HABER MERKEZİ – Medya, eğitim sistemi, sanal ortam denilen internet, eğlence merkezleri, dizi, sinema ve benzer araçlarla bir insan modeli çizilip gençliğin önüne konuyor. Bu insan modeli kapitalizmin evcilleştirilmiş, sisteme muhalefet edemeyecek, itaatkar, tüketici, düşünmeyen insanıdır. Bu yaratılmak istenen toplumun daha doğrusu toplumsuzluğun ideal insan tipidir. Bu tip, gençlik içerisinde yaratılmaya çalışılıyor. Kapitalizm kendi istediği gibi bir gençlik yaratıp bununla kendi geleceğini garantiye almak istiyor. Yine 1968 gençlik kuşağının içinden çıkan, devrimci gençlik hareketlerinin şimdiye kadar kapitalizmin karşısına çıkan en büyük direniş olduğunu hatırlarsak gençliğe dönük uygulanan bu toplumsuzlaştırma projesiyle en geniş ve dinamik potansiyel muhalefet daha doğmadan boğulmuş oluyor. Sadece toplumsal değerlerden koparıp bireycileştirme değil tabii, daha birçok noktada yaratılmak istenen sistem insanı, gençlik içerisinde mayalanmaya çalışılıyor, gençlik üzerinde denenip böyle sonuç alınmak isteniyor.
Kapitalist modernitenin toplum ile giriştiği savaşta kısmi de olsa başarı kazanması ve toplum ile yapmış olduğu bu savaşın üzerini örtmesi gençliği denetleyip yönlendirmesi ile ilgili olmaktadır. Liberalizm denilen sahte özgürlük yanılsaması ile politik alandan uzaklaştırılan ve hatta politik alanın dışında bırakılan gençlik, lümpenleştirilir. Kapitalist çağda lümpenlik bir moda olarak özenilen bir duruş olarak geliştirilmektedir. Bu duruş, sınıf bilinci, ulus bilincinden yoksun, tüketim alışkanlıklarının esiri olmuş, başkalarının emeğini mirasyedi olarak sömürmeyi, çalmayı marifet sanan, politik bilinçten yoksun bireyci bireylerin duruşudur. Tüm dünyada adaletsizlikler yaşanırken, toplumlar soykırımdan geçirilirken bunca duyarsızlık ve umursamazlık bundan ileri gelmektedir. Çünkü lümpenlik liberal ideolojinin birey çıkarlarının tanrılaştığı bir kişilik şekillenmesidir. Liberalizmin bu kadar çıkarcı, menfaatçi, tüccar, hırsız, paraya tapan birey üretmesi bu ideolojik duruş ile ilgili olmaktadır. Bu ideolojinin yetiştirdiği gençlik toplumsal yabancılaşma yaşadığı gibi tüm tarihsel toplumsal değerlere de kapalıdır. Bütün bu uygulamalar göz önüne alındığında gençliğin kendini kapitalist modernitenin bu çok yönlü kuşatmasından kurtarması öyle kolay olmamaktadır. Çünkü sistem yaşamın her alanını kontrol altına alıyor, her yerden, bir şeyler empoze ederek gençliğin yaşamında hiç boşluk bırakmamaya çalışıyor.
Aileden başlayarak, okula, sokağa, televizyona, sanal ortama, eğlence merkezlerine, reklamlara kadar her yerden gençliğin beynine saldırıp onu adeta işlemez kılıyor, düşüncesizleştiriyor. Sistemin bu sarmalından çıkma yönünde arayışlar da var hiç kuşkusuz. Anti-kapitalist, sol, sosyalist, anarşist ve diğer sistem muhalifi hareketler ağırlıkta gençlikten oluşuyor. Bunlar hiç kuşkusuz kapitalist sistemin dışında kalmayı amaçlayan hareketler ve gençliğin bu hareketlere yönelimi de bu amaçladır. Ancak bu hareketler içerisinde de kapitalizmin toplumsal bünye üzerindeki saldırıları, bunlara karşı nasıl bir duruşla sistem dışında kalınabileceği çok net tahlil edilebilmiş değildir. Bundan dolayıdır ki sisteme karşı çıkma niyetiyle ortaya çıkan kişiler veya örgütlemeler de kısa sürede düzenin değirmenine su taşımaktan kendilerini kurtaramamaktadırlar. Bunun yanında bu amaç ile ortaya çıkan örgütlemelerin de kısa süre de törpülenerek yedeklendiği veya çarpıtılarak popülist eylemciliğe kaydığı görülecektir.
Bundan dolayıdır ki kapitalist çağda en büyük savaşlar özelleştirilmiş ve kuralsız savaşlardır. Düşman bellenene karşı her türlü gayrı meşru yöntem ile kuralsız bir biçimde savaş en çokta sistem için tehlike olarak görülen gençliğe karşı uygulanmaktadır. Bu anlamda gençliğin eğitiminden tutalım da, kültürel eğilimlerine kadar, sanat ve spor ilgilerine kadar, gelecek hayaline kadar tüm ideolojik araçlar birer özel savaş aracı olarak kullanılmakta, her türlü saptırma bu yolla yapılmaktadır.
Sanat alanı da buna çarpıcı bir örnektir. Toplumsal maneviyatın ve toplumda değer gören duygu ve algıların estetik ifadesi olan sanat alanı, toplumsallığın temel düşmanı haline getirilmeye çalışılıyor. Örneğin modernizmin yerleştiği her alanda yaygın olan pop kültürü buna temel örnektir. Pop kültürünün, modelleştirdiği insan, toplumdan kopuk, dünyası ikili bir ilişkiyle sınırlı, son çıkan ürünleri tüketme imkanlarına sahip olmayı, yaşamının temel amacı haline getirmiş dar kafalı, düşünme meziyetini yitirmiş insandır. Resim, sinema alanı da aynı durumdadır. Etrafındaki insanlardan, doğasından, anlam arayışından yoksun, günübirlik yaşamın içinde boğulan insan tipi daha çok telkin ediliyor. Toplumsallaşmanın henüz bu kadar yıkıma uğramadığı dönemlerdeki kendini büyük işlere ve herkesi hayran bırakan bir yaşama adayan roman kahramanları yerine, kalkışabildiği en büyük iş eşini aldatmak, karşı cinsten daha çok insanla cinsel ilişkiye girmek olan roman kahramanları öne çıkıyor. Sinema ve dizi filmler, çok paraların harcanarak yapıldığı bir sanat alanı haline geldiğinden, modernitenin en güçlü hâkimiyet kurduğu alanlardır. Bir avuç zenginin yaşamı temel konu edilmektedir. Verilmek istenin mesaj şudur; olabilecek en güzel, en anlamlı yaşam budur, sen de tüm yaşamını böyle yaşayabilme imkânlarını elde etmeye göre planla… Bunun yolu da daha çok para kazanmaktır, daha çok para kazanmaktan daha önemli bir şey yoktur. Tiyatro ve şiir her ne kadar toplumla bağını korumada direnmişse de bunlar da modernist toplum insanı nazarında rağbet görmüyor, yeni bir anlam gücü ve çıkış noktası yaratmadığından silikleşiyor. Gençliğin duygu, hayal dünyasını belirleyen, bunun üzerinde yönlendirici rol oynayan sanat-edebiyat bu durumdadır. Kapitalist modernite, gençliğin özünde saf ve çıkarsız olan duygularını sanat adına yapılan böyle bir ideolojik saldırı dalgası ile kirletip yüce duygu ve anlamlardan uzaklaştırıyor. Türk faşist devletinin Kürt toplumsal soykırımını gerçekleştirmek için bu alanın tümünü kültürel soykırım aracına dönüştürmesi kapitalizmin esin verdiği bir yöntem olmaktadır. Yaşadığımız şu günlerde Kürdistan gençliğini onursuzlaştırmak için Amed’in Sur mahallesinde, Cizre’de, Şırnak’ta, Colemêrg’te öz yönetim direnişlerinde barbarca katlettiği Kürt gençlerinin cenazelerinin üzerinde festivaller yapması ve gençleri oraya çağırması bu yaklaşımın sonucudur. Kürt çocuklarının yıllarca kendi anne ve babalarından utanmalarını sağlayan, kendi saf temiz ve nadide kültürlerinden utanmalarını sağlayan bu devletçi sistem gençliğin sözde modernleşmesi için yapmadık şey bırakmamıştır. Türk dizileriyle kendi ulusunu geri gören, o yüzdende korkutarak Türk’müş gibi kendisini göstermeye çalışan bireyler yaratmıştır.
Kapitalist modernitenin gençliği istediği gibi şekillendirmede kullandığı temel bir diğer araç, yürüttüğü esaslı bir politika da esas amacından saptırılmış spordur. Spor, insanın ruhsal ve bedensel sağlığını dengeleyen temel bir insan faaliyeti olmaktan çıkarılıp büyük paraların döndüğü bir sektör, gençliği uyuşturmanın aracı haline getiriliyor. Sporun sektörleştirilmesi ile spor elitleştirilip, spor yapmaktan çok seyirlik spor esaslı bir şey olarak gençliğin önüne konuluyor. Hangi spor kulübüne taraftar olunduğu neredeyse esaslı bir kimlik, aidiyet öğesi haline getirilmiştir. Bilinçli bir politika olarak geliştirilen holiganlık ile adeta kulüp-takım milliyetçiği yaratılıp bunun üzerinden bir taraftan kulüplerin kasaları daha çok doldurulurken bir taraftan da gençliğin düşünsel, duygusal potansiyeli hadımlaştırılıyor.
Kapitalizmin toplumu kontrol etmede esas politikası olan 3S (spor, sanat, seks) modernitenin Ortadoğu ve Kürdistan da giderek kendisini örgütlediği günümüzde daha derinleştirilerek uygulanıyor. Spor ve sanatla birlikte, cinsellikte sınıflı toplumun başından beri bir uyuşturma, düşürme öğesi olarak kullanılmıştır. İnceltilmiş politikalarla erkek egemen zihniyetini uygulayan kapitalist modernite, kadını tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar cinsel meta haline getirmiş, toplumun zihniyetini çarpıtarak toplumun da kadını böyle algılamasını, tanımlamasını körüklemiştir. Bir diş macunu reklamından tutalım, yapılan filmlere kadar kadının cinselliği öne çıkarılıp metalaştırılıyor. Bu yönüyle ele aldığımızda fuhuş genel evlerinden çıkarılıp televizyon reklamlarına, mağaza vitrinlerine, ürün etiketlerine kadar yaygınlaştırılmıştır. Bununla gençliğin güdüleri körüklenip, duygu, akıl ve toplumsal ahlaktan kopup cinsel güdülerine esir edilmiş bir gençlik kuşağı yaratılmak isteniyor. Cinsel güdülerinin esiri olmuş bireyler bu zaaflarından dolayı kendine ve topluma karşı her türlü suçu işler hale gelebiliyorlar. Basit bir cinsel zaaf üzerinden onlarca Kürt gencinin tc işgalci devleti tarafından kandırılarak ulusal özgürlük mücadelesine düşman hale getirilmesi, düşmanının elinde birer ihanetçiye dönüştürülmesi bununla ilgilidir. Toplumsal yozlaşmanın fuhuş aracılığıyla geliştirilmesi aynen uyuşturucu kullanımının devlet tarafından geliştirilmesi gibi bir politik yaklaşım olmaktadır.
Kapitalist modernitenin 3-S politikasına aslında bugün dördüncü bir S daha eklemek gerekmektedir. Gerçek yaşamın sanal yaşam ile yer değiştirmesi olarak dijitalleşme ve sanallaşma giderek yaygın bir yaşam modeli haline gelmektedir. Sürekli kriz ve bunalım üreten kapitalist modernite sistemi bireyde maneviyattan kopuşu getirdiği gibi tekniğe bağımlılık ile gerçek yaşamdan kopuş ile yaşamın sanal haline hücum etmeye yol açmaktadır. Birey, gerçek yaşamı yaşamaya takat ve cesaret gösterememenin sonucu olarak sahte yaşam ve ilişki yaşayarak tatmini sağlamaktadır. Gençliğin çok büyük bir bölümünün esir hale geldiği gerçek yaşamdan kaçış alanı olarak sanal arkadaşlık, sanal oyunlar, sanal ve sahte insanlar ortamı daha cazip hale gelmiş durumdadır. Herkesin olduğu kişi değil olmayı hayal ettiği kişi olduğu bir ortam olmaktadır. Modernitenin tüketici ve sanala hapsolmuş gençlik olarak pasifize ettiği, kendisine yönelme riski olan enerji ve öfkesini berteraf ettiği, politik alandan uzaklaştırdığı kısacası kandırdığı sömürdüğü gençlik olmaktadır. Kısa süre önce izlenilen oyunlardan aldıkları talimatlar ile onlarca gencin intihar etmesi hala akıllardaki tazeliğini korumaktadır. Buna benzer olarak bir beğeni almak veya takipçi sayısını artırmak için türlü şaklabanlıklara giren binlerce genç insan her gün bu mecrada kapışmaktadır. Bunların en kötüsü de sistemin bu barbar saldırılarına ve Kürtlerin soykırımdan geçirilme saldırılarına karşı sanal medyadan birkaç tweet atarak mücadele edildiği yanılgısıdır. Sahte yaşam algısı gibi sahte mücadele algısı da bu şekilde yaratılarak enerji ve öfke yönlendirilir, bu şekilde öfkeli kitleri deşarj ederek gerçek yaşamda reflekslerin önünü alır. Halbukî Cudi’de, Besta ve Dersim’de Kürdistan’ın ormanlarını talan eden, coğrafyasını çoraklaştıran, kürdün nefes damarı olan havasını gasp eden sömürgeci talancıların ümüğünü sıkarak onları Kurdistan topraklarından kovmak gerçek bir eylem olmaktadır. Kürdistan topraklarını barajlar ile sulara gömen, tarihini talan eden, ülkesini işgal edene karşı tvvitter, facebook ta mesaj atmak yetmez sokakta özsavunma oluşturularak işgalciler kovularak eylem yapılabilir. Bütün bu reflekssizlik ve sanallaşma; özgürlük uzaklaşırken elden giderken arkasında bağırmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Bütün bunlar bir araya getirildiğinde açığa çıkmaktadır ki kapitalist modernite de temel amaç gençliğin gözünün bağlanması, öfkesinin ve tepkisinin bertaraf edilmesidir. Gençlik düşmanı ve sürekli gençlik ile savaş halinde olan bir sistem olmasına rağmen, usta bir münafıklık ile gençliğe hiçbir şey vaat etmeden kendisini de kabul ettirmektedir. Kapitalist modernitenin bütün bu politikalarla yapmak istediği, toplumu sürüleşmiş, bir arada bulunan ancak hiçbir ortak değeri kalmamış bireyler yığını haline getirmektir. Robot bireyler olarak yetiştirilen gençler maneviyattan kopuk ve maddiyata esir birey olmaktadırlar. Çevrede olup bitenden bi haber veya etrafına tamamen duyarsız bireyler olmaktadır. Kürdistan da ulusal kimliği vatanı işgal altında olmasına rağmen işgale karşı Kürt gençliğinin duyarsızlığı isyana kalkmaması bu yoğun özel savaş çarpıtmalarından kaynaklıdır. Kürdistan coğrafyasında her gün çocuklar katledilmekte, infazlar gerçekleşmekte, anne ve babalara torbalar ve kutular içinde çocukların kemikleri teslim edilmekte. Kürdistanın en güzel, en değerli, en temiz oğullarının ve kızlarının üzerine bombalar atılmakta, onlarcası onları savaşarak yenemeyen faşist düşman tarafından kimyasal silahlar ile katledilmekte. Her biri birer serhıldan, her biri isyan edip dağlara çıkmak için yada delirip çöllere düşmek için birer gerekçe olan bu saldırılara karşı yürekleri tenekeleşmiş, beyinleri paslanmış insan müsveddelerini bu kapitalist modernite sistemi yaratmıştır.
Sonuç olarak özgürlük gençlik açısında başkalarından talep edilecek veya dilenecek bir şey değildir. Mücadele edilerek uğruna savaşılarak alınacak bir şeydir. Kapitalist modernite ve onun tüm yapısallıklarını yıkarak köhnemiş zihniyetini yerle bir ederek alınacak inşa edilecek bir durumdur. Bin yıllardır başka kimlikler ve sahte yapıların iktidarları ve çıkarları için verilen bedeller kadar büyük bedelleri de göze alarak hakikate sadakat göstererek sistemden boşanmayı ve kopuşu sağlayarak gerçekleştirilecektir. Kapitalizmin tüm zincirlerini kırarak kapitalist sisteme rağmen ona karşı bir yaşam inşa edilmeden ve bunu gençlik yapmadan geleceği kurtarmanın mümkün olmadığı yeterince ispatlanmıştır. Bu nedenle de kapitalizmden koparak dağlara çıkmanın ve özgür yaşamı dağlardan başlayarak tüm dünyaya yaymanın zamanı gelmiştir. Her biri birer ciwan mert olan özgür dağların asi ve asil ruhlu özgürlük savaşçılarının yaşamını hakiki yaşam, cesaretini ve fedakârlığını yaşamın sütunu, savaşımlarını özgür yaşamın ibadeti yapmak gerek. Onurlu olmanın bir gereği olarak bu çağda Kürdistan dağlarında başlayan bu yolculuk özgür gelecek için umut olmaya devam ediyor…
ANDOK ÇEKDAR
Kaynak: Serxwebûn