HABER MERKEZİ
Bir topluluğu kendisi olmaktan çıkarmanın, başkalarına benzeterek yok etmenin en kalıcı yolu, o topluluğu anlam, zihniyet ve estetik yitimine uğratmaktır.
Çoklu kimlikler çağında yaşadığımızı söylersek abartı olmaz. İnsanlar birden çok kimliğe sahip olabilmekte, sahip oldukları tüm kimlikleri birlikte taşıyıp yaşayabilmektedirler. Tekli ya da çoklu kimlikli olabilmek için kendisi olmak önkoşuldur. Kendisi olamayanların kendilerine özgü -tekli ya da çoklu- kimlikleri de olamaz. Öncelikle insanın kendisi olabilmesi yaşamsal önemdedir. Örneğin bir insan evrende dünyalı, dünyada Ortadoğulu, Ortadoğu’da Kürdistanlı Kürt, demokratik, sosyalist vb. kimliklerin hepsini birlikte taşıyabilir, yaşayabilir. Ama önce kendisi olmak şartıyla bunları yapabilir. Kendisi olmadan, olamadan hiçbir özgün kimliğe de sahip olunamaz. Yanılsama ile özgün bir kimliğe sahip olunduğu düşünülebilirse de hem kendisi hem de çevre kandırılmış olur.
İnsan toplumsal olduğu oranda insandır. Yani insan olmanın ölçüsü toplumsallıktır. İnsanda olduğu gibi, toplumlarda da kendilik, maddi ve manevi kültür olarak kendiliğini yaşayabilmek yaşamsal önemdedir. Kendisi olmaktan çıkarılmış, kendisinden uzaklaştırılmış birey ve çevrelerin kendilerine özgü toplumsallıkları, kimlikleri ve kültürleri olamaz. Ancak tür topluluklar başka toplumların egemen sınıflarının, sömürgenlerle sömürgecilerin istedikleri gibi üzerinde oynayabilecekleri yığınlar olabilirler. İnsan ve toplumsallık damar ve kan gibidir. Kan damardan çıktıktan sonra nasıl pıhtılaşır, kan olma özelliğini yitirirse, kansız kalan damar da kurur, damar olma özelliğini yitirir. Artık ne kan eskisi gibi kandır, ne de damar. Kendilik ile kimliklilik de öyle. Kendilik olmadan kimlik, kimlik olmadan kendilik olmaktan söz edilemez.
İnsan da toplumsallıktan koparıldığında insanlığından çok şey yitirir. Hatta eğer yeniden toplumsallığını sağlama ya da ona kavuşma mücadelesi içinde değilse, kendisi olmaktan uzaklaşmıştır demek yanlış olmaz. Varlığını, canlı bir organizma olarak beslenmesini, korunma ve gelişmesini sağlayacak bireylere sahip olmayan bir topluluğun da toplumsallığından bahsedilemez. Böyle bir topluluk ancak egemenlerin istedikleri gibi biçimlendirecekleri bir yığın olarak değerlendirilebilir.
Toplumsallık, bütünlüklü bir kültürel varoluştur. Kültürü toplumun tarihsel süreç içerisinde oluşturduğu anlamsallıklar ve yapısallıkların bütünü olarak tanımlamak doğru bir tanımlama olur. Anlamsallıkları içerik, yapısallıkları da değişime-dönüşüme açık kurumsallıklar olarak değerlendirebiliriz. O halde toplumsallığı yalnızca anlam-içerik- ya da yapısal-kurum- olarak değerlendirmek mümkün değildir. Kurumsuz anlamdan, anlamsız kurumdan söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Toplumsallık ikisinin bütünlüğünden oluşur. Anlamsız bir kurumsallık, başkalarının istediği gibi kullanabileceği yapılar oluşturmak anlamına gelir. Yapısallığı oluşmamış ya da dağıtılmış bir toplumun da anlamından söz edilemez.
Abdullah ÖCALAN Sosyal Bilimler Akademisi