Selahattin Erdem
Çok konuşulan Ukrayna Savaşı nihayet patladı. Haftalardır, aylardır, hatta yıllardır konuşula konuşula neredeyse gına gelecekti. Şimdi tartışma yerini çatışmaya bıraktı. Rusya saldırıyor, Ukrayna ordusu ise direnmeye çalışıyor. Kuşkusuz başlayan bu savaş ne kadar sürer, sonucu nasıl olur, hatta sizler bu satırları okurken durum ne olur; şimdiden bunları kesin olarak bilemeyiz. Fakat ilk gün itibariyle basının verdiği bilgilere göre Rus saldırıları etkili oluyor ve Rusya ilerliyor. Her tarafta patlamalar oluyor ve Ukrayna yanıyor. Savaşın acımasız tahrip ve yok edici kanunu burada da hükmünü icra ediyor.
Ukrayna savaşı hiç kuşkusuz bir sürpriz değildir. Yıllardır bu gerginlik sürüyor ve Rusya savaşa hazırlanıyordu. Ukrayna Yönetimi ise NATO ile Rusya arasında adeta oynamayı bir marifet sanıyordu. Çünkü otuz yıl önce sona ermiş olan ABD-Sovyet bloklaşma döneminin hala devam ettiğini sanıyordu. Oysa bu dönem çoktan sona ermiş; Çavuşesku’dan Kaddafi’ye, Afganistan’dan Irak’a kadar bloklar arasında kalanların sonu facia olmuştu. Nitekim mevcut Rus saldırısı da, ABD Başkanının “Ukrayna’ya asker göndermeyeceğiz” açıklamasından sonra başladı. Bu nedenle, savaş nasıl sonuçlanır, savaştan kimler ne kadar kazanır, bunları bilemeyiz; ancak Ukrayna’nın en çok kaybeden taraf olacağını şimdiden rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kuşkusuz bugün başlayan Ukrayna savaşı, 1991 Körfez savaşıyla başlayan, Afganistan ve Irak savaşlarıyla gelişip bölgeye yayılan Üçüncü Dünya Savaşının bir parçası ve son halkası olmaktadır. Gerisinde egemenlik hırsı, güvenlik korkusu, enerji rezervlerinin ve yollarının paylaşımı, kısaca daha çok kazanç ve çıkar kavgası vardır. Çok açık ki, derinleşen kriz ve kaostan çıkamayan kapitalist modernite sistemi, ancak hastalık ve savaş üreterek insanlığın başındaki en büyük felaket olma durumunu sürdürmektedir. Daha fazla kar için sömürü ve talandan başka bir şey üretmeyen bu düzen sürdükçe de farklı bir durum olmayacaktır.
Elbette mevcut Ukrayna savaşının bölge ve dünya açısından önemli sonuçları olacaktır. Ortadoğu’da odaklanan Üçüncü Dünya Savaşının gidişatını da etkileyecektir. Birçok siyasi ve askeri değişime de yol açabilecektir. Karadeniz’in kuzeyinde olduğu gibi, güneyinde de değişimlere vesile olacaktır. Bu noktada, belki de Ukrayna’dan sonra en çok zarar görenlerin başında Türkiye gelecektir. AKP-MHP Yönetiminin NATO-Rusya, Rusya-Ukrayna arasındaki mevcut çatışma ortamında var olan eski ilişkilerini nasıl yürüteceği doğrusu şimdiden merak konusu olmaktadır. Savaş halklara zarar verecektir fakat savaş durumunun yaratacağı fırsat ve imkanlar doğru değerlendirilirse özgürlük ve demokrasi mücadelelerinin gelişmesine de hizmet ettirilebilecektir.
Uzun süredir Ukrayna krizi kapsamında tartışmalar oluyor ve herkesi yönlendiren bir gündem oluşturuluyordu. Şimdi de Ukrayna savaşı temelinde benzer bir gündemin oluşturulacağı ve tüm dikkatlerin burada toplanmaya çalışılacağı anlaşılmaktadır. Bu dünyada yaşadığımıza göre, kuşkusuz dünyada yaşanan olaylar bizi ilgilendirir ve onlardan kopamayız. Fakat egemen sömürü sisteminin iç çıkar çatışması temelinde yarattığı gündeme tabi olup orada da kalamayız. Dünyadan kopmamalıyız ancak egemen yönlendirmeye aldanıp kendi gündemlerimizden de kopmamalıyız. Bu tür çatışmaların bir de gündem oluşturma hedefinin olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu açıdan hep Ukrayna savaşını tartışıp kendi gündemlerimizi unutamayız. O halde kendi gündemlerimize de gelmeli ve onları da değerlendirmeliyiz.
Açık ki Kürt soykırım gününü içinde bulunduran Şubat ayını tamamlayıp, Kürt kahramanlık ayı olan Mart ayına giriyoruz. Hareket, halk ve dostlarımız olarak 15 Şubat komplosuna karşı bu Şubat ayında önemli bir tutum geliştirdik ve çok daha yaygın bir protestoda bulunduk. Şubat ile birlikte komploya karşı ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Dem Dema Azadiyê hamlemizde yeni bir süreci başlattık. Kadınlar ve gençler öncülüğünde güçlü bir direniş süreci ortaya çıktı. Şimdi 8 Mart ve Newroz ile birlikte bu kahramanca direnişi doruğa çıkartacağız; ellinci Önderlik ve parti yılını en büyük zafer yılı yapacağız.
Mart ayına işte bu ruh ve hedefle giriyoruz. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında yapılacak 8 Mart kutlamalarının planları açıklanıyor. Kadınlar daha şimdiden startı verdi ve bu 8 Mart’ı her zamankinden daha güçlü bir tarzda kutlamaya hazırlanıyor. Her yerde hazırlık toplantıları var; yapılacak eylemlerin planları açıklanıyor, daha şimdiden ilk kutlamalar yapılmaya başlamış bulunuyor. Bu 8 Mart’ın her zamankinden daha kitlesel, coşkulu ve amaçlı yaşanacağı anlaşılıyor.
Belli ki Dem Dema Azadiyê hamlemiz şimdi 8 Mart kutlamalarıyla sürecek ve kadınlar tarafından yürütülecek. Ardından Newroz kutlamaları gelecek ve tüm Kürt halkı ile dostları meydanlara çıkacak. Mart ayı boyunca her alanda AKP-MHP faşizmi ile uluslararası komplo lanetlenecek ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü haykırılacak. Kadınlar erkek egemen zihniyet ve siyasete karşı Kadın Özgürlük Devrimine ivme yaptırmaya çalışacaklar. Kürt halkı ve dostları faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı Özgür Kürdistan ve Demokratik Ortadoğu hedefini haykıracaklar. Mart ayı özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yeni bir zirvesi olacak.
Açıkça görülüyor ki, kadınlar 8 Mart’ı böyle bir zirve yapmaya hazırlar. Coşku ve heyecanları, planlı ve örgütlü davranışları bunu açıkça gösteriyor. Büyük bir bilinç ve tecrübe birikimine sahip oldukları net bir biçimde anlaşılıyor. Hem Kadın Özgürlük Devriminin teori ve taktiğini derin bir biçimde tartışıyorlar ve hem de tüm baskı, işkence ve katliama karşı bunların pratiğini yapıyorlar. Erkek egemen zihniyet ve siyasetten kopuş, kadın öncülüğündeki özgür yaşamın bilincini ve iradesini yaratma, insanlığın özgür varlığı ve geleceği açısından çok büyük bir umut oluşturuyor.
Özellikle kadınların mücadeledeki ısrarı ve bunu öz savunmaya kadar vardırmaları, özgür gelecek ve özgürlük devriminin zaferi açısından en temel garantiyi ortaya çıkartıyor. Bu konuda kadın öncülüğünde gerçekleşen ve yürüyen Rojava devrimi çok önemli bir örnek oluyor. Kürt Özgür Kadın Hareketinin gerilla deneyimi ve özgürlük çizgisinin fedai hareketi YJA-Star’ın konumu, somut bir örnek oluşturduğu kadar, tüm kadınlar için büyük bir moral ve cesaret kaynağı da olma özelliği taşıyor.
Önder Apo’nun devrim temelinde geliştirdiği kadın özgürlük çizgisi, kadının devrimci potansiyelini ve gücünü tümden açığa çıkartıp harekete geçirdiği gibi, toplumsal devrimde kadın öncülüğünü ve kadın devriminin temel oluşturma gerçeğini de açığa çıkartıyor. Bu çizgide gerçekleşen kahramanca yürüyüş, onun kahraman şehitleri dönülmezliğin ve zaferin garantisi oluyor. Özellikle Werxelê, Tepe Sor ve Mamreşo direnişlerinde ortaya çıkan kadın kahramanlığı, Kadın Özgürlük Devriminin zaferini daha şimdiden garantilemiş bulunuyor.
Bunlar temelinde, 2022 yılı 8 Martı’nın her zamankinden daha güçlü ve anlamlı geçeceğine inanıyoruz. Tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, her türden gericiliği titreten eylemlerini selamlıyoruz. Sara, Zilan ve Berîtan yoldaşlar şahsında, Vîyan, Nuda, Şîlan ve Delal yoldaşlar şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınlara, ellinci Önderlik ve PKK yılında da üstün başarılar diliyoruz!