HABER MERKEZİ
Aydın gençliğin Kürdistan tarihinde damgasını belirgin vurduğu bir oluşumda Xoybûn oluşumudur. Hiç şüphe yoktur ki bu oluşumda ileri tecrübeleriyle yaşlı olan Kürt, Ermeni, Asuri aydınlarda bulunmaktadır.
Kürtlerde direniş öncesinin en kapsamlı örgütlülüğü Xoybûn Cemiyeti, 1927’de Lübnan’da kurulur. Dört parçanın Kürtlerini de içine alır. Üyeleri arasında Kürt aristokrasisinin öncü kişilikleri ağırlıkta olsa da kadınlar, öğrenciler, köylüler, işçiler de yer almaktadır. Kürt Teali Cemiyeti, Teşkilatı İçtimaiye, Kürt Millet Fırkasının da kimi eski üyeleri Xoybûn’un kuruluşunda yer almaktadır. Xoybûn’un kuruluşunda Bedirxan ailesinin fertlerinden Celadet Kamuran ve Süreyya Bedirxan yer alır. Sonradan Suriye de kurulacak olan Hawar ve Ronahi dergileri için en büyük desteği Fransızlardan aldığını, Celadet Bedirxan’ın kendisi belirtir. Xoybûn Örgütü; Ermeni Taşnak Cemiyeti ile ilişki kurar, ABD, İtalya, İngiltere, Fransa yetkililerine mektuplar gönderir. Süreyya Bedirxan’ın, Xoybûn temsilcisi olarak ABD’ye bir ziyarette bulunduğu söylenir. Xoybûn, tüm Kürtlerin ulusal birliğini hedefler. Ancak başarılı olduğunu söylemek zor olsa da tarihe ismini altın harfler yazdığını belirtelim.
Tuhaf gelebilir ancak dile getirmekte yarar vardır. Suriye, Fransa mandası altındayken Kürt aydınlarının kültür, tarih ve dil çalışmaları yapmalarına, dergi çıkarmalarına ve hatta 1927 yılında Lübnan’da Xoybûn hareketinin kurulmasına izin verdiği söylenir. Ancak biz de Osman Sabri’nin anılarından biliyoruz ki, yalnızca Osman Sabri Fransız Manda yönetimi tarafından tam 11 kez sürgüne gönderilmiştir. Nedeni açıktır; Osman Sabri Kuzey Kürdistan’a dönük siyasi çalışmalar yürütmektedir. Yine Fransa o yıllarda, dini azınlıklara özerklik vermesine karşın Kürtlerin özerklik talebini kabul etmemiş olması ayrıca ciddi bir şekilde ele alınması gerekli olan bir yaklaşım olduğu açıktır.
Başkan Apo Xoybûn’u değerlendirirken:“Suriye’deki Fransız manda rejiminin İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmesi, Kürt aydınlar için kısmi bir özgürlük ortamı sağlamıştır. Dergi çıkarma ve örgüt kurmada fazla zorluklarla karşılaşmamışlardır. Fakat yasal bir Kürt statüsü de oluşturulamamıştır. Celadet Ali Bedirhan ve çevresinin dönemin anti-Kürt uygulamalarını izlemesi ve buna karşı silahlı mücadele deneyimlerine girişmesi (Osman Sabri’nin Kâhta dağlarındaki gerilla denemesi), Ağrı İsyanı için Xoybûn (‘Kendi kalma’, ‘kendi olma’ anlamında isabetli bir adlandırma oluyor) örgütünü kurması ve Hawar dergisini çıkarması bu dönemin önemli çalışmalarıdır. Birçok diplomatik girişimleri de olmuştur. Fakat istenilen başarı elde edilememiştir. Dönemin hafızayı yok etme girişimleri göz önüne alındığında, bu faaliyetlerin önemli olduğu açıktır” demektedir. PKK hareketinin yanı sıra Xoybûn hareketini genel Kürdistan’ı ele alan, ona göre bir yaklaşım sergileyen bir hareket olarak ele almak yanlış olmayacaktır. Yukarıda da ifade edildiği gibi istenilen başarıyı elde edememiş olsa da, tarihe bir not düşmesi açısından çok önemli bir kilometre taşı olduğu açıktır.
Ağrı direnişinin liderliğini iki metre devasa boyuyla Kürdistan’ın en güçlü savaşçılarından olan İhsan Nuri Paşa yapacaktır. Xoybun’un hem üyesi hem de büyük bir gerilla komutanı. İhsan Nuri elindeki ilkel bir matbaa ile “Agirî” ve “Gaziya Welat” adında iki gazete çıkartıp propaganda çalışması yapar. “Agirî Agir Dibarîne” (Ağrı Ateş Yağdırıyor) başlıklı bir bildiri yayınlayıp, direnişin amaçlarını halka açıklar.
Kuzey Kürdistan’da direnişler sert bastırılır. Büyük katliamlar yapılır. Kıyımlar eksik olmaz. Tam yirmi yıl boyunca kuzey Kürdistan boydan boya direnişle sarsılır ancak sömürgeciler ise uluslararası güçlerden aldıkları güçle-Lozan’ı yapanlar aynı zamanda bu uluslararası güçlerin kendileridir-, fiziki bir soykırım gerçekleştirirler. Kuzey Kürdistan’ı mateme ve kana boyandıktan sonra uzun yıllar Beyaz Katliam denilen kültürel soykırım diye bilinen dünyanın en kirli politikalarıyla yüz yüze kalırlar.
Bu olaydan sonra, geride kalan yurtsever duygulara da ipotek konulmuştur. Halk sindirilmiştir. Bu seçim de herhalde tesadüf olmamalıdır.
Kürdistan’da fiziki soykırım henüz yürürlükteyken Güney Kürdistan’da genç aydınların öncülüğünde büyük aydınlanma, örgütlenme çalışmaları yapılacak ve örgütler kurulacaktır. İlk örgütlerin kurulduğu yer Süleymaniye şehridir.
Süleymaniye, Kürt direnişçiliğinin ve aydınlanma hareketinin gelişkin olduğu bir alandır. 1937 yılında Komala Darker, yani Oduncu Derneği kurulur. Kurucusu Dildar’dır. Dildar, aynı zamanda Ey Raqip Marşı’nı yazan şairdir. Önemli Kürt simaları olan Refik Hilmi ve Hamza Abdullah da bu örgütte yerlerini alacaklardır.
1939 yılında Hiwa örgütü kurulur. Başkanı Refik Hilmi’dir. Hiwa örgütü, 1945 yılına kadar hem Doğu Kürdistan’da hem de Güney Kürdistan’da çok etkilidir. Öyle ki; Mahabad Cumhuriyeti kurulduğunda hem eğitimci ve sanatçı hem de subay düzeyinde kadrolar gönderecektir. Modern bir hareketin tüm özeliklerini gösteren Hiwa Hareketi, Kürdistan’da önemli bir aşamaya tekabül etmektedir.
Barzaniler özelde de Mustafa Barzani, burada Hiwa hareketiyle ilişkilenip etkilenecektir. Daha sonra Barzani’nin Mahabad’a gitmesindeki en temel etkileyici güç, Hiwa Hareketinin kendisidir. Hiwa hareketinin kendi dönemindeki birçok harekete göre çok daha gelişkin yönleri bulunmaktadır. Araştıran ve inceleyen bilimsel bir yaklaşımı esas alıp belli bir ideolojik çizgiye sahip olan Hiwa Hareketi, ilk başlarken bir öğrenci hareketi olup daha sonra da dediğimiz gibi Doğu ve Güney’de kurulacak olan hareketlere ilham kaynağı olacaktır.
Bu yıllarda daha sonra kurulan başka örgütler de bulunmaktadır, örneğin Hızbi Rızgari, Hızbi Şoreş gibi. Bunlar ağırlıklı olarak aydın çalışması yürütürler. Ancak dar kalmaktan kendilerini kurtaramazlar.
Yıl 1943’tür. Doğu Kürdistan’da Kürt halkının bir kalkışması söz konusudur. İlk defa modern bir Kürt partisinin kurulma aşamalarıdır. J. K yani Komalaye Jiyanavey Kurdistan kurulmuş ve giderek Mahabad’ta Komala ve Kürdistan Demokrat Partisinin kuruluş yıllarıdır. Kurulan örgütler de vardır. Kürtler adım adım kendilerini örgütlemektedir. Jiyanavey Kurdistan hareketi tümden gençlerden oluşan bir harekettir. Gelecekte sosyalist hareketlerinde öncüsü olacak olan bu J.K. hareketidir. O yıllarda Mamosta Hemin, Mamosta Hejar, Mamosta Qani ve başka birçok şair de bu hareketlere aktif katılım sunar.
Kuzey Kürdistan’da bu kez Ape Musa’nın deyimiyle sıfırın altında sıfıra getirilme süreçlerinden bir tanesi yaşanmaktadır. Tarihe 49’lar diye geçecek olayı.
31 Ağustos 1959 günü Ape Musa “İleri Yurt” dergisinde KIMIL adında Kürtçe bir şiir yazar. ‘Qımıl’, ‘Süne’ ile birlikte, bir türlü baş edilemeyen bir tahıl haşeresidir. Şiir’in konusu şöyledir: Siverekli bir kız, kımıl zararlısı tarafından samana döndürülmüş bir torba buğdayı çerçiye götürüyor, çerçi buğdayın işe yaramadığını görünce, buğdaya karşılık mal veremeyeceğini söylüyor. Kızcağız da, üzüntüsünü bir türküyle dile getiriyor: “Bi çiya ketim lo apo, çiya melûlbûn rebeno/ Ceh seridî lo apo, genim hûrbûn evdalo/ Qimil hatî lo apo, bi refaye rebeno/Xwar genimî lo apo, hişte kaye rebeno” Musa amca yazının sonunda şiiri okuyan kıza şöyle diyor: “Üzülme bacım, seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.”
6 Eylül 1959 tarihli Cumhuriyet gazetesinde bu şiire dönük birçok karşıt yazı yazılır. Beklendiği üzere İleri Yurt ve Musa Anter aleyhine dava açılır. Bir taraftan davanın yapılacak olması diğer taraftan kimi aydınların bu şiiri savunması Ankara’nın canını o kadar sıkmıştır ki; dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar Diyarbakır Valisi’ne telefon açıp, Musa Anter’in “kafasının ezilmesini” ister.
MİT “Kürt raporu” hazırlar. Raporda, 1.000 ila 2.500 sayıda Kürdün “tenkil” edilmesi önerilmektedir. Celal Bayar’ın “bin kişiyi sallandıralım” şeklindeki meşhur sözünü, bu öneri üzerine yaptığı söylenir. ‘Sallandırma’ işine prensip olarak karşı çıkmayan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu’nun uyarısı ile 50 kişilik bir idam listesi ile yetinmeye karar verir. Türkiye’nin dört bir yanındaki tutuklamalar, 17 Aralık 1959 günü başlar.
MİT kimi öneriyorsa, 50 kişilik listeye onun adı yazılır ve tutuklanır. İstanbul-Harbiye’de 40 hücre bulunduğu için, tutuklanması öngörülen elli kişiden geriye kalan 10 kişinin tutuksuz yargılanmasına karar verilir. Mehmet Emin Batu mide kanamasından ölünce, geriye 49 kişi kalır. Daha sonra davaya iki kişi daha dahil edilse de dava kamuoyunda hep ‘49’lar Davası’ diye bilinecektir.
1959’larda başlayan 49’ların davası, 1965’de Ankara’da sona erir. Apê Musa gibi bazı Kürt aydınları dergiler çıkarmışlardır. Rêya Nu ve Deng gibi dergiler, 49’ların durumu ve Doğu mitingleri derken yavaş yavaş betonlanmış gerçekliğe karşı cılız da olsa Kürt sesi yükselme emaresi gösterir. 49’ların içerisinde Dr. Şıvan, Sait Elçi, Necati Siyahkan, Şerafettin Elçi’de vardır ve birçok tanınan sima vardır.
TC devleti bu kadar aydın genci tutuklamayı yetersiz görmüş olmalıdır ki bu kez 400’den fazla Kürt ileri gelenini yani ağasını, şeyhini, aşiret reisini, alimini, mellesini derken feodal kompradorunu Sivas’ta kampa alarak aylarca tutacaktır.
Hem 400’lerin hem de 49’ların olayı birde o yılların gözüyle ele aldığımızda yapılan daha iyi anlaşılacaktır. 13 Temmuz 1958’de Irak’ta krallığı ortadan kaldıran Abdulkerim Kaseem devrimi esasta Kürtlere birçok hak tanımış ve Kürtleri hükümetin ortağı yapan bir duruma getirmiştir. Bu hem objektif hem de sübjektif sahada Kürtleri yok etmek ve bitirmek üzere kurulmuş olan TC faşizan zihniyeti için oldukça büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin önünün alınmasını ise TC devleti yukarıda dile getirildiği gibi pratikte uygulamıştır.
KDP’ye bilindiği gibi bu yıllarda Barzaniler liderlik yapmaktadır. KDP’nin önderlik ettiği hareket 1963 yılında Abdulkerim Kaseem gibi Kürtlere yakın duran bir ismi askeri darbeyle devirdikten sonra katleden BAAS rejimiyle anlaşmaya adım atınca birçok Kürdistanlı genç devrimci rahatsızlıklarını belirteceklerdir. Ancak o yıllarda nüveler halinde olan bu gençlik hareketi KDP’nin giderek yozlaşmasıyla kendi renkleriyle adım adım meydana çıkacaklardır.
Çok talihsiz ve Kürtlerin tarihinde kapanmayan bir yara daha açılır. Doğu Kürdistan devrimcileri İran devletine karşı silahlı mücadele kararı alırlarken-kaldı ki bir nevi Doğu Kürdistan devrimcileri 1967’de zorunlu olarak silahlı direnişe geçmek zorunda bırakılırlar. Ne var ki KDP yani bugünün PDK’si Molla Mustafa Barzani öncülüğünde hemen İ-KDP’ye karşı tamamen tavır alarak Şah’a destek sunar. Silahlı direnişi başlatan birçok Kürt öncü yakalanarak idam edilir. İ-KDP’nin genç aydın öncülerinden Süleyman Muini, Mele Avare ve İsmail Şehzade bizzat Barzanilerin eliyle tasfiye edilirler.Belirttiğimiz gibi KDP tarafından açılan bu yara halen açık durup irin salmaktadır. İhanetin ve işbirlikçiliğin irinini…
Devam Edecek…
Kasım Engin
https://www.nuceciwan34.com/2019/10/26/kurdistanin-yakin-tarihinde-gencligin-rolu-uzerine-i/