HABER MERKEZİ – İnsanlık tarihi bir bütünen direnişler tarihi olarak şekillenmiştir. İnsan hem doğanın doğal zorluklarına karşı direnmiştir hem de insanlığın modernlik ve gelişmişlik olarak gördüğü devletli sisteme karşı direnmiştir. İnsanın doğal zorluklara karşı mücadele etmesi ve hayatını kazanıp idame etmesi anlaşılır bir durumdur. Ama insanın kendi eliyle kendisine karşı kurduğu ve bir zindanı andıran devletli ve sınıflı sistemlerin getirmiş olduğu savaşlara ve yıkımlara kurban gitmesi anlaşılır bir durum değil ve insanlık adına utanç verici bir durumdur.
Binlerce yılda, maddi, bilimsel-tekniksel ve birçok alanda çok gelişmişlik olduğu halde, insanlık adına, ve insanı yüceleştirme adına bir milim bile ilerleme olmamıştır. Devletli ve sınıflı sistemler, insanlık adına, insan adına ne varsa hepsini kirletmiş, tanınmaz hale getirmiştir. Metalaştırılan insan, insan olmaktan çıkmış, bir kaba-saba maddi nesneye dönüşmüştür. İnsan, bir maddi nesne haline getirilmiştir. Sınıflı sistem ve erk-iktidar için, insanın manevi bir değeri yoktur. Kapitalizm insanın içini boşaltmış, insanda duygu, sevgi, erdem ve merhamet-vicdan bırakmamıştır.
İnsanın en büyük mücadelesi bu saydığımız nedenlerden dolayı olmuştur, oluyor. Uygarlığın gelişimiyle birlikte, insan toplulukları, aslında yaşamak için yaşamıyor, sınıflı uygarlığa hizmet için çalışıyor, yaşıyor. Uygarlıksal gelişim sınıflı olduğundan dolayı, toplum üzerinde egemenlik kurmuş, toplumu ve insanı kullaştırmıştır. Efendi ve köle ilişkileri dediğimiz binlerce yıllık sermaye/para sistemi, çeşitli evre ve aşamalardan geçerek ve renk, şekil değiştirerek, bugünkü modern kapitalizm şeklini almıştır. Bundan dolayı, sınıflı uygarlık sistemi, mücadeleler tarihi olarak şekilleniyor.
Uygarlık Mezopotaya merkezli geliştiği için, bu alan hala insanlık için bir çekim olma özelliği taşıyor. Bütün dünya güçleri boşuna hala bu alan üzerinde iktidar ve güç olma hesapları yapmıyorlar. Sınıflı sistem nasıl ki bu alanda gelişim gösterdiyse ve dalga dalga bütün dünyaya yayıldıysa, sınıfsız toplum ve demokratik uygarlıkta bu alanda filiznenip bütün dünyayı modern olarak şekillendirecektir ve insanlığa yol gösterecektir. Demirci Kawa’nın direnişi nasıl ki zalim Dehak’ın saltanatına son verdiyse ve insanlığa yeni bir yaşamın kapılarını açtıysa, günümüzün modern Kawaları olan Kürtlerde, kendi atalarının direniş mirasını devralarak bu direnişi modernleştirerek, insanlığı altın çağa taşıyacaktır. Kürt gençliği, bu Newroz’da daha aktif olmalıdır, günümüzün zalim Dehaklarına kan kusturmalıdır. Günümüzün zalim Dehakları, en çokta direnen Kürt gençliğinden korkmaktadır. Dağların ve güneşin çocukları, doğuştan asiler, baskıyı ve zulmü kabul etmezler.
Özellikle son yıllarda, Rojava direnişiyle, Kürtler bütün Kürdistan’da ve Ortadoğu’da çağdaş Kawa olmayı başarmışlardır. Zalim Dehaklar, çağdaş Kawalar karşısında dayanamıyorlar, yenilgi üstüne yenilgi yaşıyorlar. Zalimlerin her türlü teknik ve askeri güçlerine rağmen, hakikatin gücü, zalimlerin iktidarını sarsıyor. Her Kürt, bir çağdaş Kawa haline gelmiştir. Zalimin zulmüne karşı direnen herkesi bir Kawa olarak görebiliriz. Zulme ve faşizme karşı gelişen bütün direnişleri aslında birer Newroz direnişi olarak görebiliriz. Bu direnişler, dünyanın neresinde olursa olsun, farketmez, önemli olan, zulme karşı olması ve insanlığı yeni özgür günlere taşıyor olması.
Zalimlerin zulmü olduğu sürece, mazlumların direnişi bitmeyecek, daha çok çoğalacak ve zalimleri, akıttıkları kanda boğacaktır. Günümüzün zalim Dehakları olan Erdoğan ve Bahçeli, Mezopotamya’nın ve Anadolu’nun çağdaş Kawaları karşısında teslimiyet bayrağını çekiyorlar. İnsanlığın haklı-meşru mücadelesi ve davası, Firavunların, Nemrudların ve Dehakların egemenliğini yıkacaktır, insanlığı hak ettiği yere taşıyacaktır. Newroz bu anlamda, insanı, sınıflı sistemlerin bir metası ve nesnesi olmaktan çıkarıp, insanlığın, sevginin, adaletin, vicdanın ve merhametin kollarına bırakacaktır. Merhametli, vicdanlı ve sevgi ile donanmış insan, yeni ve özgür insan olabilir.
Kemal Söbe