HABER MERKEZİ- Kemal Söbe’nin kaleminden:
Toplumsal Bilinç Ve Sosyalist Gelişim Üzerine
“20’inci yüzyılın başlarında gelişen toplumsal ve sınıfsal hareketler kapitalizmi ret etme ve alternatif sistem kurma ve böylece toplumsal yaşamı çok yönlü yenileme hedefleriyle ortaya çıktılar. Toplumsal talepler dikkate alındığında, sistem içi arayış ve bazı reformlar temelinde bazı haklara sahip olma hedeflenmişti. Yani toplumun hedefi, sistem dahilinde sadece bazı ekonomik haklar elde etme amaçlanmıştı. Köklü bir sistem kurma ve bu temelde toplumsal değişim ve bunun içinde yeni birey oluşumu hedefte yoktu. Bazı radikal örgütlülükler, mevcut siyasi ve ekonomik kriz koşullarında daha radikal kararlar alarak, radikal direnişlerle mevcut siyasi sistemi yani devlet iktidarını ele geçirerek toplumsal değişimi yapabileceklerini hesaplamışlardı. Devlet iktidarını ele geçirerek devrimin ve toplumsal değişimin olmadığı sonraki kimi pratiklerde anlaşıldı. Birçok devrimde sosyalist devrim niteliğinde toplumsal değişimin hiç olmadığı görüldü. Sosyalistlerin devlet iktidarını ele geçirmesi ve yasalarla sosyalist bir rejimin göstermelik varlığı devrim olarak görüldü.
Sosyalizmin toplumsal yaşam tarzı olarak gelişimi, bireyin toplumsal yaşam kültürü içerisinde oluşması temelinde olur. Çokça yeni bireyden söz edildi ama yeni sosyalist birey bir türlü oluşmadı. Sosyalist olduğunu söyleyen ülkelerde, toplumsal kültüre sahip yeni insan oluşmadı. Sosyalizmin varlığı için, sosyalist devletin ve rejimin varlığı ve bunu koruyan güçlü ordunun varlığı yeterli bulundu. Sözde sosyalist devlete bağımlı birey ve toplumun ötesine geçilmedi. Sosyalist ideoloji yeterince bilince çıkarılmadı. Çok sınırlı bazı ekonomik gelişmelerle sosyalizmi kurduk, hatta komünizme ulaştık denildi. 1950’lerde Sovyetler’ de “komünizme ulaştık” denildi. Bunun bir yanılgı olduğu yıllar sonra anlaşıldı ve içten içe kokuşmuş bir devlet aygıtı vardı. Ülkenin endüstriyel gelişimine verilen önem kadar sosyalist kültür temelli yeni insanın gelişimine önem verilmedi.
Sürekli korkuyla ve panikle yaşayan bir sosyalist rejim vardı ama sosyalist kültüre sahip bir toplumsal gelişim gerçekleşmedi. Sosyalizmin toplumsal kültüre sahip insanlarla kurulabileceği anlaşılamadı. Günümüzde bile, hala insanlarda korkunç bir iktidarcı, ulus devletçi ve liberal ekonomiye oldukça yatkın toplum ve birey yapısının olduğu görülüyor. Hem kapitalizmin bataklığında yoksulluktan kıvranma hem de kapitalizmin ve devletin etkilerini iliklerine kadar yaşamak, insanların, toplumsallıktan hala çok uzakta olduklarını gösteriyor. Devlet ve iktidar etiketli bir toplumsal gelişimin mümkün olmadığı, tam tersi modern köleliğin yaşanıldığı görülüyor. Kendisine ait olanı koruyan ama topluma ait olan değerleri görmezden gelen bir insan yapısıyla sosyalizmi kurulmaz. Bireyde toplumsal değerlere sahip çıkan zihniyetin gelişimi, sosyalist ideolojide devrimci insana denir. Devrimci değerlere sahip çıkmak topluma ait değerlere kol kanat germek demektir. Hiçbir sosyalist ülkede bu söylediğimiz gelişimler olmadı. PKK reel sosyalizmden ciddi dersler çıkarmasını ve devlete değil toplumsal gelişime önem verilmesi gerektiği ve toplumun sosyalist kültüre ve bilince sahip olmakla sosyalizmin toplumun doğal yaşamı haline gelebileceği üzerinde ciddiyetle durdu. Toplumun sorunlarının devlet dışı doğal toplumsal çalışmalarla çözülebileceği ve ancak bu şekilde toplumun kendi yönetimini kurmada inisiyatifli olabileceği, yetenek kazanabileceğini bilmek gerekiyor. Günümüzde, hala insanlar her şeyi devlete havale ediyorlar. Sosyalist ülkelerde bile, devlet adeta kutsandı, devletten habersiz hareket etmek suç olarak görüldü, devletin varlığı yaşamın teminatı olarak görüldü. Oysaki devletin varlığının toplumun esaretinin kafesi olduğunu bilmek gerekiyor. Sovyet halkı, onlarca yıl, sözde sosyalist devlet denen kafeste tutuldu. Adı sosyalizm olsa bile, eğer bir bürokratik klik toplumun tepesine çörekleniyorsa, orada topluma ait bir yaşamdan söz edemeyiz, sadece devletin iktidarının varlığından söz edebiliriz.
Sosyalizmde en yüksek yetkili merci devlet ve parti değildir halktır halk. Bütün sosyalist ülkelerde, komünist parti ve devlet her şeyin sahibi olarak görüldü ve halk hiçe sayıldı. Demek ki sosyalizmin gerçek sahibinin devlet değil halk olduğunun anlaşılması gerekmektedir. Sosyalist ideoloji doğru anlaşılmadı, geleneksel devletçi zihniyetin dışına çıkılamadı. Devletle sosyalizmin kurulacağı hesaplandı ama bunların hepsi yanılgılı yaklaşımlardı. Komünalizm, doğal toplumsal yaşam olarak varlık sürdürürken devlet yoktu. Peki sosyalizmi geliştirme iddiasında olanların devletle ne işleri olabilirdi? Devletin kaygan koridorları içinde sosyalizm nasıl gelişebilirdi? Süper devlet olma yarışına girmekle, toplumsal gelişim olabilir mi? Bazı sözde sosyalistler, güçlü Sovyet devlet aygıtıyla övünüyorlar. Toplum bir tarafa, yalnızlığa terk edilmiş, sözde sosyalist devlet kendi varlığını daha çok güçlendirmeyi hesaplarken sosyalizm nasıl gelişebilirdi? İnsanların, kendilerini güç ve iktidar bataklığından kurtarmaları gerekiyor. Toplumun sosyal ve kültürel gelişimini gerçekleştirmek devrimin tek hedefidir. Devleti güçlendirip toplumu esaret altına almak sosyalistleri işi olamaz. Egemenlikçi ve iktidarcı zihniyet sınıflı sistemlerde olur. Bu açıdan, doğru bir toplumsal bilinçle hareket etmek sosyalist gelişimin temeli olacaktır. Önce toplum sonra birey anlayışı insana hâkim olacak. Bireyin özgürlüğü toplumun kurtuluşu içinde olacak. İnsanların düşünce sistemini, beynini, kültür dünyasını doyurmayan bir sisteme sosyalizm denmez. Topluma tepeden bakan bir sosyalizm olmaz, çünkü sosyalizm toplumun öz yaşamıdır. Ancak iktidarcı zihniyetler topluma tepeden bakar. Son yüz yıldaki sosyalist rejimleri bu çerçevede değerlendirmek doğru olacaktır. Devletin bürokratik yapısı içinde kokuşmuş bir rejime sosyalizm dememize imkân yoktur. Mümkün olduğunca, toplumun, bireyin sosyalist-toplumsal eğitimine önem vermek, bireyi toplumsallık içinde geliştirmek ve yetenekli hale getirmekle sosyalizmi kurmak mümkün olacaktır. İnsanda toplumsal bilincin gelişimi sosyalizmin temelidir. PKK bundan dolayı ahlaki-politik insan ve toplumda ısrar ediyor. Toplumsal bilinç, demokratik ulus, öz yönetim komünizmin zeminini hazırlar. “