HABER MERKEZİ-
Kemal Söbe’nin kaleminden: Klasik ulusallık/devlet/iktidar gerçekliği ve doğru toplumsal değişim
“Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, günümüz ulusları için, modern aşiret tanımını yapmaktadır. Devleti ise, ulus üzerinde egemenlik kuran bir tahakküm aracı olarak değerlendiriyor. Günümüzün modern aşiret yapılanmalarını aşmak için, geleneksel ulus-devlet zihniyetinden uzak durulması gerektiğini bilmek durumundayız. Devlet-iktidar gerçekliği ise, toplumun özgürlüğünün yok edildiği bir egemenlik alanıdır ve toplumun kendi özgürlüğünü inşa etmesinin tek yolu da geniş toplumsal kesimlerin katıldığı doğal ‘öz yönetim’ olmaktadır.
Bundan dolayı, genel insanlık değerlerini yaşamak ve temsil etmek ancak gelişmiş bir toplumsal sistem olan ve bütün insanlık değerlerini kucaklayan bir yaşamın olmasıyla mümkündür. Bu yaşam da ancak günümüz devlet-iktidar gerçekliği ve bunun yarattığı kaos sistemini aşmakla olur. Gerçek bir toplumsal sistem, ancak devletin toplum üzerindeki egemenliğini yok etmekle olur. Bu ise, devlet ve iktidarı red etmekle olur. Demokrasinin devlet ve iktidar eliyle kurulamayacağını ve bunun hakim olduğu koşullarda toplumun özgür olmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Her türlü egemenlikçi zihniyet ve siyasi yapılar özgürlüğün düşmanıdır. Devletçi ve egemenlikçi zihniyet aşılmadığı sürece yeni bir yaşam kurmanın imkanı yoktur. Devletçi ve egemenlikçi zihniyetle yapılan bütün devrimler kendi zıddına dönüşmüştür. Kapitalizmin en kaoslu ve krizli dönemlerinde gerçekleşen bütün devrimler, devlet ve iktidar dışında bir değişimi hedeflemedikleri için, devletin iktidar bataklığı içinde bir bitişi yaşadılar ve aslında bir deneyim oldular, çünkü devlet ve iktidar zihniyetiyle toplumsal yenilenmenin, gelişimin olmayacağını göstermiş oldular.
Devlet ve iktidardan uzak bir yaşamın gelişmesi PKK ve Kürdistan ortamında filizlenmeye ve toplumda karşılık bulmaya başladı. Çünkü toplumsal ruha uygun olan, devletin ve egemenliğin olmadığı toplumun doğal yaşam ruhudur. Batı toplumlarında devlet ve iktidar, toplum yaşamında ağır bastığı için, toplumların değişimi istenilen koşullarda olmadı. Sadece kısmi bir refah koşullarında, göreceli, sözde sosyal devlet içinde toplumlar devlete bağımlı bir hayat sürmekteler. 20. Yüzyılda gerçekleşen devrimler, devlet odaklı olduğu için, bir devrim olmaktan öte bir iktidar oldular. Yani devrimler devlete ve iktidara kurban edildi.
Toplumun devlete bağımlı olması işte bu kurban edilmenin kendisidir. Bu açıdan, devleti en iyi tahlil eden ve toplumsal yaşamdan sökülüp atılması gereken bir zulüm makinası olduğunu analiz eden Önder Apo’dur. Önder Apo “devletin sosyalist olmaz” diyor. Ama bazı sözde sosyalistler, devlet iktidarına sahip olmaktan söz ediyorlar. Devlete adeta bir tapma durumu var ki bu, sosyalistler için kabul edilemez bir durumdur.
Bu açıdan, devrim ve sosyalizm gerçekliğinin ne olduğunu iyi bilmek durumundayız. Toplumsal yaşamdan ve değerlerden uzak bir devrim ve sosyalizm olmaz. Bunu klasik ulusçu ve devlet zihniyetiyle kurmaya çalışmak devrimi ve sosyalizmi kurmadı aksine devleti topluma daha çok hâkim hale getirdi. Bir devrim, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, neye ihtiyacı olduğunu bilmek ve gereklerini doğruca yapmak zorundadır. Devlet aygıtı, sonuç itibariyle bir sahip olma aygıtıdır ve toplumun doğasına aykırıdır.
Devlet ve iktidar aşılmadığı sürece sahip olma zihniyeti son bulmaz. Devlet bir zindanı andırır. Dünyanın, devletler tarafından ulus-devlet maskesiyle parsellenmesi bunu kanıtlıyor. Her şeyi halk üretiyor ama devlet denilen aygıt ise, kendisini her şeyin sahibi olarak görüyor. En kötüsü de toplumun bunu görmemesi ve devlete boyun eğmesidir. Devlet toplumsal iradenin gasp edildiği bir alandır. Toplumsal iradenin özgürleşmesi ise, devletin kesin ret edilmesiyle olur. Devlet toplumsal yaşamdan sökülüp atılmadığı sürece, toplumun karnı doysa bile, bu durum sadece kölelerin devlete hizmet karşılığında karınlarını doyurmasıdır.
Devlet toplumun emeğini çalar, büyük bölümünü kendisi alır, çok küçük bölümünü de hizmet adı altında modern kölelere dağıtır. İşte ulus-devlet ve iktidar gerçekliği budur. Modern kölelik sistemi… Bunun aşılması, Demokratik Ulus ve komünal ekonomik bir yaşamla mümkün olabilir. Kapitalizm ekonomi adı altında bir yağma ve modern hırsızlık sistemiyle toplumsal emeği gasp ediyor. Bundan dolayı toplumun özgürlüğünün sağlanması kendi emeğine sahip çıkmasıyla olur. Kendi emeğine sahip çıkmasını bilenler ancak kendi kendilerini yönetebilirler. Bu açıdan, modern aşiret zihniyetini ve devlet iktidar gerçekliğini aşmak, insanlığın genel insanlık değerlerini yaşamak demokratik, komünal doğal toplumsal yaşamla olur.”