HABER MERKEZİ
Önder Apo ile avukatları en son olarak 18 Haziran tarihinde bir görüşme gerçekleştirmişlerdi. Sonraki haftalarda avukatların yapmış olduğu başvurular ise, kabul edilmemişti. Aynı şekilde gerek Önder Apo’nun, gerekse de İmralı’da bulunan diğer tutsaklarla ailelerinin bayramda gerçekleştirdikleri görüşmeden sonra yapmış oldukları başvurular kabul edilmemişti. Bundan sonraki süreçte İmralı’da avukat ve aile görüşmeleri devam edecek mi? Orası belli değil.
Önder Apo’da basın-yayın organlarına, ajanslara düşen haberlere yansıdığı kadarıyla avukatları ile gerçekleştirdiği 22 Mayıs tarihli görüşmede, bu gerçekliğe dikkat çekmiş, 23 Haziran sonrasına bakılmasının gereği üzerinde durmuştu. 23 Haziran sonrası yaşananlar da Önder Apo’nun dikkat çektiği hususların ne kadar doğru olduğunu gösterdi.
23 Haziran’ın akşamı İstanbul Belediye Başkanlığı seçim sonuçları belli olduğu andan itibaren Haftanin’den, Zap’a, Avaşin’den, Xakurke’ye ve Kandil’e varıncaya kadar Başûrê Kürdistan toprakları bir hafta aralıksız, günün 24 saati bombardımana tutuldu. Savaş uçaklar aralıksız gerçekleştirdiği uçuşlarla çok yoğun şekilde kazan bombaları, roketler, füzeler yağdırdı. Güney Kürdistan semalarından silahlı-silahsız keşif uçaklarını eksik etmedi. Sınıra yakın olan bölgelerde de bu hava saldırı araçlarıyla birlikte, obüs, tank, top atışlarından da geri kalmadı.
Bu saldırılar esnasında Kandil-Kortek’te, Sideka-Goşine’de siviller katledildi, yaralandı. Yoksul Kürt köylülerinin bağları- bahçeleri- tarlaları kullanılamaz hale geldi, hayvanları telef edildi. Ormanlar yakıldı. Hala da bu saldırılar gerçekleştirilmeye devam etmektedir.
Elbette bu saldırıları; soykırımcı, sömürgeci TC devletinin kendi başına gerçekleştirmedi. ABD’den onay aldı. Çünkü ABD’nin onayını almadan 32. Ve 36. Paralel arasında kalan Başûrê Kürdistan semalarına girerek bombardımanlarda bulunması mümkün değildi. Başûrê Kürdistan yönetimi ve şu an Irak Cumhurbaşkanı olan Berhem Salih’te onay verdi. Vermiş oldukları bu onay ile de TC devleti ile tam bir işbirlikçi ilişki içerisinde olduklarını göstermiş oldular.
Başûrê Kürdistan Bölgesel Yönetiminin, TC devleti ile içerisine girdiği kirli ilişkilerin sınırları bunun da ötesine geçmiştir. Açık askeri anlamda ortak hareket eder bir konuma gelinmiştir. Bu çerçevede; istihbarat vermektedirler. Birlikte keşif ve istihbarat çalışmaları yapmaktadırlar. Öyle ki, bazı yerlerde askeri olmayan alanlarda KDP istihbaratına mensup olan kişilerle TC devletinin istihbarat elemanları birlikte dronlar kaldırarak, gerilla bölgelerine yönelik havadan keşif çalışmaların da bulunmaktadırlar. KDP kontrolünde olan basın-yayın organları da, TC devletine ait olan ırkçı-faşist çevrelerininkini aratmayacak bir şekilde psikolojik savaş yürütmektedirler. Hatta kara propagandaya dayalı yürüttükleri psikolojik savaşta, Kandil-Kortek’te gerçekleştirilen katliama dair yaptıkları haberlerde de görüldüğü gibi; TC’nin yaptıklarını geride bıraktılar. O haberde, TC devletinin hava bombardımanını inkar ettiler. Sanki Kandil’e TC’ye ait işgal güçleri varmış gibi yaşanan çatışmada arada kalan sivillerin öldüğü yalanı haberini verdiler. Böylesine bir yalan haber verirken, PKK’yi de bundan sorumlu tutmaktan, suçlu göstermekten geri kalmadılar.
Bunlarla da sınırlı kalmadılar. Utanç verici ama; kendi askeri güçlerine TC ordusunun üniformalarını giydirdiler. Birçok yerde de kendi üniformalarını TC askerlerine, istihbarat elemanlarına giydirerek ortak hareket ettiler. Böylece TC işgal güçleri ile iç içe geçmiş olduklarını herkese göstermiş oldular.
Sömürgeci TC devletinin Başûrê Kürdistan’da işgal ve soykırım saldırıları devam ederken Hewler’de, Başûrê Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkililerinin yine kendi açıklamalarına göre; tescilli MİT ajanı olan Bölgesel Yönetim Hükümeti bakanlarından; Sefir Dizaynin ev sahipliğinde, TC devlet görevlileri ile zirve adını verdikleri bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantının konusunu ise, aralarındaki gerçekleştirdikleri ticaret hacmi oluşturmuş.
Başûrê Kürdistan halkının tepki gösterdiği TC ve KDP arasında yaşanan bu kirli ilişkiye karşı, farklı siyasal görüşlere sahip olan siyasi grup, çevre ve kişilerde tutum belirlediler. Fakat YNK böyle bir yaklaşım içerisine girmedi. Aksine içerisine girdiği bu tutumla, TC’nin gerçekleştirdiği işgal saldırısı ve katliamlara onay verdiğini göstermiş oldu. Irak’taki Sadır hareketi kadar bile olamadılar.
Tüm bunlar başta Başûrê Kürdistan halkının gözleri önünde yaşandı. O nedenledir ki, Başûrê Kürdistan halkı, KDP Yönetimi ve Bölgesel Yönetim Başkanlığıyla işbirliği temelinde, sömürgeci- Kürt düşmanı TC devletinin gerçekleştirdiği soykırımcı saldırılarının da tanığıdır. Kürdistan’ın diğer parçalarında ve dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Kürtler de bu gerçeği görmektedirler. Fakat bu gerçeği de görmek kendi başına yetmemektedir. Sessizlik; TC ile onunla kirli ilişkiler içerisinde olan KDP ve Bölgesel Yönetim Başkanlığına daha fazla güç vermekte ve cesaretlendirici bir rol oynamaktadır. Bu da çok hızlı bir şekilde, Kürdistan tarihine; yeni kara sayfaların eklenmesinin neden olacak sonuçların önünü açmaktadır.
Bunu engellemenin koşulları vardır. O da; Kürtlerin en kısa zamanda kendi ortak iradelerini açığa çıkarmalarıdır. Bu gerçekleşmediği sürece Kürtlerin tarihine kara sayfaların tekrar, tekrar eklenme olasılığı her zaman varlığını korumaya devam edecektir. Kürt birliğinin sağlanması ve bunun içinde Ulusal Kongrenin toplanması en doğru yol olarak, tüm Kürdistani güçlerinin önünde; tarihi bir görev ve sorumluluk olarak durmaktadır.
Cumali Doğan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi