HABER MERKEZİ- Kemal Söbe yazdı: Kürdistanda gelişen devrimci siyasete ilişkin
“Toplumsal sorunların çözümünde siyaset önemli bir yer tutmaktadır. Zaten siyasetin esas amacı da toplumsal sorunları çözmektir. Toplumsal sorunları çözmeyen bir siyasetin/rejimin varlığı ve meşruluğu tartışılır. Mevcut egemen siyaset kendi siyasetini yaşamsal kılmak ister. Hiçbir toplumsal kesim, kendisini ilgilendiren bütün sorunların çözümünde şiddeti öncelikle tercih etmez. Toplumsal sorunların hepsinde, siyaset sahnesi çözüm yolu olarak tercih edilir. Ancak burada mevcut siyasi mekanizmanın hangi toplumsal kimlik ve değerler üzerinden kendisini var ettiği ve neyi temsil ettiği önemlidir. Her siyaset, bazı toplumsal değerlerle kendisini var etmek zorundadır, ancak düzen siyaseti, kendi varlığını toplumsal sorunları çözmeye ve bunun yerinin kendisi olduğunu topluma kabul ettirir. Kendisini öyle gösterir. Öyle görünmesi gerekir.
Siyasetin varlığını genelde toplumsal yaşamdaki ihtiyaçlara bağlıyoruz. Ancak tarihten günümüze kadarda egemen düzen siyasetinin, egemen sınıfı yani sermayenin iktidarını temsil ettiğini ve kolladığını koruduğunu da unutmamak gerekiyor. Egemen düzen siyaseti toplumsal değerlere karşı, egemen sınıfın çıkarlarını korumuştur-koruyor. Egemen siyaset, bu korumayı, siyasi olarak zorlandığında, egemen şiddet ve silah olan düzenin koruma gücüyle yapmıştır. Egemen siyasetin, toplumu silah kullanarak yönetme rejimine faşizm diyoruz.
İşte faşizmin ortaya çıkması, doğal olarak halkın kendisini meşru yollarla savunmasını gündeme getiriyor. Egemen siyaset, haksız olsa bile, gücü elinde bulundurduğu için, kendisini sürekli meşru görür, kendi karşıtını da gayrimeşru ve yasadışı olmakla suçlar. İktidar odakları, suç isleseler bile, yasalardan aldıkları güçle, kendilerini dokunulmaz kılıyorlar. En büyük öldürme aygıtının devlet olması, bunun böyle olduğunu gösteriyor. Bazen bazı yetkililerin yargılanması, bu gerçeği değiştirmez. Devlet, bazen bazılarını kendi sicilini kirletmemek için harcar ve kendisinin emriyle işlenen cinayet ve suçları, münferit olaylar olarak gösterir. Devletin kendisini en çok meşrulaştırdığı ve vazgeçilmez kıldığı zaman, ulus-devletin gelişim gösterdiği kapitalist koşullardır. Özellikle şehirler, bu etkinin ve meşruluğun en yaygın gösterildiği alanlardır. Köylerde ve yaylalarda yaşayan insanların, yardımlaşma, dayanışma ruhunun daha çok güçlü olması, devletten ve hiyerarşiden uzak durmasıyla ilgilidir. Dikkat edilirse, köy insanında insani ilişkiler ve misafirperverlik daha güçlüdür. Köylerde yaşayanlar özgürlüğe daha yatkınlar, daha doğallar, doğayı ve ekolojiyi koruma yönleri daha güçlüdür. Dolayısıyla tarihten günümüze kadar, egemen siyasetin köylerde, şehirdeki kadar fazla bir etkisi olmamıştır. Ancak kapitalizmin köylere ve en ücra yaşam alanlarına kadar girmesi, adı geçen değerlerde ve ilişkilerde ve devlete yaklaşımda bir yozlaşma ve farklılık yarattı.
Kapitalizmin kullanmış olduğu ulus-devletin, çeşitli argümanlarla toplumu nasılda sisteme entegre ettiği biliniyor. Ancak emek ve sınıf bilincinden yoksun toplumsal çoğunluk, çoğu kez bunun farkında değildir. Sistem gerçekliğinin farkına varmanın ancak devrimci şiddetle mümkün olabileceğini bilinmelidir. Çünkü faşizme direnmenin tek yolu güçlü devrimci halk direnişidir. Bu direnişle, Kurdistan’da Kürt toplumu kendi kimliksel ve sınıfsal bilincine ulaşabildi.
Faşizm kendiliğinden tasfiye olmaz, devrimci direnişle yıkılır. Devrimci şiddet kadar devrimci basın-yayın da sistemin gerçek yüzünü topluma göstermede önemli bir devrimci rol oynamaktadır. Zaten devrimci mücadele, askeri, siyasi, kültürel ve basın-yayın gibi birçok alanda kendisini var ederek geniş toplumsal kesimlere ulaşır. Ezilenler, devrimci şiddeti tercih etmezler, ama var olabilmenin tek yolu olarak ve bir zorunluluk olarak uygularlar. Yani devrimci şiddet bir tercih değil bir zorunluluk olarak devreye girer. Devrimci şiddet devrimci siyasetin en radikalleşmiş halini ifade eder. Kürt Özgürlük Gerillası, inkârcı rejime on takla attırabiliyorsa bu, sahip olduğu büyük Önderlik İdeolojisiyle gerçekleşiyor. Gerillanın ve halkın direnişini besleyen Önderliğini ideolojisidir. Türkiye ve Kurdistan’da, onca örgüt içinde devrimci siyaseti ve devrimci şiddeti, düşmanın anlayabileceği dilde en iyi uygulayabilme yeteneğine sahip olan PKK’dir.
Doğal toplumsal siyaset Kurdistan’da gelişim gösteriyor. PKK, düşmana devrimci şiddetle darbe vururken, binlerce yıl devletin etkisini yaşamış topluma yeni bir sosyal ve kültürel şekilleniş veriyor. PKK, en çokta toplumun ideolojik gelişimine önem veriyor. Çünkü toplumsal değişim gerçekleştikçe devletçi siyaset iflas eder. Düşmanı ideolojik sahada yenilgiye uğratmak en büyük başarıdır. Devrimci siyasetin başarısı toplumsal yenilenmede kendisini gösterir. Bunda dolayı, Önderlik ” biz gücümüzün büyük bir bölümünü kendi içimizdeki geriliklere ve yetersizliklere karşı harcıyoruz” diyor. Yani burada, eğitimin önemine vurgu yapılıyor. Toplumsal erozyonun, çürümenin olduğu kapitalist koşullarda hayatı iyi tanımak ve gereklerini yerine getirmek devrimci bir görev ve zorunluluk olmaktadır. Yaşamın hakkını vermek ve yaşamın iyi bir yaşayanı olmak ancak devrimci-toplumcu siyasetle olur. Düzen siyasetçiliğine hayatın her alanında darbe vurmak devrimci siyasetin görevidir ve devrimci siyaseti uygulamak devrimci militanın görevidir.
Türkiye’de düzen siyasetçiliği PKK’nin devrimci siyaseti karşısında can çekişmektedir. Toplumsal siyaset PKK’yle en gelişmiş dönemini yaşıyor. Siyasetin gerçek sahibi halkın kendisidir. Siyaseti iktidarcı güçlerin elinden almak ve gerçek sahibi olan halka vermek gerekmektedir. Bu açıdan, devrimci siyasetin toplumun öz yaşamında ve yönetiminde işlevsellik kazanması devrimin ana hedefi olmaktadır. Bütün toplum bireylerinin, bu doğrultuda hareket etmeleri devrimci siyasetin hedefidir. Kurdistan’da PKK öncülüğünde gelişen devrimci siyaset toplumun çok yönlü gelişimini ve zenginleştirilmiş yaşamını esas almaktadır.”