HABER MERKEZİ
Kimi yaşamını ortaya koyarak, kimi kurduğu yaşamını gözden çıkararak, kimi bir nebze küçücük bir özgürlük anı solumak adına hiç tereddüt etmeden bütün zorluğu, işkenceyi göğüsleyerek mücadele etti ve ediyor.
Bu son süreçlerde Türkiye meclisine 2.Yargı Paketi’nin en tartışmalı başlıklarından biri “evlilik yoluyla çocuk istismarına af” getirecek tasarı büyük mücadele gerekçesi oldu. Bu konuda iktidara iki kez geri adım attırmayı başaran kadın örgütlerinin başını çektiği toplumsal muhalefet, bu tasarıyı da geri çektirmekte kararlı. Mağdurun failiyle evlendirilmesi durumunda cezanın uygulanmamasını öngören kanun maddesi, kadın hukukçuların uzun süreli mücadeleleri sonucunda 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’ndan çıkartılmıştı. Eski TCK’den 1 Haziran 2005’te çıkarılan bu Madde şöyleydi: “Her kim 15 yaşını dolduran bir kızı alacağım diye kandırıp kızlığını bozarsa altı aydan iki seneye kadar hapis olunur. Evlenme vukuu halinde dava ve ceza tecil olunur. Şu kadarki beş sene içinde koca aleyhine boşanmaya hükmolunursa hukuku amme davası avdet eder ve evvelce ceza hükmolunmuşsa çektirilir. Maddenin TCK’den çıkarılmasının ardından çocuğa yönelik cinsel istismar vakaları yargılamalarında ciddi artış gerçekleşti. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2006 yılında yüzde 42,5 olan çocuk cinsel istismar hükümlülerinin oranı 2016’da yüzde 58,8’e yükseldi. Maddenin TCK’den çıkarılmasından 11 yıl sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “kız çocuklarına ailede ve dışarıda şehvet duyulmasının bir sakıncası olmadığına” dair verdiği fetva tecavüzü alenen savunan bir devlet olma yolunda.
Küçük yaşta çocukları evlendirme yetmiyormuş gibi şimdi de cinsel istismara, tecavüze uğrayan çocukları tecavüzcüsüyle evlendirme tartışması insanlığın bittiği nokta dışında bir yer değildir. Bunu dinle, kanunla yapma çabası ise ahlaki ve vicdani toplumun tükendiği bundan güç beleyen erkeği tanrı yerine koyan, kendi hırs ve iktidarları için kurban etme dışında hiç bir şey değildir. Kim ne diyorsa desin bunun dışında başka bir tanımı olamaz. Ama şu farkı da göz ardı edilemez. Tanrıya kurban etme olayı daha ahlaki bir yöntemle yapılırdı. Aradaki farkta budur. insanı kurban etme kültürü daha M.Ö. Hz. İbrahim tarafından bin yıllar önce ortadan kaldırılmış olmasına rağmen farklı bir versiyonla devam etmektedir. O dönemin insanı kurban etme biçimi, anlamı başka amaçlar için yani bir inanç uğruna tanrıya yapılırdı. Ama günümüzdeki kurban etme olayı nasıl bir tanım getireceğiz acaba. Ve öyle bir yöntem ile yapılıyor ki akıllara durgunluk, yüreğe hiç bir şekilde sığamayacak, dayanılması imkansız bir durum. Bu daha korkunç bir yöntemle ve her yönü ile her gün dirim dirim öldürme yoluyla kurban etmedir. ama ne uğruna? Hangi inanç uğruna, hangi tanrıya?.
Bu çocukların daha yaşama tam anlam verme çağına gelmeyen, kendi savunmasını bile yapamayan, uğradıkları zorluğu nasıl tedavi edilir, nasıl yaşama daha sağlıklı tutunabilir yerine tecavüzcüsüyle evlendirme muamelesi görmeleri, söylenecek her söz bile anlam yitimine uğramıştır. Bırakalım bir çocuğu yetişkin bir insan bile böylesi vahşi bir durumu kaldıramaz, hele bir çocuğu düşündüğümüzde insanlık adına tarifi imkansızlıkla dop dolu…
Bu kararları alanlara cidden sormak lazım kendini acaba bu çocukların yerine koyabiliyorlar mı? Bir ömür ruhunu çalanın, yaşamını, hayallerini ellerinden alana aynı çatıda aynı yatakta ve yaşamın her anını kendi yaşam katilleriyle hayatlarını paylaşabilirler mi? Bu insanların ruh dünyasında, duygu düşünce dünyasında nasıl bir tahribat yaratabileceklerini karar alırken akılların uçlarında bir nebze olsun hiç düşündüler mi? Bu insanların kız çocukları var mıdır acaba?
Ve en inanılmaz olan da kadın adına bu kararları alanların hepsi erkek. İmamlar, müftüler, hakimler, savcılar ve en korkuncu da bu halkın oylarıyla meclise gelen milletvekilleri. Halk adına insanlık adına, yaşamı yüceltme ve anlamlandırma adına yemin eden sözde öncüler, bilginler.
Neden böyle bir yönteme başvuruyorlar? Amaç nedir? Ne dinde, ne adaletle, ne halk vicdanında, nede insanlıkta yeri olamayan bir yöntem. Peki niye?
Bunun bir çok ahlak dışı nedenleri vardır. çünkü ahlakla insanlıkla hiç alakası izahatı yoktur.
Egemen zihniyetin zıvanadan çıktığı zamanlar, kendini her şeyin hakimi gördüğü doğayı, kadını, gençleri ve çocukları her türlü hakimiyeti altına alma ve her türlü kullanma hakkını kendinde görme süreçleridir. Bunu onursuzca, vicdansızca kimi zaman dini kullanarak kimi zorla, kimi zaman da yasalara bağlayarak yapar. İşte böylesi bir süreçten geçiyoruz.
Dinle bazı izahatlar da bulunarak din adına bazı nedenlere bağlamaya çalışılıyor. Dünyanın hiç bir dininde böylesi korkunç bir yaşam biçimi vaat edilmemiştir. İslam dinin de asla böylesi zalimane bir yaşamı hiç bir kuluna reva görmemiştir. Olsa olsa Emeviliğin İslam dininde olabilir. Hz. Muhammedin İslam dinin de böyle bir yaşam biçimi hiç bir şekil de olmamıştır ve yoktur. İslam dininde kadının yeri her iki cinsin de saygınlık içinde beraber bir yaşamı vaat eder. Bu durum zina suçunu bile aşan bir husus. Zina ya bile her iki cinsin suç işleme durumunda sadece kadını değil erkeği de aynı cezaya, yaptırıma tabi tutulur. Ama erkek egemen zihniyeti kuranın ayetlerini, sürelerini kendi çirkin çıkarlarına göre yorumlayıp toplumu buna inandırmışlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “kız çocuklarına ailede ve dışarıda şehvet duyulmasının bir sakıncası olmadığına” dair verdiği fetva hangi dinde vardır acaba. Kız çocuklara şehvetle bakmak birde aile içinde eklemek din adına bunu yapmak sapıklık değildir de ne olabilir acaba. Bu bakış acısını yargılayan, soruşturan ibretlik bir ceza olarak değerlendirmeyen zihniyetle nasıl halkın öncüsü yönetici oluna bilinir. Bu çirkinle sadece kadınların değil erkeklerin kıyameti koparması gerekir. Bunu hangi ölçülere, değerlere vurursak kıyamet gerekçesidir. Din adına, insanlık adına, onur adına ve özgür bir yaşam adına vurduğumuzda tek kelimeyle kıyamet gerekçesi.
Lotus JİYANDA
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi