edildiğinde sanırım en temel olduğu kadar, ilk ve kapsamlı bir çelişki karşımıza çıkıyor. Gelen her sınıf buna bir katkıda bulunmuş. Mesela kölelik biraz, feodallik biraz, kapitalizm biraz, emperyalizm daha farklı şeyler eklemiş. Ve öyle bir devam var ki, korkmamak mümkün değil. Benim en akıllı yönlerimden birisi de buna karşı kendimi savunmamla anlaşıldı. Kadın zaten çoktan kadın olmaktan çıkmış. Erkekte ne biçim erkekse benim pek tanıyamadığım bir durumdur. Bana göre iki taraf da işkence altındadır.
Erkek nasıl bir erkek olmalı sorusu kadar, kadın nasıl bir kadın olmalı sorusu da benim için yakıcıdır. Çünkü tarih bu soruyu sormamızı gerekli kılıyor. Aynı zamanda Kürdistan’da özellikle düşürülen erkeğin durumu beni bu soruna daha da çekmiştir.
Bunda Kürt erkeğinin rolü nedir sorusuna geçtiğimde, Kürt erkeğinin rolünün yürekler acısı durumda olduğunu gördüm. Klasik anlamda da bu erkeğin diğer ulusların erkeklerine pek benzemediğini, çok farklı bazı yanlarının olduğunu gördüm. Baskıcı sistemlerin etkisi altındaki erkek, bunun bütün acısını kadınlardan ve çocuklardan çıkarır. Yine ilginçtir bütün sevgisinin kaynağını da burada görmek ister. Yani hem döver hem sever, hem de gözyaşı döker. Çok çelişkili bir kişilik: Sevmek istiyor öldürüyor. Sevme tarzında öldürme var. Çocukları için de bu böyledir. Bu erkeği çok çaresiz gördüm. Çaresiz gördükçe bu erkeğin çözümlenmesi bana nerdeyse en az kadın çözümlenmesi kadar önemli gözüktü. Aslında sorunun kadın sorunundan ziyade bir erkek sorunu olarak da çözüme tabi tutmam büyük önem taşıyor. Bunlar birçok ideolojide böyle ortaya konulmamıştır. İdeolojilerin çoğunluğu egemenlikli oldukları için, erkeği fazla çözmeye tabi tutma gereği duymazlar. Çok derin bir sosyalist kişilik olmazsa erkek kendi iktidarını tehlikeye sokabilecek düşüncelere fazla yer vermez. Kendini fazla eleştiri konusu yapmak istemez. Bu durum erkekte çok içselleşmiş bir yaklaşımdır.
Diktatörler eşit özgür ve onurlu insanlarla olmayı kendi kişiliklerine ve gururlarına yediremezler. Mutlaka iradesiz ve güçsüz insanı isterler. Erkekler için de belirtiyorum. PKK’nin büyüklüğünden asla taviz vermeyiz. Bu büyüklüğü tanıyacak ve gereklerine ulaşacaksınız. Bazıları sırtımızda asalak veya hasta gibi kendilerini yaşatamazlar. Çözümlenmemiş ve aydınlanmamış kişilik her zaman olumsuz etkiye yol açar. En değerli kişilik kendine hakimiyeti olan ve ne yaptığını bilen kişiliktir. Erkekleri de zorlayacağız. Her noktada başarıyı yakalayan erkek sevilebilir. Erkeğin kadınla olması; vatanla, özgürlükle ve yaşamın özgürlüğüyle olmak anlamına gelecektir. Düşkün bir erkeğin kadın yaklaşımı bize iğrenç gelir.
Ben kendimi bu konuda biraz özgürleştirdim. Ve kurtardım. Bu özgürlüğümü hiçbir şeyle değiştiremeyecek kadar değerli buluyorum. Bence her şeyden önce önemli olan şey özgürlüktür. Ben bu yaşıma gelmişim, tabii kendimi klasik anlamda bir erkek gözüyle bakmıyorum. Siz benim durumumda olsaydınız dayanamazdınız, erkekliğinize kesinlikle yediremezsiniz. Çok zorlu bir yaşamdır. Ama benim için çok önemli bir devrimci yaşamdır, halen kadın ilişkisi, kadın arayışı benim için çok ciddi bir problem, çabadır. Klasik bir erkek olma tehlikesi kadın karşısında bir erkek olma tehlikesi benim için çok önemlidir. Hep üzerinde düşünce ve tavır üretirim. Toplumun kendisini tanımak kadar bireyleri tanımak zorundayım. Siyasetle bağlantısını kurmak zorundayım. En önemlisi de toplumun en temel bir sorunu haline gelmiştir. Eğer bu sorun halledilmezse örneğin nüfus meselesi vardır bu kendi başına toplumun sorunudur biraz. Üretim yetmiyor. Toprak yetmiyor, dolayısıyla bu konuda kesin çözümlere ihtiyaç vardır.
Bir de sevgisizlik ileri düzeydedir. Cinsler çok kolay birbirlerine yabancılaşıyorlar. Ve bu da yaşamın kalitesini müthiş düşürüyor. Bana göre bu da çok ciddi bir tehlikedir. Bu konuda kesin, yeni bir ahlaka ihtiyaç vardır. Korkunç bir yozlaşma yaşanıyor ve en önemlisi de yaşamama yaşanıyor. Büyük bir yabancılaşma var. Bu hususlarda sosyalizmin henüz kat edeceği çok mesafe vardır. Sosyalist insanı bu konuda yetiştirmeye çok daha fazla ağırlık vermek gerekiyor.
Cins sorunu çözümlenmeden siyasal sorun çözümlenemez, toplumsal demokrasi çözümlenemez. Sen karşı cinsle veya hemfikir olduğun yaşam içinde olduğun cinsle ilişkilerini düzenleyemezsen hangi demokrasiyi düzenleyebilirsin? Hangi siyasi demokrasiyi geliştirebilirsin. Ezen ulusun özgür olabilmesi ezilen ulusun özgür olabilmesine bağlı. Sınıflar için aynen söylenilebilir. Bu kadın erkek açısından çok daha yakıcıdır. Kesin hakimiyeti altında kadını bulunduran bir erkek demokrat olamaz, zaten benim için bu konu çok önemlidir. Ayrıca diğer bir husus daha var; bu konuda ilişkilerdeki esaslar ya kaba cinsel güdüye dayalı olarak gelişiyor ya ailecilik ideolojisine bağlı olarak gelişiyor. ‘Herkes evlenmiştir ben de evleneyim’ deniliyor. Yüzde doksan bence bu temelde gelişiyor. Sırf bir gelenektir. Yoksa kendiliğinden böyle bir nevi güdüye bağlı, bunun içine bir de güdüyü koy, yüzde doksan dokuz cinsler arası ilişki böyle ortaya çıkmıştır.
Bu büyük bir sorun. İleride bu daha da yakıcı olacak. Bu sorun örtbas edilmiştir, bastırılmıştır. Kadın daha tanımını bulmamıştır. Yok olan kadın aslında daha gerçekleşmemiştir. Nasıl sosyalist insan gerçekleşmemişse; sosyalist kadın daha da gerçekleşmemiştir. Benim böyle bir kadın kavramım da vardır. Kadının adı vardır kendisi yoktur veya kaba biçimi var kendisi yoktur. Bir kaba cinsellik var, yine kendisi yok. Burada alınacak çok mesafe var. Sosyalist kişiyi geliştirmek ne kadar zorsa, sosyalist kadını, sosyalist kadın-erkek ilişkisi geliştirmek daha da zor. Çünkü tabudur. Çünkü herkes bunda kara cahildir. Burada gelenek ve güdü çok kesin egemendir. Bana göre bu da çok tehlikelidir. Şundan ileri geliyor. Bu da kadın her zaman ezilen sınıfa, ezilen ulusa, kesime, bireye yakındır. Yani bu gelişen sistemden fazla sorumlu tutulamaz. Nedeni çok somut; çünkü erkeğin inisiyatifi altında bu düzenlemeler geliştirilmiştir. Kadın son derece pasif, işin kenarında bırakılmıştır ve bu yüzden gayet tabi sömürünün ortadan kalkışı, barışın gelişmesi, bunun yanında daha yaşanmaya değer düzenlere ilişkin kadın devrimle ilgilidir ve doğuşu bu temelde olacaktır. Barış ortamında yaşamın daha zenginleşmesi ortamında kadın gelişebilir. Ama savaşların olduğu ortamlarda erkek gelişir güçlenir.
Şiddet erkeği zaten erkek yapmıştır. Bu tehlikeli bir canavarlaşma. Bunu önlemek açısından tabii bu anlamda sosyalizm ne kadar zoru ortadan kaldırmaysa kadın açısından da erkeğin şahsında somutlaşmış zorun ortadan kalkmasıdır. Sosyalist düzen kurulurken aynı zamanda erkek merkezli zor olacaktır. Bu ne olacak? Aynı zamanda özgür bireylere de geçiş olacaktır. Özgür bireylere geçiş aynı zamanda kadının da kendisini özgürleştirmesi olacaktır. Şimdi bu aşamada aslında ne kadar kara sevda edebiyatıyla işin içine girilirse girilsin kadının fazla alacağı mesafe yoktur. Ve ne kadar bastırırsan bastır o kadar iyi bir aile de kuramazsın. Her ikisi de çok tehlikeli. Duygular uğruna ne kadar türküler yak, şarkılar söyle zaten bizzat onlar şuna tanıklık ediyor ki, bu işte bir nahoşluk vardır. Erkek ne kadar avrat üzerinde söz-namus sahibi olursa olsun, bu da gösteriyor ki bu işte bir bit yeniği vardır. İkisi de sağlıklı olmadığından müthiş bu kavramlar tabulaştırılmış, fetişleştirilmiştir. Daha doğal olan ortamı yakalamak gerekiyor. Bunun için artık ben yine sosyalist insan tezine sığınacağım.
Sosyalist insan kendine güvenen insandır.
Sosyalist insan yeteneklidir.
Sosyalist insan güzeldir.
Sosyalist insan vazgeçilmezdir.
Kadın-erkek ilişkilerinde de kesin bunlar gereklidir. Baskıyla, zorla ilişki oldu mu kesinlikle yozlaşma olur. Yine katı geleneklere göre oldu mu yine hayır gelmez. Sosyalist insanı iyi yaratacaksın. O zaman ilişkiyi de iyi yaratmış olursun. Şimdilik ben bu genellemeyi söylemekle yetineceğim. Herkes birden bire özgür ilişki beklemesin. Hatta kendini mükemmel olarak görmesin. Ben bu konuda kendimi şöyle değerlendiriyorum; klasik anlamda bir erkek olmayı beceremiyorum, sosyalist olmaya çalışıyorum, bu da mevcut ortamda çok zor. Ama yine de bu çabanın kendisi beni çok heyecanlandırıyor. Ve en değme erkekten daha güçlü ve bütün kadınları etkileyecek kadar da beni iddialı kılıyor.
Devrim hiç şüphesiz, eski toplumsal düzeni her düzeyde aşma diye de tanımlanabilir. Düşünceden davranışa, ruhsal özgürlükten maddi olarak tüm yaşamı ilgilendiren konularda düzey demektir. Özellikle karşısında savaşılan düzene göre aşama kaydetmek demektir. Bu sağlanmadan hiçbir devrimci mücadelenin kalıcılığı, basarı şansı sürekli olamaz. Olsa da er veya geç kendisinden daha üst aşamalar veya içeriği böyle olan düzenlemeler tarafından aşılırlar.
Yıkılmaz bir devrim; yıkılmaz veya kolay aşılamaz düşünce ve davranış gücü demektir. İlişkilerinde, yaşam tarzında düşmek istemeyen, sağlam ve hep başarılı kalmak isteyen, bunun gerekli kıldığı üst aşamayı yaratmak zorundadır. Başka hiçbir gerekçeyle kişi kendini devrimci diye neden başarılı olamadı altta kaldı, yenildi diye doğru değerlendiremez. Yani böyle olmamak istiyorsa düzey tutturacak. Düşünce gücünde, örgüt gücünde aşama yaptın mı son nefesine kadar başarılı olursun, sistem de kurarsın, varsa özlemlerin ona da ulaşırsın. Benim hepinizin düzeyinde görebildiğim, kendinizi buna göre amaçladığınız, buna göre bir düzey tutturma savaşında çok iddialı olduğunuzu göremiyorum. Bazen düzenin bile gerisinde yaşama tenezzül ediyorsunuz. Bu kesinlikle kaybettirir. Hele çok bireyci, mevcut düzenin siyasi ve ondan kaynaklanan tüm alt üst yapı kurumlarını görmek şurada kalsın sadece ona tepkiyle yola çıkan, onu aşacak sistemi yakalayamamışsa, bütünüyle kendini buna veremiyorsa o kişi er-geç düzen tarafından yenilir, varsa bir başarısı o da kolayca aşılır. Yine görebildiğim kadarıyla sizin böyle düzeni aşma tutkunuz, iradeniz çok zayıftır. Düzen tarafından dolayısıyla yenilip yutuluyorsunuz işte bunu artık görmek, anlamak ve özümüze itiraf etmek gerekir.
Devrimlerin affetmez bir özelliği de vardır. Kendi kanunlarına, kendi ruhuna göre davranmayanları asla affetmez. Ama inanılmaz ölçüde görebildiğim devrimin kanunlarını ciddiye almama, onu kendisine uyarlamama durumu yaşanıyor. Ne olacak haliniz diye düşünüyorum. Er geç bir yerinden sökülüp atılacaksınız. Tüm gücümü anlamaya, değerlendirmeye çalıştığımda şunu görüyorum; sistem peşinde olduğum mevcut verili yaşamla yetinmek istemediğim, sürekli sorguladığım ve çok ölçüp biçerek, düzeni aşacak ölçülerde ısrar ederek kendimi hep böyle yaşamak istediğim için ayaktayım, biraz başarıyorum. Başka hiçbir gerekçe beni ayakta tutamaz. Devrimde bazı şeyler vardır ki, mutlaka anlamak ve gereklerini yapmak gerekir. Bu kadar lafla kendinizi kandırmanıza ben şaşıyorum. Nasıl cesaret ediyorsunuz, yıllardır devrimdesiniz. Ben de her gün isyan ediyorum, olmaz! Bu bir PKK savaşı, bu yeni yaşam, bizim için yeni bir sosyal siyasal ilişkiler düzeni demektir. Ciddiye alın ve mutlaka anlamaya çalışın.
Bütün bunlar sizi ciddiyete çekebilmeli, her şeyden önce mevcut gerçekliğin ciddi bir duruşunu kendinize kabul ettirmelisiniz. Bu iş şakaya alınmaz. Şu son zamanlarda ben bile mevcut yoğunlaşma düzeyimle adeta kendimi kilitlemiş gibiyim. Yani geriye dönmem, sağa sola çark ettirilmem diye kendimi adeta top gibi yapmışım ki, düzey gerilemesin.
Kadınlardan daha fazla erkekleri de değişikliğe yöneltmek çok önemli. Erkek olgusu sosyal-siyasal düzenin ötesinde değerlendirmek yine oldukça ezici bir kişilik olarak kendini hangi temelde görmek büyük önem taşır. Sizlerde bu boyut veya bu boyutlara yaklaşım zayıftır. Kürdistan’da erkek oluşumu ve yaklaşımı büyük tehlikeler içerir. Zaten bizim bu konudaki derinleşmemiz sömürgecilikle savaşmamız; çok büyük rol oynanan aileyi, kadını engel olmaktan çıkarmak içindir. Bu sorun benim için kendimi çok net bir biçimde mücadeleye dayattı. Açıkça söyleyeyim, bu erkek oluşumu özelliklerini kabul etmiyorum ve erkeklik pozisyonlarını tepkiyle karşılıyorum. Erkeğin kadınla teması, ilişki tarzı bir felakettir. Diyelim karşı taraf köle veya bir eşya konumundadır. Herhalde birer özgürlük savaşçısı da kendine düz yaklaşımı yedirmez. Kadın kurtuluşuna ilişkin konularınız çok zayıf, çirkin ve bastırmacıdır, estetikten yoksundur. Siyasi olarak kesinlikle ya feodal ya da burjuva ideolojisinin çok ağır etkisi altındadır. Kürdistan söz konusu olduğunda bu durum çok daha felakettir. En çok gelişen düzey çok ucuz bir duygusallıktan da öteye en değerli, uğruna çok şey yapılması gereken bir ilişki yerine en kölece ve en despotça tutumlara girme cesaretini göstermeniz oluyor.
Bunu da anlamalısınız. Hiç kendinizi farklı kılmaya göstermeye gerek yok. Düzen size işsizsiniz diyor; Hiçbir hak hukukunuz yok diyor, iflas etmişsiniz, hiçbir şeye layık değilsiniz diyor. Ve bunları ben uydurmuyorum. Düzen bunları sizlere bir ferman olarak buyuruyor ve uyguluyor da. Şimdi bu gerçeği göreceksiniz. Sandığım kadarıyla siz biraz yanılgılar, biraz da PKK’nin etkisiyle fazlasıyla çabasız ve başarısıznız. Özgür olduğunuzu, kişilik sahibi olduğunuzu sanıyorsunuz. Hatta burada öyle değilsiniz öyle olabilmek er meydanında başarıyla mücadele vermekle mümkündür. Bütün bu konularda en azından kendinizi yanıltmamanızı istiyoruz. Varsa bir yiğitliğiniz, en azından onunla orantılı ‘ben bu kadarım, gerçekler bu’ diyebilmelisiniz. Şimdi gerçekleri demagojiyle akla, gereklerini hiç anlama, yapma ben sizi ne yapayım o zaman? ‘Uyduracağız’ diyeceksiniz. Müthiş bir bunalım teorisi icat edilmiş veya hiç derinliği yakalamama. Adeta her yana çakılan kayık gibi hiçbir mesafe almadan hep devril. Bu olmaz! Çetin kişilik, zor kişilik olmayı bilmelisiniz. Başka türlü ben bile kendimi adam yerine koymuyorum. Dikkat edelim oldukça gerçekçi olmaya çalışalım. Şundan yani; olmadığı halde olur gibi göstermek, başarılı olmadığı halde başarılı göstermek ve çocuk gibi hızla kendini kandırmak, toplumumuzun en derin bir hastalığı olmuş durumdadır. Bunu aşmak lazım. Aşılmadıkça kişiliğiniz belki büyür ama, balon gibi şişer büyür. Sık sık pat diye de patlar. İstediğin kadar balonu şişir söner. Neden siz kendinize bunları anlatmıyorsunuz, şaşıyorum. En büyük savaş, insanın kendine karşı verdiği gerçeklik savaşıdır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan