HABER MERKEZİ
Türkiye devletinin kuruluşundan itibaren bir özel savaş devleti olarak örgütlendiği bilinmektedir. Bugüne dek devleti temsil eden herkes buna göre belirlenmiş; iktidara getirilmiş ya da düşürülmüştür. Yeri geldiğinde Menderes gibi idama götürülmüş ya da Özal gibi öldürülmüştür. Devletin bekası adı altında Osmanlı’dan günümüze yaşatılan geleneklere bakıldığında iktidar kavgalarının hiç bir zaman salt iç bir mesele olmadığı, hatta bazen uluslararası boyutunun belirleyici olduğu görülmektedir. Son yıllarda Türk Devletinde iktidar katında yaşanan çatışmalar da bu geleneğin bir devamı niteliğindedir.
Gelenek kan üzerine kuruludur. Kurt kanunları geçerlidir. Erdoğan şimdi yaralı kurttur ve kan kokusunu almış olan yandaşlarının da hedefindedir. Erdoğan’ın bitişinin bir göstergesi budur.
İkinci gösterge ise Gerilla komutanı Murat Karayılan’ın son açıklamalarıyla ortaya çıkmıştır. Cizre, Suruç, Amed ve Ankara katliamlarının emrini verenin Erdoğan olduğu ve uygulayanın ise MİT olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır. Erdoğan’ın iktidarı dönemi boyunca kadın ve çocukların katledilmesi ve tecavüz olayları daimi suç halini alarak yüz yılın rekorunu kırmıştır. Bu tablo Erdoğan’ın nasıl kirli bir özel harp gestaposu olduğunu ortaya koymaktaydı fakat DAİŞ, El-Nusra gibi katliam örgütleri eliyle Suriye, Rojava Kürdistanı, Irak ve dünyanın değişik ülkelerindeki katliamları onun aslında küresel çapta bir katil olduğunu kanıtlamıştır. Fakat dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’deki katliamları da herhangi bir çeteye ihale ederek işin içinden sıyrılırken ortaya çıkan son kanıtlar Erdoğanın kesin bitişine yol açacak kanıtlardır.
Erdoğan’ın bu kadar büyük katliamları yaptıracağına inanmayan kesimlerin de gözlerini açacak kanıtlar var ortada. Durum buyken belediyelerin işgal edilmesi karşısında gösterilen tepkilerin pasif düzeyden çıkıp faşizmi devirecek serhildanlara dönüşmesi gerekir. Eylemlerin ”protesto” düzeyinde kalması bir yerden sonra normalleşme tehlikesini taşımaktadır. Hedef ve sloganlar da buna göre belirlenmelidir. Propagandada bazı yetersizlikler, karışıklıklar vardır.
Belediye işgallerine karşı her kesimden tepki gelmesi önemlidir fakat faşist özel savaş hükümetini devirecek anlayış, bakış açısı ve ona göre de eylem gerekiyor. Küresel bir cinayet şebekesiyle karşı karşıyayız. Bu faşist güruhun işlediği suçları karşısında ayaklanmayan, karşı koymayan herkes kendi zihninde faşizmi meşru görmektedir. Bunun başka anlamı yoktur.
Faşizmi yıkmak ve Türkiye’yi demokratikleştirmek için hem belediye hırsızlığı hem de bugün açığa çıkan suçlarının üzerine çok daha radikal tarzda gidilmelidir.
Eylem alanlarında eylemi büyütecek sesler çıkmalıdır. Her kesimin kendi sloganını rastgele attırması bile bir sorundur. Bu bir renklilikten ziyade hedef karmaşasına yol açmaktadır. Ortak belirlenen hedefler ve ortak sloganlar esas olmalıdır. Aslında halkin kendi sloganları en etkili olanlarıdır. Halk kendi eylemini en yaratıcı tarzda geliştirebilir. Halkın önüne çok fazla kalıp, şekil-şemal koymak doğru değildir. Fakat renklilik adına dağınıklık ve rastgelelik de doğru değildir. Hatta eylemlerin sadece HDP etrafında geliştirilmesi de doğru değildir. Ortada faşizm var, buna karşı mücadele sadece HDP’nin ve demokratik eylem tarzının görevi değildir.
Hedef büyütülmeli ve net olmalıdır. Mesele sadece işgalci kayyımların gitmesi değildir. Bu saatten sonra 3 belediyenin üzerine 300 belediye de ekleyip verseler faşizmin işlediği suçlardan kurtulması mümkün değildir.
Faşizmin yıkılması ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi hedefine bağlı olarak eylem çizgisi her boyutuyla gözden geçirilmelidir. Faşizme karşı direnişin her boyutunun sonuna dek meşru olduğu gerçeğinden hareket edilmeli ve her adım buna göre atılmalı; halkın sınırsız özgürlük eyleminin önü sonuna dek açılmalıdır.
”Protesto” tarzı pasif eylem düzeyi ile hiç istemeden halkın oyalanmasına yol açılabilir. Bu diyalektiğe dikkat edilirse ve kafalardaki meşruiyet sorunu aşılırsa faşizmin ömrü önümüzdeki sonbahar kadar olabilir. Küresel katilden kurtulma zamanı gelmiştir. Yaralı bir katilin azgın saldırganlığı bilinmektedir; hiç bir vesileyle ömrünü uzatmasına fırsat vermeyelim.
Yeni Özgür Politika/Nurettin Demirtaş