HABER MERKEZİ- Avreş JIYAN yazdı.
“Ali Tekdağ 14 Kasım 1994’te tutuklandı ve 1995 Mart-Nisan ayları arasında katledildi. Kürt devrimci, ERNK’nin (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) çalışmalarında aktif olarak yer aldı ve aynı zamanda KUM’un (Kürdistan Ulusal Meclisi ) Diyarbakır Meclisi üyesiydi.
Ali Tekdağ ile 1993 yılının serin bir yaz akşamında yollarımız kesişmişti. O zamanlar 16 yaşındaydım. Diyarbakır Cezaevinin üst kısmında bulunan bir sokakta bir arkadaşı ile bana doğru yürürlerken rastlamıştık birbirimize. Daha uzaktayken beni tanımış olacak ki gülümsemeye başlamıştı. O gülümsemesini asla unutamam. Öyle dostça, arkadaşça ve yoldaşça, içten, güven veren, yaşam dolu bir gülümsemeydi. Sanırım tanınmamak için o sıra gözlük takıyordu. İnce ve uzun boyluydu. Kendinden emin fakat biraz da temkinliydi. Keskin gözleri arada bir etrafı kolaçan ediyor, sonra tekrar dönüp gülümseyerek sohbet ediyordu benimle. Ailemi çok iyi tanıyordu. Sohbet arasında bir ara arkadaşına dönüp ‘bunların ailesi yurtsever bir aile, onlardan da çok kişi harekete katıldı’ diye söylenmişti. Onun bu sözlerinden büyük bir kıvanç duymuştum. Böyle büyük bir yurtseverin ağzından çıkan bu sözlerle devrime olan inancım perçinlenmiş ve çok mutlu olmuştum. Onunla tokalaşıp vedalaşırken arkalarından bakakalmış, o gözden yitene dek de her hareketini hayranlıkla izleyip durmuştum. O kısacık görüşmemizde bile onun güven veren duruşu ve o devrimci bakışları ile üzerimde nasıl da büyük bir etkiye yol açtığını bir türlü aklımdan çıkaramamıştım.
Yüzü hiçbir zaman gözlerimin önünden gitmedi. Yıllar geçtikçe eskiyen o görüntüleri zihnimde tekrar tekrar canlandırarak bu yiğit devrimciyi gördüğüm o anları unutmamaya çalıştım. Çünkü artık o dünyada değildi ve onunla tek bağım o eski zaman görüntülerinden ibaretti. O yaşlarda böylesi yürekli bir yurtseverle tanıştığım için her zaman kendimi şanslı hissettim. Onu içimde büyütüp, yaratmakta olduğum romanlarımın ölümsüz kahramanı olarak yaşatmayı görev bilecektim.
Ali’nin dostça ve yoldaşça tavırları etrafını her daim büyülerdi. İnsanı örgütlemede ve harekete kazandırmakta göstermiş olduğu içtenlik ve özveri onu farklı kılardı. O her zaman hareket halindeydi. Sonsuz bir enerji ile herkesin imkânsız dediği işleri başararak çevresine umut olurdu. Kitlelerin en barbar korkularla yüzleştiği ve sindirildiği bir dönemde bile onun gözü pek devrimciliği ve kararlılığı düşmanı çileden çıkarmaya yetiyordu. O görüşmemizden yıllar sonra gazetelerde fotolarını görüp hakkındaki haberleri okuduğumda bu hayattan soğumuş, uzun bir süre kendime gelememiştim. Bir sistem nasıl bu denli zalim olabilirdi? Nasıl bu denli ucube yaratıklar yaratabilirdi? Bu sorulara bulduğum cevaplar, düşmanın devlet maskesi altındaki o korkunç yüzünü bir kez daha göstermişti bana. Bu düşman, dünyanın en barbar en acımasız ve ahlaksız düşmanıydı. Öldürmekle yetinmeyip kafa kesen, bedenleri paramparça eden ve utanmadan medyasına servis eden, evrendeki etik değerlerden zerre kadar nasibini almamış bir düşmandı. İşte Ali gibi nice yiğit ve korkusuz devrimciler, böylesi bir düşmana karşı çalışma yürütüyorlardı. Ona yapılanlar, bir devletin ve sömürgeci yığınlarının utancı olacak, insanlığın en barbar olayı olarak tarih sayfalarına yazılacaktı.
Ali Tekdağ, 12 Eylül askeri darbesinde Diyarbakır Cezaevinde işkenceler altında direnmiş bir devrimciydi. Cezaevinden çıktıktan sonra çoğu insanın aksine köşesine çekilmeyip Kürt halkının kurtuluşu yolunda mücadele etmeyi sürdürmüştü. O, 19 kez gözaltına alınıp korkunç işkencelere maruz kalmış fakat halkı için yaptığı fedakârlıklardan bir milim dahi geri adım atmamıştı. Ali Tekdağ, tüm işkencelere rağmen asla sır vermeyen devrimcilerden biriydi. Bu çelikten duruşu, ölümsüzler kervanına katılana dek sürecekti.
Kürt Devrimcinin Tutuklanması
13 Kasım 1994’teki yakalanışı, son gözaltı süreci olacaktı. Diyarbakır Dağkapı’da eşi ve çocuğunun önünde yakalanan Ali, önce Terörle Mücadeleye götürülmüştü ve ona ilk işkenceler burada yapılmıştı. Daha sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde bir diğer ismi ile Polis Koleji olan yerde sorgulaması yapılmıştı. Burada uzun bir sorgu sürecinden geçirilen Ali, çözülmeyince Diyarbakır Pirinçlik Jandarma Karakolunda ölüm timi olarak adlandırılan işkencecilere teslim edilmişti. Bu askeri kışla, JİTEM elemanlarının özellikle en önemli gördükleri kişileri getirip sorgulayarak bilgi almaya çalıştıkları yerdi. Buraya düşen, kesinlikle sağ çıkmazdı. Ya itirafçı olup JİTEM ile beraber hareket etmeleri sağlanır ya da en korkunç işkencelerde katledilirlerdi. Bu sorgu merkezinde genellikle JİTEM subayları sorgulamaları yapardı. Ali getirildiğinde ise binbaşılardan tutun, albay ve en üst rütbeli alay komutanlarına varana dek, herkes sorgusuna katılmıştı. Bununla da kalmayıp sorgusu, dönemin OHAL Valisi Ünal Erkân’ın katılımı ve denetimi ile sürdürülmüştü. Bir ordu savunmasız, çıplak bir ruh ve bedene karşı adeta taarruza geçmişti.
Ölüm timinde bir-iki ay en korkunç işkencelerden geçirilen Ali konuşmayınca onu çözülmesi için bu kez Ergani Jandarma Komutanlığına götürdüler. Fakat Ali burada da konuşmadı. Türlü işkencelerden sonra doktorlar ölmemesi için yanı başından asla ayrılmamışlar ve gerekli önlemleri almışlardı. Bulunduğu askeri kışlada uzun bir süre ayıltıp ayıltıp işkence etmeyi sürdürmüşlerdi.
Silvan Tugayı ve katledilmesi
Ardından onu Ergani’den Alman zırhlı taşıyıcısıyla Silvan Zırhlı Tugayına getirmişlerdi. Burada hem komutanlar hem de itirafçılar çeşitli yöntemlerle ona işkence yaparak itirafçı olması için onu epeyce zorlamışlardı. Fakat Ali her defasında reddederek gittikçe rayından çıkan en vahşi işkencelere maruz kalmıştı. Özellikle Boğa lakaplı dönemin işkenceci komutanlarından biri Ali’ye insanlık dışı en barbar yöntemlerle işkence ederek ondan bilgi almaya çalışmıştı. Yaklaşık dört ay boyunca en acımasız işkenceler ile çözülmeyen Ali Tekdağ’ı doktorlar daha fazla dayanamaz dedikten sonra katledip cesedini yakmışlardı. 2 yıl sonra ise Ali’nin işkencesine şahit olmuş bir JİTEM Subayı dayanamayarak Evrensel Gazetesi’ne yaptığı itiraflarla aylarca süren insanlık dışı bir zulmü gözler önüne sermişti.
Bir JITEM subayının itirafları
Ali Tekdağ’ın katledilmesi ile ilgili 20 Aralık 1996’da Evrensel Gazetesi’ne konuşan bir JİTEM üyesi şu bilgileri vermişti:
“ Öldürülmesinden önce bize, yani sorumluluk alanımız Silvan’a biri getirildi. Öldüğü gün adının Ali Tekdağ olduğunu öğrendiğim bu kişi, önce Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesine, sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde-Polis Kolejinde sorgulandı. Silvan’a getirilmeden önce Diyarbakır Pirinçlik Jandarma Karakoluna götürülüp sorgulandıktan sonra oradan Ergani’ye, Ergani’den de zırhlı personel taşıyıcı ile Silvan’a getirildi. Zırhlı Tugaya getirildiğinde çok zayıftı. Bitkin görünüyordu. Saç ve sakalları oldukça uzamıştı. 5-6 metreden hissedilebilecek biçimde kötü kokuyordu. Ben o zaman sorgu timinde değildim. Operasyon timindeydim. Sorgu timinde hemşerim olan bir Üsteğmen arkadaşım vardı. Ali Tekdağ itirafçıların bilgileri doğrultusunda gözaltına alınmıştı. Sanırım 80 ya da 90’ıncı gündü. Yaklaşık 2 ay poliste sorgulanmış, hiç bilgi vermemişti. Sorgusunu Boğa lakaplı komutan yapıyordu. Sorguda kendisinden işbirliği yapması için teklif yapılmıştı ona. Kabul ederse güvenli bir yerde kendisine estetik ameliyat yaptırılıp, PKK içinde faaliyetlerde bulundurulup bilgi alması planlanmıştı. Sorgu timi komutanı ve itirafçılar yoğun işkence uyguluyorlardı. Bir gün üsteğmenin anlattığına göre, cinsel organını köpeğe yalatıp uyardıktan sonra plastik naylon yakıp üzerine dökmüşler. Hayalarının birini tahta şeklinde metal bir cisimle ezmişler. Her seferinde ‘beni öldürün’ deyip durmuş. Hem kasap kancası ile hem de copla kendisine tecavüz ediliyordu. Boğa lakaplı komutan Tekdağ’ın cinsel organında bulunan idrar yoluna tel sokuyor ve elektrik veriyordu. Kanama sonucu bayılan Tekdağ’dan ‘ne mutlu Türküm diyene’ demesini istiyor ve ona sürekli olarak ‘kardeşinin yanına gideceksin’ diyordu. Şahsın dememesi üzerine sürekli dövüyor hemen ölmemesi için kendisine sürekli iğne yapılıyordu. Zaten sorgularda sürekli askeri doktorlar bulundurulur. Bunların verdiği bilgiler doğrultusunda şahıs ona göre muamele görüyordu. Sorgulama yerinde bulunan tim komutanlarının telsizi asayiş Kolordu Komutanlığına endekslidir. Kolordu Komutanlığının talimatlarına göre sorgulama yöntemleri değişiyordu.
Sorgulama bölümüne görevliler dışında kimse giremezdi. Sorgu odasında Tekdağ’ın daha ne kadar dayanıp dayanamayacağı doktora sürekli soruluyordu. Askeri doktor, fazla dayanamayacağını söyleyince Tekdağ 120’nci gününde buradan alındı ve benim de bulunduğum operasyon timi eşliğinde askeri bölge dışında çöplüğe götürüldü. Burada Özel Harekât Timi’nde görevli Komiser Yardımcısı Timuçin ve Boğa lakaplı komutan, silahla onu taradılar. Öldükten sonra timde bulunan bir başka elemanın Tekdağ’ın yakılması gerektiğini söylemesi üzerine, üstüne benzin dökülerek yakıldı. Cesedi kömür haline gelmiş olan Tekdağ’ın kemikleri ve geriye kalmış diğer parçaları Silvan Diyarbakır arasında bir dere kenarındaki nadaslı bir tarlaya götürülüp gömüldü. Tekdağ’ın ölümünü OHAL Valisi, Asayiş Kolordu Komutanı ve Diyarbakır Emniyet Müdürü biliyor. Bu olaydan sonra Boğa lakaplı komutan ödüllendirilerek Mardin Zırhlı Tugayına atandı. Yaklaşık 2 ay bir Ruh Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördüm.”
Ali Tekdağ kimdir?
Ali Tekdağ, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğdu. 1982 yılında PKK’ye yönelik operasyonda tutuklandı. Diyarbakır Askeri Cezaevi komutasındaki 5 No’lu Cezaevinde kaldı. 6 yıl 8 ay hapis cezasının ardından Ergani Cezaevine gönderildi. 1987 yılında buradan serbest bırakıldı. Serbest bırakılmasından ölümüne kadar 19 kez gözaltına alındı.
Kardeşi Mehmet Tekdağ,11 Şubat 1993’te Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde kontralar tarafından katledildi. Ali Tekdağ son kez 14 Kasım 1994’te tutuklandı ve 1995 Mart-Nisan ayları arasında katledildi. Kürt devrimci, ERNK’nin (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) çalışmalarında aktif olarak yer aldı ve aynı zamanda KUM’un (Kürdistan Ulusal Meclisi) Diyarbakır Meclisi üyesiydi.
Mehmet Tekdağ ve Mazlum Tekdağ.
Mehmet Tekdağ, Ali Tekdağ’ın kardeşiydi ve 1993 yılında kontralar tarafından katledildi. Mazlum Tekdağ, Mehmet Tekdağ’ın oğludur ve 2019 yılında Medya Savunma Alanlarında şehit olmuştur.
Yazı ilk olarak infowelat.com sitesinde Kürtçe yayınlanmıştır.