HABER MERKEZİ
Şiddetli kar yağışı geceden beri durmuş olsa da dondurucu hava giderek bastırıyordu. Cilo dağı eteklerindeki bulunan yer altı kampımızda iyicene kara gömülmüştük. Ve bireysel kitap okuma zamanındaydık. Ara ara savaş uçaklarının uzaktan sesi geliyordu. Güney’e doğru gittikleri anlaşılıyordu. Mağaranın okul ve toplu okuma yeri olan geniş bölümünde az önce derin bir sessizlik vardı. Günün güvenlik sorumlusu Dıljin arkadaş’ın bardakları tepsi içinde getirmesiyle, kendimizi sobaya daha yakınlaştırarak çay içmek için ara verdik. Kıtlama şekeriyle tam sıcak çayları zevkle yudumlarken bir anda Arjen arkadaş, yerdeki kitapların arasında, saçı başı dağılmış bir şekilde, kafasında siyah külahıyla yerinden fırladı.
Tanrıça kültürünü incelerken kafasına takılan “Kibele” sorusu ardından başlayan tartışmamız hararetli bir biçimde ekonomi konusuna gelip çattı. Firiglerin Ana Tanrıçası Kibele’den, Arapların Kıblesi (kabe)nin aynı kökenden olduğunu tartışırken konu daha da genişledi. Ve etraflıca tartışmaya devam ettik. Giderek tartışmaya o anda hazır olan arkadaşlar birer birer dahil olmaya başladı. Konu hayati ve çekiciydi. Ve aslında günlük olarak hep karşılaştığımız ama derinlikli fark edemediğimiz bir konuydu. Oysa Kürdistan köylerinde günümüzde bile güçlü yaşanan bir kültürdü, toplumsal gelenekti. Kibele’yi Anadolu’da da takip ettik. Önce Hurrilerin ana tanrıçası Hepat ve Kupapa olarak karşımıza çıktı. Bu sonrasında Fenike üzerinden Arabistan’a gitti. Zaten tarihte Ana Tanrıça kültürü ve Uygarlıklar Hurri- Hitit(Anadolu) üzerinden ana bir yol olarak Kenan ve Arabistan’a yayılmıştır. Orada da Kıble- Kabe ve sonrasında Havva ve Hatice olarak yeniden göründü. Yoğun bir tanrıçalar trafiğinden başımız dönmüş, nefes alış verişlerimizin arttığı bir anda derken Kaşuralı Hebun arkadaş adeta yazdığı defterinin üzerinden fırlayarak Tanrıça Kibele’den hareketle tartışmayı farklı boyuta evriltti. Muzip, parlak gözlerle “ bir dakika, bir dakika, bizim köyde qıbale günlük yaşamda çok kullanılan ve uygulanan bir kavramdır. Komünal- ekonomik yaşam olarak tanımlanıyor” değince Ana toprak tanrıçamız Kibele bu kez Botan’ın dağlık bir alanı Kaşura’nın bir köyünde karşımıza çıkıverdi. Hem de tüm haşmetiyle birlikte. Yüksek bir ses olarak. Ben hala ölmedim, yaşıyorum diyerek. Tüm arkadaşlar olarak buz kez büyük bir heyecanla dikkatlerimizi qıbale’ye çevirdik.
Yoğunlaşmalarımız pür dikkat qıbale’ye doğru kilitlendi. Bunun esasta herkesin çok yabancı olmadığı ve Kürtçede çok kullanılan bir kelime olduğunu gördük. Çok bilinen bir kavramdı üstelik. Hele analarımızın ve yaşlıların ağzından hiç düşmeyen kelimelerden biriydi. Hemen Ana Tanrıça Kültürüyle bağını kurabildik. Bu kış eğitim sürecinde hep yapmaya başladığımız kavramların gerçek tarihi-toplumsal anlamlarının peşine düşme yaklaşımımızı bir kez daha yapıyorduk gene. Qıbale’nin altını kazdıkça, perdeleri kaldırırcasına derin anlamlara ulaşmaya başladık. Doğru yola girmiştik. Ve hakikat değeri çok yüksek ve zengin anlamlara bir anda ulaşabildik. Saniyeler içerisinde dev gibi toplumsal hakiketler ortaya çıkıyor, gözlerimiz açılıyordu. Önder Apo’nun “kapitalizm ekonomi değildir” tespiti tartışmamızda da apaçık ortaya serildi. Artık ayrı bir dünyada, neolitik dünyanın sınırlarındaydık. Herkesin gözleri açılmış, yüreğine heyecan girmiş ve düşünce düşünceyi açıyor, birbirini tamamlıyordu. Arjen arkadaş’ın iri patlak gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Yoğunlaştığı anlarda böyle saçları bir birine karışıyor. Beyaz yüzü kızaracağına tersinden daha da kanı çekilmişçesine rengi uçuyor, beyazlıyordu. Bu gün seminer günüydü. Sıra onundu.
Akşam yemeğinden sonra vereceği seminerin son hazırlıklarını yapıyordu. Tanrıça kültürünü araştırırken konunun düşündüğünden çok daha derinlikli olduğunu hayretle görüyordu. Daha önceki parçalı bilgilerini birbiriyle bağlantılı hale getirmeye çalışıyor, sistem oluşturma gayretindeydi. Tartışma iyicene hararetlenirken adeta bir düşünce fırtınası yaşadık. Jiyan, Nupel ve Heja arkadaşlarda yaratıcı fikirlerle tartışmaya katkı sundular. Mağaranın sol tarafında oturan bu gurup sırasıyla birbirlerini desteklercesine konuya farklı açımlar sağlayarak düşünceyi zenginleştiriyor, süreklilik katıyorlardı. İlk etapta fazla ilgili görünmeyen ve elindeki kitabını bitirmeye kararlı gözüken Destan arkadaş’ta bu sıcak tartışmadan kendisini uzak tutamadı. O da arada bir yerinden kafasını yukarı kaldırarak Colemerg’ten olan köyünden örnek gösterme çabasındaydı. Gever’li, Zilan arkadaş ise „bizde de kabile’ye qıbale diyorlar“ diyerek önemli bir hakikate parmak bastı. Kabile öz itibariyle topluluk, komün anlamına gelirken Qıbale’nin özünde de komünalite vardır. Çünkü kabile topluluğu aynı zamanda komünal-ekonomik topluluk olarak Qıbale’yi esas alır.
Böylece kabile(komün)- qıbale bağını kurmayı başarmıştık. Muhabereye bakan ve büyük cihazın başına giden Amara arkadaş ise gidip gelinceye kadar tartışma sona ermişti. İçerinin havasından önemli bir konuyu kaçırdığını hemen fark etmişti. Bundan kaynaklı çok hayıflanmış, çünkü o da kendi köyünden örnekler verme arzusundaydı. Dıljin arkadaş ise mağaranın tünelinden gidip gelirken konunun içine pat düşmüşçesine “sizin yörede qıbale’ye ne denir?” sorusuna ani bir şaşkınlığın ardından, iki eliyle aşağıdan yukarı doğru yuvarlak bir çember oluşturarak, Kürtçe olarak “Kombuyin” diyerek cevap verdi. Yani bir araya gelerek toplumluluk(kom-komün) oluşturarak çalışmaktır diyordu. Cevabını kısa ve özlü verdi. Yine qıbale’nin komünal ekonomi olduğunu bir kez daha doğrulamış olduk bu şekilde. Öte yandan günün mutfakçısı Zilan Sori arkadaş ise Koçer kültüründe yoğun olarak yaşanan qıbale’ye dönük yapılan bu tartışmada kendi katkısının olamamasından epey üzülmüştü. İki de bir “benim şansıma bugün mutfakçıydım” diyordu.
Tartışmamızda Kibele-Kıble-Kabe’nin köküyle qıbale’nin aynı toplumsal kültürü öz olarak ifade ettiğini gördük. Kürdistan’da hala günlük yaşamda önemli bir yer tutan Qıbale öz itibarıyla; toprağın tarlaya açılmasıyla başlayan ve ürünlerin ekilmesi, yetiştirilmesi ve paylaşılmasıyla ilgili komünal- ekonominin adıdır. Komünal ekonominin en eski ve ilk biçimidir. Yani insanlığın neolitikle başlattığı tarım ve hayvan yetiştiriciliğine dayalı ekonomik faaliyetinin kural ve ilkelerin toplamıdır. Toplumsal ekonomiyi en iyi ve sade ifade eden bir kavramdır. İçinde binlerce yıllık ana-komün kültürümüz olan neolitik kültürü taşıyor. Köy yaşamını yaşayan her insanımız bir şekilde qıbale’yi yaşamış, görmüştür. Daha iyi anlaşılması için köy yaşamından örnek vermek gerekiyor. Köyde tarla sürüleceği zaman ya da bahçe ekileceği zaman ya da ürünler toplandığında işler kollektif yürütülür. Bunun için toprak sürülecekse iş bölümü temelinde parçalara ya da pay( bölüşülür).
Bu parça ya da paya qıbale denir. Kuşkusuz kapitalist mülküyeti içeren bireysel kar amaçlı toprağın ve üretim araçlarının paylaşımı, çitlere bölünmesi değil toplumsal olarak ekonominin iş bölümü temelinde yapılması faaliyetidir. Ekmeğin iki kardeş arasında bölünmesi, payı gibi sade anlaşılması gereken bir konudur. İlk olarak toprak tarla olarak açılırken parça parça açılmıştır. Bu gün bile eski harabe köylerde ya da hala yaşayan birçok köyde bahçe ya da tarlaların yeri bellidir. Bazen yan yana, bazen bir yamaca yayılacak şekilde teras gibi üst üste giderek toprağın tarla olarak açıldığını görüyoruz. Sonradan bu iş bölümü temelindeki paylar( payda) istismar edilerek mülke konu olacaktır. Qıbale kavramı da ilk toplumsal ekonomiyle ilgili bir kavram ve kültürdür. Var olan ya da yeni ekime(üretime) açılan her toprak parçası/payına qıbale denir. Bu giderek ekonomi faaliyetleriyle ilgili her işte esas alınan bir özellik oluyor. Örneğin bir köyde toprak beş kardeş arasında paylaşılınca verilen her parçaya “senin qıbale’ndir” denir. Yani iş bölümü temelinde verilen paydır. Komünal ekonomi olan Qıbale topluluğunda yer alan, çalışan insanlara ise Pale- Paleyi denir. Bu da daha genel bir tabirle Özgür köy topluluğunun yaşamıdır.
Daha da açımlamaya devam edecek olursak; Qıbale; kollektif olarak belirlenen bir toprak parçası üzerinde verilen toplu emektir. Burada hem zaman hem de verilen emek iyi ve verimli bir biçimde değerlendirilmektedir. Daha az bir zamanda daha çok iş yapma yönü öndedir. Bununla birlikte qıbale de çalışan pale’nin daha derinlikli anlaşılması büyük önem arz ediyor. Pale ile kapitalist modernite çağının ücretli, emeğini satan işçisi( modern kölesi) aynı şeyler değildir. Ya da daha eski çağların serf- xulam denilen yarı kölesi (Kürtçe de Xulam, kul, köle)değildir. Pale; özgür köy topluluğunun yaratıcı, özgür çalışan insanı, emekçisidir. Topluluğuna, komünine tutkuyla bağlı olan insanın özellikleridir söz konusu olan. Bununla birlikte qıbale de kadın ve erkek ayrımı yoktur. Kadınların ekonomiden yani qıbale’den dışlanması söz konusu değildir. Tam tersine ekonominin baş örgütleyeni olma rolü vardır. Bu açıdan pale deyince kadın ve erkek farketmeksizin çalışan emekçi insandır. Yapılan bütün ekonomik işler Pale işleridir. Pal kelime olarak paye, paydan geliyor. Doğal iş bölümünden gelmektedir.
Yani pale konusu olan işler gönüllü, yardım etme ve kollektif temelde yapılır. Köydeki en küçük bir işte bile bu yaşam tarzı geçerlidir. Hatta erkekleri harekete geçiren, ekonomik işlerin öncüsü ve çalışmanın içine katan kadındır. Erkekler kadının belirlediği çalışma çerçevesine dahil olur. Burada da görüyoruz ki ekonomik faaliyet kadının temel işidir. Ekomomik alanda kadın sözü belirleyicidir. Çünkü yaşam konusunda en fazla tecrübeli olan, en iyi besleten, en iyi toplumsal yaşamı sağlayabilen kadındır. Kadının toplum karşısında duyarlı ve sorumluluk düzeyi yüksektir. Bundan kaynaklı kadının rolü daha belirleyicidir. İşleri ertelemeden, zamana yaymadan daha duyarlı ve gereğini yapılmasında kadın sürükleyici konumdadır.
Hêlin Dêrsim Garê //
Devam Edecek…