HABER MERKEZİ –
“Yaklaşık yarım asırdır kesintisiz bir şekilde sömürgeciliğe ve her türden gericiliğe karşı destansı bir direniş sergileyen Kürt özgürlük hareketi geldiği konum itibarıyla artık Kapitalist Modernite’yi yıkma evresine ulaşmıştır. Şüphesiz ki büyük bedellerin ödendiği bu yarım asırlık mücadelede Kürdistan’da her taş, her ağaç kavuğu, her mağara ve her karış toprak hakikat arayışçılarının kanıyla sulanarak bu destansı direnişe tanıklık etmiştir. Binlerce kahraman, ismini dahi sayamayacağımız binlerce hakikat arayışçısı bu uzun ve meşakatli yolda ağır bedeller vererek mücadeleyi, sömürgeciliği kesin yenilgiye uğratma iddiası ve inancıyla ölümsüzler kervanına katıldı. Peki bu mücadele nasıl böyle yenilgisiz bir duruma geldi?
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın yoğun arayışları derin yoğunlaşma ve çözümlemeleri ile “Kurdistan Sömürgedir” tezi somut bir şekilde açığa çıkmıştır. Özgürlük mücadelesi bu temelde yoktan var etme mücadelesi olarak açığa çıkmıştır. Büyük bir devrim iddiası olan bu mücadelenin yarattığı felsefe, mücadele tarzı, geliştirdiği bağlılık, fedakar ve fedai ruh kendisiyle birlikte yeni bir yoldaşlık anlayışını geliştirdi. Yaratılan yoldaşlık hissiyatı kendisiyle beraber birbirini hiç tanımayan binleri, milyonları sımsıkı bir bağ ile bağladı. Bu yoldaşlardan biriside PKK’nin efsane komutanlarından “Laz Kemal” lakaplı Kemal Pir’di.
Kemal Pir mahkemedeki savunmasını yaparken neden PKK’de olduğunu şu sözlerle dile getiriyordu; “Ben PKK’nin sömürgeciliğe, burjava ve kompradorlara karşı kesin zafer elde edeceğine inanıyorum. PKK dar milliyetçi bir hareket olsa asla katılmazdım. Ben her türden milliyetçiliğe karşıyım. PKK’yi bu yüzden tercih ettim” diyerek kendini Kürt halkının özgürlüğüne adamıştı. Kemal Pir Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin Kürdistan dağlarından geçeceğini çok iyi biliyordu. Ve bunun için savaşmak gerektiğine inanan, inançlı bir Apocuydu. Özgürlük hareketinin Kemal Abe’si bu inançla PKK’ye yeni bir çizgi kazandırmıştı. Kemal Pir Kuruluş Kongresi dahil hemen hemen hiçbir resmi toplantıda yer alamadı. Üst düzey görevlere seçilmedi. Fakat her yerde örgüt militanının ilke ve ölçülerini yüksek tutarak gittiği her tarafta örgüt yaratacak ve eyleme geçirecek kadar deli dolu ve arayışçıydı.
Kendisini ilk kez devrimci mücadele ile tanıtan yoldaşı Haki Karer şehit düştüğünde intikamını bizzat almak için partiye kendini dayatan Kemal Pir yoldaşına bağlılık gereği bir an bile durmadan onu katledenlerin üzerine adeta Kürtlerin bin yıllık öfkesi gibi çökmüş ve yoldaşının intikamını almıştı. Kemal PKK’nin mutlak surette zafere ulaşacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden hiçbir baskıya ve yenilgiyi kabul etmez ve bunu tersine çevirmek için büyük bir özveri ile hareket ederdi. En somut örneği tekrar mahkemedeki o tarihi savunmasıydı. “PKK bitti diyenler yanılgıya kapıldığını bilmelidir. PKK asla bitmez. Abdullah arkadaş mutlaka başaracaktır. Tek bir kişi kalsa bile bu mücadele mutlak zaferi elde edecektir.” Kemal’in parti önderliğine ve onun yarattığı mücadeleye bağlılığı tamda böyleydi. Karar aşamalarında önemli konularda “Abdullah arkadaş daha iyisini bilir, son sözü ona bırakalım” gibi cümlelerle ona olan bağlılık ve inancını hep taze tuttu.
Devrim ve sosyalizm tarihinin belkide en zorlu mücadelesinin simgesi olmuştur Kürt Özgürlük Hareketi. Büyük yokluklar ve imkansızlıklar içinde yoktan var etme iddiası ile ortaya çıkan özgürlük hareketi inançlı militanları inançlı Kemal’leri sayesinde artık her gün daha da büyüyor ve daha da başarılı olmaya devam ediyordu. Faşistlerin, Burjuva sınıfının, Ağa-çete oluşumlarının, komprador ve işbirlikçi unsurların korkulu rüyası haline gelen Apocular grubunu artık hangi imkansızlık durdurabilirdi ki? Kemal bu sinerjinin vücut bulmuş haliydi. Kemal’in her anı düşmana darbe vurmak, yanındaki yoldaşını geliştirmek, parti değerlerini korumak, ilke ve ölçüyü yükseltmek ile geçiyordu. Karadeniz’den Ankara’ya, Kürdistan’a, Filistine ve Amed cezaevinde direnişle sembolleşen bu uzun ve zorlu yolda Kemal hiç yorulmadan sıkılmadan yürüyerek ardındaki “ölü bir halka” umut oldu adeta. Kemal için parti çalışması için kullanılacak herşey çok kıymetliydi. O zorluğu ve imkansızlığı çok derinden hissetmiş bir Apocuydu.
Kemal pir Filistin’e gittiği zamanlarda eğitim esnasında arkadaşları toplar ve onlara siz “Araplardan sonra banyoya gireceksiniz” der. Arkadaşlar nedenini sorduğu zaman şu cevabı alırlar; “Onlar sabunu ve çamaşırı tek sefer kullanıyor. Biz sabunu ve çamaşırı alacağız sıcak suda yıkayıp kullanacağız. Yenilerini de ülkeye arkadaşlara göndereceğiz. Bunu gören Filistinli komutan etkilenerek Kemal’e yaklaşır ve ona şunu söyler; “Biz parayı bulunca bozulduk ama siz bu ruhla yürüdüğünüz sürece mutlaka zafere ulaşacaksınız.” PKK’nin ruhu Kemal’in şahsında birkez daha burada açığa çıkmıştır. Yırtılmaya yüz tutmuş pantolonu, Ankara’nın soğuğuna yenilmiş bir eski kadife ceket, en ufak su damlasında ıslanan patlak kunduralar.. Arabaya binecek parası olmadığı için saatlerce yürümeleri, Parti’nin değerlerini düşmana kaptırmamak için verdiği mücadele, işte Kemal Pir olmak tam anlamıyla budur. Parti tarihimiz boyunca sayamayacağımız kadar çok yoldaşlık örneği verebiliriz.
Peki bunun mayası nasıl oluşturuldu? Hangi koşullar ve şartlar altında hiçbir yerde iken her yerde olduk? Önder Apo’nun “Ben bütün yaşamım boyunca bana atılan tokatın hesabını sormak için mücadele edeceğim” iddiası nasıl ki sonu gelmeyen bir romanın direniş manifestosuysa, M. Hayri Durmuş arkadaşın “Ölürsem mezar taşıma bu halka borçludur” vasiyeti bu halka hizmetin gereği ise, Kemal Pir’in “Senin beni yaşatmaya gücün yetmez doktor bu halkın uyanması için benim ölmem gerekiyor” sözü yaşaması gerektiği yerde yaşamasını bilen, ölmesi gerektiği yerde ölmesini bilen bir PKK militan/ kadro ölçüsüydü. Özgürlük hareketinin Kemal Abêsi sadece savaşmayı ve mücadele etmeyi öğretmiyordu aynı zamanda nasıl başarılacağınıda kendine yoldaş olan herkese öğretiyordu. Daha lise yıllarında Haki Karer yoldaş ile sol düşünce ile tanışan Kemal Pir ilk günden itibaren dünyayı anlayanlardan değil dünyayı anlayıp bunu değiştirmek için mücadele edenlerden olmayı tercih etmişti. O hiçbir zaman sıradan yaşamı kabul etmemiş. Onun için sıradanlık büyük bir felaket olarak tanımlanmıştı. Bu özellik liderlik vasfını taşıyan tüm devrimcilerdeki en belirgin özelliklerinden bir tanesidir.
Kemal’in özgürlük hareketi ile ilk ciddi teması Önderliğin Ankara dönemlerinde gerçekleşmişti. Kemal, yoldaşı Haki karer ve Önder Apo ile dervişane bir mücadelenin yolculuğuna o zaman o zor şartlarda başlamıştı. O dönemde Kürt ve Kürdistan üzerine elle tutulur materyal yazı olmamasına rağmen Kemal Önderlikten öğrendiği “bir kaç bilgi ile” her tarafta, her platformda ve her tartışmada bunu dile getirerek Kürt halkı üzerindeki askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel işgali teşhir edercesine halka kavratıyordu. Bu onun aynı zamanda müthiş bir ajiteci olduğunda kanıtıydı. Ve bunu hiç korkmadan çekinmeden ciddi bir sorumluluk ile yaptı. Tıpkı Ankara’da seçim süreçlerinde bir kahve toplantısında seçim propagandası yapan Rahşan Ecevit’in karşısına dikilip Kürt sorununu sorması ve o müthiş sesiyle halkın gözünü açması gibi. Çünkü Kemal’in çok iyi bildiği bir şey vardı. Devrimciler halkın kandırılmasına asla göz yumamazdı. Ve öylede oldu. O süreç Tuzluçayır’da tarihteki en az katılımlı seçim gerçekleşmişti. Dönemin işçi ayaklanmaları, Savaşlar, isyanlar, devrimler…
70’ler dünyanın en çok sarsıldığı dönemlerdi. Türkiye devrim hareketi zor durumdaydı. Çünkü devletin öncüsüz bırakma girişimleri artık belli oranda sonuç almıştı. Arada kalan “Güler yüzlü sosyalistler” tüm mücadelesini dernek köşelerinde masa başlarında yürüttüğü tartışmalar ile sürdürmeye çalışıyor ve akşam vardiyası biten bir fabrika işçisi gibi tartışmayı orada bırakarak hiçbir şey olmamış gibi evlerine gidiyorlardı. Kemal bunları gördükçe daha fazla mücadele ediyor ve öncülük rolünü bu yaşananlara bir öz eleştiri olarak büyük bir sorumluluk ile yapmaya çalışıyordu. Çünkü ona göre devrimciler sadece halkın refahı için çalışır. Onlar halkın gözü, kulağı, eli, ayağıydı. Bu Kemal’in yaratıcılığınıda ortaya çıkartıyordu. Kemal Tuzluçayır’i adeta bir halk karargahı haline getirmişti. Onun için her ev, sokak, okul her yer devrimi büyütme ve geliştirme için bir barikat, bir mevzi idi.
“Kürdistan sömürgedir” bu cümle artık o kadar hissediliyorduki adeta Kemal’in yüreğini kırık cam parçacıkları gibi acıtıyordu. Kemal için artık ülkeye dönüş elini attığında hemen dokunabileceği bir güneş gibiydi. Zor, yakıcı, aydınlık ve hayati bir durumdu. Malesef Türkiye’de de durum çok vahim bir haldeydi. Öncüsüz bırakılan Türkiye devrimi artık halkın ihtiyaçlarını karşılayacak, onlar için mücadele edecek durumda değildi. Türkiye’nin büyük bir demokratik atılıma, görkemli bir devrime çok ihtiyacı vardı. Kemal bunun farkındaydı o Türkiye devrim yolunun ancak ve ancak Kürdistan dağlarında başlatılacak gerilla mücadelesi ile yenilgiyle uğrayan sömürgeciliğin sonucunda olacağına kendini ikna etmişti. Kemal artık Kürdistan yolcusuydu. Omuzlarında hayatın tüm imkansızlıkları, zorlukları, hiç bilmediği bir yer, dilini dahi bilmediği bir coğrafyanın kaderi vardı artık. Ve o Karadeniz’in çetin doğasını andıran şahin gözleri ile Kürt halkının kaderini değiştireceğine olan inancını sarsmadan, bir an bile şüpheye düşmeden yönünü betonlaşmış, kimliksiz, kültürsüz bırakılmış, her karış toprağında sömürge piyonların bulunduğu Kürdistan’daydı artık.
Kemal Pir Kurdistan devrimi ve Türkiye devrimi arasında yoldaşı Haki Karer ile birlikte artık sarsılmaz bir köprüydü. Enternasyonalist mücadelede yeni çizgi kazandıran bu birliktelik Apocu ruh, Apocu yaşam tarzı ve Apocu bakış açısıyla dünyayı değiştirme idealleri ile sarsılmaz bir temeli artık atmıştı. Apocular artık Kürdistan topraklarındaydı. Taşta gül olmak mücadelesi artık başlamıştı. Kürdistanda artık her şey devrim için bir basamaktı. Orada bulunan herşey ve herkes artık bu savaşın bir parçası olacaktı. Peki kendini, kendi varlığını inkar eden bir halk nasıl kendi özgürlüğü için savaşacaktı ki? Bunun cevabı yaratılan Apocu düşünce sisteminin derinliklerinde gizliydi. Artık hiçbir güç Apocuları durduramazdı. Antep, Batman, Urfa, Elazığ, Dersim artık her yerde birer direniş mevzisi kazılıyor. Artık Kürdistan’ın her karış toprağına özgür insan tohumları atılıyordu. Kürdistan artık Vietnamlaşma yolundaydı.
Kemal’ler bu yolun temel taşları görevini görüyordu. Evet Kemal Kürt değildi, Kürtçe bilmiyordu fakat Kemal gerçek bir halk aktivistiydi. Sözlü olarak kendini ifade edemediği yerde duruşu hal ve hareketi Kemal’e olan saygıyı kat be kat yükseltiyordu. Köylüler, öğrenciler, işçiler, emekçiler… Artık herkes ulusal mücadele için örgütlenmesi gereken birer militandı. Apocuların işi artık daha zordu. Tarihin derinliklerinde sömürgeci güçler tarafından yok edilmek istenen Kürt gerçeği, Apocular tarafından o derin karanlıktan çıkartılıp halka aktarılmalıydı. Bu inançla Kürdistan örgütleme çalışmaları adım adım devam ediyordu. Bu süre zarfında Başkan Apo’nun gizli ruhumdu dediği Haki Karer’in şehadeti herkesi derinden yaralamıştı. Kemal belkide herkesten çok etkilenmişti. Çünkü onun dünyayı değiştirme iddiasının yaratıcısı Haki Karer yoldaştı. Haki Karer kirli bir komplo sonucu şehit düşmüştü. Geriye artık onun intikamını almak ve onun anısına yeni bir atılım yapmak gerekiyordu. Apocuların şehitlere bağlılık ve onların anısını yaşatma ilkesi burada devreye girecekti. Kemal pir Haki yoldaşın intikamı için kendini partiye ve Parti önderliğine ısrarla dayatarak yoldaşının intikamı için harekete geçti. Devlet destekçi feodaller, komploda eli olan çeteler, halkı sömüren burjuvalar hiç kimse apocuların intikam ateşinden kurtulamadı.
Artık Haki yoldaşın intikamı alınmıştı. Onun anısına bağlılık gereği dünyanın yörüngesini değiştirecek olan “KURDISTAN İŞÇİ PARTİSİ- PKK” artık kuruluş kongresini yapmıştı. Kemal Pir örgütsel durumlardan kaynaklı bu kongrede yer alamadı. Ama o düzenli toplantı alınan sürekli perspektif alınan her zaman iletişimde ve tüm imkanları olan bir parti kadrosu gibi kusursuz ve büyük bir inançla çalışıyor ve bölgedeki ağa-çete-kompradorlara tabiri caizle kan kusturuyordu. Çünkü Kemal herkese nasıl başarılması gerektiğini öğretiyordu. Yaşamıyla nasıl yaşanması gerektiğini öğretiyordu. İmkansızlıklarla nasıl yaratıcı olabileceğini gösteriyordu. Çünkü Kemal Pir gerçek bir devrimciydi. Sömürgecilerin var olmasının tek büyük sebebi devrimcilerin olmaması olanların pasif olmasıydı. O bütün gerçek devrimcilerin onur mücadelesini veriyordu. Böyle olması gerekiyordu, çünkü o PKK’nin Enternasyonalist komutanı Kemal Pir’di.
Kemal bu kadar yokluk arasında bile parti imkan ve olanaklarından faydalandığı için kendini suçlu hissediyordu. Urfa cezaevinden kaçışından sonra Cuma arkadaş Kemal’le görüşüp onu yurt dışına çıkarma kararını bildirir. Kemal pir bunu kabul etmeyerek manifesto niteliğinde şu sözleri söyler; “Ben bir sefer parti’nin imkanı ile cezaevinden çıktım, bir daha yakalandım şimdi tekrar parti imkanı ile cezaevinden kaçtım. Parti’nin bu kadar imkan ve olanaklarından faydalandım parti için birşeyler yapmadan bunun öz eleştirisini vermeden bir yere gidemem. Bu PKK’yi günümüzde bu kadar güçlü kılan bir ölçüdür. PKK nasıl bugüne kadar geldi sorusunun cevabı yaratılan bu değerler, yükseltilen bu ölçülerde görülebilir. Kemal için her yer, her saha bir savaş alanıydı. Bu, Kemal Suriye’deyken de böyleydi, Beyrut, Lübnan ve Filistin’de ikende böyleydi. Uğruna canını verdiği onur mücadelesini yükselttiği Amed cezaevinde de bu böyleydi. Hiçbir zorluk, hiçbir baskı bu hakikati değiştirmeye ,onu yok etmeye yetmedi. Kemal zindan direnişinde de şehadete ulaşacağını biliyordu. Ama ardından oluşturulacak gerilla hareketinin mutlaka başaracağına inanıyordu. Bu yüzden bir an bile düşünmeden, dünyanın hiçbir zevkini tatmadan, dilini, kültürünü hiç bilmediği bir halk için tarihte öncülük eden tüm hakikat arayışçıları gibi özgür bir birey olarak şehitler kervanına katıldı.
Kemal Pir’in gidişi sadece fiziki bir kopuştu. Çünkü biz Kemal’den hiç ayrılmadık. Biz her değer eleştirisi yapıldığında Kemal’i gördük, biz her yoldaşlık davranışında Kemal’i gördük, biz her imkansızlık karşısında Kemal’i gördük, her barikatta, her mevzide Kemal’in o asi bakışları ve cesareti ile biz Kemal’i hiç kaybetmedik. Bugün Kemal’i anlamak PKK’yi onun yarattığı ruhu gerçek anlamda anlamak demektir. Kemal’i anlamak 84 atılımını anlamaktır. Kemal’i anlamak Beritan komutanın silahını kırıp kendisini uçurumdan atmasını anlamaktır. Kemal’i anlamak Tanrıça Zilan’nın eylemini anlamaktır. Kemal’i anlamak “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitlerini anlamaktır. Onu anlamak Erdal sincarları, Adil Bıliki’leri anlamaktır. 1 Haziran atılımını anlamaktır. Onu anlamak Zap’taki, Oremar’daki iradeyi anlamaktır. Onu anlamak son mermisine kadar çatışan Orhan Yılmazkayaları anlamaktır. Onu anlamak Kobani ruhunu anlamaktır. Onu anlamak Ebu Leyla’ları, Kırmızı fularlı kızı, Paramazlari, Aziz’leri, Sibel’leri, anlamaktır. Onu anlamak Bedeniyle sömürgecilerin mezarı olan Arin’i anlamaktır. Onu anlamak Kobanê’de Horoz Rıfat’ı, Sur’da Çiyager komutanı, Cizre’de Mehmet Tunç’u, Varto’da Ekin Van’ı, İstanbul’da baş eğmedigi için şehadet şerbetini içen Dilan’ı, üzerinde kilolarca bombayı tereddüt etmeden patlatan Andok yoldaşı, Ankara’da Zınar Raperin’i anlamaktır. Onu anlamak Avesta Xabur’u anlamaktır. Onu anlamak Serêkanîyê’de Berxwedan Amed’i, Heftanîn’de Rüstem Cudi’yi, Xakûrkê’de Rubar Amed’i, Kandil’de Diyar Xerib’i, Bradost’da Kasım Engin’i anlamaktır. Onu anlamak İmralı’daki korkunç tecride karşı insan üstü direnişi anlamaktır.
Ve biz onu hiç kaybetmedik ki. Biz onu Kurdistan’ın geleceğine umutla bakan çocukların gözlerindeki umutta gördük, Atakan yoldaşın dervişhane yaşamında gördük, Zeki Şengali’nin tarih bilincinde gördük onu, Egid Civyan’ın Şengal efsanesinde gördük onu, Teofilis yoldaşın inancında gördük biz onu. Biz onu hiç kaybetmedik ki bulalım. Biz onu hiç kaybetmemek için durmadan, yılmadan büyük bir azim, büyük bir inançla yürüdüğümüz müddetçe hiç kaybetmeyeceğiz.”
Munzur Serhat