KÜRT GENÇLERİNİ KİM KANDIRIYOR? Kendisi olmak için mücadeleci kılanlar mı, yoksa onların beyinlerini Türkçülük ile dolduranlar mı?
HABER MERKEZİ
“Kandırılıp dağlara kaçırılıp götürüldüler” sözlerini TC faşist devletine karşı Bakûre Kürdistan’da mücadele başladığından bu yana haberler, programlar derken ne kadar yalan ve dolan bilgi ve belge varsa, günlük olarak işletiliyor. Zamanında Anadolu’da Görünüm adı altında askerlerin hazırladığı, kalitesi düşük, yalan, sahtekârların ve kişiliksizlerin yaptıkları programlar var iken, şimdilerde A Haber adında tümden AKP’nin borazanlığını yapan, benzer düzeyde kalitesiz olan bir televizyon, bugünlerde de aynen zamanında Anadolu’da Görünümler programı gibi “kandırıp dağa götürdüler” hikâyeleri yayınlıyor. Üstelik sözde “kandırılmış çocukların ve gençlerin” ailelerini de ekranlara taşırarak.
Kimin kimi kandırdığı, kimin kimden çaldığı ve aklını çeldiğine yakından bakmak önemlidir. Çok uzatmadan, doğrudan konuya girmek yerinde olacaktır.
Kandırılmayı, kandırmayı sözlükler: “Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek” olarak tanımlıyor. Kandırmacayı ise: “Kandırmak amacıyla yapılan düzen” olarak.
Bu tanımlamalardan yola çıkarak Kürdistan özgürlük hareketinin Kürt gençlerini dağlara çıkmasını teşvik ve ikna ederek, sömürgeci ve soykırımcı faşist bir devlete karşı savaştırması mı kandırmadır, yoksa Kürt bir genci sömürgeciliğin okullarına alıp beyinlerini kendisiyle ilişkisi bulunmayan Türklükle doldurulması mı kandırmadır?
Türk faşist rejimi Kürt çocuklarını zoraki okullara, askerliğe derken bu gence ait olmayan ne kadar kurum ve kuruluş varsa oralara alıp, Türklüğü aşılayarak, kendisi olmaktan çıkartıp, kendisine uzaklaştırıyor. En basitinden Kürt olarak doğan bir çocuğu alıp küçük yaşlarda hem kendi dilini konuşmasını yasaklıyor hem de kendisine ait olmayan bir dili zoraki öğretiyor. Kendisine ait olmayan bir dille kendisine ait olmayan bir tarihi, bir kültürü, bir ruhsal şekillenişi empoze ederek kendine ait olmayan bir kişilik oluşturuyor. Özcesi, Türk faşist eğitim sistemi bir Kürt çocuğunu alıp Türk olarak yetiştirmesi için önce büyük bir yalana ve kandırmaya başvurması gerekmiyor mu? Yoksa, faşist Türkçü rejimi bir Kürt’ü Türk yapabilir mi? Bir gencin Kürt olduğu halde, Türkçe düşünmeye zorlayabilir mi? kendisine ait olmayan renklere yemin ettirebilir mi? Kendisini katleden bir rejimin milli marşını okutabilir mi? Bu yalanları ve kandırmaları büyük bir zor gücüne, bu durumda Türk faşist devletine, devletin ise askeri ve polis gücüne dayanarak öğretmenlerini Kürt gençlerinin üzerine salarak yapmıyor mu? Kürt çocukları kendi dilleriyle, kültürleriyle refleks gösterdiklerinde tekme tokat, ya da o meşhur cetvelle vurma yöntemiyle zoraki kendilerine tabi kılmıyorlar mı? Bir Kürt gencine “Ne mutlu türküm diyene” sözü mü kandırmadır, yoksa kendi ülkesi ve değerleri için dağlara çıkması gerektiğini propaganda etme mi, kandırmadır? Üstelik bir Kürt çocuğuna ve gencine, “varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözleriyle, en büyük kandırmayı ve yalanı yıllarca aynı rejim zoraki farz ettirmedi mi? Kandırma ise, en büyük kandırma bu olmuyor mu?
Evet, bu yolla sömürgecilik Kürt çocuklarını, gençlerini kendilerinden çalarak tam bir Türk yapmayı hedeflemedi mi? Kürt’ten Türk yapma projesi tümden bir kandırma ve aldatma projesi değil midir? Ve eğer Kürtlerin birçok genci bugün kendi ana dilini konuşamıyorsa, konuşurken bir sürü Türkçe kelime içine katıyorsa, rüyalarını ağırlıklı olarak Türkçe görüyorsa ve de yazılarını genelde Türkçe yazıyorsa, burada tam bir kandırma yok mu mudur? Ya da bir ülkenin dağlarının, şehirlerinin, sularının derken adlarını bir bir değiştirerek Türk isimlerini onlara vermek, bir yalan ve aldatma değil midir?
Türk faşist rejiminin aldatma ve yalan yöntemlerini saymakla burada bitiremeyiz. Çünkü Türk rejimi bir aldatma, kandırma ve yalan rejimidir. Ve üstelik bu yalan ve kandırma rejimi sadece Kürtlere uygulanmamıştır. Bu faşist rejimi Ermenilere, Süryani ve Keldanlara derken Lazlara, Alevilere, Araplara, Mıhelmilere ve onlarca farklı renge tek tek uygulanarak, kendileri olmaktan çıkartılmadılar mı? Türklüğün ham maddesi olarak büyük kardeşlik, dindaşlık derken ne kadar böyle yalan var ise, kullanılarak bu toplumlar ve renkler kandırılmadılar mı?
Uzatmadan belirtelim ki, bu gün bir yalan ve kandırma rejimi varsa o da, Türkiye Cumhuriyeti adı altındaki rejimin tam da kendisidir.
Daha somut olarak: Çok yıllar önce Türklüğün babalarından olan Ziya Gökalp: “Psikologlara göre, duygu hayatımız asıldır, düşünce hayatımız ona aşılanmıştır. Ruhumuzun normal bir halde bulunabilmesi için, düşüncelerimiz duygularımıza tamamıyla uygun olması gerekir. Düşünceleri duygularına uymayan ve dayanmayan bir adam, ruh bakımından hastadır” tespitini yapmış.
Bu tespitlere göre Türk okullarında Kürt çocukları sadece ve sadece hasta hale getiriliyor. Kendisi olmayan, kendisine ait olmayanların başkalarına ait olacakları, yani kendilerine yabancı olacakları açık değil mi? Böyle olanların ise ruhen çökmüş ve hastalanacakları ise aşikârdır.
Dikkat edersek, TC okullarında Kürt çocukları başta olmak üzere ne kadar farklı renkten ve inançtan insan varsa hepsine kendilerine ait olmayan düşünceler aşı ediliyor. Duygu dünyası Kürt, düşünce dünyası Türk olan bir çocuk, bir genç ya da herhangi birisi düzgün yaşayabilir mi? Kendisine karşı, toplumuna karşı ve hatta insanlığa karşı doğru olabilir mi? Ya da düşüncesi farklı duygusu farklı olan bir genç asla ve asla kendisi olabilir mi?
Türklüğün babalarından sayılan Ziya Gökalp devamla: “İnsan en samimi, en içten duygularını ilk terbiye zamanlarında alır. Ta beşikte iken, işittiği ninnilerle ana, dilinin etkisi altında kalır. Bundan dolayıdır ki, en çok sevdiğimiz dil, ana dilimizdir. Ruhumuzu oluşturan bütün din, ahlak ve güzellik duygularımızı bu dil aracılığıyla almışız. Zaten ruhumuzun sosyal duyguları, bu din, ahlak ve güzellik duygularından ibaret değil midir? Bunları çocukluğumuzda hangi toplumdan almışsak sürekli o içinde daha büyük bir imkanla yaşamamız mümkün iken, toplumumuz içindeki fakirliği ona tercih ederiz. Çünkü dostlar içindeki bu fakirlik, yabancılar arasındaki o zenginlikten daha fazla bizi mutlu eder. Zevkimiz, vicdanımız, özleyişlerimiz, hep içinde yaşadığımız, terbiyesini aldığımız toplumdur. Bunların yankısını ancak o toplum içinde işitebiliriz” diyor.
Peki, neden siz bu duyguları ve zevkleri kendi dilinizle, örf adetlerinizle yaşarken Kürtler sizin diliniz ve örf adetlerinizle yaşasın? Ya da Kürt gençlerini sizin o dilinizle eğitme ve terbiye etmeyi okullarınızda alarak dağlara kendi dilleriyle ve terbiyeleriyle eğitilmeleri için gönderdiklerinde kandırılmış oluyorlar?
Siz kendi anadilinizle yani ninnilerinizle büyürken neden Kürtlerin de kendi anadilleriyle ve ninnileriyle büyümesinin önünü alıyorsunuz? Ya da neden kendi sahte Türkçü haline getirdiğiniz okullara zoraki gençlerimizin gelmesini dayatıyorsunuz? Ya da neden bir Kürt genci Türk olmak zorunda olsun ki? Bir Kürt genci Kürt olmak istiyorsa, bir Kürt gibi yaşamak istiyorsa ve de bir Kürt gibi düşünmek- hem de özgürce- istiyorsa, bu suç olsun?
Fazla uzatmadan tek bir soru soralım: KÜRT GENÇLERİNİ KİM KANDIRIYOR? Kendisi olmak için mücadeleci kılanlar mı, yoksa onların beyinlerini Türkçülük ile dolduranlar mı?
Kürt gençlerini dağlara çıkartarak kendi olmalarını sağlayarak, onlardan yani Kürt halkından çalınan ne kadar değer varsa hepsi geri almaları temelinde eğitilmeleri mi, çalıp kandırma mıdır, yoksa Kürt gençleri kendi o asimilasyon okullarına alarak Türk yapmak mı, kandırmadır?
Sizin o meşhur deyişinizle: “Katrandan olmaz şeker, çekerse de aslına çeker” misali, yalan ve kandırmalar üzerine inşa edilmiş bir rejimin yapacakları ve edecekleri sadece ve sadece yalan ve kandırmadır. Özcesi, düşüncesi neyse eylemi de odur insanın.
Düşünceniz faşizm olduğundan, eyleminizde faşizancadır. Unutmayalım ki; Faşizm insanlık suçunu sürekli işleyen bir rejimdir.
Kaynak: ANF/Kasım ENGİN