BEHDÎNAN- Nucan Serdoz’un Kaleminden Analiz
Adının bile anılmadığı, yasak bir ülke ve halk gerçekliğini dile getirmek ve orada sevgiyi, bağlılığı ve özgür yaşamı aramak… Tarihin, kültürün, sanatın, tohumun filizlendiği bu topraklar… Ve varlık için mücadele sebeplerimiz olan inancından ve kutsallıklarından bahsetmek… Bunlar bir Kürdün gözünde sadece ölümü ifade ediyordu. Özgür yaşama dair hiçbir şeye yer yoktu. Umudunu, inancını yitirmiş Kürdün, tanımlamasını aşmayan ve karakter kazanan bir Kürdistan gerçekliği vardı. Kurumuş, çürümüş yeşeremeyecek bir ağaca benzetilen. Önder Apo’nun belirttiği gibi yüzyıllarca süren her direnişin sonucu katliam, soykırım, asimilasyonların yarattığı ayaktaki ölüler topluluğuydu. Özcesi Kürt ve Kürdistan denildi mi ölümün ötesini düşünen yoktu. Sömürge gerçekliği Kürdistan’da bunu yaratmak ve kalıcılaştırmak için her türlü yol ve yöntemi denemişti. Tarihin akışı boyunca anı anına direnen bir halk gerçekliği olmasına rağmen örgütsel, ideolojik ve öz savunmasını geliştiremediği için kendini iradeleştirememiş, sonunda katliamların kurbanı olmuştur. Kürdistan toprakları ihanetlere, zulümlere ve katliamlara şahitlik ettiiği gibi büyük bir mirasın sürdürücüsü olmayı da başarmıştır.. Ana tanrıça kültürünün ardıllarından, dağlarda direnen özgürlük savaşçılarına kada Önder Apo’nun belirttiği; ‘’sonu gelmemiş bir roman’’ bu topraklarda can bulmaktadır.
Önder Apo; ‘’yaşanılacaksa bir yaşam Zilanca, Agitçe olur’’ demektedir.
Önder Apo neolitik toplumun; toplumsallığını, sevgisini, aşkından ve direnişinden dağların doruklarından ve yerin derinliklerine kadar Fırat, Dicle ve Munzur’un güzellikleri gibi hiç kurumayacak su kaynaklarının akışında kutsal toprakları yeşertti. Ne umudunu yitirmiş Kürdü kabul etti, ne de üstü betonlanmış mezarlıktaki Kürdün köle yaşamını kabul etti. İlk çıkışından bu yana Kürdistan topraklarında tüm insanlığa umut oldu. İlk kavgası, ilk isyanı ve emek olgusunda arkadaşlarıyla kurduğu toplumsallık sonucunda Kürdistan’da ilk defa yaşama olan inanç gelişmiş ve binlerce bedel bunun için verilmiştir. Yaşamın anlam kazandığı kutsal topraklarda bunun için direnenlerde tarihin tüm güzelliğine büründüler. Yaşamın tekrardan canlandığı çoraklaşmış Kürdistan topraklarında Rindexanların zılgıtlarında, Seyit Rızaların darağacında korkusuzca ayağını çingeneye vurmasından geliyordu bu ruh. Devredilen direnişçi ruh, PKK de anlama kavuşarak Zilanlarda, Egidlerde en büyük yüceliğe dönüşmüş ve özgürce yaşamanın adı olmuştur. Yaşama verilen anlam, bağlılık, sevgi ve aşk Zilan yoldaşta büyük bir fedailiğe dönüşerek, zirvede zaferi yaşamadır. Toprağı anlamlaştıran coğrafyası olsa da, onun için verilen emek ve korunması için soluksuzca verilen direniştir asıl ifadesi. Kürdistan hakikatine şahitlik yapmıştır bu dağlar, ırmaklar ve sırtını dayadığımız kayalar. İlk merminin yaşam umudu olduğu Botan dağlarından, özgür kadınların Dersimdeki zılgıtlarına ve tarihi surlar üzerinde yanan bedenlere. Kürdistan’da yaşam bu ahlaki ölçüler üzerinde kurulup ve günümüze tüm kutsallıklarıyla ulaştı. Önder Apo; ‘’yaşanılacaksa bir yaşam Zilanca, Agitçe olur’’ demektedir. Toros – Zagros silsilesinde direnenlerin kahramanlık destanlarıyla dolu ve Kürdistanileşen kahramanlık hakikat böyle oluşmuştur. Tarihin canlı akışında Katolarda direnen Kürt gençlerinden, Medlerin fedai ordularına ve günümüzde Kürdistanileşen mücadelemizde Kemal, Haki ve Aziz Arap yoldaşların ve onların takipçisi binlerce yoldaşın, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinin adı olmaktadır. Kürtlükle sınırlı olmayan Kürdistani olma bu derece yücelmişken vatana ihanet ve kaçışların olması elbette ve tarihsiz değildir. Her kahramanlık nasıl ki tarihte yerini buluyorsa ve her anı anılmadan geçilmiyorsa, mücadelemizi önünde sürekli engel olan ihanet gerçekliği de unutulamaz . Ne bilim, ne sanat ve ne de edebiyat Kürt halkının bu sosyolojisine bir tanımlama yapamamıştır. Dikkat edelim, ilkel milliyetçi çizgi ve reformist-milliyetçi çizgiyi Kürdistan’da yaygınlaştırarak ulusal bilinci ve Kürdistani yaşam bitirilmeye çalışılmaktadır Sözde milliyetçi olan bu anlayışların hepsi özde inkârcı bir oluşumu temsil etmektedirler. Ulusal gelişmeyi yaratmadığı gibi çözüm gücü olamamakta ve devreye konulan bu milliyetçi anlayış, dar ailesel ve aşiretsel çıkarları için her şeyi pazarlığa koymaktadırlar. Kürdistan’ın ulusal varlığını, koşullara göre uyarlayıp kendi çıkarlarına dönüştürmektedirler.
Milliyetçiliğe sıkıştırılan bir Kürtlük, Kürtlüğü öldürmedir
Günümüz koşullarında bunun en somut halini KDP şahsında yürütülen saldırılarda ve ihaneti aşan faşizanca uygulamalarda görmekteyiz. Önder Apo; Kürt milliyetçiliğin sığınmayı ilkesel bir ihanet olarak değerlendirmekte ve “Barzanilerin de Kürdü var; eğer dört bin yıllık Kürt dersek, ona fosilleşmiş Kürt dememiz gerekiyor. Bir de Apo Kürdü var; bizim Kürt yeni bir Kürt, Kürdün yeni bir ruh, bilinç ve duygu kazanması, yeni bir kimlik kazanmasıdır. Kürt’tür, ama diğerine benzemez. Diğeri ölmüştü. Biz yeniden diriliyoruz. Yani bir canlılıktan, bir evreden bir başka evreye geçmiyoruz, ölüm anından bir dirilişi yakalıyoruz böyle yetişiyoruz” demektedir. Dirilişi, direnişi ve mücadeleyi kuşanmış binlerce Kürt genci şahsında bu gerçeklik Kürdistan dağlarında anlamlı yaşam dönüşmektedir. Direnmeyen, mücadele etmeyene de sıradanlık kalmaktadır. Böylesi bir çizgide yürüyen, ihaneti yaşayan ve yaşatan Kürt olabilir mi? Her birimizin bu soruyu kendimize yöneltmemiz gerekir. O zaman Kürdistani yaşamak nedir? Milliyetçiliğe sıkıştırılan bir Kürtlük, Kürtlüğü öldürmedir. Böylesi kişiliksizler kendilerine Kürt diyorlarsa, o zaman Derweş’ten daha Derweşçe direnen ve yaşamını özgürlük davasına adayan savaşçıları nasıl tanımlayacağız? Önder Apo bu topraklarda yaşamaya büyük bir anlam biçti. İlkelerini keskinleştirdi, sıradan yaşamanın ya da sadece klasik bazı kelimelerle kendini Kürdistani olarak tanımlamanın bile yeterli olamayacağını ortaya koydu. Bu anlamıyla Kürdistani yaşamanın adı direnmek, mücadele etmek ve savaşmak olmaktadır. Önder Apo gerçekliğinde yaşam ölçüleri zirvededir ve eski Kürde de yer yoktur. Kürtlük yeni bir kimlik kazanmıştır. İçinde toplumsallığı, eşitliği, sevgiyi, bağlılığı ve özgürlüğü barındırmaktadır. Kısacası; ana dilim ile konuşuyorum veya geleneksel elbiselerimi giyiyorum demek artık çok yeterli değildir. Bunları bilmek ve konuşmak önemsizdir demiyoruz, ya da kastımız konuşmayalım ve bu biçimde yaşamayalım da değildir. Amacımız düşman dahi bu değerlerimizi kullanarak bu kirli savaşını zaten yürütmektedir. Kdp’nin kendisi de Kürtçe konuşup, Kürtçe şarkılar eşliğinde halaylara durmaktadır. Fakat ertesi gün soykırımcı, faşist akp-mhp ve daiş çeteleriyle operasyonlara çıkıp, Kürtlüğün özü olan gerillaya saldırmaktadırlar. Özgürlük gerillasına karşı en büyük ahlaksız savaşı yürütürken, Bakurê Kürdistan’da bu ihaneti ve düşmanlığı kamufle etmek için de gündemi saptırmakta ve dar bir halay ile mücadelemizi pasifleştirmeye çalışmaktadır. Direniş ile kazanılan tüm değerlerimiz yasak ve yasak olmayan kanunlar ile ele alınmaya çalışılmaktadır. Özgür halaylarımız, dilimiz ve toprağımız faşizmi hukukuna, adaletine bağlanamaz. Faşizm ölümden öte bir şeyi doğurmaz. Faşizm beraberinde soykırımı getirir. Kültürel soykırımın bir yöntemi de sana ait olanı, sana armağan ediyor gibi göstermesidir. Özgür ve Kürdistani yaşam; devletten, düşmandan toplumsal ve var olma değerlerimizi bize vermesini beklemek, dillendirmek ve istemekle olmaz. Bu şekilde yaklaşmak kendini kandırma olur. Bugüne kadar bu değerlerin hepsi savaşarak, mücadele ederek kazanılmıştır. Bizden çalınan, alınan ve alınmaya çalışılan değerlerimiz, varlığımız karşısında kıyametleri kopartmamız gerekir.
Kapitalizmin şerbeti, hafızasızlaştırır ve Kürdistani bilinci yok eder.
Avaşin, Zap, Metina ve Sergelê de yer, gök düşmana mezar edilerek, savaş mevzilerinde savaşılarak en özlü bir şekilde yaşanılıyor. Tüm Kürdistan gençliğinin yeri de bu anlamıyla savaş mevzilerinde varlığımız olan Kürdistani yaşam için savaşmaktır. Bu artık bir zorunluluğu da aşmış durumdadır. Bu gerçek görülmeli ve yaşamı yaşatma, savaşını vermeliyiz. Neredeyse her gün Kürdistan’da uygulanan soykırım politikalarına şahitlik etmekteyiz. Kürdistan’lı hiçbir genç, bu gerçeklikten kopuk yaşamamaktadır. Halaylara, dilimize saldıran bir düşmandan ötesi var ve bunu görmek gerekir. Varlığını, yokluğumuz üzerine inşa etmeye çalışan bir düşmandan ölülerimizin mezarlıkları üzerine karargâhlarını inşa edip, bize saldıran bir düşmandan bahsetmekteyiz. Kürdistani yaşam, düşmana karşı düşmanlık etmeyi bilmekle başlar. Düşman gerçekliğinde derinleşmezsek öz savunmamızı da geliştiremeyiz. Bu da bir kez daha kültürel soykırıma verilecek en büyük cevabın öz savunma olduğunu göstermektedir. Ancak bu şekilde kendi topraklarımızda kendi dilimiz, rüyalarımız, duygularımız ve hücremize kadar Kurdî yaşayabiliriz. Ruhta köleliği, sessizliği ve pasifliği kabullenmek gençlik kimliğini temsil etmediği gibi, düşmana hizmet anlamına gelmektedir. Kızılca kıyamet savaşta sırtını ülkesine dönüp kaçmak, varlığımıza dönük savaşı görmezden gelmek, yabancılaşmadır. Özüne dönmeyen, başkalaşır. Faşizme karşı siper olup, direnişi kuşanma ve savaşmak yerine yoz, lümpen ve kapitalist yaşama yönünü vermek oraya umut bağlamak kadar büyük bir zavallılık olamaz. Kürdistan gençliği yönünü, yüzünü Avrupa kapılarına değil, Önder Apo hakikatine vermelidir. Kapitalizmin şerbeti, hafızasızlaştırır ve Kürdistani bilinci yok eder. Yönünü dağlara vermek, kendine dönmektir, kendi gerçekliğimize kavuşmadır. Değersizliğini yaratan, Kürdün değerlerine saldıran bu sisteme koşan değil, intikam alan olmalıyız. Hakikat; Önder Apo’nun muazzam direnişinde ve dört yılı aşkın süredir tarihin hiçbir döneminde yaşanılmayan fedai gerilla direnişiyle Zapta gerçekleşmektedir. Zapta direnen yoldaşlar Önder Apo’nun fedai gençlik ruhuyla Kürdistanı korumak için kendi yaşamlarını adıyorken, oturup izleyen bir gençlik ahlaki ve vicdani olarak bazı şeylerini kaybetmiştir. Gün bu değerlere sahip çıkma günüdür. Bu kutsal topraklar, bu kahraman gençlerin emeğiyle yaratılıp, kanıyla sulandı. Özgür yaşam adına insana, evrene anlam biçip, anlam yükleyip, çirkinliklerden arındırıp, güzelleştirerek sevgiyi yarattılar. Tarih direnen bu kahraman gençleri yazmaktadır. Kahramanlıkları, öncülükleri kuşaklar boyu topluma nefes oldu ve nefes olmaya devam etmektedir. Son nefeslerine kadar özgürlük mücadelesine olan bağlılıklarını eylemleriyle yaşamsallaştıran bu kahramanların vasiyetlerine sahiplenmekte ardılları olmaktan geçmektedir. Kürdistani yaşam; insanlığın özü olan gerilla mevzilerinde, özgürlük savaşını vermekten geçmektedir!”