HABER MERKEZİ –
- İran açısından demokratik değişimin ilk adımı idam cezasının kaldırılması olmalıdır. Bu adım halklara ve tüm dünya kamuoyuna çok önemli bir mesaj olacaktır. Değişmeyenin aşıldığı bir dünyada yaşıyoruz. İran bu aşamaya gelip dayanmıştır. Suriye ve Irak’tan ders çıkarılmalıdır.
Dar bir çerçeveden bakıldığında ABD ve müttefiklerini bir eksen, Çin, Rusya ve müttefiklerini ikinci eksen sayıp dünyada yeni bir ikili kutuplaşmanın başladığını iddia etmek ve bunlar arasındaki mücadeleyi de “soğuk savaş” dönemine benzetmek kabaca mümkündür. Fakat bu değerlendirme şu an yaşanan savaşın düzeyini ortaya koymak açısından yetersizdir.
Küresel güçlerin kendi arasında rekabet savaşları var; ayrıca küresel güçlerle statükocu ulus-devlet güçleri arasında hakimiyet savaşları var ve hepsiyle de halklar, uluslar, toplumlar arasında özgürlük savaşları yaşanıyor.
Bu durumda üç politik hattan bahsedilse bile bunların hepsi sadece iki ideolojik kimlikten birini taşımaktadır. Biri kapitalist modernite diğeri ise demokratik modernite!
Demokrasinin kapsamı ve kapsayıcılığı da bu şekilde görünür hale geliyor. Binlerce nehirle beslenen kocaman bir demokrasi deryası varken, sadece kaos imparatorluğu görülürse onun ezici maddi gücü altında karamsarlığa kapılmamak mümkün olmaz.
Kaos imparatorluğu içerisindeki güç ve iktidar savaşlarının yönetilemez hale geldiği, en çok da küresel virüs olayında görüldü. Bu nedenle dünyayı tek bir merkezden idare edebilecek küresel kapitalizmin küresel hükümetinin kurulması gerektiği şeklinde görüşler ortaya çıktı.
ABD küresel sistemin öncülüğünün getirdiği yükü AB başta olmak üzere diğer devletlere paylaştırmak istiyor. Bu kapsamda yeni yönetimin 6 aylık icraatında öne çıkan en önemli husus bölgedeki askeri gücünü azaltması veya yerlerini değiştirmesidir. Sadece Afganistan’dan çekilmedi; Arap ülkelerinde de güçlerini azalttı. Bu politika İran için daha fazla uzlaşma zemini demektir. Bu zemin nasıl değerlendirilecek belli değildir.
İran’a karşı ABD’nin kozu Türkiye
ABD’nin askeri güç yanında diplomasi gücünü de öne çıkarma stratejisine uygun adımlar attığı ve buna devam edeceği görülmektedir. Bunun anlamı, hiç askeri güç kullanmamak değildir. Tam tersine diplomasinin daha aktif hale getirilmesi, duruma göre teknik ağırlıklı askeri gücün de daha aktif kullanılacağı anlamına gelmektedir.
Kalabalık ordu gücüyle değil teknolojiye dayalı askeri gücüyle ve diplomatik kapasitesiyle istediği alanda baskı kurmak ABD için daha kazançlı bir strateji olarak görülmüştür.
ABD’nin kuzey denizindeki yeni enerji kaynakları için geliştireceği stratejinin, İran üzerindeki baskının azalmasına vesile olması beklenirken Türkiye faktörü devreye girdiği için işler hiç de İran’ın düşündüğü gibi olmayabilir.
Çünkü ABD’nin benimsediği önemli bir strateji de Türkiye’nin İran karşısında kullanılmasıdır. Erdoğan’la sadece Kabil Havaalanı ve göçmen anlaşması yapılmış değildir. Göçmen politikası adı altında saklanan DAİŞ türü çeteci paramiliter güçlerin eğitilip donatılması bu dönemin en tehlikeli adımıdır.
Uzun süre önce Taliban’ın iddia ettiği gibi Afganistan nihayetinde kendilerinin denetimine geçmiştir. Şimdiye dek yarısını kontrol ediyorlardı. Bundan sonra tamamını yönetecekler.
Taliban’ın Afgan halkını savaş ve kaostan kurtaracak bir siyaset izlemesi uzun süreli bir yönetim haline gelmelerini sağlayacak yegâne yoldur. Bu nedenle Türk faşizminin Afganistan zeminini Kürt halkına karşı çete devşirme zemini olarak kullanmasının önüne geçmelerini beklemek ve talep etmek Kürt halkının özgürlük mücadelesine saygı gereğidir.
ABD Afganistan’dan çekilmeden önce oraya DAİŞ emirlerinden bazılarının geçmesine göz yummuştur. Bunların Türkiye üzerinden geçtiği artık sır değildir. Bu durumda İran’ın da bu politikadan zarar göreceği kesindir.
Askeri müdahale ikinci seçenektir
Çete siyaseti İran karşısındaki en ciddi tehditlerden biridir. Büyük bir stratejinin önemli bir taktik ayağı olan çete güçlerine karşı İran devletinin ne yapacağı henüz belirgin değildir. Fakat tutum almak zorunda kalacaktır.
Çünkü Trump döneminde yapılmak istenen ama yeterince hayata geçirilemeyen bu stratejinin Ortadoğu’da etkili olması ilk etapta İran’ın Batı sınırlarının Türkiye emrindeki çete güçleriyle kuşatılması şeklinde olacaktır. Ermenistan’a açılan savaşın hedeflerinden biri de buydu ve önemli ölçüde başarıldı. Şimdi bu sınırlar Suriye, Libya ve Afganistan’dan getirilen çetelerle tahkim edilmektedir. Bir kısmı da İran’ı doğudan, Afganistan üzerinden tehdit eder duruma gelecektir. İran’ın dışarıdaki güçlerinin harekete geçtiği her durumda ABD’nin teknik kapasitesiyle vurulması ise yaşanan bir durumdur.
İçeride ABD çok etkili değildir; sadece halkın rahatsızlığını takip eder durumdadır. İran toplumunda özellikle zengin kesimde ve kısmen de aydın kesimde ABD hayranlığının gelişmesi dikkat çekici olsa da halk geneli için geçerli değildir. Dışarıda yaşayan İranlılarda bu eğilim biraz daha güçlüdür.
Buna rağmen ABD yönetiminde birinci seçenek hep İran içindeki halkların memnuniyetsizliğini takip etmek olmuştur. Çünkü mesele ABD sempatizanlığı değil, dipten gelen dalgadır! Bununla ilgileniyorlar.
İran’a doğrudan askeri müdahalede bulunmak her zaman ikinci seçenekti. Hatta söylem düzeyinde dile getirildiği dönemlerde bile askeri seçenek üzerinde ciddi bir yoğunlaşma olmamıştır. Elbette askeri seçenek tümüyle devre dışı değildir.
İçerideki huzursuzluğa bel bağlamalarının sağlam dayanakları vardır ve fırsatı oluştuğunda ABD öldürücü darbeyi buradan vurmak isteyecektir.
İran’ın bunu boşa çıkarmasının tek yolu demokrasi seçeneğidir. Ambargo da bu sayede son bulabilir. Halkların talebi açıktır: Kürt halkı başta olmak üzere Beluclar ve diğer halklara ayrı ulustan olmanın getirdiği haklar tanınmalı ve İran siyasetinde temsil edilmeleri sağlanmalıdır.
İran’ın bunu başarabilme kapasitesi tarihsel siyaset geleneğinden kaynağını almaktadır. Dünya tarihinde eyalet sistemini ilk kuran devletin İran olduğu bilinmektedir. Bunun içeriği güçlendirilir ve demokratik katılım mekanizmaları geliştirilirse sorunların demokratik zeminde çözümü de mümkün hale gelecektir. Bu sayede ekonomide de rahatlama sağlanabilecek ve halkın huzursuzluğu azalacaktır.
İlk adım idam cezasını kaldırmak olmalı
İran açısından demokratik değişimin ilk adımı idam cezasının kaldırılması olmalıdır. Bu adım halklara ve tüm dünya kamuoyuna çok önemli bir mesaj olacaktır.
Demokrasi adına hiçbir tartışma yapmayan, muhalif olan herkesi hapishaneye atan ve idamla tehdit eden İran görüntüsünden kurtulmak için yeni yönetimin elinde altın bir fırsat vardır. Bu hükümetin öz güveni öncekilerden daha yüksektir. İsterlerse değişim gücü haline gelebilirler. Fakat değişime bakış açıları dardır. Sorun buradadır.
Değişmeyenin aşıldığı bir dünyada yaşıyoruz. İran bu aşamaya gelip dayanmıştır. Suriye ve Irak’tan ders çıkarılmalıdır. Değişim fırsatlarını heba etme konusunda Irak hükümetleri neredeyse başı çekmektedir. Bu yüzden her hükümet kısa sürede ömrünü tükettiği gibi ülke fiilen parçalanmış durumdadır.
Türkiye’de AKP “değişim” sloganlarıyla iktidarı elde etti ama bunu yapmayınca diktatörlük yoluna girdi. Şu an dünyadaki bir numaralı faşist rejim olma unvanını kazanmış durumdadır.
Suriye’de ise değişim dinamikleri toplum içerisinde çok güçlüdür. Kürt halkının geliştirdiği demokrasi deneyimi tüm Suriye için çağın en ileri modelini sunmaktadır. Lakin Şam’daki iktidar zihniyeti değişimden yana çok kaygılıdır. Bunca kan ve yıkımın sorumluluğu, vaktinde değişim iradesini gösteremeyenlerdedir. Gelinen aşamada topyekûn yıkımın olmaması için halkın ve küresel güçlerin baskısı karşısında değişim kaçınılmazdır.
Halklar için önemli olan husus, ülkelerin parçalanması değil demokratik değişime uğratılmasıdır. Halk direnişlerinin doğru hedefi budur. O halde her yerde “demokrasi artı devlet” formülü hep akılda tutularak buna göre strateji ve politika geliştirildiğinde sonuç alıcı olunabilir.
Nurettin Demirtaş/Yeni Özgür Politika