HABER MERKEZİ –
‘Yaşam ya özgür olacak, ya hiç olmayacak’ ilkesine bağlılığım, doğuştan ölüme veya sonsuzluğa kadardır. Sevgi ve saygı, estetik ve özgür ahlâkla mümkündür. Bunun merkezine kadını oturtmam doğrudur. Özgürlük eylemiyle doğan özgür kadının ve etrafında gelişen yaşamın en güzelce ve dostça olacağından kuşku duymadım. Komplekse düşmedim. Erkek egemenlikli din ve toplum yerine, kadının en azından eşitliğini gözeten tanrıça ağırlıklı din ve toplum anlayışına büyük anlam verdim. Bunun oluşması için büyük bir kadın özgürlüğü ve aşkının işçiliğini yürüttüm. Hiçbir kadına, dolayısıyla insana mülk gözüyle bakmadım, baktırmadım. Bu yolumda da doğruluğundan, ahlâki ve estetik değerinden hiç taviz vermeden sonsuza kadar yürümem, karakter oluşumumun doğal bir sonucudur. Yanlış yaşam yolunda DOĞRU yaşanmaz. Kötü ve çirkin yaşam yolunda da İYİ ve GÜZEL yaşanmaz. Yaşam için krizler ve savaşlardan da daha ağır bir felaket, hakikat algısından köklü kopuşlara yol açan sanal yaşam kutularına kölece bağlanmadır; çoktan çizilmiş yanlış, çirkin ve kötü yolda yaşamadır. Yaşamın doğruya getirilmesi ve sağlıklı kılınması için devrim dahil çeşitli toplumsal söylem ve eylemlerle mücadele edilir. Bunun için de etik, estetik, felsefi ve bilimsel zihniyet ve irade oluşturulur.
Toplumsal sorun kolektif sorundur. İşte ben bunun için etik ve estetiği önerdim. Kadın ahlâki ve politik toplumun asal öğesi olarak özgürlük, eşitlik ve demokratikleşme ışığında yaşamın etiği ve estetiği açısından da hayati rol oynar. Etik ve estetik bilimi kadın biliminin ayrılmaz parçasıdır. Yaşamdaki ağır sorumluluğu nedeniyle kadının tüm etik ve estetik konularda hem düşünce hem de uygulama gücü olarak büyük açılım ve gelişmeler sağlayacağı tartışmasızdır. Kadının yaşamla bağı erkeğinkine göre çok daha kapsamlıdır. Duygusal zekâ boyutunun gelişkinliği bununla ilgilidir. Dolayısıyla yaşamın güzelleştirilmesi olarak estetik, kadın açısından varoluşsal bir konudur.
Güzellik sosyolojik bir olaydır, en çirkin olanın bile en güzel olması mümkündür. Meseleyi salt bedene indirgemek yanlıştır. Bedeni en güzel kılmaya çalışanları, bunun için estetik yapanları ve kozmetik kullananları izliyoruz. Sözde en güzel hale getirilenlerin bile üç ayda maymuna döndüklerini görüyoruz. Kadının kendi şahsında güzelliğini estetik olarak belirledim. Etik meselesine de gelince, “Ben benim” diyeceksiniz. Kendi kendinizin olacaksınız.
Ahlâkın teorisi olarak etik veya ahlâkiyat, temel felsefi problem olarak varlığı, giderek daha yakıcı hale gelmiş ahlâkı incelemek ve yeniden esas rolüne kavuşturmakla görevlidir. İşlevi doğru ortaya konulması gereken ahlâk temel yaşam ilkesi haline gelene dek önemini yitirmeyen bir sorun olarak toplumdaki yerini koruyacaktır.
Etik açıdan da kadının sorumluluğu daha kapsamlıdır. İnsan eğitiminin iyi ve kötü yönlerini, yaşam ve barışın önemini, savaşın kötülüğü ve dehşetini, haklılık ve adalet ölçülerini değerlendirme, belirleme ve kararlaştırmada kadının ahlâki ve politik toplum açısından daha gerçekçi ve sorumlu davranma doğası gereğidir. Tabii erkeğin kuklası ve gölgesi kadından bahsetmiyorum. Söz konusu olan özgür, eşit ve demokratikleşmeyi özümsemiş kadındır.
Etik-estetik ilişkisini gül-diken ilişkisi üzerinden de geliştirebiliriz. Gül estetik ise, dikenler de onun etiği, ahlakıdır. Etiği olmayan bir estetik olamayacağı gibi, estetiği olmayan bir etik de söz konusu olamaz. Olursa modernitenin açığa çıkardığı hiçbir etik ve estetik değer taşımayan ucubelikler gibi olur. Etik ve estetiki toplumsal bağlamda ele almak lazım. İyi, güzel, doğru ve ahlaki olanın toplumsal anlamda karşılığı nedir, ne anlama gelir? Siyasal, sosyal, ekonomik ve benzeri tüm alanlarda etik ve estetik olanı Kürt gerçeği temelinde açığa çıkarmaktan, tamamlamaktan söz ediyorum. Yoksa sözünü ettiğim artistik anlamda modernitenin şekillendirdiği bir estetik anlayışı değildir.
Toplumsal hakikatlerin bilim, felsefe ve estetikle açıklanmasını geliştirdikçe daha doğru, iyi ve güzel yaşamanın olanakları da artıyor. Etik, adil ve politik olmayan yaşam toplumsallık açısından yaşanmaması gereken bir yaşamdır. Genelde uygarlık ve özelde kapitalist modernite, oluşturduğu ideolojik baskı ve sömürü tekelleriyle, köleliğin her biçimine bulanmış, bol yalanlı, demagojik ve bireyci yaşamlarla yanlış yaşamayı mümkün kılar ve kabul ettirir. Toplumsal sorun denen gelişmeler de böyle ortaya çıkar.
Bilinebildiği kadarıyla insan toplumu mahlûkat içinde en gelişmiş vicdana sahip biricik varlıktır. Kutsal gelenekte bu husus “İnsan eşref-i mahlûkattır” biçiminde deyimlenir. İnsanın toplum doğası bu özelliğini temelde din, felsefe, sanat ve bilimsel etkinliklerle gerçekleştirir. Vicdanın kendisi kurt-kuzu ikilemini aşma gücünü ifade eder. İnsanın toplumdaki bu konumu eşsizdir. Toplumsal sorunların çözümünde vicdan en büyük silahtır. İnsan bireyini, onun vicdanını mümkün kılan toplumsal varlığıdır, toplumsal vicdandır. Toplumsuz birey düşünülemeyeceği gibi vicdansız toplum da düşünülemez.
Ahlâktaki ‘iyi’-‘kötü’ ayrımı uygar toplumdaki temel sosyal bölünmeyle bağlantılıdır. Bir yönüyle çıkar grupları arasındaki mesafeyi açıklar. Genelde ise ‘iyi ve kötü toplum’ ayrımını ifade eder. Özü toplumculuktur. Topluma bağlılık iyi ahlâkı, toplumdan uzaklık ve onun değerleriyle çelişme ise kötülüğü ifade eder. Toplumsal kuruluş başlangıçtan itibaren ahlaki karakterlidir. Yani toplumu düzenlenleyen kurallara kutsallık atfedilir ve gönüllü temelde bağlanılır. Toplumun ‘ilk anayasası’ ahlâk kurallarıdır. Toplumun özünde ahlâk vardır. Ahlaki temelini yitiren toplum dağılmaktan kurtulamaz. Toplumsal kurallar ise özünde toplumun kimliğine, tanrısal varlığına ve diline bağlı olmayı, sanki tek bir canmışçasına diğer üyelerine bağlılığı ve gerektiğinde onlar için ölümü göze almayı öngörür. Toplumun dışına atılmak zaten ölümle eştir.
Kapitalist modernitenin yarattığı dünyaya bakın; yaşam her yönüyle kirletilmiş, insan insan olmaktan çıkartılmış. Kadını sahte, erkeği sahte, tarih ve dinler, kutsal kitaplar iktidar yalanlarının araçları haline getirilmiş. Ahlak, vicdan ve adalet gibi toplumsal değerler başta olmak üzere iğfale uğramayan tek bir değer bırakılmamış. Ben insanım diyen biri böyle bir ihanet zemininde nefes alabilir mi? Dipsiz ve karanlık bir kuyunun dibindeki biri için, kuyudan çıkmak için uzatılan ip ne ise, benim için de gerçek odur. Nasıl ki kuyunun dibindeki insan can havliyle bu ipe sımsıkı sarılıyorsa, biz de gerçeğe öyle sarılmalıyız. Umut dediğiniz şey de budur, gerçeğin yarattığı farkına varma, bilinçlenme ve bunun aydınlanmasında geleceğe yürüme gücüdür. Bunun iradesinin ve eyleminin açığa çıkmasıdır.
Çoğu mutluluk, ekonomik idare, rahat bir yaşam arıyor. Yalnız dünya güzellikleri ile rahat olamazsınız. Kirli ruhlar rahat değiller. Çağın olanaklarından yararlanıyorlar, ama rahat değiller. Rahatlığı emecek bir ruh yok. Çünkü vicdan sorunlarını çözmüş değiller. Çok iddialı olanlar birkaç ipucu yakalayabilirler. Zihniyet ve ruhsal dünyanızda ciddi sorunları yaşıyorsunuz. Büyük bir vicdan, ahlak ve kültür devrimine ihtiyacınız var. Acıları ve sevgileri doğru temelde anlamanız için büyük bir vicdan devrimine ihtiyacınız var. Bu coğrafyada kan kültüründen sevgi kültürüne nasıl geçiş yapılır? Ayrılıkçılığın, aşiret, kabile ve milliyetçilik zevkinin doğurduğu vicdan sorunları nasıl aşılır? Filistin’de de yaşanan budur. Ortadoğu Rönesansı ile biz bunu açmaya çalıştık. Mezopotamya kültüründe bu mümkündür. Eskiler 40 yıl çile çekmek derler. Benim 40-50 yıllık yaşamım çile çekmedir. Bunu sizin hissetmeniz çok zor. Bana acı veriyor. İnsanın vicdan ve yürek devrimi olmazsa güçlü olmayacaktır. Vicdan devrimini doğru anlamadan, güçlü politika yapamazsınız.
Özgür bir insan olmak için sürekli bir gelişmenin sahibi olmak gerekiyor. Anın devrimcisi olmak önemlidir. Bu anlamıyla kendini aşamayanın gençleşmesi mümkün değil. Üretmeyenin, bir ürün ortaya çıkarmakta uzak kalanın, ilerleme kaydetmeyenin beyni keçeleşiyor, giderek donup kalıyor ve zamanla çürümeye yüz tutuyor. Yani gelişme kaydetmeyen hızlı yaşlanıyor. Ben planlı yaşıyorum. Her dakikamı, her saniyemi değerlendiriyorum. Yirmi dört saat beynimi çalışır halde tutuyorum. Siz ise yirmi dört saatte bir düşünüyorsunuz. Yani zaman tasfiyesi yaşıyorsunuz. Devrimci zamanı çoğaltmasını bilmediğiniz için gelişemiyorsunuz. Bunun adı kocamadır.
İnsanın kendisini sürekli yaşama hazırlaması lazım. Aynı kalınarak yaşanmaz. Ben böyle yaşamadım. Bu biçimde yaşanmaz, yaşanmayacak. Yaşlılık ve gençlik de sosyolojik bir olaydır. On altı yaşında kocamak mümkünken, yetmiş yaşında çok genç kalmak olasıdır. Sürekli değişim halinde olanların genç kaldıklarını, genç yaşadıklarını yaşayarak görüyoruz. Hep yeni kalmak ise her koşul altında mutlaka gerçeğe bağlı olarak hareket etmek ve gerçeğe müdahale edebilmenin koşullarını yaratabilmek demektir. Ben yaş olarak hepinizden ileriyim, ama sosyolojik olarak hepinizden çok gencim. Gerçekten de kendimi çok dinamik hissediyorum. Çünkü her daim amaçlı, hedefli yaşıyorum. Bütün hesaplarım eşit, özgür ve paylaşımcı bir topluma çıkar. Her halükarda nicel birikimleri ve nitel patlamaları ya da değişim ve dönüşüm anlarını düşünerek yürüyorum.Belirttiğim gibi gençlik ve yaşlılık fiziksel zamanın uzunluk ve kısalığıyla bağlantılı değil. Kapitalist tekellerin yaşam tarzına karşı alternatif yaşam geliştiremeyenler, sistemin ideolojik saldırısına açık olanlar çok çabuk çürüyor ve düşünceleri erkenden yaşlanıyor.
Genelde modernite, özelde demokratik modernite tartışmaları hakikat algımızı yeniden geliştirebilir. Yanlış, çirkin ve kötü yollarda heba olan yaşamlardan kopup doğru, güzel ve iyi yaşam yollarına yönelebiliriz. Bunun için demokratik modernitenin zihniyet devrimiyle, toplumsallaşan felsefe, sanat ve bilim yoluyla hakikat algımızı güçlendirip doğru, iyi ve güzel yaşamı gerçekleştirebiliriz.
Zerdüştlüğün üç ilkesi var; doğru düşün, güzel söyle, sağlam yap. Doğru düşün, bilime, ikincisi, sanata, üçüncüsü, ahlaka vurgu yapıyor. Bu üç ilke güncelleştirilerek güzel bir ahlaka ulaşılabilir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan