HABER MERKEZİ- Hiwa Azad’ın Kürdistan Araştırmalar Merkezinde yayınlanan yazısı:
Kötülerin Kötüsü..!
“Bu yazı yazıldığı sırada iki devrimci gazeteci Nazım Daştan ve Cihan Bilgin işgalci ve faşist Türk devleti tarafından şehit edildi. Soykırımcı ve işgalci devletin, Kürtlere yönelik soykırım sırasında dahi Kürtlerin sesinin duyulmasını istemediği bir kez daha görüldü. Bu nedenle tüm değerlerimize saldırıyorlar.
Hakikatin sesi ve dili olan yoldaşlarımız Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anıyor, anıları önünde eğiliyoruz.
Bir Kürt atasözü derki; “diza ji dizan dizî erd û ezman lerizî.(Hırsız hırsızlardan çaldı, yer ve gök titredi.)”
Faşist Baas rejimi çöktü, onun yerine adını değiştiren DAIŞ Şam’a girdi! Suriye’de 13 yıl süren mücadelenin ardından uluslararası güçler ve işgalci Türk devletinin desteğiyle Baas rejimi devrildi. HTŞ çatısı altında bir araya gelen cihatçılar başkent Şam’a yerleşti.
Bilindiği üzere 2010 yılında diktatörlük rejimlerine karşı Arap halkının serhildanları başladı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları özgürlük, demokrasi ve eşitlik arzusuyla monarşik ve diktatörlük otoritelerine karşı isyan etti. Halk kendini açlıktan, ahlaksız yöneticilerden, faşist ve tekçi Ulus-Devlet anlayışından kurtarmak istiyordu.
Hemen hemen tüm Arap ülkelerine yayılan serhildanların büyüyüp genişlemesi nedeniyle süreç “Arap Baharı” olarak adlandırıldı. Ancak halkın taleplerini felsefi, ideolojik, askeri ve siyasi açıdan örgütleyecek ve yürütecek bir önderlik olmadığından devrimin önderliği hegemonik güçlerin ve radikal islami örgütlerin eline geçti.
Bu güçler zaten devrim rüzgârının yönünü değiştirmiş, halkın yozlaşmış rejimlere karşı öfkesini ve gücünü kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Bütün ülkelerde özgürlük devrimi uğruna halk serhildanları iktidar değişikliğine dönüştü.
Birçok ülkede iktidarlar değişti ama ne yazık ki ulus devlet sisteminde ve insanların yaşamlarında hiçbir değişiklik olmadı. Uluslararası güçler ve yerel yönetimler el ele verdi, halkın baskıcı sistemi değiştirme taleplerini bir kenara bıraktı, devrimle oynadılar, halkın değişim taleplerini istismar ettiler.
En son 27 Kasım 2024’te Halep saldırısıyla başlayan, Baas rejiminin yıkılmasına yönelik saldırıların ardından Suriye’de yaşanan olayların halk devriminin çalınmasından başka bir şey olmadığı görüldü.
Gerçekte Suriye’de başarılı olanlar ne bölge halkı, ne işgalci Türk devleti, ne de DAIŞ ya da HTŞ çeteleridir. Uluslararası güçlerin siyaseti ve İsrail başarılı oldu. Böylece yeni krizlerin ve kaosların kapısı aralandı. Bu sürece Pandora’nın kutusunun açılması denilebilir.
HTŞ adı verilen grup DAIŞ’in kalıntılarından oluşan karma-toplama bir güçtür. Pek çok farklı cihatçı gruptan oluşuyorlar. Bu güçler arasında El Kaide, El Nusra Cephesi, DAIŞ, Selefi ve İhvancı gruplar yer alıyor. Silahlı çatışmaya katılan grup ve kişilerin amacı özgürlüğü, demokrasiyi ve eşitliği teşvik etmek değildir. Amaçları Sünni mezhebine dayalı şeriat kanunlarını uygulamaktır.
DAIŞ ve müttefikleri, sahiplerinin isteği üzerine kıyafetlerini değiştirdiler ancak görüşlerinde bir değişiklik olmadı. Amaca ulaşmak için araç ve gereçlerinde değişiklikler yaptılar ancak hedeflerinde değişiklik yapmadılar.
Bundan sonra Suriye’de neler olacağını anlamak için bu grupların ortaklarına bakmak yeterli olacaktır.
Aslında film yeni başlıyor. Adına BAAS rejimi denilen bir kötülük gitti, ancak bölge halklarının daha büyük kötülüklerle karşı karşıya kalacağı aşikardır. Kötülerin kötüsü çete grupları yeni kurulacak devlette iktidarı olmak istiyorlar. Şam’a gelenlerin uygulamaları Esad rejiminin uygulamalarından pek farklı olmayacak gibi geliyor. Hepsi işgalci Türk devletinin ve işgalci güçlerin oyuncakları konumundalar. Dolayısıyla Bölge halklarına yönelik yeni katliam tehlikesi olduğunu söylemek abartılı olmaz. Özellikle Kürtler, Aleviler, Dürziler ve demokratik Araplar soykırım tehdidi altındadır. Çünkü cihadistlerin aklından halklar için demokrasi, özgürlük ve eşitlik sistemi kurmak gibi bir şey geçmez.
Özellikle faşist ve işgalci Türkiye devleti, Suriye’deki yeni durumu devrim olarak tanımlamak istiyor. İhvan ve DAIŞ’i devrimci olarak tanıtmak istiyor. Televizyon programlarında Muhammed El-Colani devrimin lideri olarak övülüyor. Şüphesiz Suriye’de yaşananlar devrim değildi. Tam tersine devrimin canına okuyan karşı devrim hamlesiydi. Hatta işgalci Türk devletinin Kürt halkına yönelik bir komplosu olduğu bile söylenebilir. Eski DAIŞ çetelerini makyajlayıp, “modern kıyafetler” giydirerek halklara ve uluslararası güçlere pazarlıyorlar.
Bir diğer önemli nokta ise Erdoğan ve işgalci Türk devletinin cihatçıları kendi amaçlarına hizmet etmek için kullanmak istemesidir. Çete grupları, özellikle de Erdoğan’a bağlı gruplar, işgalci Türk devletinin amaçlarına hizmet ediyor. Suriye savaşının başladığı günden bu yana işgalci Türk devleti çetelerini her gün Kürtlere saldırtıyor. Türk devletinin hedefi Kürtlerin tüm kazanımlarını yok etmek, Rojava bölgesini ve Özerk Yönetim’i yok etmek, özgürlükçü Kürtleri katletmektir.
İşgalci devlet, yeni Suriye sisteminin oluşmasında önemli bir rol üstlenmek istiyor. Şam’daki yeni hükümetin Türkiye’ye hizmet etmesini ve Rojava Kürtlerine karşı savaşmasını istiyor. Bunun için çalışıyor. MİT’ten tutalım Türk devletinin tüm askeri ve siyasi kurumları Şam’da güç kazanmak ve Kürtleri yok etmek için çalışıyor.
İşgalci devletin KDP ve ENKS ile ilişkileri de aynı amaç üzerinedir. KDP ve ENKS, Türk devletinin elinde Kürtleri öldürme aracıdır. Sözleri ve eylemleri aynıdır. Bunlar Türk MİT’i ile iş birliği yapıyorlar. İşgalci Türk devletinin ve KDP’nin amaç ve araçları aynıdır. Özgür Kürtleri, kendi kontrolleri altında olmayan, hizmetlerinde olmayan Kürtleri yok etmek istiyorlar.
KDP ve onun kullanışlı aracı ENKS’nin Rojava’daki politikası Kürdistan halkının tarihi açısından büyük bir aşağılamadır. İnsanlar KDP ve ENKS liderlerini dinledikçe Kürt olmaktan utanıyorlar. Bir Kürt nasıl kendi halkına bu kadar düşman olabilir? Bu kadar kin ve nefret neyin nesidir? Neden İşgalci ve katil Türklerin kucağında Kürtlere bu kadar düşman oluyorlar?
Bunlar Kürdistan tarihine karşı büyük suç işliyorlar. Kürt halkının şehitlerine, Rojava halkının başarılarına saygısızlık ediyorlar. Yurtseverlik küçük hesaplar yapmaz. Yurtsever insanlar, ülkelerini korumak için işgalcilere karşı dururlar. İşgalcilerin yanında değil!
Kürdistan’ın dört parçasındaki halkımız, Türk faşist devletinin Kürtlerin dostu olmadığını çok iyi biliyor. Türk devletinin KDP ve ENKS ile kurdukları “dostluk,” PKK’nin tasfiyesi ve Kürt halkının temel haklarının ortadan kaldırılması içindir.
Bu kirli oyunu herkesin görmesi lazım. Türk devletinin Kürtleri bölme siyasetine izin vermemek lazım. Bölünürsek zayıflarız, zayıflarsak tarihin Kürt halkına sunduğu fırsatları teper, özgürlüğü sağlayamaz ve başaramayız.
İşgalci Türk devletinin de aralarında bulunduğu uluslararası güçler Suriye’de yeni bir sistem kurmak istiyorlar. Yeni Suriye devletinin niteliğinin ne olacağı tartışılıyor. Merkezi mi olacak, federal mi, laik mi, İslamcı mı olacak tartışması yapılıyor. Herkes kendi çıkarlarına ve hesaplarına göre Suriye için elbise biçiyor.
Bir de Kürtlerin, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin yeni Suriye kurma programı var. Bölgenin sorunlarının çözümüne yönelik en doğru program ve yol, hiç şüphesiz demokratik Özyönetimdir. Halkların, dinlerin ve mezheplerin bir arada yaşaması demokratik bir sistem kurma temelinde olur. Bunun dışında her kendini dayatma yeni krizlere, savaşlara ve çatışmalara yol açacaktır. Kuşkusuz çok kültürlü, çok renkli, bu coğrafyanın zenginliklerini görmeyen, ona göre siyaset yapmayan, demokrasi ve özgürlüğe dayalı çözümler geliştirmeyen anlayışlarla yaşanmayacaktır.
Tekçi ve benmerkezci zihniyetle ne demokrasi ne özgürlük ne de eşitlik gelişir. Demokrasi kültürdür, ahlaktır, bilimdir. Halklar ve farklılıklar arasında paylaşım, birlik ve uyumdur. Demokrasi farklılıkları bir tehdit olarak görmez, aksine tüm farklılıkları temel zenginlik olarak kabul eder.
Faşist ve cihatçı iktidarlar farklılıkları kabul etmiyor. Bireyciliği esas alıyor. Avrupa güçleri, ABD ve Türkiye bu cihatçıları yeni makyajlarıyla demokratik göstermek istiyorlar ancak nafile bir çabadır.
Öte yandan kimin kimi kullandığı da belli değil. Birçok kişi Amerika ve Avrupa’nın bu grupları kullandığını söylüyor. Ya öyle değilse?
Suriye şimdi öyle bir durumda ki, kimin eli kimin cebinde belli değil.
Açık olan şu ki, bugünkü atmosferde Faşist Türk devleti Kürtlerin özgürlüğünü engellemek, Kürtleri yok etmek istiyorlar.
Kürt halkının varlığına yönelik büyük tehditler var. Faşist Türk devleti çok açık ve net bir şekilde “Kuzey Irak’ta (Güney Kürdistan’ı kastediyorlar) yaptığımız hatayı Suriye’de yapmayacağız” diyor. (Rojava Kürdistan’ı kastediyorlar.) Bu gerçeğe dayanarak politika ve stratejilerini belirlediler. Bu açıklama aynı zamanda Güney Kürdistan Savunmasının Rojava Savunmasıyla bağlantılı olduğunu da herkese gösteriyor.
Ortadoğu’da gerilim devam edecek. Belirsizliklerle dolu süreçteyiz. Uzun, karmaşık, sancılı bir süreç olacağı kesindir. Bölgenin yeniden dizayn edilmesi zaman alacaktır. Ama bizim zamanımız yok! AKP-MHP rejiminin faşist saldırganlığının farkında olmak yetmez, her yerde kapsamlı ve yaratıcı eylemlerle harekete geçmek gerekıyor.
“Bugün erken, yarın geç” anlayışıyla harekete geçmemiz gerekiyor. Kimin elinden ne geliyorsa kaygısız yapmalıdır. Bugün var, yarın yok.
Suriye faşist Baas rejiminden kurtuldu ancak bu bundan sonra her şeyin düzelecek anlamına gelmiyor. Kendimizi korumanın ve özgürlük sistemini kurmanın zamanı geldi.”