HABER MERKEZİ- Büyük Ozan Hasret Gültekin şarkısında “bir insan ömrünü neye vermeli?” diye sorarken bilge şair Tagor “bir ömürden daha önemlisine!” diye cevaplamış. Çünkü demiş: “Bir insanın hayatından daha değerli bir şeyi yoksa, onun hayatının da değeri yoktur.”
Biz hayatlarımızı anlamlı ve özgür yaşama adadık. Yaşamı anlamlı ve özgür kılmak her şeyden önce güçlü bir sınıf ve cins mücadelesi gerektiriyor.
Özgürlük Hareketi ilk çıkışından itibaren işbirlikçi, feodal-komprador ve küçük burjuva kesimlere savaş açmış; emekçi, bağımsız, özgür ve direnişçi çizgisini bu temelde geliştirmiştir.
Nerede bir olumsuzluk varsa…
Mücadelenin çeşitli aşamalarında bazen saflara dayatılan feodal komplocu anlayışlar öne çıkmış bazen de küçük burjuva anlayışlar gündem olmuş ancak çoğu zaman her iki eğilim birlikte Önderlik gerçekliğinin karşısına dikilmiştir.
Sınıfsal mücadelenin yanında cins mücadelesi de devreye girince mücadelemizin toplumsallaşması önündeki ideolojik engeller birer birer ortadan kalkmıştır.
Mücadele büyüyüp geliştikçe sınıf ve cins mücadelesi daha çok derinleşmiş, nihayetinde yeni paradigmayla birlikte tam anlamıyla demokratik bir içerik kazanmıştır.
Bugün tüm insanlığa hitap edecek duruma gelen mücadele gerçekliğimize karşın her alanda bu gelişmeyi karşılayacak öncülük sorunu da baş göstermiş; “küçük burjuva anlayış ve karakter özelliklerinin normalleşmesi” gibi büyük bir sorunla karşı karşıya gelinmiştir.
Günümüzde bir yandan sınırsız fedailik gelişirken bir yandan da küçük burjuva kişilik özellikleri kendini her türlü devrimsel gelişmeye dayatmaktadır. Cins ve sınıf mücadelesi geliştikçe bu durum daha iyi açığa çıkıyor ve daha büyük bir mücadele gerekçesi haline geliyor.
Nerede bir olumsuzluk ya da sürece yanıt olamama varsa bunun nedeni cins ve sınıf mücadelesinin yetkince yürütülmemesidir. Partimiz şimdi bu iç mücadeleyi adeta bir seferberlik düzeyinde ele almıştır.
“Orta sınıf” denilip geçilmemeli
Küçük burjuvazi zora gelmez!
Küçük burjuvazinin tarihte ortaya çıkışı ve gelişimi incelendiğinde burjuvazinin hakimiyet döneminde bu adı almış olsa da alt ve üst sınıflar arasında her zaman bir orta sınıfın bulunduğu ve küçük burjuvazinin bu orta sınıfı temsil ettiği görülmektedir.
“Orta sınıf” denilip geçilmemelidir; Önder APO orta sınıfın faşizm yüklü olduğunu ifade ediyor. Toplum karşısında bu kadar büyük bir tehlike potansiyelidir. Çıkarlarını esas alan bu sınıf gerçekliği, bazen devrim saflarının yanında bazen düşmanın yanında yer alır. Devrim saflarında olduğunda da kendi karakterini dayatarak bir nevi karşı-devrim rolünü oynar. Nerede devrim varsa orada karşı-devrim de vardır sözü en fazla da küçük burjuva kişiliğinin şahsında vuku bulmaktadır.
Küçük burjuvanın dişi ağrıdığında
Küçük burjuva her zaman konforlu yaşama özenir, kendi çıkarını ve rahatını esas alır, zora gelmez.
Maksim Gorki küçük burjuva kişiliği betimlerken diş ağrısından bahseder: Bir küçük burjuvanın dişi ağrıdığı müddetçe dünya umurunda değildir! Tüm dünya gözüne cehennem gibi görünür!
İnsan sanıyor ki bu satırları yazan Gorki hiç diş ağrısı nedir bilmemiş ama o bir emekçi devriminin edebiyatçısıydı ve elbette yazdıklarının farkındaydı. Küçük burjuvazi üzerine yazdığı kitapta bugün de geçerli olan küçük burjuva sloganını açıklamıştı:
“Beni rahat bırakın, dilediğim gibi yaşayayım!”
İşte bu liberalizmin iddiasıdır. Oysa hiç kimsenin dilediği gibi yaşayabileceği bir dünya yoktur. Savaşlarla kasıp kavrulan dünyaya rağmen küçük burjuva kendini kandırmayı sürdürür: “Savaştan alınan korkunç dersler; sivrisineklerin, kurbağaların hamam böceklerinin alışkanlıklarını nasıl hiçbir şekilde değiştirmemişse, küçük burjuvazinin de psikolojisini hiç mi hiç değiştirmemiştir.”
Gorki’nin tespit ettiği, küçük burjuvazinin savaş karşısındaki gerçekliği günümüzde de geçerlidir:
“Kapitalist Avrupa devletleri süratle yeni bir savaşa hazırlanmaktadırlar. Askeri uzmanlar yeni savaşın kimyasal bir savaş olacağını ve yıkımının, insanlara saldığı dehşet ve korkunun, 1914-1918 savaşından önceki savaşları gölgede bırakacağını ifade etmektedirler…
Londra’nın, Paris’in, Berlin’in büyük meydanlarından birinde birkaç hırsız, birkaç haydut toplanıp hangi mahalleyi soyalım, bu işi nasıl kıvıralım, diye ulu orta tartışmaya kalkışacak olsalar, küçük burjuvazi, “sosyal bakımdan tehlikeli” olan bu vatandaşların bu mütevazi niyetlerini şu ya da bu tarzda önlemek için, mutlaka harekete geçecektir. Oysa, milyonlarca insanı kitle halinde öldürme tasarılarını herkesin önünde gazetelerde, millet meclislerinde, cumhurbaşkanlarının verdikleri ziyafetlerde tartışılan son derece, ama cidden son derece cani ve sosyal bakımdan tehlikeli olan “insanlara kıyanların” niyetlerini önlemek, küçük burjuvaların hiç mi hiç akıllarından geçmez.”
“Küçük burjuvasınız da ondan…”
Gorki’nin dediği gibi bugün de zalimler ne kadar rahat ve çokça insan öldürebilecek kapasitede savaş araçları yapmakla övünseler de küçük burjuvazi bu faşist düzenle savaşmayı düşünmez ama işine geldiğinde devrim ve devrimcilik lafzını kullanmaktan geri durmaz. Onun devrimciliği, şartları biraz yumuşatacak şikayetler ve yakarışlardır.
Radikallik karşısında “göreceksiniz bu tutmaz, yine bizim dediğimiz çıkacak” der. Neticede onun için önemli olan “çok yemek, pek az çalışmak, pek az düşünmektir…”
Koşullar değiştiğinde, hatta devrim olduğunda bile “eskiden ne çok vardı, şimdiki ne kadar az!” der. Bu kişilik emekçi topluma zarar verir. Bu özelliklerle mücadelede net olunmalıdır yoksa halkın sırtında bir kambur haline gelir.
Gorki’nin küçük burjuvaziye cepheden saldırması boşuna değildir. Kemal Pir yoldaşa “bize neden küçük burjuva diyorsunuz, biz de devrimciyiz?” diyen birine karşı tavrı da böyle olmuştur. O sanıyor ki alttan alacak, yumuşatacak. Hayır, tam tersine balyoz gibi indirir sözlerini küçük burjuvanın beynine: “Küçük burjuvasınız da ondan söylüyoruz!” Biz sizin gibi olamayız demektir bu, farkını ortaya koymak, çizgisini korumaktır mücadelenin.
Kaynak : Yeni Özgür Politika