HABER MERKEZİ
Başur Kürdistan’da Zînê Wertê mıntıkasına KDP’nin silahlı güç yerleştirmesi Kürt partileri arasında gerginliğe yol açtı. KDP bu alana güç göndermeyi peşmerge bakanlığının talimatı ve hükümetin onayı ile olduğunu ve söz konusu güçlerin kendi silahlı güçleri olmadığını, gerginliğin başka güçlerce çıkarıldığını anlatmaya çalışıyor. Buraya bakanlığın gönderdiği silahlı güçlerinse koronavirüs ile mücadelede kapsamında alan güvenliğini sağlayarak kaçak giriş ve çıkışları engellemek olduğu biçiminde izah ediyor.
Bir önceki yazımızda halk içinden ve kimi siyasi çevrelerden aldığımız duyumlara dayanarak KDP’nin attığı son adımın TC’nin Kürt düşmanlığı ve sürdürmekte olduğu soykırımıyla ilişkili olduğunu anlatmaya çalışmıştık. Aslında KDP’nin resmi açıklaması ve Başur hükümeti başbakanı Mesrur Barzani’nin bu konuyla bağlantılı konuşmasının içeriği bir önceki yazımızda belirttiklerimizin ne kadar doğru olduğunu göstermiş oldu.
Mesur Barzani gerginliği Başur hükümetinin çalışmalarına, başarılarına ve daha da ileri giderek Başurun statüsüne ve hükümetinden ayrı bir iktidar olma girişimi olduğunu belirterek YNK ve PKK’yi suçladı. YNK’nin hele hele PKK’nin Başur Kürdistan statüsüne karşı olduğunu ima etmek akıl alır gibi değil. Çünkü çok uzak değil Daiş ile savaşta PKK gerillalarının Başuru savunmak için şehit verdiğini biliyoruz. Hatta bunu bizzat sayın Mesut Barzani gerilla güçlerinin Maxmur cephe komutanı Tekoşer Geveri ziyaret edip teşekkür ederek göstermişti. Yani Mesrur Barzani’nin Başurun statüsüne, hükümetinin başarısına dönük dile getirdiği kaygıları yersizdir. Hem de doğru değildir. Kürt halkı da böyle bir gerekçeyi zaten doğru bulmayacaktır. Bu mantığa oturtulmuş söylem bana AKP-MHP bloğunun politik söylemlerinin Kürtçeleştirilmiş hali gibi geldi.
Bilindiği gibi Türkiye’de AKP-MHP’nin yanlışlarını, haksızlıklarını, baskılarını eleştiren herkes başta Erdoğan olmak üzere bu cenahtaki diğer konuşmacılar tarafından devlet karşıtı olarak topluma sunuluyor. Yani AKP-MHP’yi Türkiye Cumhuriyeti devletiyle eşit bir yapı ve güç gibi sunup susturmaya çalışıyor. Anlaşılıyor ki Mesrur Barzani de KDP’yi ve hükümetini Başur Kürdistan halkının on binlerce şehit vererek kazandığı statüyle eşitliyor. Yani KDPyi eleştirdin mi Başura karşı biriymişsin gibi lanse etmeye çalışıyor. Mesela KDP, her zaman ve her yerde PKK’nin kendisine dönük eleştirilerini Başur Kürdistan karşıtı söz ve eylemiş gibi Başur halkı içinde yayıyor. Böyle bir algı oluşturmaya çalışıyor. Bencil ve benmerkezci bu politik dili özellikle de son kongreden sonra YNK’ye karşı da kullanmaya başlamış olması çok daha vahim durumlara yol açabilir. PKK’nin Daiş’e ve TC’ye karşı Başur’u savunması, TC’nin Kürt düşmanlığının, saldırganlığının Bakur sınırlarını aşan boyutlarının tüm Kürtlerde görülmeye başlanması KDP’nin PKK’ye karşı Başurda kullandığı anti propagandaları geçersiz kılmıştır. Bunun için KDP bu defa da güney hükümeti perdesi arkasına sığınmış görünüyor. Böylece kendisini ve partisinin iktidarını Kürt halkının kazanımlarıyla eşitleyerek anlatıyor, böyle bir algı yaratarak ‘hükümet olarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama bırakmıyorlar’ demeye getiriyor. ‘Devlet kurmaya çalışıyoruz ama bırakmıyorlar’ algısı yaratmaya çalışıyor. Ancak bilmek gerekir ki bu dil dolaylı yoldan diğer Kürt örgütlerinin verdiği bedeli de kendisine ve partisine mal etmektir. Ve adil değildir. Mesela PKK olmazsa Türklerin birkaç saat içinde Başuru işgal edeceği artık çok nettir. Eğer Türkler ve İran Başur statüsüne açıktan karşı çıkamıyorlarsa bu PKK sayesindedir. Bu gerçeği inkar etmek halk tabiri ile nankörlük olur.
İkinci husus, Zînê Werte alanına gönderdiği güçleri koronavirüs ile mücadeleye bağlamak hiç doğru değildir. O bölgeyi bilenler bunun böyle olmadığını çok iyi biliyorlar. Zaten oraya yığdıkları gücün yüzlerce olması ve ağır silahların varlığı KDPlileri yalanlıyor. Başur hükümet başbakanının ve KDP resmi açıklamasının gerekçe gösterdiği kaçak insanların oradan geçtiği ya da geçeceği iddiası, o bölgenin coğrafik konumundan ötürü doğru olamaz. Kaçak olarak orayı kullanacaklar Hacı Ümran sınır kapısından geçebilecek Rojhılat Kürdistanlılar olabilir. Bu kapıdan giriş yaptıktan sonra Zînê Wertê boğazına kadar en az beş KDP asayiş noktasından geçilerek varılıyormuş. Zînê Wertê’ye dağdan sınırı geçerek gelmekse kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre mümkün değilmiş. Çünkü hem İran güçleri hem gerilla güçleri sınırı kontrol ediyormuş. Daha da önemlisi aldığım bilgilere göre halen o bölgeye yakın sayılacak Başur ve Rojhılat sınırında metrelerce kar varmış. Aslında TV görüntülerinden de bu rahatlıkla görülebiliyor. Şayet kaçak girişlerin YNK bölgesinden geldiği iddia ediliyorsa bu da çok doğru değilmiş. Bu hattı kullanabilecek kaçaklar Qeladıze hattından giriş yapabilirmiş. Qeladıze ile Werte boğazı arasında da en az dört YNK kontrol noktası varmış.
Bilmeyenler için aldığım bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum; Şu anda KDP güçlerinin yerleştiği Wertê boğazı KDP idaresindeki Werte beldesine birkaç kilometre uzaktır. Wertê’den boğaza gelen yolda Wertê yakınlarında KDP kontrol noktası zaten varmış. Wertê boğazının Ranya tarafına düşen tarafı Serkebkan mıntıkasına açılıyormuş. Bu tarafta da KDP silahlı güçlerinin tutup gerginliğe yol açtığı noktanın birkaç kilometre doğusunda YNK güçlerinin kontrol noktası varmış. Yani Werte boğazı Başur’un iç bölgesi sayılacak kadar içerde ve her iki tarafta da kontrol noktaları zaten varmış. Geriye gerillanın kontrolündeki kuzey ve kuzey doğu tarafı kalıyor. Aldığım bilgilere buralardan geçişin olması zaten mümkün değilmiş. Geçişler olsa bile Werte boğazındaki yolu kullanan kim olursa olsun batıya birkaç kilometre ilerledi mi KDP, doğuya ilerledi mi birkaç kilometre ilerisinde YNK kontrol noktalarına gelmek zorunda kalıyor. Yerleşim ve ulaşım hatlarının ayrıntılarını gösteren Kürdistan haritasına bakınca da bunun böyle olduğu zaten görülüyor.
Alandan aldığım ve sizlerle paylaşmak istediğim çok daha önemli bir bilgi daha var. Başur ve Rojhılat sınır hattı boyunca üslenmiş HPG gerillalarının koronavirüs salgını başladıktan sonra güney hükümetinin aldığı kararlara göre davrandığını öğrendim. Örneğin HPG gerillaları Munguriyati (Qeladız ilçe sınırlarında bir bölge) alanında birkaç defa YNK’nin taleplerine olumlu cevap vermiş kaçak oldukları tahmin edilen birkaç kişiyi YNK sağlık ve asayiş birimlerine teslim etmiş. Hatta gerilla durumun hassasiyetini dikkate alarak YNK güçlerini kendi alanına birkaç kilometre içeriye de almış. Bu bilgiyi aldığım kaynağıma KDP tarafında böyle bir durumun olup olmadığını da sordum. Kaynağım gerillanın tuttuğu Başur ve Rojhılat sınırının KDP denetimindeki tarafa düşen alanlarda bu mevsimde dağdan girişlerin mümkün olmadığını, daha değişik yollardan birilerinin gelmesi halinde ise Kandil HPG asayiş güçlerine ilgili kişileri doğrudan KDP sağlık ve asayiş birimlerine teslim etme talimatı verildiğini belirtti.
Sahadan aldığımız bilgiler KDP’nin ileri sürdüğü gerekçelerinin gerçekten hiçbir dayanağının olmadığı gösteriyor. Geriye bir önceki yazımızda belirttiğimiz gelişmelere bağlı TC-KDP ilişkisi ve TC’nin Kürt güçlerini birbiriyle savaştırması kalıyor. Sahada yaşananlar KDP’nin Türkiye’nin istemi doğrultusunda hareket ettiği belirlememizi doğruluyor. Bu cümleyi üzülerek belirtmek zorunda kaldım. Bu bir suçlama hatta eleştiri bile değildir. Gerçek böyledir.
Sayın Mesrur Barzani’nin hükümetinin Başurdaki tüm Kürtlerin hükümeti olduğunu iddia etme hakkı vardır. Bu hak kendisine Başur halkının yüzde doksan dokuzunun karşı olduğu Türk sömürgeciliğinin Başurdaki işgaline karşı tavır almasını gerektirmez mi? Başur hükümeti ve en başta da başbakan olması hasebiyle sayın Mesrur Barzani’nin Kürt halkının bu talebine cevap verme görevi de vardır. PKK’yi değil Türk devletini eleştirmelidir. Çünkü Türk devleti Kürt halkının yeminli düşmanıdır. Daiş’i Kürtlere saldırtan TC’dir. Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı en düşmanca tutumun sahibi TC’dir. KDP defalarca Kürt halkını savunan gerilla güçlerini TC işgal güçleri ile bir tutmuştur. Çoğu zaman Türk güçlerini olumlamış, vatanları için savaşan Kürt halkının evlatlarını kötülemiştir. Kürtler bunu asla kabul etmeyecektir. Zamanı geldiğinde ‘bir hatta yaptık’ dedikleri Başur statüsünü ortadan kaldıracağını söyleyen Erdoğan’dır. Her gün Başura ve Barzani soy ismine küfreden Bahçeli’dir. Tüm bu gerçekler orta yerde duruyorken, Türk devletine yarar getirecek siyasi ve askeri adımlar atmak başta Başura olmak üzere tüm Kürtlere zarar verir diyorum.
Bu süreçte sadece KDP değil tüm Kürt örgütleri çok daha duyarlı olmak zorundadır. Ulusal birlikten başka çıkar yolumuz yoktur. Yaşanan gerginliğe ilişkin şimdiye kadar yapılmış açıklamalarda sağduyulu yaklaşımın olduğu görülüyor. Umuyor ve bir Kürt yurtseveri olarak bekliyorum ki gerginliğe neden olan silahlı güçler eski konumuna çekilir ve bu gerginlik biter. Kürtleri basit ve geri gören, Kürt kanı ile beslenen Türk faşistleri de avuçlarını yalar.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi