HABER MERKEZİ – Mutluluk asrıdır, çağıdır. Ve bu gerçekten de öyledir. Çünkü bugün PKK dışında ona şeref, mutluluk, umut veren hiçbir güç söz konusu değildir. Zaten çok acımasız bir baskıyla, tahammül edilemez işkencelerle ve bin çapulcu it sürüsünü üzerimize göndermekle ne kadar direndiğimiz ortadadır. Boyun eğme şurada kalsın, her gün ilerleme kaydettiğimiz göz önüne getirilirse, gerçekten İslamiyet’in hani o Bedir Savaşı’nda, Uhut Savaşı’nda giderek dalga dalga bütün Arabistan’a ve dünyaya yayıldığı aşamaya benzer bir yayılmayı bizde ülkemizde yaşıyoruz. Bunu belirtirken İslamiyet karşısında nasılız? diye bunu belirtmiyorum. Gerçekten devrimler birbirine benzerler. Aralarında zaman farkı vardır, gerçek Müslümanlık da bu söylediğimdir. İslamiyet’in özünde baskıya, zulme başkaldırı, insanın ilerlemesi, yüceltilmesi vardır. Bizim Kürdistan’daki de bu temeldedir. Eğer İslamiyet’in devrimciliğinden, onun gerçek özünden bahsedeceksek o da Partimiz’in PKK’nin başkaldırısıdır. Bugün baskıya, zülme karşı yürüttüğü savaştır. Eğer Müslüman şehitleri kadar değerli şehitlerden bahsedeceksek o da bugüne kadar verdiğimiz şehitlerdir. Hicret’ten bahsedeceksek bugün bizim de Ortadoğu’da, Şam’da, Lübnan’da yaşadığımız hicret yaşamıdır. Bütün bunlar ülkesine şerefli, onurlu bir biçimde tekrar dönüş içindir.
Burada hemen belirtelim ki, düşman özellikle 12 Eylül faşizminden 1990 yılına kadar Kürdistan’ı toptan boşaltmak istedi. Bu yıllarda nufüsun yetişkin kısmının %55’inden fazlası göçertilmiştir. Bugün’de Botan’ı insansızlaştırıyor. Botan’ı tümüyle temizledi mi? Kürdistan’ın diğer parçaları Dersim, Maraş, Malatya, Erzincan, Bingöl zaten yarı yarıya boşaltılmış. Mardin vb. yerlere sıra geliyor. Bunlar da hızla boşaltılacaktı. Onun ucunda tarihte Türkler’in o bir çok halka yaptığı, İsrail siyonizminin günümüzde Filistin halkına uyguladığı gibi en son Ermeni Rum halkına uyguladığı topraklarından sürme, topraklarını Türkiye’ye katma, işte Türkiye Anadolu deyip halkları bin yıllık ana vatan topraklarından söküp atma barbarlıkları vardır. Bu uğursuz faaliyetini bugün en çok Kürdistan’da yürütüyor. Kürdistan’ı da Kürtleri’de, Ermeniler, Rumlar gibi söküp Kürdistan’ı Türkiyelileştirmeye Türkiye’nin bölünmez birlik bütünlüğüne katmak istiyor. Bu bizim için ölümdür. Ölümlerin en kötüsüdür. Unutmayalım ki, bir defa topraklardan çıktıktan sonra dönüş imkansızdır.
Filistin halkının durumuna bakalım. Daha dün Ermeniler’in durumuna bakalım. Onlar sandılar ki geçici çıkıyorlar ama, bir daha dönemediler. Ve eğer Partimiz dişini tırnağına takıp, zindanda, dağda ve ülkeye yeniden dönüşte her şeyini ortaya koymasaydı, bizim de başımıza gelen Ermeniler’den, Filistinliler’den farklı bir şey olmayacaktı. Bilakis Filistinliler’in arkasında kocaman bir Arap dünyası var. Ermenileri bütün Hıristiyanlık dünyası destekler. Bizi öyle destekleyecek ne Hıristiyanı, ne de Müslümanı vardır. Dolayısıyla dünyada hızla her şeyini kaybedecek bir tehlike ile karşı karşıyayız. Dünyada kendimizi beslememiz için sermayemizde yoktur. En büyük tehlike dağlarını, köylerini terkedip Türkiye metropollerinde, Avrupa metropollerinde ve Arabistan çöllerinde yitip gitmektir. Bunun kadar kötü bir ölüm düşünülemez. İşte bu yıllarda hepimiz bunu yaşadık.
Unutmayın ki, düşman ülkemizde zulüm, işkence uyguluyor, kaçırtıyor. Yurt dışına giden hepiniz “aileyi kurtarayım, baskı ve zulümden kurtulayım” diyorsunuz. Fakat o daha fazlasını yapıyor. Ve bakıyorsunuz ki kurtuluş bu yolda hiç yok. Kaç, ama nereye kadar? Aileyi kurtarayım derken her şeyini, ülkedeki varınıyoğunu da kaybediyorsun. Sonuç; tak teslim olma, tam düşme. Genç ömrünün en verimli yıllarını birde dışarda böyle çar çur et! Sonuç; posası çıkmış bir insan. Neye yarar? İşte bu büyük oyuna düştük. Bu büyük oyun neredeyse sonumuzu getirecekti. Kaçan kaçana. Dört bin yıldır bu topraklar hiçbir zaman bu kadar ucuz ve mücadele verilmeden terkedilmedi. Ama düşmanın sinsi, hainane politikaları, bir yandan entrika, diğer yandan zulüm politikası ve bizimde örgütsüzlüğümüz, cehaletimiz işte bu büyük tehlikeyi ortaya çıkardı. Neredeyse tarihimizde bir daha dönmemecesine bu toprakları kaybedecektik.
PKK’yi doğru kavramak istiyorsak, kendine dönüş hareketi olarak göreceğiz. Ruhuna, ülkesine, kimliğine dönüş hareketi olarak değerlendireceğiz. Bun çok açık belirttim. Herkes bugün Kürtlüğünden kaçıyor, insanlığından kaçıyor. Nereye? Kendinden böyle kaçan insana kimse merhaba bile diyemez. Ne din, ne iman kabul eder. Bu kadar soysuzlaşanlar lanetli olarak anılmaktan kurtulamazlar. Gerçekten dinde de böyle insanların yeri yoktur. Bunların namaz ve oruçları kabul edilmez. Biz bu yola ilk adımları attığımızda şunu söyledik; “zerre kadar namusumuz varsa bu yoldan başka bir yola giremezdik, gerçek namusta budur” dedik. Bu gerçekten de böyledir. PKK’nin XII. yöldünümünü tamamlayıp, XIII. yılına resmen girdiği bu günlerde, tarihini tekrar size açmayacağım. Onları uzun uzun anlatmışız, değerlendirirsiniz. Fakat çok kısa olarak bütün sizin yaşamınız için neyi ifade ediyor? Buna bir anlam verirsek o da biraz namuslu olmanız anlamına gelir. En az yediğiniz ekmek, teneffüs ettiğiniz hava kadar size gereklidir. Şeref ihtiyacınızı, onur ihtiyacınızı gideriyor derim. Unutmamak gerekir ki şeref ve onurunu yitiren insan en alçak insandır. Ve onun asla yaşamaya da hakkı yoktur. İşte böyle bir dönemin hareketi olmak, ona katılmak, sanıldığından daha fazla etle tırnak gibi yaşamınıza bağlıdır.
Biliyorsunuz son zamanlarda ülkemizin bütün insanları ezici bir biçimde PKK’nin etrafında toplanıyor. Her şeyini vermeye geliyor. Bunun anlamı şudur; elde kalan son insanlık değerlerimizi kurtarmak istiyorsak başka yapacağımız bir şey yoktur. En son onurumuzu temsil eden PKK’nin etrafında toplanmaktan başka hiçbir seçeneğimiz yoktur. Bunu halk bilince çıkardığı için toplanıyor. Anlaşılmayacak bir yanı da yok. Mühim olan bunu örgütlü ve en verimli bir şekilde düşmanın her türlü oyunlarını yerle bir edecek, halk savaşımımıza hizmet edecek bir temelde yapmaktır.
Partimiz’in bugün yurt dışında XII. yılını dolduruyoruz. Tıpkı İslamiyetteki gibi. Sık sık hatırlatıyorum; Mekke’den hicret, Medine’ye on yıllık mücadele nasıl ki Mekke’nin yeniden fethine yol açtıysa, işte bizde şimdi burada on yılımızı doldurduk. Ülkemize yani Mekkemiz’e döneceğiz. Dağların doruklarında kutsal direniş ateşini sürekli körüklercesine yakıyoruz. Bu önümüzdeki yıllarda düşmanın bugün zulüm kalesi rolünü oynayan o kent merkezlerine başta Diyarbakır olmak üzere, hepsine yöneleceğiz. Ve tıpkı Mekke’nin fethi gibi, biz de buraları fethedeceğiz. Gerçek kurtuluşta budur. Böylesine çok soylu hayatımızın en büyük amacı olması gereken bir yolda hiç şüphesiz uyandıkça, bilinçlendikçe sizlerde tüm gücünüzle katılacaksınız. Şimdiden de katılıyorsunuz. Ama ben bunları çok yetersiz görüyorum. Yaşamınız biraz da boşuna çar çur ediliyor. Bu bir düşman oyunudur. Sinsi bir oyunun kurbanı yapıyor sizleri. Herkesi önce aç bırakıyor, çolukçocuğundan ayrı düşürüyor, ondan sonra işte bunları kurtarmak için sağasola atıyor. Orada aile, çolukçocuk, bir kaç kuruş derdi derken iflas ettiriliyor. Doğrudur hepinizin zorlukları, aile sorunları var. Ama biz bunun kaynağında düşmanı görmeliyiz. Yaşamınızı çar çur etmek yerine, ona pahalıya ödettirmeliyiz. Zaten PKK’nin de yaptığı budur.
Yurt dışındaki emekçilere yönelik yürüttüğümüz büyük faaliyetin amacı şudur; düşmanı ona anlatmak, kurtuluş yolumuzu ona göstermek, mümkünse ortak yürüyüşünü gerçekleştirmek ve bunun örgütlenmesini yürütebilmektir. Her tarafta yapılan budur. Kürdistan’daki yurttan kovulma, kaçırtılma, yurdu boşaltma hareketine karşı, bizim hareketimiz de insanlık ve ulusal özümüze dönmedir. Bu dinin de emridir. Hemen belirtelim bu olmadan İslamiyet olamaz. Bununla birlikte yurdumuza bağımsız ve özgürce yönelme, bunun için gerçekten örgütlü bir dayanışma içinde olma, düşmanın bize dayattığı o yaşam tutkularını aşma, onun yerine insaniyurtsever, özgürlük amaçlarına bağlı olma, bütün ömrümüzü bu temelde değerlendirmedir. Bu hiç şüphesiz dinin de emrettiği, bugün insanlığın da yaşadığı ve bizim de yaşamaktan başka çaremizin olmadığı ve artık başka türlüsünü de kabul etmeyeceğimiz kutsal yaşam tarzımızdır. Sizleri buna davet ediyoruz. İslamiyet’in müminlere yaptığı büyük çağrı kadar bu çağrının da böyle bir anlamı vardır.
Ülkeye yönelik dönüş çağrımız tıpkı Medine’deki Sahabiler’in Mekke’ye dönüşüne benzer.
Eğer tarihi biraz iyi anlayacak olursak burada amaçlanan nedir? bunu kavramak gerekir. Bunu anlarsak hareketimizin de yeniden böyle bir fetih hareketi olduğunu, zulüm kalelerini yıkmak, cehaleti, karanlığı yerle bir etmek, nurla ülkemizi doldurmak, insanlığımızı yeniden kazanmak için bir kutsal hareket olduğu, büyük bir onur, şeref hareketi olduğunu göreceğiz. Ve ona göre bu şerefli yolda yürümesini bileceğiz. Bizim için de en az dünya halkları kadar şart olan bir vatanımız olmalıdır. Özgürlüğümüz olmalıdır. Şerefimiz olmalıdır. Ülkemizde çalışmalı, orada eğitmeliyiz. Unutmayalım ki, Ortadoğu’nun cenneti sayılan Kürdistan eğer bağımsız olursa, halkı özgür olursa bu cennet hayalini bu ülkede de gerçekleştirebilir. Bugün cehenneme çevrilmiştir. Düşman bunu bilinçli yapmıştır. Ama biz bağımsızlığını ve özgürlüğünü sağlarsak cennete dönüştürebiliriz. Bundan daha yüce bir amaç olamaz.
Çok çalışıyoruz. Bu çalışmayı ülkemizde yapsak her şeyimizi var. Ortadoğu’nun hiçbir ülkesinde olmayan şeyler bizim ülkemiz var. Dağlarımız, ovalarımız var, şehirlerimiz, göllerimiz var. Yer üstü ve yer altı zenginliklerimiz var. Hayvanları, madenleri, her türlü verime uygun toprakları var. Her türlü ürün yetişir. Bağı, bahçesi, tahılı, kısaca hiçbir halka nasip olmayacak topraklarda yaşıyoruz. Fakat bunların hepsi bugün düşman içindir. Biz emeğimizi bile satacak bir yer bulamıyoruz. Ülkemizi, şüphesiz maddi dünyamızı manevi dünya da buna bağlı kazanmak istiyorsak yurtsever olacağız. Özgürlük isteyeceğiz. Ekmeksu kadar bize gereklidir. Dolayısıyla kendisini ülkesine bağlı hisseden, ailesine, dinine bağlı hisseden bu yola mutlaka baş koyacak. Bundan sonraki adımlarını bu yolda atacaktır.
Bunları biliyorsunuz. Benim tekrar belirtmemin nedeni şudur; Partimiz’in bu XII. yıldönümünü kutlayıp, yeni bir yıla girerken, bunun gerçekten tarihi bir yıl olacağını bilmeliyiz. Bir yandan ülkemizden yükselen serhıldanlara kutsal başkaldırıya derinlik, genişlik kazandırır ve bunu ülkemizin her tarafına yaymaya çalışırken, diğer yandan dağlarımızda da gerçekten silahların patlamadığı hiçbir yer bırakmama; zulmün sindiği, korkunun hakim olduğu yerlere ve işbirlikçilerini de yerle bir etmek için her tarafa silahla giriyoruz. Bütün Kürdistan insanı dağdan, köyden, kentten ayağa kalkıyor. Hepsini ortak bir hedefte birleştiriyoruz. Yurt dışındaki emekçilerimizi de o her şeyini yok pahasına elinden kaçıran, insanlığını da elinden almak isteyenlere karşı kutsal yurtseverlik hamlesine katıyoruz. Bütün bunlar bize kaybettirdiklerimizi kazandırmanın biricik, vazgeçilmez doğru yolu oluyor. Bizi şimdiye kadar kendileri için çalıştırdılar.