Dünyada hiçbir ordunun askeri 6 ay boyunca hiç ara vermeden, kesintisiz bir biçimde devam edecek şekilde savaşamaz. Dünyada hiçbir ordu Kürdistan Özgürlük Gerillasının adanmışlığı ve fedailiğiyle savaşamaz. Kaldı ki bunu Azerbaycan-Ermenistan savaşında da, bugün Ukrayna- Rusya savaşında da görmekteyiz. Dışımızdakilerin savaş düzeylerini, kapasitelerini ve potansiyellerini küçümsemiyoruz. Fakat Kürdistan’da gerillaya karşı geliştirilen dehşetengiz saldırılar dünyanın başka bir yerinde olmadığı gibi, gerillanın gösterdiği zafer çizgisindeki direniş de başka hiçbir yerde yaşanmamaktadır. Kürdistan Özgürlük Gerillasının bu duruşuna iman etme, bu direnişi karşısında secdeye durma dışındaki her tutum münafıklıktır. Tabi sadece bununla yetinilmemelidir. Bu özgürlük savaşında herkesin kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi de olmazsa olmaz hayati bir gerekliliktir.
Faşist düşman gerillanın direniş dinamiklerinin her yönüyle farkındadır. Neler yarattığının, kendisi açısından nasıl büyük bir engel olduğunun ve en önemlisi de savaştaki kazanacağı zaferle neyi yaratacağının bilincindedir. 6 aylık savaş düzeyi bunun göstergesi olmuştur. Faşist Tc bu durumu gözeterek 6 aylık savaş içerisinde yaşadığı çözümsüzlüğü, tıkanıklığı ve yenilgiye doğru giden durumu tersine çevirmek istemektedir. Bunun için bir süreden beridir kudurmuşçasına saldırılarının dozajını en yükseğe çıkarmıştır. Bir an önce sonuç almak için tüm vahşi yöntemleri devreye koymuştur. En önemli bir sebep olarak 2023’ün şafak vaktinde kaybedeceği bir savaşla bir dakika bile iktidarda kalamayacağının derin korkusunu hissetmektedir. Kaybederse şimdiye kadar Kürtlere karşı uyguladığı her türlü alçakça, vahşice, insanlık dışı saldırılardan dolayı nasıl bir sonla karşı karşıya kalacağını tahmin etmektedir. Tüm bunlardan hareketle her türlü kaybı göze alarak – kaldı ki askerlerin iktidar tahtının savunulmasında telef olmasının Erdoğan bahçeli faşistleri gözünde zerre kadar kıymeti yoktur- direnişi kırmaya çalışmaktadır.
Kürdistan Özgürlük Gerillasının bu savaş performansı her açıdan layıkıyla rolünü oynadığını, devrim değerlerinin savunulmasında ve zafer yürüyüşünde görevlerini yerine getirdiğini ispatlamıştır. Şüphesiz bu duruş zafere kadar devam edecek, en ufak bir kaygıya kapılınmadan fedai direniş çizgisi büyüyerek sürdürülecektir.
Buna karşı Kürdistan Özgürlük Devriminin öncü gücü olan Kürdistan devrimci gençliği görevlerini bir kere daha her yönleriyle hatırlamalıdır. Ne faşist soykırımcı düşman sürülerinin saldırılarını ne de Kürdistan Özgürlük Gerillasının direnişini unutmamalıdır. Sadece unutmama ve hatırlamayla da işler bitmemektedir. Muhteşem gerilla direnişinin aynı zamanda görevlerini yerine getirme çağrısı olduğunu kor bir ateş gibi yüreğinde hissetmeli, bunun yakıcılığıyla harekete geçmeli ve Zap’ta yükselen özgürlük ruhuyla mücadeleye atılmalıdır.
Şimdiye kadar gerillanın tek başına, tüm devrim yükünü Önder Apo ve şehitlerle beraber sırtlaması ve eşsiz bir fedakarlık ve fedailik göstermesi unutulmazdır. En kutsal duruşun adıdır. Fakat gelinen aşamada düşmanın yeni saldırı dalgasıyla ve hamlesiyle beraber yeni bir mücadele aşamasına girmiş bulunuyoruz. Özellikle önümüzdeki 3 aylık zaman periyodu tabiri caizse sırat köprüsünden nasıl geçileceğinin işareti olacaktır. Bu düzeyde önemli, hayati ve belirleyicidir. Dolayısıyla bu mücadele merhalesinde herkes , herkesten daha fazla da bu mücadelenin öncüsü olan devrimci gençlik silkelenerek düşmanın sonuç alma hamlesine karşı bir zafer direnişi hamlesi geliştirmelidir.
Yürüttüğümüz varlık yokluk savaşının en önemli ihtiyacı herkesin kendisini topyekun bir savaş gerçeğine göre inşa etmesi, örgütlemesi ve işlevsel kılmasıdır. Nasıl ki mücadelemizin temel gündemi savaş ve bu savaşı nasıl zaferle taçlandıracağımız ise bunu başarmanın temel yöntemi de en başta Kürdistan gençliğinin kendisini savaş öncüsü durumuna getirmesidir. İçinde bulunduğumuz savaş karakterine göre yapılandırmasıdır. Normal bir sürecin normal bir mücadelesinden bahsetmiyoruz. Olağan dönemlerin sıradan görev ve ihtiyaçlarından da bahsetmiyoruz. Su ve ekmek kadar önemli olan, çekilen her bir nefes kadar yaşamsal olan onur ve özgürlük amacının şaşmaz pusulası olan savaş görevlerine doğru yaklaşımdır. Kürdistan devrimci gençliği savaş öncülüğünü bu kritik mücadele aşamasında pratikleştirme arayışında, ısrarında ve kararlılığında olmalıdır.
Peki somut olarak neden bahsediyoruz? Bu ifade edilenlerin anlamı nedir? Kurşun gibi ağır olan dönem görevlerinin yerine getirilmesi noktasındaki yetmezlikler nereden kaynaklanmaktadır? Bu ve benzeri sorulara verilecek doğru, vicdanlı cevaplar rotanın da doğru tutturulmasını sağlayacaktır. Devrimci halk savaşı dediğimiz ama söylediğimiz kadar pratikleştirmediğimiz yakıcı gerçeğin hakkının verilmesine yol açacaktır. Ancak devrimci halk savaşı kapsamında belirlenen görevler yerine getirilirse her bir insan, her bir devrimci genç gece yattığında kafasını gönül rahatlığıyla yastığa koyabilir, yediği bir lokma ekmeğin hakkını verdiğini ifade edebilir. Yoksa yapılanlar ve yaşananlar ağır bir gaflet, derin bir kendini kandırma ve süreçten tamamen kopuk hatta süreç karşıtı hale gelmiş bir duruştan öteye gitmeyecektir. Halbuki yapılması gereken en az gerilla direnişi kadar halk direnişini, toplumsal serhıldan hamlesini geliştirmek olmalıdır. Bu olağanüstü dönemin amentüsü budur.
Hiçbir şey halk direnişinden kutsal, meşru, etkili ve güçlü değildir. Günümüz dünyasında kapitalist modernite sisteminin ve onun jandarmaları olan tekmil devletlerin en büyük korkusu budur. Halk ve mücadele olarak istediğiniz kadar haklı olun, istediğiniz kadar meşru olun, istediğiniz kadar iyi, güzel ve doğru düşünün eğer halk direnişinin gücünü tüm dünyanın karşısına dikemezseniz yapılacaklar havanda su dövmeye benzer. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi açısından ve içinde bulunduğumuz faşist soykırım ablukasına karşı durumumuz da tamamen bununla alakalıdır. Kaldı ki bugün tüm düşman güçlerin de itiraf ettiği gibi yeryüzünde en dinamik, en büyük, en etkili halk potansiyeline sahip bir mücadeleyiz. Fakat gelinen aşamada özellikle Kürdistan gençlik hareketi olarak milyonlarca Kürt gencini harekete geçirme, örgütlü kılarak faşizme karşı mücadelede en ön cephenin direnişçisi kılmada ciddi yetersizlikler ve zayıflıklar yaşanmaktadır. Halkı bir sel gibi önündeki tüm engelleri aşan bir dinamizme ve etkinliğe ulaştıracak olan gençlik öncülüğüdür. Fakat gençlik özellikle bu 6 aylık savaş sürecinde bunu geliştirmemiştir. Toplumun lokomotif gücü olmak ancak bununla olur. Yoksa beylik laflarla öncülükten bahsedilir o da kuru bir propagandadan öteye gitmez. Yapılması gereken topyekun direnişin en temel ayaklarından biri olan halkın toplumsal direnişini yaratmaktır. Fedailik çizgisinde direnen gerillanın savaşını zaferle buluşturmanın koşulu budur. Bunu yapmadan hiç kimse tek başına gerilla mücadelesiyle sonuç alacağı beklentisine kapılmasın, sırtını bu adanmış fedailiğe dayamasın, kendi görevlerini gerillaya havale ederek vicdansızlık yapmasın. Yapılması gerekenlerin ucunda hangi bedel olursa olsun yapılmasını sağlamaktır vicdanlı olmak. Bunun da tek yolu devrimci gençliğin tüm kritik süreçlerde olduğu gibi bugün de kendisini en keskin biçimde vicdani muhasebeden geçirerek görevlerini ne pahasına olsun yerine getirmesinde yatmaktadır.
Örneğin bugün tüm dünyanın gözleri önünde bir halkın özgürlüğünden başka hiçbir şey istemeyen kızlarına ve oğullarına karşı kimyasal silahlar kullanılmaktadır. Yine altını çizerek belirtmek gerekir ki sadece bir defa değil, bir miktar değil. Her gün, gittikçe artarak ve herkesin gözünün içine baka baka yapılmaktadır. Fakat buna rağmen milyonlarca gençten oluşan potansiyel örgütlülüğe sahip bir mücadele olarak bunu yeterince gündemine alma, bunun üzerinden sürekli bir eylem planlaması içinde olma, halkın gücünü devreye sokarak faşizmin çanak tutucularına geri adım attıracak etkili adımlar atma durumu gelişmemiştir. Hiçbir şey yapılmıyor değildir. Gerilla mücadelesini tümüyle yüreğinde hisseden insanlar belki de birşeyler yapmanın arayışındadır. Fakat bu şimdiye kadar örgütlendirilmemiştir. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç adeta gerillaya karşı kimyasal veya yasak nükleer silahlar kullanılmıyormuş gibi yaklaşılmasına neden olmaktadır. Ya da birileri zaten ne yapsak da bu düşmanla işbirliği içinde olan uluslaraarası kurum ve kuruluşlar üçmaymunları oynayacaktır diyebiliyorlar. Ama bilmeliyiz ki bu duruşun kendisi düşmanın değirmenine su taşımak anlamına gelir. Dediğimiz gibi hiçbir şey halkın harekete geçmiş gücünden kudretli ve caydırıcı değildir. Tarihe mal olmuş tüm devrim hareketleri böylesi halk direnişleriyle kendilerini var kılmışlardır. O zaman yapılması gereken küçük, etkisiz, bir hedefi olmayan, bir sonuca kilitlenmemiş klasik yürüyüşler değildir. Buna artık bir nokta koymak gerekir. Yapılması gereken onbinler, yüzbinleri harekete geçirecek biçimde çalışarak tüm dünyaya faşizmin aşağılık yüzünü göstermek, bu biçimde faşistlerin yüzüne tükürerek bir kez daha bu gibi savaş suçları işleme cüretlerini kırmak olmalıdır. Şimdi Avrupa’da OPCW denilen TC vahşetinin işbirlikçisi bir uluslararası kuruluşun önünde bir yurtsever tek başına eylem yapmaktadır. Bu durumun kendisi bile tek kelimeyle ayıptır. Avrupa’da yaşayan Kürdistan gençliği kendi görevlerine sahip çıkmalı ve her şeyi göze alarak adeta bir gerilla gibi her türlü riski göğüsleyerek orayı insan seli haline getirmelidir. Ve sonuç alınıncaya kadar da geri adım atılmamalıdır. Bu her bir Kürt genci için yurtsever olmanın, onurlu ve şerefli olmanın gereğidir. Yine CPT denilen Önderliğimiz üzerindeki alçakça tezgahlanan tecrit ve işkence sisteminin garantörü olan kuruma dönük aynı biçimde kitlesel seferberlikle halkın gençliğin gücü gösterilmelidir. O zaman bakalım sonuç alınıyor mu salınmıyor mu? Şüphesiz bu sadece orada yapılacaklarla gerçekleşmeyebilir. Fakat herkesin kendi sorumluluğunu yerine getirmesi sorumluluğu esas olandır. Son olarak son dönemde enternasyonel devrimci gençlik öncülüğünde düzenlenen eylem mücadele gündemine odaklı, etki düzeyi olan önemli eylemletden biri oldu. Bu temelde enternasyonel gençliğin duruşunu selamlıyor, önümüzdeki süreçte gittikçe büyüyen ve dünya çapında gündem oluşturmayı hedefleyen bir eylem çizgisine ulaşacaklarına olan inancımızı belirtmek istiyoruz.
Bakur, faşist saldırıların dur durak bilmediği bir alandır. Halkımız, kadınlar, gençlerimiz üzerinde günlük olarak sistematik soykırım saldırıları sürdürülmektedir. Faşist düşmanın son yaptıkları ancak bu kadar olur dedirtecek cinstendir. Gerilla cenazesi bir çuval içerisinde adliye binasında babasının eline tutuşturulmakta, cennet ormanlarımız, ağaçlarımız Besta’da, Cudi’de, Dersim’de adeta katledilmekte, genç kadınlar faşist ruhlu ihanetçi korucular ve yeminli Kürt düşmanı ve hasta ruhlu asker ve uzman çavuşlar tarafında tecavüze uğramakta, vahşice katledilmektedir. Yine Kürt şehirlerinde kaza adı altında insanlarımız katliam benzeri ölümlere maruz bırakılmaktadır. Aslında Bakur ve Türkiye’de her gün serhıldan direnişini geliştirecek bir faşist zulüm vardır. Devrimci Gençlik tüm bu yaşananlara karşı kendi sorumluluğunu hissederek yaklaşmış olsa bu düşman bunların hiçbirini yapmaya cüret edemezdi. Kaldı ki istenildiğinde, ısrar edilerek çalışıldığında ve hedefe kilitlenildiğinde yani herkes dönem görevlerine doğru yaklaştığında çok etkili, gündem sarsıcı serhıldan düzeyinde eylemler yapıldığı da ispatlanmıştır. Gemlik yürüyüşü, Cudi yürüyüşü bunların somut örneğidir. Bu eylemlerin mevcut potansiyelin %10’u bile olmadığını bizler iyi biliyoruz. Demek ki önümüzdeki stratejik mücadele aşamasında bu tarihi derslere vesile olacak eylemler temel alınırsa çok daha büyük, faşizmi pişman edecek, ruhunu korku sağanağı altına alacak serhıldan direnişleri de geliştirilebilir. Kürdistan devrimci gençliği bunları rahatlıkla örgütleyerek öncülüğünü yapabilir. Devrimci Halk Savaşı çizgisinde mücadele etmek böyle olur. Hakeza Zap’ta zafer direnişi yürüten gerillanın yanında olmak, el ele, yürek yüreğe mücadele mevzisi içinde olmak böyle olur. Yapılması gereken bu kadar açık ve nettir.
Komalên Ciwan Koordinasyonu
Kaynak: Serxwebûn
Devam Edecek…..