HABER MERKEZİ – Komünist Gençlik Örgütü, birleşik gençlik mücadelesi ve güncel politikaya dair HBDH Basın Bürosu’nun soruları cevaplandırarak gençliğe birleşme ve mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.
*-Bir gençlik katliamı olarak Suruç katliamı ile birlikte başlayan saray faşizmi başta gençlik olmak üzere tüm toplumsal kesimlere ve ezilenlere yönelik saldırılarını sürdürüyor. Bu zorlu antifaşist mücadele dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faşist saray darbesi ve ona karşı yürüttüğümüz özgürlük mücadelesinin dördüncü yılını geride bırakıyoruz. Bilindiği gibi bu dönem Suruç Katliam saldırısı ile başladı. Ancak bu saldırının öncesine ve saray darbesinin başlangıcı olarak neden Suruç Katliamının seçildiğine daha yakından bakmamız gerekiyor.
Bu bağlamda faşist saray darbesini tarif ederken onun her şeyden önce Türkiye-Kürdistan devrimine, coğrafyamığıızdaki devrimci duruma yönelik karşı devrimci bir saldırı olduğunu anlamamız gerekli. Rojava devriminin yarattığı devrimci atmosfer, Gezi Ayaklanması ile halklarımızın faşist şefe ve partisi AKP’ye karşı görkemli direnişi, Kobane’nin etrafında kenetlenenlerin gençlik öncülüğündeki Ekim Serhildanı, son olarak da birleşik demokratik cephe partisinin seçim başarısı. İşte faşist şef Erdoğan’ı saray darbesine götüren devrimci süreç budur. Büyüyen ve gelişen devrimimiz, AKP/ Saray iktidarı şahsında faşist diktörlüğün varlık zemini daraltmış, onu sınırlandırmış, ve etkisini kırmaya başlamıştır. Devrimci güçlere karşı tarihi bir savaş başlatılmasının nedeni başka bir şey değildir.
Bu faşist darbeyi başlatmak içinse politik ve ideolojik değeri oldukça yüksek olan sosyalist gençlerin eylemi hedef alınmıştır. Suruç’ta sosyalist gençler şahsında açığa çıkan irade bir anlamda birleşik devrimin ve devrimci savaşımın sembolüdür. Faşist diktatörlüğün saldırısı da bilinçli olarak birleşik devrimin savaşçı ve militan bir sembolünü hedefleyerek gelişmiştir.
Pek AKP-Saray diktatörlüğü bu azgın saldırı politikalarıyla, katliamlarıya başarıya ulaşabildi mi ? Devrimci demokratik güçleri yenilgiye mi uğrattı? Yoksa halklarımızın mücadele iradesi mi kırıldı ? Açık ki bu sayılanların hiçbirisi olmadı, bunar saray rejimi için hayal olmaktan öteye geçemedi.
Görmemiz gerekiyor. Faşist uygulamaların her türlüsünü devreye sokan, devletin olanakları dahilinde bütün bütün kurum ve kuruluşları bu savaşın sözcüsü haline getiren saray darbesi, devrimimizi teslim alamamıtır. Çöktürme planları yapanların, uğursuz planları çökmüştür. Bunu söylemek abartı değil. Hatırlansın, onlar devrimi ezeceklerini, devrimcileri yeneceklerini söylüyordu. Ancak devrimimiz ayakta ve direniş halindedir.
Elbette ki devrimci-demokratik kitle hareketi ve onun devrimci öznelerinin zaman zaman geriye çekildiği, önemli kimi anlarda gerekli çıkışları sergileyemediği doğrudur. Lakin saray diktatörlüğü de köklerini kazıyacağız diyor, bitereceğiz naralaları atıyordu. Gördük ki ne sokakları, ne kitleleri ne de devrimcilerin iradesini teslim alabildiler.
Kaybetmeye başlayan onlardır. Bunu kendi ağızlarıyla itiraf ediyorlar. Saray rejiminin çözülüşü daha da hızlanacaktır. Bizim kimi zaman yaşadığımız duraksamalar ve geriye çekilişler ise geçicidir. Her devrim tarihinde böylesi dönemler vardır ve olacaktır. Zafere giden yol düz bir çizgiden ve her daim yükselişlerden geçmiyor. Devrimci mücadelenin farklı aşamalarını yaşıyoruz ve yaşayacağız. Yine de söylemeliyiz ki, devrimci demokratik kitle hareketinin tabanı her geçen gün genişliyor. AKP/Saray faşizmine karşı özgürlük cephesi daha da büyüyor.
Bilinsii ki, devrimciler hiç susmadı, sokaklar susmadı, kitleler susmadı. Tüm zorluklara rağmen, bedelleri göğisleyerek mücadeleye atıldılar. Tüm sömürgeci zorbalığa rağmen Kürdistan Devrimi direnişi hep yükseltti. Bu birleşik irade ve kararlılık, saray faşizminin sonunu getirecek olan birleşik devrimimizin somutaşmış halidir.
*- Üniversite ve Liselerin açılması ile devrimci gençlik hareketi yeni bir mücadele dönemine girecek gelecek dönem için gençlik hareketini nasıl bir dönem bekliyor?
Saray faşizmine karşı mücadelenin daha çetin yaşanacağı bir döneme giriyoruz. Sonunun yaklaştığını gören AKP-MHP faşist ittifakı daha saldırgan bir faşist baskı politikası izleyecektir.
Söyleyebiliriz ki, önümüzdeki dönem devrimci gençlik hareketinin anti faşist mücadeleyi yükselteceği bir dönem olacak. Bir kaç başlık altında toplayacak olursak, ilk olarak saray faşizminin üniversite ve liseler üzerindeki kuşatması derinleşecektir. Bu kuşatmayı yarmak devrimci gençliğin temel görevlerinden biridir. Eğer üniversiteler ve liseler AKP-Saray diktatörlüğüne karşı büyük direnişler gerçekleştirebilirse, kısa sürede bu direniş yaygınlaşacak ve direnenlere büyük bir moral aşılayacaktır. Daha öncesinde ODTÜ direnişi bunun güncel ve başarılı örneklerini gösterdi. Üniversitelerini teslim etmeyen gençliğin direnişi, saray faşizmi karşısındaki herkesin umudu oldu.
Hatırlanacak olursa liselerde de benzer devrimci direnişler yaşandı. Özellikle dinselleştirme saldırısına ve politik islamcı uygulamlara direnen liseli gençliğin eylemleri kısa sürede liseli kitleleri içine çekti, binlerce liseli sokakları doldurdu. Görüyoruz ki, gençliğin direnişi çok kısa sürede yaygınlaşma, militanlaşma ve genişleme eğilimindedir.
Bu anlamda lise, üniversite ve sokaklarda Saray’ın kolluk kuvvetleri ile sayısız çarpışmanın yaşanacağı ve bunların karşısıda poltik özgürlüklerin savunulacağı bir dönem olacak.
İkinci olarak söyleyebiliriz ki, üniversite ve liselerde AKP-MHP faşit ittifakının sivil faşist örgütlenmeleri daha saldırgan bir tutum izleyecektir. Bu faşist diktatörlüğün geleneksel karşı devrimci politikasıdır. Devrimci gençlik hareketi, militan çarpışmalarla kendi yolunu açacak ve bulunduğu her alanı karşı devrimci güçlerden yalıtmayı amaçlayacaktır.
Üçüncü olarak söylememiz gereken ise devrimci gençliğin eyleminin lise ve üniversitelere sıkışmayacağıdır. Gençlik hareket hem kendi özgün talepleri için sokaklara çıkacak hem de toplumun farklı kesimlerinde yükselen saray karşıtı direnişlerin de en önünde olacak, bu hareketlere militanca öncülük etmenin yollarını arayacaktır.
Bu bağlamda önümüzdeki dönem her cephede, her mevzide diktatörlükle mücadele dönemidir.. Bunun anlamı şudur ki AKP-Saray faşizminin saldırılarına karşı bütün alanlarımızı militanca savunacak, fırsat ve olanak bulduğumuz her anda, saray diktatörlüğünü geriletmek için hücuma geçeceğiz. AKP-Saray diktatörlüğü çözülüyor, bu saldırganlık onun son saldırganlığıdır. Bu saldırganlık karşısında direnişimiz güçlü olur, faşist rejim karşısında geri adım atmazsak yarın ki zaferimiz için de önemli bir hareket zemini inşa etmişiz demektir. Birleşik mücadele, bu zaferi getirecek en önemli silahlarımızdandır.
*- Saray faşizmi koşullarında bütün toplumsal kesimler gençlliğe öncülük rolü olduğunu düşünüyor gençlik örgütleri de bu iddaa’nın takipçisi olduğunu vurguluyor. Peki Devrimci Gençlik Hareketi bu misyonu ne kadar yerine getirebildi?
Tüm dünyada devrimci gençlik hareketlerinin en belirleyici niteliği elbette ki öncü karakteridir. Bu yalnızca bugüne ait bir durum değil aynı zamanda sınıflar mücadelesinin de tarihsel bir gerçekliğidir. Bakıldığında görülecektir ki devrimler gerçekleştiren, önemli mücadele deneyimleri yaratan ve anti faşist direnme geleneği oluşturabilen bütün devrimci hareketlere gençlik öncülük etmiştir. Ya bu hareketlerin kuruculuğunda yer almış ya da kitlesel biçimde devrimci mücadeleye katılarak, devrimci süreçlere öncülük etmiştir.
Türkiye ve Kürdistan içinde durum böyledir. Türkiye Devrmci Hareketi, büyük bir devrimci gençlik mücadelesini arkalayarak kendisini var etmiştir. Deniz-Mahir ve İbrahim’lerin 71 devrimci atılımıyla somutlanan devrimci çıkış, gençlik hareketi önderlerinin omuzlarında gerçek olmuştur. Kürdistan Devrimi içinde aynı gerçeklikten bahsedebiliriz. Bir dönem halk tarafından “talebeler” olarak anılan Kürdistan Devrimcileri, bir gençlik hareketi olarak yola koyulmuş ve büyük bir devrimci hareketin kuruluşuna ve dahası devrimlerin kazanılmasına uzanan sürece öncülük etmiştir.
Bu şunun için önemlidir ki, halklarımızın gençlikten beklentileri tesadüfi değil mücadele içerisinde yaratılmış bulunan toplumsal bilincin sonucudur. Görülmüştür ki, bu coğrafyada cereyan eden büyük mücadelelerin hepsinde gençlik en öndedir. Öye ki 60’lı yılların anti emperyalist mücadesinde, 70’li yılların anti faşist direnişinde gençlik her daim öncü olmuştur. Köylülerin toprak işgalleri, işçilerin grev ve hak alma mücadeleleri devrimi gençliğin sloganlarıyla güçlenmiştir. Bu anlamda söyleyebiliriz ki gençliğin devrimci öncülüğü devrimci hareketimizin geleneğidir. Gençlik hareketi de bu bayrağı yere düşürmeden bugünlere getirmeyi başarmıştır. Faşist darbe süreçleri gibi zorlu süreçlerin aşılmasında ve Gezi Ayaklanması ya da Ekim Serhildanı gibi önemli devrimci gelişmelerde bu role uygun davranmasını bilmiştir.
Bugün de faşist saray darbesine karşı zorlu bir mücadele döneminden geçiyoruz. Ancak saray faşizmine karşı mücadelede gençliğin öncü rolünü henüz gerçek manasıyla oynayamadığını belirtmek durumundayız. Gençliğin üstlenmesi gereken öncü tutum, militan irade ve direnişi sürekli kılan eylemsel tutumu şimdilik olması gerekenin gerisindedir.
Elbette ki bu hiç bir şey yapılmadığı, gençliğin saray faşizmine karşı direnişte eli kolu bağlı oturduğu anlamına gelmiyor.
Öyle ki saray faşizmine karşı mücadenin geliştiği her alanda gençlik en önde yürüyor. Saray faşizmine karşı politik özgürlüklerin savunulması, kayyumara karşı mücadele, toplumsal adalet mücadelesi, doğa ve yaşam hakkının savunulması, kadınarın özgülük mücadelesi ve daha başkaca toplumsal hareketlerin içerisinde gençlik yer alıyor, dahası onun sürükleyici gücü oluyor.
Ancak bugün sorunumuz gençliğin bu parçalı hareketini bütünlüklü ve birleşik gençlik mücadelesine dönüştürebilmek, fiili- meşru-militan ve de kitlesel bir tarzda sokağı zorlamaktır. Başarılması gereken kendi talep ve mücadele başlıklarıyla ilerleyen bir gençlik hareketini inşa edebilmek, en geniş gençlik kitlelelerini bu direnişin arkasında saflaştırabilmektir.
Faşist saray diktatörlüğü ile gençlik kitlelerinin çelişkileri her geçen gün daha da keskinleşiyor. Devrimci gençlik hareketi bu çelişkiyi saray faşizmini yıkan bir kuvvete dönüştürme göreviyle karşı karşıya. Gençlik, bu görevi yerine getirdiği ölçüde öncü-militan çizgisini de kuvvetlendirecek ve faşist saray darbesine karşı mücadelenin en etkili gücü olacaktır.
Bu hususta sokak ve militanlık üzerinde yürüyeceğimiz iki esas çizgidir. Çok bilinen ve oldukça anlamlı olan bir sloganla yineleyecek olursak “zafer sokakta kazanılır.” Bizimde sokakta olmaktan, militanca müacadele etmekten başka yolumuz bulunmuyor. Mücadelenin bütün araç ve biçimlerini kullanacağız. En barışçıl gösterilerden milis eylemlerine kadar her yolla saray faşizmine direneceğiz. Biliyoruz ki faşist rejimler kuru sözlerle değil ancak ve ancak militan eylemlerle yenilgiye uğratılır. Bunun adresi ise sokaktır. Şimdi onlar beyhude bir çabayla sokakları, üniversite ve liseleri faşist politik islamcı diktatörlüğün merkezlerine dönüştürmek istiyor. Ama yanıldıklarını görecekler, gençliğin olduğu her yer diktatörlüğe karşı amansız bir direnişin mevzisi olacak.
*- Son yıllarda gençlik hareketinin özneleri birleşik mücadeleye dönük vurgularını çoğaltıyor. Gençlik hareketinin bu anlamda ki söz ve eylem tutarlılığını nasıl buluyorsun?
Baştan söylemek gerekir ki, devrimci gençlik hareketinin özneleri birleşik mücadelede önemli mesafeler kaydetmiş, devrimci görüş açısını genişletmiş ve devrimci siper yoldaşlığının yaratılmasında ileri adımlar atmıştır. Gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki, geçmiş dönemlerin dar grupçu tarzlarını, mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen düşünüş biçimlerini bir ölçüde yenilgiye uğrattığımızı söyleyebiliriz.
Yakın geçmişimizden hatırlayalım, öyle anlar geliyordu ki en küçük farklılıklarımız ayrılık sebebine dönüşüyor, kapitalist sistemin en temel davranış tarzı olan rekabet, devrimci örgütler arası ilişkiye sızıyordu. Ancak Suruç Katliamı bir dönüm noktası olarak bizi uyardı. Ödediğimiz büyük bedel, devrimci gençliğin birlikte direnmekten başka şansı olmadığını gösterdi.
Birleşik mücadele, belki dün yalnızca bir tercih sorunu olarak algılanabilirdi. Ancak bugün tercih olmanın çok daha ötesinde zorunluluk olarak önümüze çıkıyor. Mevcut durum ve koşullar, devrimci gençlik hareketine geçmişteki hatalarından arınarak, birleşik mücadeleyi yeni bir eşiğe sıçratmanın nesnel ve öznel olanaklar sunuyor.
Nesnelliğin zemini politik islamcı-sömürgeci faşist tek adam diktatörlüğüdür. Rejim, devrimci demokratik kuvvetleri, yanı sıra ulusal özgürlük hareketini tasfiye etmek için zorun bütün biçimlerine başvuruyor. Bu yanıyla çelişki şöyle konulmalıdır. “Ya demokratik devrim ya da politik islamcı faşist şeflik rejimi” Ara yolların tükendiği su götürmeyecek kadar açık.
Devrimin zaferini örgütlemek tek tek bütün öznelerin kendi varlıklarını daha güçlü bir politik mücadele zemininde birleştirme gerekliliğini dayatıyor. Eğer gençlik hareketi politik islamcı diktatörlük karşısında etkin bir özne olacaksa, gerekli gördüğü birleşik mücadeleyi irade ile hayata geçirmek durumundadır.
Ayrıca olumlu olan bir diğer yan şudur. Devrimci gençlik hareketi, son üç yıl içerisinde önemli birleşik mücadele deneyimleri yaşadı. Ve dünden farklı olarak bu birlikteliği şu ya da bu düzeyde kalıcılaştırmayı da başardı. Tek tek öznelerde gözlemlenen bilinç açıklığını da eklersek birleşik mücadelenin olumlu zemini daha iyi anlaşılacaktır.
Yine de birleşik mücadele de elde edilen düzey politik islamcı faşist diktatörlük ve onun somutlaşmış biçimi olan “tek adam diktatörlüğüne” karşı mücadelede yeterli görülmemeli. Devrimci gençlik hareketi, birleşik mücadeleyi politik olarak derinleştirmek ve buna denk düşen örgütsel biçimler yaratmak sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
*- Bugün birleşik gençlik mücadelesi hangi zeminlerde gelişecektir. Gençlik örgütleri siper yoldaşlığını büyütmek için neler yapmayı planlıyor?
Devrimci gençlik hareketinin özneleri eğer mücadelenin ihtiyaçlarını esas alacaksa ilk olarak devrimin yolu, stratejisi, mücadele araç ve biçimlerine yaklaşım gibi temel çizgi ya da program farklılıklarına denk düşen ayrılıklarını, birleşik mücadelenin önüne engel olmaktan çıkarmalıdır. Sayısız birleşik mücadele platformu böylesi teorik tartışmaların içerisinde kendi varlık sebebini unutmuş, politik varlık hakkını kazanacağı yerde ideolojik ayrışmaları her seferinde yeninden üretmiştir.
Öyle ki birleşik mücadele zaten farklı çizgilerde politik mücadelesini sürdürenleri birleştirmeyi amaçlıyor. Eğer her konu başlığında aynı düşünülseydi, zaten tek bir örgütün bayrağı altında yürünüyor olurdu. Öyleyse, devrimci gençlik örgütlerinin her defasında çizgi farklılıklarını öne sürerek birleşik mücadeleden ayrı durmasının izahı olabilr mi ? Ya da kendi görüş ve önerilerinin kabul edilmediği her durumda birleşik mücadelenin dışında kalmak nasıl olur da devrimci gençliğin mücadele politikası olarak savunulabilinir?
Anlatılmak istenen elbetteki, ideolojik mücadelenin rafa kaldırılması, birleşik hareket uğruna oportünist uzlaşının egemen kılınması değildir. Aksine, devrimci sıfatını gerçekten hak eden her birliktelik kimi tartışmaların sonucunda kendi yolunu açmıştır. Devrimci gençlik hareketi, amaçsız ya da iddiasız birlikteliklerin lafazanlıktan başka bir şey üretemediğini sayısız tecrübeyle biliyor. Tam da bu yüzden, belirlenmiş politik hedeflere ilerleyen eylem birlikteliği başlangıç noktası olarak daha da belirginleşiyor.
Bu bağlamda politik islamcı faşist diktatörlüğe ve onun faşist şefine karşı mücadele, gençlik hareketinin birleştirici çatısıdır. Politik özgürlüklerin savunulması, faşist zincirin kopacağı temel halkadır ve şimdiden devrimci gençlik hareketinin bütün özneleri politik mücadelenin odağına bunu koymuş bulunuyorlar. Böylesi bir politik hedefin kabulu birleşik mücadelenin somutlaşmasını da kolaylaştırıyor. Artık ihtitiyaç duyulan şey, üzerinde ortaklaşılan politik mücadele çizgisinin somut hareket planına dönüştürülmesidir.
Devrimci gençliğin varlık gerekçesi toplantı salonlarında saatler tüketmek değil, sokakta dövüşmektir ve bir yanıyla denklem basittir. Politik islamcı diktatörlük, sokakları, liseleri ve üniversiteleri devrimci gençliğin olmadığı dikensiz gül bahçesine dönüştürmek istiyorsa, görev en güçlü biçimde diktatörün elini yüzünü kana bulayan dikenler olmaktır..
*- Birleşik gençlik hareketinin yaratılmasında genç kadın ve liseli hareketinin önemi nedir?
Bir örnek vererek başlayalım. Dünyanın farklı bir coğrafyasında ancak bizdekine oldukça benzer koşulların yaşandığı bir yerde, faşist rejime karşı birleşmek isteyen devrimciler bir slogan bulurlar. Onlar kendi tecrübeleriyle görmüştür ki “ Sözler Ayırır, Eylem Birleştirir”
Devrimci mücadelenin somut pratiği bize gösteriyor ki bu veciz şiar hala güncelliğini koruyor. Öyleyse sorunun yanıtını buradan aramaya başlayalım. En önemli birleştirici güç eylem ise gençlik hareketinin yüzü eyleme, sokağa ve mücadeleye dönük en militan kesimi hangisidir?
Bu anlamda ilk cevabımız genç kadınların militanca yürüttüğü ve her gün daha da kitleselleşen kadın özgürlük mücadelesidir. Saray faşizmine karşı mücadelede en kitlesel direniş örnekleri de yine genç kadınların mücadelesinde açığa çıkmıştır. Ve böyle olması da sebepsiz değildir. Diktatörlüğün cinsiyetçi ve erkek egemenliğini her gün yeniden üreten uygulamaları, kadınların özgürlüğünü bir cendere misali sıkıştırmak isteyen politikaları, yargısıyla, mahkemesiyle, eğitim sistemiyle dahası bütün kurum ve kuruluşlarıyla kadın düşmanlığını en ileri düzeyde hayata geçiren saldırganlığı, özgürlük mücadelesinin de daha kararlı yürümesini beraberinde getirmiştir.
Üstelik görüyoruz ki bu büyüyen kadın direnişi, bütün diğer mücadele örneklerinden daha fazla birleşik karakterdedir. Çünkü eyleme dayanmaktadır, çıkış noktası kadın özgürlük mücadelesinin ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçları yanıtlama arayışı birleşik kadın direnişinin üzerinde yükseldiği zemindir. Ayrıca kadınların erkek egemenliğine ve cinsiyetçiliğe karşı büyük bir özveri ile inşa ettiği “ kadın dayanışması ve yoldaşlığı” bu birleşik mücadeleye ruh veren önemli bir moral kaynağı olmuştur.
Liseli hareketi ise gençlik mücadelesinin önemli bir diğer mevzisidir. Yakın tarihte gördük ki liselilerin devrimci gençlik hareketindeki yeri sanıldığından çok daha büyüktür. AKP-Gülen Cemaatininin ittifak günlerinde yaşanan ve şifre skandalı olarak hatırlanan mücadele sürecinde yüz binlerce liseli sokaklara çıkmıştır. Ancak bu hareket orada sönümlenmemiş, Gezi Baikatlarında büyük bir özgürlük gücü olarak yeniden belirmiştir. Onur ve özgürlüğü savunan binlerce liseli militanca faşist polis terörüne karşı direnmiş, faşist şeflik rejimine meydan okumuştur. Gezi Şehidi Berkin Elvan’ın uğurlanması ve Soma’lı madencilerin katledilmesinin ardından gelişen eylemlerde görüldüğü gibi liselilerin sokaktaki kitlesel mücadeesi büyüyerek devam etmiştir. Üstelik bu eylemler, tıpkı genç kadınların mücadelesinde olduğu gibi birleşik mücadele zeminlerinde açığa çıkmıştır.
Burada küçük bir vurgu yapmamız gerekiyor. Bunlar herkesçe bilinen ve en fazla öne çıkan örneklerdir. Ancak bilinmeli ki liselerde mücadele bir an olsun bitmiyor, sayısızı mücadele ve direniş örneği belki de her gün liselerde yeniden yaratılıyor. Bu büyük devrimci potansiyelin farkında olan faşist şeflik rejimi tam da bu yüzden liselilerin eylemlerine büyük bir hışımla saldırıyor.
Bu gerçekliğin bize gösterdiği şudur. Genç kadınlar ve liseliler, eylemin, mücadelenin ve dolaysız biçimde birleşik mücadelenin kurucu özneleridir. Devrimci gençlik mücadelesi bu iki temel dayanktan güç alarak birleşik mücaleyi kuvvetlendirecektir. Söyleyebiliriz ki gençlik mücadelesi, bu iki kutup yıldızını takip etmeyi başarabilirse muhakkak ki yolunu daha büyük ve birleşik bir gençlik hareketine ulaştıracaktır.
*- Önümüzde ki mücadele dönemi için gençlik kitlelerine ve sizin dışınız da ki gençlik örgütlerine çağrını nedir?
Gençlik demek her şeyden önce irade ve öncülük demektir. O çok söylenen tabirle, “tüfek genç olanın omzundadır” Artık yapmamız gereken en anlamlı şey, birleşik mücadeleyi sokakta ve pratik bir hareketin içerisinde kuvvetlendirmektir. Tartışmamızın yeri sokaklar ve mücadele alanlarıdır. Biz KGÖ olarak şunu söylüyoruz. Saray diktatörlüğüne karşı mücadele perspektifimiz ve görüş açımız “Faşizme Karşı Tek Yumruk, Tek Barikat” şiarında özetlendiği gibi olmak zorunda.
Bugün faşist saray rejiminin yapmak istediği yılgınlığı ve korkuyu egemen kılmaktır. Kitlelerde “ faşizme karşı direnilemez” düşüncesini yaygınlaştırmak istiyorlar. En ufak direniş kıvılcımının ateşe dönüşeceğini bildiklerinden bütün zor araçlarıyla, bu kıvılcımı gördükleri yerde söndürmeyi arzuluyorlar. Ancak, faşist saray rejimine duyulan öfke, kuru bir bozkır misali o kıvılcımı bekliyor. İşte bugün gençliğe düşen görev o ateşi çıkartabilmek, saray diktatörlüğüne duyulan öfkeyi yangına çevirebilmektir. Bu ateşte diktatörlüğü yakmak için bütün mücadele araçlarına başvuracağız.
Bu bakımdan siper yoldaşlarımıza yeniden birleşik mücadele çağrısı yapmamıza gerek bulunmuyor. O aşamayı çoktan geride bıraktık. Artık siper yoldaşlarımızla omuz omuza yürüdüğümüz bir mücadele aşamasındayız. Ve bütün amacımız bu yürüyüşe hız katmak, gençliğin devrimci eylemini, militan-kitlesel-meşru bir çizgide geliştirebilmektir. İnanıyoruz ve biliyoruz ki, saray faşizmine karşı mücadele etmek isteyen gençlik kitleleri de birleşik mücadelenin gelişmesini arzuluyorlar.
Birleşik mücadelenin öncü eylemleri, bir yandan saray faşizmine karşı direnen bütün kesimlere umut aşılayacak, diğer yandan da gençlik kitlelerine yol gösterecektir. Bu öncü tutumun gelişmediği yerde ise, kendimizden başka kızacak hiç kimsemiz yok. Devrimci gençliğin öncü ve kurucu irade sergilemediiği koşullarda, faşist saray darbesine karşı mücadele daha zorlu bir hal alacaktır.
Söylemişik, siper yoldaşlarımıza birleşik mücadele çağrısı yapmamıza gerek bulunmuyor. Zaten aynı mevzide, aynı siperde dövüşüyoruz. Ancak hepimiz adına sözümüzü ve kararlılığımızı yinelememizde sakınca yok.
Devrimci gençlik mücadelesi sayısız devrimci militanın emek ve çabalarıyla bugüne uzanmış bulunuyor. Bu tarihte Denizler, Mahirler, İbrahimler var, bu tarihte Ertuğrul Karakaya, Erdal Eren, Haki Karer ve Beyazıt Şehitleri var. Gençlik hareketinin bugünkü öncü ve önderleri olan, Serkan Eroğlu’nun, Önder Babat’ın, Aydın Erdem’in, Şerzan Kurt’un, Aziz Güler’in ve Cebrail Günebakan’ın adanmışlığı ve devrimci düşleri var. Ve bugün birleşik mücadelemizin inşası için bize yıkımaz bir kale bırakan, Saray diktatörlüğüne karşı birleşik devrimin sembolü haline gelen Suruç Şehitlerimizin başeğmez ve umut aşılayan devrimci mirası var.
Bu miras dünümüz, bugünümüz ve geleceğimizdir. Saray faşizmine karşı direnişte Türkiye ve Kürdistan gençliğinin izlemesi gerek yol tam olarak budur. Bizler devrimci gençlik örgütleri olarak bu yolu takip edecek ve saray faşizmini yenigiye uğratana kadar mücadele edeceğiz.
Devrimci görevlerimizin, özgürlük tutkumuzun, halklarımıza karşı sorumlu olmanın ve ölümsüzlerimize bağlılığımızın gereği saray diktatörlüğüne ve AKP-MHP faşist ittifakına karşı direnişi başarıya ulaştırmaktır.