HABER MERKEZİ
Devlet zoru ve kendi etrafına topladıkları adamların zorbalıkları ile hâkim olamayacakları anlaşılınca Osmanlı devleti yeni bir hamle daha başlatmıştır: Nakşi tarikatını bu kesimlerin toplum içinde kabul görmesi için devreye sokmuştur. Böylece Kürdistan’da hain ve işbirlikçi “ağa ve şex” dönemi başlar. Kürdistan’da araştırılması gereken en önemli konu bu işbirlikçiliğin oluşturulduğu dönem politikalarıdır. Kürtler içinde önemli bir yeri olan Nakşibendi tarikatı bu dönemde daha da yozlaştırılmıştır. Osmanlıların Arap Vahhabiliğine karşı destekleyip geliştirdiği Nakşilik, 19.yy.da Kürt yurtseverliğini zehirleme ideolojisine dönüştürülmüş, bugünün hakim tarikatıdır.
Kuzey Kürdistan’da özellikle Çewlik, Sêrt, Betlis, Rıha’da halen T.C. politikalarını yürüten beyaz-yeşil ırkçı faşist Türk partilerinin seçimlerde birinci parti olmalarının sebebi, direkt olarak Kürt kökenli işbirlikçi Nakşi şexlerinin faaliyetleridir. Bilindiği gibi Nakşilik bu süreçten evvel Kürt kültüründe önemli işler de yapmıştır. Kürt medreselerinin işlevselliğinde yurtsever Kürt Nakşilerinin önemli rolleri olmuştur. Ancak nasıl ki aşiret kültürünün demokratik temsili olduğu oranda kabul görmüş beq sonradan görme despot ağaya dönüştürüldüyse ya da bazıları bunların yerine ikame edildiyse, olumlu özellikler barındıran Nakşi kesimler içinden de Osmanlılarca işbirlikçileştirilen ve hâkim hale getirilen hain bir kesimin olduğunu bilmek gerekir. Bunların atanmış ağalara ideolojik meşruluk sağladıklarını, T.C. döneminde de sömürgecilerin yanında yer aldıklarını, Kürt Nakşiliğini Türk dincilerine kaptırarak Kürtleri yüreklerinden vurduklarını unutmamak gerekir. Bugün AKP içinde gördüğümüz Ensarioğulları, Mehdi Eker, Kutbettin Arzu, Abdulkadir Aksu, Cüneyt Zapsu, Hüseyin Çelik türündeki kişiliklerin dayandığı ilişki ve ittifaklar Türk egemenlerinin Kürdistan’da kendisi için yarattığı bu tarihsel ittifakın sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunlar her Kürt ilinde ama özellikle tarıma elverişli olan bölgelerde konumlandırılmış işbirlikçi ajan kesimlerdir. AKP ile maske değiştiren T.C. şimdi bunlardan ya da bunlara ek kimi kesimlerden işadamları yaratmak istemektedir. AKP teşvik ve destek fonlarıyla bunları palazlandırmak istemektedir. Bu yeni kesimlerin ideolojik alt yapısını ise Fetullahçılıkla meşrulaştırmaktadırlar. Fethullahcılığın yetmediği yerde de işbirlikçileştirilmiş Nakşilik ve asimile edilmiş Nurculuk kullanılmaktadır. Bunları AKP içindeki hain Kürtler eliyle siyasallaştırıp devletin hizmetine almaktadırlar. Kürdistan’da son iki yüz yılda değişmemiş bir kaide daha vardır; her dönemin egemenleri bir öncekilerden daha kötü ve çirkin hainlik yapmaktadırlar. Örneğin Mir Muhammet’i AKP içindekilerle mukayese edemeyiz. Şex Ubeydullah’ı bugünkü Nakşilerle (kuşkusuz çok yurtsever olanlar da vardır) mukayese etmek küfür olacaktır.
Osmanlının 19.yy. sömürgeci politikalarının Kürdistan’daki karşılığı iktidarlarını kaptırmak istemeyen Mir önderlikli isyanlar olmuştur. 1806 Babanzade ayaklanması, 1837 Mir Muhammet ayaklanması, 1842 Bedirxan bey ayaklanması bilinen ayaklanmalardandır. İlki hariç diğer iki ayaklanma Kürtlüğe, Kürdistanlılığa oldukça fazla vurgu yapmıştır. Bedirxan bey Kürdistanlı Asuri ve Ermenileri de örgütlemeye çalışmış ancak İngilizlerin Asurileri, Rusların Ermenileri kışkırtmaları bu birliği bozmuş, Bedirxan bey de bu oyunu göremediği için Asurileri katletmiştir. Bedirxan bey Ezidi Kürtleri de katletmiş bu yanıyla ulusal birliğe de zarar vermiştir. Yeğeni Yezdanşer tarafından ihanete uğrayan isyan “kutsal İttifak”la örgütlemeye çalıştığı Kürt birliğini sağlamayı başaramamıştır. İdeolojik siyasi kapsamı bu birliği sağlayacak düzeyde olmamıştır. Karakter olarak bağımsız olmayı da başaramayan isyan bilinen nedenlerle yenilgiye uğramaktan kurtulamamıştır. Benzer zaaflar ve yenilgi sebepleri Mir Muhammet isyanında da görülmektedir. Bu isyan döneminde Mısır paşası Kavalalı Mehmet Ali paşa isyanı da vardır. İngilizler olup bitenleri yakından takip etmektedirler. İşbirlikçi tarikat şexleri “İslam halifesine karşı çıkmak kâfirliktir” vaazlarını verip halkı isyandan soğutmaya çalışmıştırlar. Mir daha önce Babanları etkisizleştirmek için Osmanlı politikalarına göre davranmış, isyan ettiğinde de Bedirxan kendisine destek vermemiştir.
Bu isyanlardan sonra Kürdistan’da mirlik dönemi kapanır Nakşi Şexleri etkili olmaya başlar. Buna da Şex Ubeydullah isyanı ile adım atılır. Bu isyan 1881’de başlar. Ulusal birlik için toplantılar yapılır. Din, mezhep ayrımı gözetilmez. İran’a karşı ayaklanan Şex, Osmanlıların ve İngilizlerin desteğine güvenir. Ancak bu gerçekleşmez. Ruslara karşı 1878 savaşında Osmanlının yanında yer aldığı için Ruslardan istenen destek de verilmez.
Bu isyanlar neticesinde Kürt egemenleri ve halkı içinde yurtsever ve uluslaşma dinamiğine sahip olan kesimler geriletilmiştir. Kürtler kan kaybetmiştir. Ortam Osmanlı sömürgecilerinin daha kolay hareket etmesine açılmıştır. Ancak ilginç olan bu isyanlarda Kürt egemenlerinin karakterinden ötürü, Kürtler tümüyle ayrı bir halk olarak yabancı bir sömürgeci güce karşı ayaklanmış görüntüsünü tam veremedikleri gibi, Osmanlı da Kürtlere Yunanlılar ya da Sırplar’a yaklaştığı gibi yaklaşmamıştır. Adeta iki kardeş kavgası görüntüsü vardır. Kuşkusuz ki bu, bugün de sıkça duyduğumuz ve egemen sınıflar arası ilişki tarzının bir yansımasıdır. Osmanlı devleti Kürt beylerini hizmetçileri, Kanuni Sultan Süleyman’ın deyimi ile “imparatorluğun doğusunun etten kalesi”, Kürt üst sınıfları ise Osmanlıyı daha sonra II. Abdülhamit’e yakıştırdıkları gibi “babaları” olarak görmektedirler. Bu minvalde gelişen isyanlar süreklileşse de sonuç alamayan bir döngüye dönüşmüştür. Olan halka olmuştur. Bu isyanların olumlu yanı, Kürt halkında ulusal duygu ve düşünceler uyandırmasıdır. Kürt aşiret yapısını çözerek Kurmanclaşmayı, halklaşmayı geliştirmesidir.
Tanzimat süreci ile birlikte Osmanlı idarecileri, merkezi yönetimi güçlendirmek, etkili biçimde vergi toplamak ve kuvvetli ordular kurmayı amaçlamışlardı. O dönemde pek çok eyalette vergi Osmanlı memurları tarafından değil, yerel yöneticiler tarafından toplanır, toplanan vergilerin ancak bir kısmı merkeze aktarılırdı. Merkezin güçlenmesi için etkili bir bürokratik yapının kurulması ve bu yolla eyaletlerin kontrol altına alınması gerekiyordu. Bu işi en iyi başaran kişi, 1876–1909 yılları arasında devleti yöneten II. Abdülhamit olmuştur. II. Abdülhamit dönemi, II. Mahmut ve müteakip Osmanlı sultanlarının (Abdülmecit (1839-1861), Abdülaziz (1861-1876)) yürüttükleri bastırma ve katliamlarından sonra ortaya çıkan ortamı toparlama, siyasi biçim vererek yeni bir hukuk oluşturma dönemdir. Bunun için Osmanlının 19.yy.daki politikalarını iki temel döneme ayırmak mümkündür; birincisi askeri zorun önde olduğu II. Mahmut dönemi, ikincisi ideolojik, siyasi yanın önde olduğu II. Abdülhamit dönemidir. Bu dönem politikaları T.C.nin kuruluşundan bu yana da devam etmiştir. Mustafa Kemal 1919-1924 arasında Abdülhamit’i, sonrasında II. Mahmut’u tekrarlamıştır. Dolayısıyla Cumhuriyetin CHP politikaları daha çok II. Mahmut dönemini, AKP politikaları ise daha çok II. Abdülhamit dönemi politikalarını çağrıştırmaktadır. Dikkat çekmeye çalıştığımız noktalar dışında da konu incelendiğinde benzerliklerin, tekrarların çarpıcı olduğu daha iyi görülecektir.
Abdülhamit, Kürtleri ideolojik ve siyasi olarak kullanmaya ağırlık vermiştir. Direnen kesimleri daha çok Kürtlerden örgütlediği Hamidiye Alayları (1892) ile etkisiz kılmaya veya vurmaya ağırlık vermiştir. Mirliklerin ezilmesinden sonra ürken, teslim alınan, Aşiret Mekteplerinde asimile edilen, ‘Ağa’laştırılanlardan oluşan kesimlerin başında olduğu bu alaylar, bir yanıyla da Ermeni halkına karşı kullanılmıştır. Abdülhamit bu hamlesinde başarılı olmak için açtığı Aşiret Mekteplerinde Kürt aşiretlerinden aldığı çocukları eğitip, asimile ederek Yeniçerileştirip Kürdistan’a göndermiştir. Bu okullara özellikle Hamidiye Alaylarında yer alan aşiretler ilgi göstermiştir. Kürdistan’daki Gayri Nizami Harp yani kontraların ilk örneği olan Hamidiye Alayları, ideolojik gıdasını işbirlikçileştirilmiş Nakşilikten almıştır. İttihat ve Terakki Partisi tarafından 1910’da bu alayların ismi Aşiret Süvari Alayları olarak değiştirilmiştir. Her ne kadar içinden Xalidê Cibrî gibi yurtseverler çıkmışsa da bu alaylarla Kürtler Ortadoğu’da tıpkı bugüne çok benzeyen tarihsel bir süreçte Osmanlı için çalıştırılmıştır. PKK’ye karşı savaştırılan korucu aşiretlerin dayandığı politik tecrübe de bu alaylardan gelmektedir. Bu alaylar Berlin Antlaşmasında Ermenilere ilişkin alınan kararların “Doğuda bir Ermeni devleti kurulacak, Ermeniler Kürtleri kesecek” şeklinde propaganda edilmesi temelinde kurulmuştur. Osmanlı ajanları, tıpkı Kürt köylerini basıp insan katleden ve bunu medyasıyla PKK’ye yükleyen T.C. gibi ‘Ermenileri Kürtler öldürdü, Kürtleri de Ermeniler öldürdü’ diyerek bu kontra örgütlenmelere toplum içinde gerekçeler yaratmıştır. Özellikle Kürdistan’ın Xerzan ve Serhat alanlarında Osmanlı askerlerinin köy köy dolaşarak “Ermeniler sizi kesmeye gelecek, kendinizi korumalısınız” propagandası yaptıkları, sonrasında ise geceleri köyleri basıp katliamlar yaptıkları böylece Ermeni ve Kürt halkını birbirine düşürdükleri halk arasında sıkça dillendirilir. Hatırlanacağı gibi T.C.de PKK’ye karşı aşiretleri örgütlerken en çok “bunlar Ermeni’dir, din düşmanıdırlar” propagandası yapmıştır.
BİTTİ…