu çizgi ağır baskılara rağmen dimdik ve canlı biçimde ayaktadır. Aslında seçim sonrası birçok biçimde gündeme gelmesi bu özelliğinden ileri gelmektedir.
Değişimin kuruluş felsefesi ve fikriyatında olmasını gerektiren bir durum yoktur. Tabii ki ilk kuruluşundan itibaren saldıran soykırımcı sömürgeci Türk devleti ve sözde Kürtlük adına KDP etkisinde yapılan ideolojik saldırılar zaten direnilen ve mücadele edilen durumlardır. Bu konumunu sürdüreceği açıktır.
Ancak bu fikriyatın pratikleşmesinde ve etkili hale getirilmesinde ciddi sorunlar vardır. Demokratik toplumcu bir hareket olması gerekiyordu. Yine HDK ve DTK yapılanmasına dayanması gerekiyordu. Türkiye ve Kurdistan’da toplumsallaşması ve en geniş kesimlere açılması için HDK ve DTK’nin de etkili olması gerekiyordu. HDK, bunların yarattığı örgütlü topluma dayanarak radikal demokrasi ve toplumcu demokrasiye dayanan bir parti olacaktı. Bu yönlü gençlik örgütleri, kadın örgütleri, emek örgütleri, mahalle ve şehir meclisleri gelişecek, HDP de en geniş örgütlü toplumun taleplerini karşılayan bir demokratik siyasi yapılanma olacaktı. Merkezi bir örgütlenme olmayacaktı. Aksine tabandan örgütlenen örgütlü demokratik topluluklara dayanacaktı. Sadece HDP içinde değil, HDP dışında kadın, gençlik, emek örgütleri, ekolojik örgütler, farklı etnik ve inanç toplulukları, demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet isteyen tüm topluluklar örgütlenecek, HDP de bunların siyasi partisi olacaktı. Yukarıdan aşağıya örgütlenen bir parti değil tabandan örgütlenen, örgütlü demokratik topluluklara dayanan bir parti olacaktı. Kuruluş felsefesi ve fikriyatını böyle ortaya koymuşlardı. Kuşkusuz ağır saldırılar vardı. Ancak gençler ve kadınlar başta olmak üzere Kürt halkı ve emekçiler dinamik güç olarak böyle bir yapılanmaya ve bu temelde mücadelenin gelişmesine imkan veriyordu. Bu yönlü örgütlenme gelişmeyince orta sınıfın ve parti yapılanmasının bir kesimi mücadeleyi pasifleştiren bir örgüt yaklaşımı ve pasif mücadele duruşları nedeniyle her boyutta büyük devrimci hamle geliştirme potansiyeline sahip bu fikriyat özüne uygun pratikleşemedi. Zihniyet, düşünce ve politika doğru olabilir ama buna uygun bir örgütsel yapılanma olmazsa bu zihniyet, düşünce ve politikadaki potansiyel ve enerji harekete geçirilemez. Sorunu ve değişimi esas olarak burada aramak gerekir. Hiç kimse ortaya çıkan bu yönlü eksikliklerin kuruluş felsefesi ve fikriyatında olduğunu söyleyemez. Bunu söyleyenler bu çizgiyi başkalaşıma uğratıp zayıflatmak isteyenlerdir. Böylece kendi iflas etmiş, Kürt halkına ve Türkiye halklarına bir şey veremeyecek düşünce ve politikalarına yol açmak isteyenlerdir.
Özcesi HDP açısından halka; yani gençler ve kadınlara, emekçilere ve demokrasi içinde kendini var etmek isteyenlere dayanan bir parti haline gelmek esas amaç olmalıdır.
BÜROKRATİK MERKEZİ YAPI SORUNLU
Eskiden kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasına dayanan partilerde ve sonradan kurulan HDP’de kadın ve gençliğin çok önemli etkisi vardı. Çizgiyi bunlar koruyordu. Bir yönüyle demokratik siyasi hareketin hem motoru hem denetim gücüydüler. Böylece partinin merkezi ve bürokratik karaktere bürünmesine engel oluyorlardı. Yine diğer örgütlü demokratik topluluklar demokratik siyasi hareketin özgürlükçü ve radikal demokratik örgüt ve eylem çizgisinde yürümesini sağlıyorlardı. Örgütlülük bunu sağlıyordu. Bu konulardaki yetersizlikler hem kadın, gençlik ve diğer toplumsal kesimlerin kendilerini etkili örgütlü topluluk haline getirememesinden hem de parti yönetiminin bürokratik merkeziyetçi yapısından kaynaklanmıştır. Yani kadın ve gençlik hareketinin de örgütlülükleriyle demokratik siyasi hareketi dinamik hale getirmede rollerini oynaması gerekir.
Yeniden yapılanma demokratik siyaseti hem topluma dayandırma hem de onunla birlikte yapmayı esas almalıdır. Öte yandan demokratik siyasal akademilerle hem toplumun hem de kendi örgütsel yapısının bu partinin kuruluş felsefesi ve fikriyatı temelinde eğitilmesi çok önemlidir. Partinin güçlü örgüt yapısına kavuşması ve etkin pratikleşmesi böyle sağlanır. Öte yandan eğitilmiş parti yapısı da halk da esas yanlışın nerede yapıldığını görür. Hiçbir algı operasyonundan etkilenmeden yanlışın nereden kaynaklandığını görür ve oradan düzeltmeyi sağlar.
Bununla bağlantılı olarak seçimlerde gösterilecek adayların da ön seçimle halkın görüşü ve onayı alınarak sağlanması gerekir. Adaylar doğru seçilmek istenebilir. Ancak bu klasik halk adına doğruları yapma yaklaşımı olur ki, bu doğru değildir. Halk bu durumu sadece eleştirmez; halkın demokratik siyasi partiye ilgisini azaltır. Son seçimde adaylar konusunda halkın görüşünün alınmaması halkta rahatsızlıklara neden olmuştur. Adaylar halkın onayıyla seçildiğinde halk, bileşenler ve çeşitli kesimlerden bazı isimlerin kontenjandan girmesini anlayışla karşılar. Alevi kurumlarının adaylarının seçilecek yerlerden gösterilmesi zaten HDP politikasının gereğidir. Çoğunluk ön seçim ve halkın oyuyla seçildikten sonra bileşenlere ve ittifak güçlerine ayrılan kontenjanları bileşen ve ittifak politikasının gereği olarak görür. Nitekim on yıllardır bu yönlü kontenjanlar sorun olmamıştır. Önemli olan bunları tespit ederken ve konumlandırırken yerel özelliklere ve oranına dikkat etmektir. Özcesi bir demokratik hareket ve parti her şeyden önce seçimde göstereceği adayları halkla birlikte belirlemelidir. Yine il ve ilçe yönetimlerini ve diğer organları tespit ederken de bunu esas alması gerekmektedir. Yoksa kuruluş felsefesi ve fikriyatına uygun davranmış olmaz.
Eşbaşkanlar yapılacak kongrede aday olmayacaklarını ama partiyi kongreye götürecek yeni döneme en iyi biçimde hazırlanmaya katkı sunacaklarını belirttiler. Doğru tutum da budur. Her iki eşbaşkan da partinin güçlenmesi ve başarılı olması için büyük çaba gösterdiler. Önemli katkıları oldu. Tabii ki değişim her zaman dinamizm getirir. Yeni heyecanlar, yeni katkılar sunar. Zaten HDP, bir liderler partisi olmadığını söylüyor. Demokratik çizgisine uygun bir kolektif yönetim olmaya dikkat ettikleri görülüyor. Eşbaşkanlık ve kadınların eşit temsili zaten yönetimi demokratik duruş içine sokar. Kimler eşbaşkanlar olursa olsun, HDP çok güçlü ve sorunlara cevap olan bir ideolojik ve politik yaklaşıma sahip olduğundan başarılı olacaklardır. İddia ettikleri çizgi doğrultusunda çalışır ve mücadele edilirse kesinlikle başarılı olurlar.
ÖZEL SAVAŞ SİSTEMİ İYİ ANLAŞILMALI
Belki daha önceleri çokça ortaya koydunuz ama hem Kürt halkı ve kamuoyu tarafından hem de Türkiye’nin demokrasi güçleri tarafından daha iyi anlaşılması açısından bu özel savaş saldırılarının arkasında esas olarak kimler var, neyi amaçlıyorlar?
Türk devletinin özel savaş siteminin iyi anlaşılması gerekir. Özellikle Kürtlerin iyi anlaması gerekir. Bu özel savaş sistemini anlamazlarsa bırakalım özgür olmayı varlıklarını bile sürdüremezler. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi 50 yıldır büyük mücadele yürütmüş ve önemli gelişmeler sağlamışsa bunu sağlatan en temel etken Rêber Apo’nun Türk devletinin özel savaş karakterini çok iyi bilmesi olmuştur.
Türk devleti Osmanlı’dan arta kalan bir devlettir. 600 yıllık bir imparatorluktan sonra yıkılış süreci ulus devlet çağına denk gelmiştir. İmparatorluk kültürüyle yetiştiklerinden büyük devlet olma kompleksi içinde olan yeni kurulan Türkiye’nin egemen sınıfları Kürtleri soykırıma uğratarak Kurdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmeyi temel ulusal politika olarak belirlemişlerdir. Ancak gerçekleşen Ermeni soykırımından sonra büyük bir nüfusa ve coğrafyaya sahip Kürtleri birden fiziki soykırıma uğratmak kolay değildi. Bu nedenle fiziki baskı ve zor ortamında esas olarak kültürel soykırıma uğratma politikası benimsenmiştir. Bu açıdan Türk devletinin iç ve dış politikası tamamen Kürt soykırımını gerçekleştirmeye göre yapılandırılmıştır. Kuşkusuz Lozan Antlaşması da böyle bir siyasi soykırıma uluslararası bir siyasal çerçeve olmuştur.
1924 Anayasasından itibaren Türkiye’nin askeri, siyasi, toplumsal, ekonomik, kültürel, eğitim gibi tüm politikaları ve kurumları Kürt soykırımını hedefleyecek biçimde şekillendirilmiştir. Önemli kurumlarda (Yüksek Seçim Kurulu, yargı, cezaevleri tevkif müdürlüğü, basın vd.) mutlaka özel savaş görevlileri yerleştirilmiştir. Kürtler mücadelelerinde Kurdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma haline getirmek isteyen bu politikayı ve bu yönlü uygulamaları hiç akıldan çıkarmamalıdırlar. Yoksa doğru politika yürütemezler, her türlü tuzağın içine çekilirler.
Böyle bir amaç, normal bir politika ile yürütülemez. Mutlaka özel bir savaşı gerektirir. Yani aldatmayı, kandırmayı, gerçeklerin üzerini örtmeyi ve tersyüz etmeyi gerektirir. Bu açıdan Türk devlet politikalarının görünen yüzüne bakılmamalıdır. Her adımlarının Kürt soykırımı için atıldığını düşünmelidirler. Öte yandan tüm anayasa ve yasa maddeleri de Kürtler söz konusu olduğunda bir anlam ifade etmezler; yada sadece gerçekleri örtmek için kılıf olarak kullanılırlar. Zaten söz konusu faşist anayasa ve kanunlar yoluyla bile Kürt soykırımını gerçekleştiremezler. Bu açıdan bu görünen yasalar dışında ayrıca Kürtlere özel uygulanan yasalar vardır. Şimdi sık sık, kendi anayasa ve yasalarına uymuyorlar biçiminde ifade edilen gerçeklik bu durumdan kaynaklanmaktadır.
TÜRK DEVLETİ DEMOKRATİKLEŞME GELİŞMEDEN SOYKIRIMCI ZİHNİYETİ VE POLİTİKAYI BIRAKMAZ
Türk devletinin demokratikleşme gelişmeden bu zihniyeti bırakacağını düşünmek büyük yanılgı olur. Türk devleti soykırımcı zihniyet ve politikayı ancak etkili bir mücadele ve/veya demokratikleşme ile bırakır. Mücadele ile zorlamadan bırakacağını düşünmek, Kürtler açısından bir gaflet olur. Yine Kürt sorununu dünyanın başka yerlerindeki çatışmalar ve çözüm yöntemleriyle karşılaştırmak ve benzer çözümler olacağını düşünmek de yanılgı olur. Türk devlet gerçeğinin tanınmamasının yanılgısı olur. Biz eskiden iyi anlaşılsın diye Siyonizm ve Apartheid rejimine benzetiyorduk. Türk devletinin soykırımcı zihniyeti bunları katbekat aşan bir gerici faşist ve soykırımcı karakterdedir. Hele hele Bask, İrlanda, Eritre, Kolombiya ya da başka yerlerdeki çatışmalar ve çözüm yolları ile karşılaştırmamak gerekiyor. Bu açıdan Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı görmek, politik mücadeleleri de böyle ele almak gerekir. Taktikler ve uzlaşmalarla Kürt sorunun çözümünün sağlanacağını düşünmek yanılgıdır. Uzlaşmalar ve taktikler demokratikleşme doğrultusunda gelişme sağlıyorsa bu anlamda Kürt sorununun çözümü için atılması gereken adımlar olarak görülmelidir. Bu çerçevede Kürt halkının özgür ve demokratik yaşama kavuşmasının da esas olarak etkili mücadele ile sağlanacağı bilincinde olunmalıdır. Türkiye’deki demokrasi düşmanlığının kökeninde de soykırım politikalarının kırılması ve bundan da Kürtlerin yararlanma konusu vardır. Nitekim Türkiye’de 70 yıldan fazladır çok partili sisteme geçilmiş ama bu süreç Türkiye’de demokratikleşme ortaya çıkarmamıştır. Çok partililik ve seçimler büyük oranda Kürt soykırımının üstünü örtmeye yarayan özel savaş argümanları olarak kullanılmaktadır.
Bu gerçeklik Kürt halkının Türk devletinin Kürt politikası ve özel savaş gerçeğini bilerek ve bu politikayı kıracak etkili mücadele yürütmesini gerektirmektedir. Bu mücadelenin başarısı açısından da Türk devletinin dünyayı, Türkiye kamuoyunu ve Kürtleri aldatma politikalarının çok iyi görülmesi ve boşa çıkarılması gerekir. Özel savaş politikaları, oyunları boşa çıkarıldıkça Kürt halkının özgürlük mücadelesi başarılı olur ve amaçlarını gerçekleştirir.
Özel savaş HÜDA PAR’ı tekrar kullanma politikasına yöneldi. Kuşkusuz şimdiye kadar da kullanıyordu. 1990’lı yıllarda, Kobanê’yi sahiplenme direnişinde, yine bir kısım Kürtleri özgürlük hareketine düşman yapmada kullanıldı. Son yıllarda hem Türk devleti hem KDP birlikte kullanmaya başladılar. 14 Mayıs seçiminde HÜDA PAR meclise taşınınca bazı çevreler Türk devletinin Kurdistan’da HDP’ye alternatif Kürt siyaseti yaratmak istediğini belirttiler. Kuşkusuz HÜDA PAR Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı kullanılacaktır. Başka türlü bir rol verme söz konusu olmaz. Bir Kürt muhatabı gibi yaklaşmazlar. Sadece şu aşamada işbirlikçilik rolü verirler. Herkes bilmeli ki, Türk devletinin tek amacı Kürt’ü soykırıma uğratmaktır. Kürt’ün rengine, sıfatına, inancına bakmaz. Kürt onun için soykırıma uğratılması gereken bir halktır. Türkleştirilmesi gereken halktır. Kurdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı olmalıdır. Bunun için Türkiye’nin egemen sınıfları tüm Türkiye’nin Hristiyan ya da Yahudi olmasını bile kabul ederler. Kürtler Müslüman olmasına rağmen 100 yıllık soykırım politikası değişti mi? TC şimdi HÜDA PAR’ı da, İslam’ı da kullanır. Kürtlerin dini hassasiyetlerini Kürtleri soykırıma uğratmada kullanılacak bir enstrüman olarak görmektedir. Bunu görmeyenler Türk devletinin HÜDA PAR’ı kullanmasını da başka enstrümanları da ne için kullandığını anlayamazlar.
Eskiden Türkiye’nin tüm emniyet müdürlüklerinde bir döviz (afiş) vardı. Özeti mealen; devlet komünizmi de, şeriatı da, dolandırıcılığı da, hırsızlığı da, her türlü suçu da affeder ama bölücülüğü asla, biçimindeydi. Yani bu devlet her şeyi sineye çeker, her şey olur ama Kürt’ün varlığını kabul etmez! Mücadeleyi böyle bir devlete karşı verdiğimizi herkes iyi anlamalıdır. Kuşkusuz dünyanın en gerici, en faşist ve en insanlık dışı bir ideoloji ve politikaya dayandığından böyle bir güce karşı kararlı ve etkili mücadele verildiğinde bu zihniyet ve politikayı çökertmek zor olmayacaktır. Çünkü tarihin ve her türlü toplumsal gelişmenin tersine kürek çeken bir devlet gerçeği söz konusudur.
HDP ÖZEL SAVAŞ SALDIRILARINI BOŞA ÇIKARMADA YETERSİZ KALMIŞTIR
HDP’ye saldırılar çok yönlü ve yoğun yapılıyor. Peki HDP’nin özellikle özel savaş saldırılarına karşı tutumu yeterli mi, politikalarıyla boşa çıkarabiliyor mu?
Seçimlerden sonra HDP’ye yönelik saldırılar özel savaş merkezi tarafından yürütülmektedir. Özellikle özel savaş merkezi sanal medyayı bu yönlü örgütlü, planlı, hedefli ve kapsamlı kullanıyor. Bunun için yüzlerce eleman çalıştırılıyor. Özel savaş merkezi hangi konu gündeme konulacaksa onu belirliyor; içeriklerinin amacı ve çerçevesi çiziliyor. Böylece sanal medya platformları bu doğrultuda bombardımana tutuluyor. Böylece amaçlanan algı yaratılmaya çalışılıyor. Kuşkusuz gerçeğin farkında olmayan insanlarımızın bir kısmı da buna inanıyor, böyle düşünmeye başlıyor. HDP’ye yönelik yürütülen kampanyanın esas olarak yanlış ve eksikliklere değil de kuruluş felsefesi ve fikriyatına yönelik olduğu dikkate alınınca bunun özel savaş merkezinin, MİT’in, AKP-MHP yanlılarının ve eskiden beri HDP’ye yönelik bu yönlü saldırı içinde olan KDP yanlılarının olduğu net olarak anlaşılmıştır. Amaç, HDP’nin güçlü yanlarını yıpratıp zayıflatmaktır. Çünkü şu anda AKP-MHP faşizmine karşı en fazla direnen, amaçlarına ulaşmasını engelleyen, Türkiye’deki demokrasi mücadelesini canlı tutan HDP olmuştur. Zaten bu nedenle 2015 yılından beri HDP’ye yönelik her türlü saldırı yapılmaktadır. Şimdi bu saldırıya seçim sonrası kara propaganda, HDP’nin ideolojik-politik çizgisini yıpratma, içinde karışıklık ve tabanında sorunlar yaratma çabası eklenmiştir. Eski saldırılara bu yönlü boyutlar kazandırılmıştır. Halkın eleştirileri, yapılan yanlışlıklar, bunların mücadelede yarattığı zayıflıklar, yine seçim dönemindeki yetersizlikler bunlardan ayrı ele alınması gereken konulardır. Bunların mutlaka dikkate alınması ve düzeltilmesi gerekir.
En kötü propaganda ve psikolojik savaş biçimi doğrularla yanlışlıkları iç içe ortaya koymaktır. Böylece yanlışlar da insanların kafasına yedirilmektedir. Bu özel savaş saldırıları da halkın ve bizlerin yaptığı eleştirileri de kendi özel savaş argümanlarının içine koyarak bunları birlikte sanal dünyada dillendirmekte, böylece sanki kendi söyledikleri de doğruymuş gibi bir algı yaratmaya çalışmaktadırlar.
HDP özel savaş saldırılarını boşa çıkarmada pasif kalmıştır. Halkın ve bizlerin de ifade ettiği, özel savaşçıların da kendi amaçları için kullandığı doğru yanlarla, onların yaptığı kara propagandaları ve saptırmaları ayırarak halkın ve bizlerin yaptığı eleştirileri kabul edip bu konulardaki eksikliklerini tartışıp düzelteceklerini ifade edebilirlerdi. Şunlar şunlar özel savaşın, trollerin saldırılarıdır, bunların gerçekle ilgisi yoktur, diyerek yapılan yanlışlıkları ortaya koymak daha etkili olurdu. Örneğin sanki HDP Kürtlerin haklarını savunmuyormuş; bu yönlü mücadelesi yokmuş gibisinden yaratılmak istenen algılara, yine HDP’nin kuruluş felsefesi, fikriyatı ve ittifak politikasına yönelik HDP’yi yıpratma saldırılarına daha iyi cevap verebilirlerdi. İttifak politikasındaki eksiklikleri, yetersizlikleri, bu konuda yapılan yanlışlıkları eleştirmek ayrı; bu politikanın bizzat kendisine saldırmak ayrı şeylerdir. Bunlara yetersiz cevaplar verilmesi ideolojik-politik bilinçteki yetersizliği ifade etmektedir. HDP kuruluş felsefesi ve fikriyatı daha etkin ve bu tür söylemleri susturucu düzeyde ortaya konulabilirdi.
Tabii ki belli düzeyde savunulmuştur. Ancak bazı kesimlerin etkilenmesi olmuşsa HDP bunu kendi eksikliği olarak görmelidir.
Aslında seçim sonrası çeşitli özel savaş merkezlerinin ve çeşitli kesimlerin ideolojik-politik saldırılar yapması, HDP’nin hem kendi içinde hem toplumda ideolojik çalışmasının ve eğitimin yeterli olmadığını göstermiştir.
Kürt basını olarak bilinen, yine demokrat basın olarak tanınan yayın organlarında bazılarının da bu özel savaş kampanyasından etkilendikleri görülmüştür. Sanal medyada yaratılanlardan doğru olanları ve yanlışları ayırt edemeyen bir duruşa düşülmesi özel savaşçıların bu kampanyayı sürdürmesine yol açmıştır. Anlaşılıyor ki sanal medyadaki örgütlü özel savaş kampanyaları etkili olmaktadır. Bu gerçeklik de ideolojik mücadelenin, eğitim çalışmalarının önemini bir daha çarpıcı biçimde gözler önüne sermiştir.
KÜRTLERİN MÜCADELESİNE KARŞI BİR ÖZEL SAVAŞ VAR
Belirttiğimiz gibi HDP’nin kendisi de değerlendirmeler yapıyor. Bir de HDP’nin kendi içinden kamuoyuna yansıyan eleştiri tarzında değerlendirmeler var. Bu tarz eleştirilerin HDP’ye etkileri nedir?
HDP’nin yetersizlikleri, eksiklikleri, yanlışlıkları eleştiriliyor. Parti içinden de bu eleştiriler yapılıyor. Demokratik bir parti eleştirilere açık olmalı. Kendi içinde eleştiri-özeleştiri mekanizmalarını işletirse daha güçlü hale gelir. Eleştiriden korkmamak, özeleştiriden de çekinmemek gerekir. HDP içinde bu tarzın biraz geliştiği anlaşılıyor. Nitekim kamuoyu önünde eksikliklerini ortaya koydular. Hem parti içinde hem toplumda eleştiri-özeleştiri mekanizmasını çalıştıracaklarını belirtiler. Bunlar önemlidir. Bir partinin gelişmesi, canlı ve dinamik olması böyle sağlanır. HDP felsefesi ve fikriyatı doğrultusunda mücadelenin daha etkili verilmesi ve yükseltilmesini sağlama konusunda yapılan tüm eleştirileri dikkate almak gerekir. Mücadeleyi geriye çeken, pasifleştiren, daraltan, toplumdan koparacak olan söylem ve değerlendirmeler bir eleştiri olarak görülemez.
Bazı eleştirilerin kamuoyuna yansıması anlaşılır bir durumdur. Halk da çeşitli biçimde eleştirilerini dile getirebilir, nitekim getiriyorlar.
Ancak Kürtlerin mücadelesine, örgütlü yapılarına, hatta halka yönelik bir özel savaş yürütülmektedir. Bunu her zaman dikkate almak lazım. Kürtlerin mücadelesi herhangi bir siyasi partinin yürüttüğü siyasal mücadele değildir. Bizzat devletin tüm kurumlarıyla mücadele edilmektedir. Kürtlerin her türlü siyasi oluşumu, örgütsel oluşumu kendi içinde eleştiri ve özeleştiriye açık olmalı. Halkın eleştirisine açık olmalı. Hatta yanlış eksik de olsa eleştiriler dikkate alınmalı. Hatta düşman da dillendiriyor diye halkın eleştirdiği konular görmezlikten gelinmemeli. Düşman da farklı ve kötü amaçla halkın dillendirdiği eleştirileri kendi amacı için kullanabilir. Bunun farkında olunur ama halkın yada dostların eleştirileri görmezlikten gelinmez.
HDP yöneticisi ya da HDP’nin herhangi bir organında yer alıyorsa ya da eleştirilerini doğrudan iletme imkanı varsa ilgili platform yada kanallardan iletmek tartışmanın ve düzeltmenin daha sağlıklı yapılması için gereklidir. Önemli olan özel savaşın yürüttüğü saldırıların etkili olmasını sağlayan tutum ve söylemlerden kaçınmaktır. Buna dikkat edildiği müddetçe eleştirilerin katkısı olur.
HDP’nin kendi içinde yapılan eleştiriler tartışmalarla yapıcı yönde değerlendirilir. Ancak aydın, akademisyen ya da gazeteci olarak bilinen bazılarının bu dönemde söylem ve tutumlarıyla özel savaşa hizmet ettikleri görülmüştür. Özellikle bu çevrelerden iki-üçünün HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatını tartıştıran, tırtıklayanlar görülmüştür. Böyle iki-üç kişinin KDP etkisinde olan ya da liberal küçük burjuva milliyetçi eğiliminde olanlar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bunların sıkça KDP televizyonlarına çıkartıldıkları da bilinmektedir.